30 Ağustos 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| D mü- rekkep ordularla — tekrar Bağdadın önüne geliriz. O zaman şehri zaptet- mek bizim için işten bile olamaz. — Biz askerden ne kadar ileride- yiz? — Hemen hemen iki gün. Askerle- rimiz ancak iki gün sonra buraya varabilirler. Doğrusunu — isterseniz bu derece cesaretinize hayret ediyorum, Başku- mandanlar daima ordunun — arkasın- dan ilerlerler. Tarih, şimdiye kadar ordusunu arkasında bırakarak tek ba- şına:düşmanın arkasınden ilerliyen ve ordusile arasında iki günlük bir mesafe — bırakan bir — başkumandan - kaydetmemiştir. Ve kaydedeceğine de d p — pek ihtimal vermiyorum. Nasıl diyeyim ulu kumandan bu büyük bir cür'etkârlıktır. Ya maa- zallalh.., Fakat Hülâgü o kadar dalgın bir — gekilde düşünüyor ve Bağdada bakı- yordu ki kumandanınım söylediklerini — katiyen dinlemediği derhal — anlaşılı- Ü yordu. Hülâgü —kumandanının — sözünü kesti: — * k. üi | W. B | &* * — dusunun etimur. Şu uzakta Bağdat - bir toz belirdi. — Halifenin son bozduğumuz or- kaçan askerleri de henüz Bağdada varmamıştır değil mi? — Hayır, biz onlardan da önce geldik. Arkamızda Bağdada —varmak için bütün şiddetile koşan boözgun bir düşman ordusu ve onun arkasmımda da bizim ordumuz var. Ah, ah vaziyeti- miz çok tehlikeli, Bence yapılacak en doğru hareket hiç durmadan şarkâ doğru kaçmak- tır. Bu suretle bozgun ordu ve onun arkâBından'dü bizim ordu bize tesa- düf etmeden buraya kadar gelir, biz — de etraftan dolaşarak kendi ordumu- za arkadan yetişiriz. En doğru hattı — hareket budur. Burada durduğumuz her dakika bizim için büyük bir teh- * likedir. Ya ' maâazallah.. Hulâgü kumandanı Boğatimurun sözünü tekrar kesti: — Senin gözlerin kuvvetlidir Boga kapısında Boğatimür Hülâgünüun işaret etti- : ı ği istikamete dikkatle baktı: — nala geliyorlar. Kaç tane — Evet, doğru... Bir toz görünü- yor. 4 İ r * Bir müddet daha dikkatle bak: tı: — Atlılar zannederim. Evet, atlı- lar. Buraya doğru, bize karşı dört bu? Çok kalabalık.., Bir; iki, üç, dört, beş, al- — tr, sekiz, on bir, on iki, iki de geride . kıp gitti. Muhavereyi dikkatle takip - eden delikanlı sşordu: — ledi. Mesele bundan ibaret! — ön dört atlı, En önlerinde toplu bir Ebu Kasım elindeki sivri şişi bütün kuvvetilo yüklerden birine sapladı : — Ayyyyyy! Bundan sonra taze askerden şekilde koşan diğer atlılarla arasında biraz mesafe bulunan tek bir atlı vai Her halde kumandanları olacak. Şimdi daha vazıh görünüyorlar Evet, evet istikametleri biziz. Doğ- ruca bizim bulunduğumuz tepeye doğ- ru geliyorlar. Mahvolduk, Hem atlarımız, hem de biz yorgunuz. Bu halimizle on dört kişiye imkânı yok karsşı koya- mayız. Kaçacak yerimiz de yok. Bi- naenaleyh yapacak tek bir iş kalı- yor. Benim atım sizinkinden daha az yorgundur. Daha canlıya benziyor. Atlarımızı değiştirelim, Ben burada kalayım, siz şarka doğru derhal dört alan hareket edin, ben onları karşılar. Bir müddet de oyalarım. Bu esnada siz kaçmış, buü tehlikeli mıntakadar adam akıllı uzaklaşmış — olursunuz. Esasen ötede büyük bir koruluk var. Buraya dalarsanız izinizi kolaylıkla kaybedebilirsiniz, Boğatimur bir hamlede atından aşağıya atladı. Hülâgü bu fedakâr vezirine tuhaf bakışlarla baktı: — Eğer bu teklifini milletin iyili- ği için yapmasaydın bana bu alçaklığı teklif ettiğin için senin boynunu vur- dururdum. Haydi çabuk atıma bin! Kılremı çek! Ve hazır ol. — Fakat büyük kumandan!... — Fazla lâf yok! Sözlerimi sana emrediyorum, dinle Boğotımur bilmecburiye atına bindi| ve Hulâgüyu takliden uzun kılremı çe- kerek döğüşe hazırlandı. On dört atlı onlara gıttıkçe daha zi- yade yaklaşıyordu. Ç MA Yarım saat kadar, önce Bağdat ka- pısında iki hâdise cereyan etmişti. Tüccar kıyafetinde bir adam bir deve-| yi çekerekten Bağdattan cıkmak üzere kapıya yaklaşmıştı. Devenin iki tara- fında da iki yük bulunuyordu. Kapı nöbetçisi tüccarı durdurarak sordu: — Kimsin sen? — Kumaş ve halı tüccarı, — Nereye gidiyorsun? — Şama! — Nedir bu devendeki yükler? — Halı, Hind kumaşları, ipek! Muhafız zabit bağırdı: — Ebukasım! Batır şu yüklere şiş- leri.. Halı ve kumaş tüccarmın yüzü bem beayz oldu. Ebukasım içeriden elinde uzun ve ince bir şişle meydana cıktı. İnce ve uzun şişi bütün kuvvetile yüklerden birine sapladı: AYYYYYYY' (Devamı var) FÜ zümden ÖA.,Zİİ) ijL’ Uıjet tı,u“uü—t Julu KA ” glll Ahmet bey, doktorun kendisine ufak bir yardımı olmıyacağını anlayınca çı- — Baba bu hikâyeyi bana da anlat sana! — Hastahanede işim var. Giderken yolda sana anlatırım. Asabi bir hali vardı. Delikanlı hay- retle babasına baktı. Niye bu kadar sinirlenmişti sanki!.. Yolda yürürlerken tekrar etti: — Hani anlatacaktm baba! — Peki peki. İşte, Şadiye hanım Ce- lâl beyin karısı idi. Kocası yokken bir oğlu oldu. Onu yok etmek için zehir- — Fetimayiti sen yaptın değil mi? Acaba nasıl bir zehirle zehirlenmiş? Bu sual Naili beyi fena afallattı. Hangi zehir, nasıl zehir onu o da bil- 'miyordu, Sustu. Metin tekrar etti: — Ne biçim bir zehir! — Bilmem! : Adamın sesi kısılmıştı. Fakat büyül bir cebri nefisle kendini neşeli göster- mek istiyordu. Tabakasından bir siga- ra çıkardı yaktı. Gülerek: — Ama yavaş yürüyorsun, geç ka- lacağız.. Haydi biraz hızlı gidelim. Babasınmın cevabı genç doktoru fena halde şaşırtmıştı: — Ne diyorsun baba. Hangi zehir olduğunu bilmiyorsun da nasıl rapor verdin? — Verdim. 4—_rl/ | mısın? Sen böyle bir tecavuzden kork- î "“"T"r&uyofum ü Hatıralarını anlatan * EFDAt TALAT | —-162—-— Yazan: İHSAN AR" —i Harbetmiyaeceğimize göre İiki tabanca kâfi. iki de bende var Gözü çektim, Balların afçan viskile - rinden bir şişe çıkardım. Hâlâ mahmur luğu gitmemiş olan çavuşa bir bardak sundum. Sodasız — modasız bir nefeste devirdi. Piposunu da ateşledikten sonra keyfi yerine geldi: — Şimdi anlat bakalım! Sabaha ka - dar seni dinliyebilirim. — Kumandan, bu gece bana mühim bir vazife verdi. — Hayrola... — Şu listede yazılr adreslere giderek buralarda oturan ve isimleri gene liste- de yazılı olan kimseleri alıp buraya ge- tireceğiz. Başçavuşta uyku mahmurluğu ile vis- kinin sermestisi biribirine karışmıştı. Söylediğimi yanlış anladı ve: — Bu herifler ne kabahat yapmışlar? diye sordu. Cevap verdim: — Hiç bir şey yapmamışlar. Yalnız bunlar İngiliz muhibbi olan ve muhtelif vesilelerle bizimle miünasebet ve temas etmiş oları kimselerdir. Kemalistler ga- lip gelince halk galeyan neticesi olarak bu gibi kimselere karşı taarruz ve te - cavüze hazırlanıyormuş. Bize — hizmet etmiş oları bu zevatın gözümüz önünde öldürülmelerine elbette göz — yumacak değiliz. Başçavuş Rayt atıldı: — Yahu, sen onları — düşüneceğine kendini düşün. — Neden? — Neden olacak, sen İngilizlerin ada Taryor musun?, ,, J') Ez d ı a Bit SAĞ —'O halde seh'de dışan 'çıkma.. — Sen beni düşünme. Şimdi şu veri- len işi yapalım, — Canım seni düşünme olur mu? Sen bizim arkadaşımızın. Bu kadar hizme- tin var. Evvelâ senin işini halledelim. — Çavuş, sen beni bırak canım! Ben na sıl olsa bir gün başımın çaresine baka - cağım. Şimdi general Haringtonun da neticesini beklediği şu işi halledelim. — Söyle ne yapacağımızı? — Bir kere gu adreslere göre hangi evlere uğrrıyacağımızı tesbit edelim. — Edelim. Çavuşla başbaşa — verdik. Biz bu işi müzakere ederken kapı açıldı. Kolonel Ballar başını uzattı. — Ne yapıyorsun? — Emrinizi ifa için tedbir alıryoruz. — Çavuşu da beraber al. — Evet, ben de öyle münasip gör - düm. — Saat bire — geliyor. Bu işi sabaha — Hem zehirlenmiş o!duğuniı mu yazdın. — Evet, vücuttaki baz: alâim bunu gösteriyordu. — Nasıl emin olabildin! — Söyliyorum ya zehirlenme alâimi vardı.. Hem artık bu bahsi uzatmakta mana yok. Herhalde yanlış bir şey ya- pacak kadar acemi değilim! — Kızma babacağım, Seni tenkit et: mek benim haddim değil ama.. InSan— lik bu yanılmış olabilirsin. Sustular., Hastahanede ikisi de meş- gul olduğu için birbirlerini görmedi- ler. Ayvdetlerinde Naili gey oğlile şa- kalıştoyrdu. Metin de mukabele etti, gşundan bundan İtonuştular, Fakat de- likanlınım aklı hep o mesele ile meşgul dü. Eve girer girmez odasına kapan- dı. Anbarda duran ne kadar eski gaze- üstüne yaydı, bir brr araştırmağa baş- ladı, Nihayet aradığını buldu. Sarar mış yaprakları actı, okümağa başladı Yemek saati gelmişti, Naili bey oğlünük'büğük beyle görüsmek istiyormuş. Ev- de olmadığını duyunca Metinle konuş- ,mak istediğini söylemiş: — Büyürsün, merak etti, Yavaşca odasına girdi, ma- sanım üstünde yayılı gazeteleri görün- ce sarardı: a .lmım içine kurt girmişti. O, bu işi iyice anlamak istiyordu. teler varsa hepsini topladı, masasının|.. Günler geçti. Bir gün dektor Metir, -bey yazı odasmda oturuyordu. Haber — On senelik hikâyeyi mi oküyor- sun Metin? B kadar ancak bitirebilirsiniz. Binaena - leyh şimdiden yola çıkmız. Ben yukarı çıkarak biraz istirahat edeceğim. (Bu misafirlerin hepsini Krokere ge - tirerek yerlerine yerleştirdikten sonra yukarıya odama — gelerek ziyeti haber veriniz. Ballar gittikten şonra çavuş Rayta: — Haydi dedim yola düzülelim. — Yanıma birkaç polis alayım. — İstemez. — Neden yahu? — İkimiz daha iyi.. — Ya bir tecavüze uğrarsak. — Bir şey olmaz. « Peki, neden polis istemiyorsun.. « Kalabalık olürsak nazarı — dikkati celbeder, telâş ve heyecanı mucip olur. — Sen bilirsin. — Yalnız yanına iki tabanca al.. — İstersen dört tane alırım. — Harbetmiyeceğimize göre o kada- rına lüzum yok. İki — tabanca da bende var, Biz odadan çıkarken general Haring- ton ile kolonel Ballar aşağıya iniyorlar dr. Onlar arabalarına binip gittikten bir az sonra biz de aşağı kata indik. "Bina dahilinde basit bir teftiş yaptık tah ve nöbetçi memurlara — icap eden direktifleri verdikten sonra İngilizlerin hem yük, hem insan taşımağa mahsus olan Fort otomobillerinden birine atla- dık. Şoförümüz (Kemal) — isminde bir gocuktu. Bu genç, sırf geçinmek kaygu- sile İngilizlerin hizmetine girmişti. Hiç Bğ,şeye karışmaz, yalnız şoförlük ya - wğoföre evvelâ eski polisiımüdürü Tah- sihin adresini verdim, — Miralay Ballar davevvelâ Tahsirii almamızı sıkı sıkıya tenbih etmişti. Çünkü mütareke senele- rinin en meş'um ve en kahbe simaların- dan biri olan bu herif, daha birkaç gün evvel, miralay Maksvele giderek hima- ye talebinde bulunmuştu. Tahsin, muüha liflerin içinde âkibetinden en ziyade kor kanlardandı. Korkmakta da hakkı var- dr. Çünkü onu bir yakalarsalardı param parça ederlerdi. Ötomobil evinin önünde durdu, Kapı: yı ben çaldım. Kimse — kapıyı açmadı. Yalnız alt kat penceresinden bir çocuk sordu: — Kim o? Pencerenin altına giderek sordum: — Tahsin bey evde mi? Çocuk cevap vermedi; bir takım fisıl tılar oldu. Sonra tekrar - çocuğun sesi duyuldu; : — Siz kimsiniz? '— Evet! — Entereşan mı? — Acıklı bir fac.a.. Bir şey nazarı dikkatimi celbetti, — Ne? — Acaba neden bir ikinci fetimeyit yapılmadı. — Çünkü kadının ahlâ.ksxzhgı o ka-l dar herkesçe malümdu ki buna hacet görülmdei. Sarhoşun biriydi. — Midede zehirin izlerini bulmadı gn halde nasıl hükmünü verdin? — Bulamadım, çünkü dağılmıştı. Bazı zehirler çabuk dağıl'r! —— Niçin kanı tahlil etmedin. — Böyle bir şey teklif etmediler ki.. Metin babasına baktı, ses çıkarma- dr, bahsi değiştirdiler. Lâkin delikan- L Şi bana va- verdiler; Durmuş isminde biri gelmiş! Kapı açıldı, vamele kilikli, temiz gi- yinmiş bir adam içeri girdi, yüzü gü—l — Biz yabancı değiliz, azıcık kap'i açınız. — Kim olduğunuzu anlamadan kâ pıyı açamayız. Fena halde canım bir sesle dedim ki: sıkılmıştı. Sel — Yavrum! Geceyarısı karşılıkli Kü ragöz mü oynatacağız. Bizi General rington gönderdi. Tahsin beyle mühi? bir şey görüşeceğiz. Öyle — penceret” bağırarak konunun komşunun — nâz dikaktini celbetmeyiniz. Bu sözlerim üzerine gene bir f İ'ı“ ve arkasından kapıya yaklaşan ayak leri duydum. Biraz sonra kapının ded ri kaldırıldı ve kilit açıldı, kapı da afâ landı. Tahsin beyi gecelik l:ıyafctiı karşımda' buldum. Geçirdiği heyecaf” dan hâlâ titriyordu. | — Tahsin benim, ne istiyorsunuz? d di. Bir eli arkasında idi. Silâhi o elif” tuttuğunu iyi biliyordum. | — Burada kapıda kanuşamayız. â bancı değiliz. Ben Kolonel Balların tibiyim, dedim. | Geri çekilerek: — Affedersiniz, buyurunuz! dıye bil içeri aldı. Başçavuş Rayt ile — içeri dık. Hüviyetimizi öğrenince, bizi kapidi beklettiğinden ve bir sürü lüzumsuz sü allerle ayakta bıraktığından dolayı © diledi. — Biliyorsunuz vaziyet ne kadar nâ | zik! Azgın bir takım herifler etrafa dırmağa başladılar. Maksatları çabul! luk, haydutluk... Evlere de taarruz €© yorlar. Malüm ya, şimdiki polis idl' siz adamların elinde âciz bir vazı% Oğütn'içireiz e TAtiyAt Hareke yoruz. Herkese kaprıyı açmıyorüz. Herifin traşımı kısa kesmek için © verdim: — Malüm! Biz de zaten — bunun içif geldik. Kemalistlerin askeri muvaffall yetleri artık tahakkuk etti. — Ya! Vahvah... Alçak herife bir tokat irır.iin'ııt.'m'l1 için karanlıkta yumruklarımı - sıkıy? rum, Ve Allahın tam yerinde ihsai et tiği bir sabır ve tahammülle — söz devam ediyorum: — Artık Yunan ordusundan ümit kö madı. Kemalistlerin İstanbula da yü meleri muhtemel.. i Dehşet içinde bağırıyor: —ÜÖO zaman biz ne yaparız. Soğuk kanlılıkla cevap verıyorul“' — Dostunuz İngilizler sizi unutmi | yorlar. — Dostumuz değil velinimetimiz, hâ mimiz,.. evüf (Devamı var ) lüyordu. lxonuştugu delikanlının elif' sarıldı! — Ben Durmuşum! Tanıdın mı bit yim? Metin hayretle baktı, biraz dw dü sonra başını sallıyarak: — Affedersiniz hatırlayamıyorun” — Nasil olur beyim, sen Naili bt oğlu değil misin? " — Evet — Öyle ise baban anlatmıştır di şünsen hatırlarsın, — Hayır babam bir şey soylt“medj' hiç hiç hatırlıyamıyorum, — Öyle işe ben anlatayım? BU"M on sene evvel bir gün baban beni tardı. Fena yola sapmak üzere İ* Onun sayesinde gene adam oldul Namuslu şerefli bir adam!., ZateN b ha verdiği para uğur getirdi. Çalıff üm, çabaladım. Çilingirim, İşimi bü: yüttüm, Doğruluktan hiç ayrılm”“mı Biraz para biriktirdim bu köyde bıî dükkân satılıktı onu aldım. Ş'u'tl*'-îi bu raya yerleştik. Tabil ilk işim veli ? metime teşekkür etmek oldu, ne ol (Devamı var

Bu sayıdan diğer sayfalar: