“ ç İ sü Ebu Kasım elindeki sivri şişi bütün kuvvetilo yüklerden birine sapladı : — Ayyyyyy! Bundan sonra taze wskerden mü- rekkep ordularla (otekrur Bağdadın ; önüne geliriz. O zaman şehri zaptet- mek bizim için işten bile olamaz. — Biz askerden ne kadar ileride yiz? — Hemen hemen iki gün. Askerle- rimiz ancak iki gün soura buraya varabilirler. Doğrusunu © isterseniz bu derece cesarelinize hayret ediyorum, Başku- mandanlar daima ordunun (arkasın. dan ilerlerler. Tarih, şimdiye kedac ordusunu arkasında bırakarak tek ba şma'düşmanm ârkasımden ilerliyen ve ordusile arasında iki günlük bir « mesafe birakanbir o başkumandan © kaydetmemiştir. Ve kaydedeceğine de| © pek ihtimal vermiyorum. Nasıl diyeyim ulu kumandan bu © büylik bir cür'etkârlıktır. Ya müaa- zallah.., Pakat Hülâgü o kadar dalgm bir! gekilde düşlünüyor ve Bağdada bakı-| yordu ki kumandanmın söylediklerini! katiyen dinlemediği derhal (o anlaşılı — yordu. Hülâgü (Okumandanmın sözünü kesti: — Halifenin son bozluğumuz or- dusunun (kaçan askerleri de henüz Bağdada varmamıştır değil mi? — Hayır, biz onlardan da önce geldik. Arkamızda Bağdada varmak için bütün giddetile koşan bozgun bir düşman ordusu ve onun arkasmda da “ bizim ordumuz var. Ah, ah vaziyeti- miz çok tehlikeli, Bence yapılacak en doğru büreket hiç durmadan şarkâ doğru kaçmak “tr. Bu süretle bozgun ordu ve onun! arkâlindan'di bizim ordu bize tesa- ; düf etmeden buraya kadar gelir, biz de ciraflan dolaşarak kendi ordumu- za arkadan yetişiriz. En doğru hattı © hareket budur. Burada durduğumuz © her dakika bizim için büyük bir teh- “ Mikedir. Ya maazallah., Hulâgü kumandanı ü tekrar kesti: nin gözlerin kuvvetlidir Boğa > timur. Şu uzakta Bağdat kapısında bir toz belirdi. ö Boğatimur Hülâgünur işaret etti- © i istikamete dikkatle baktı: y — Evet, doğru... Bir toz görünü- yor. Bir müddet daha Boğatimurun dikkatle bak- tı: — Atlılar zannederim. Evet, atlı. lar. Buraya doğru, bize karşı dört © mala geliyorlar, Kaç tane bu? Çok kalabalık... Bir, iki, üç, dört, beş, ak tı, sekiz, on bir, on İki, iki de geride — On dört atlı, En önlerinde toplu biri bir yardımı olmiyacağını anlayınca çu kıp gitti. Muhavereyi dikkatle takip eden delikanlı sordu: — Baba bu hikâyeyi bana da anlat sana! — Hastahanede işim var. Giderken yolda sana anlatırım. Asabi bir hali vardı. Delikanlı bay- retle babasına baktı. Niye bu kadar sinirlenmişti sanki! Yolda yürürlerken tekrar etti: — Hani anlatacaktın baba! — Peki peki. İşte, Şadiye hanım Ce | © lâl beyin karısı idi, Kocası yokken bir oğlu oldu. Oru yok etmek için zehir- © Jedi. Mesele bundan ibaret! — Feti—ayiti sen yaptın değil mi? Ahmet bey, doktorun Kendisine ufak şekilde koşan diğer atlılarla arasında biraz mesafe bulunan tek bir atlı var Her halde kumandanları olacak. Şimdi daba vazıh görünüyorlar vet istikametleri biziz. Doğ. ruca bizim bulunduğumuz tepeye doğ- ru geliyorlar. Mahvolduk, Hem atlarımız, de biz yorgunuz. Bu halimizle dört kişiye imkânı yok karsı koya- mayız. Kaçacak yerimiz de yek. Bi- nacnaleyh yapacak tek bir iş kali yor. Benim atım sizinkinden daha 27 yorgundur. Daha canlıya benziyor. Atlarımızı değiştirelim. Ben burada kalayım, siz şarka doğru derhal dört alan hareket edin, ben onları karşılar Bir müddet de oyalarım. Bu esnada siz kaçmış, bu tehlikeli mıntaksdan adam akıllı uzaklaşmış O olursunuz. Esasen ötede bllyük bir koruluk var. Buraya dalarsanız izinizi kolaylıkla #aybedebilirsiniz. Boğatimur bir bamlede atından aşağıya atladı. Hülâgü bu fedukâr vezirine tuhaf bakışlarla baktı: hem on 30 AĞUSTOS — 1938 , | zanşı BirTÜBK Hatıralarını anlatan : EFDAN TALAT N “AS2.— Yazan: İHSAN ARİF — Eğer bu teklifini milletin iyili- Zi için yapmasaydın bana bu alçaklığı teklif ettiğin için senin boynunu vur- dururdum. Haydi çabuk atına bin! Kılıcını çek! Ve hazır ol. — Fakat büyük kumandan!.. — Fazla lâf yok! Sözlerimi sana emrediyorum. Boğotımur bilmecburiye atına bindi ve Hulâgüyu takliden uzun kılıcını çe kerek döğüşe hazırlandı. On dört atlı onlara gittikçe daha zi- yade yaklaşıyordu. Mü 4 Yarım saat kadar önce Bağdat ka- pisında iki hâdise cereyan etmişti. Tüccar kıyafetinde bir adam bir deve- yi çekerekten Bağdattan çıkmak üzere kapıya yaklaşmıştı. Devenin iki tara- fında da iki yük bulunuyordu. Kapı nöbetçisi tüccarı durdurarak sordu: — Kimsin sen? — Kumaş ve halı tüccarı, — Nereye gidiyorsun? — Şama! — Nedir bu devendeki yükler? — Halı, Hind kumaşları, ipek! Muhafız zabit bağırdı: — Ebukasım! Batır şu yüklere şiş- leri, Halı ve kumaş tüccarının yüzü bem beyz oldu. Ebukasım içeriden elinde! uzun ve ince bir gişle meydana çıktı. İnce ve uzun şişi bütün kuvvetile yüklerden birine sapladı: AYyyyyyyy! dinle (Devamı var) Acaba nasıl bir zehirle zehirlenmiş? Bu sual Naili beyi fena afallattı Hangi zehir, hasıl zehir onu o da bil miyordu. Sustu. Metin tekrar etti: — Ne biçim bir zehir! — Bilmem! K Adamın sesi kısılmıştı. Fakat büyük bir cebri hef'sle kendini neşeli göster. mek istiyordu, Tabakasından bir siza- ra çıkardı yaktı. Gülerek: — Ama yavaş yürüyorsun, geç ka- Mtcağız.. Haydi biraz hizlı gidelim. Babasınm cevabı genç doktoru fena hâlde şaşırtmıştı — Ne diyorsun baba. Hangi zehir olduğunu bilmiyorsun da nasıl rapor! verdin ? — Verdim. Harbetmiyeceğimize göre iki tabanca kâfi. ikide bende var Gözü çektim, Balların artan viskile - rinden bir şişe çıkardım. Hâlâ mahmur luğu gitmemiş olan çavuşa bir bardak sundum. Sodasız (o modasız bir nefeste devirdi. Piposunu da ateşledikten sonra keyfi yerine geldi: — Şimdi anlat bakalım! Sabaha ka - dar seni dinliyebilirim. — Kumandan, bu gece bana mühim | bir vazile verdi. — Hayrola... — Şu listede yazılı adreslere giderek buralarda oturan ve isimleri genc İliste- de yazık olan kimseleri alıp bursya ge- tireceğiz. Başçavuşta uyku mahmurluğu ile vis- kinin sermestisi biribirine karışmıştı. Söylediğimi yanlış anladı ve: — Bu herifler ne kabahat yapmışlar? diye sordu. Cevap verdim: — Hiş bir şey yapmamışlar. Yalnız bunlar İngiliz muhibbi olan ve muhtelif vesilelerle bizimle münasebet ve temas etmiş olan kimselerdir. Kemalistler ga- lip gelince halk galeyan neticesi olarak bu gibi kimselere karşı taarruz ve te * cavüze hazırlanıyormuş. Bize (hizmet! etmiş olan bu zevatın gözümüz önünde öldürülmelerine elbette göz (yumacak değiliz; Başçavuş Rayt atıldı: — Yahu, sen onları (o düşüneceğine kendini düşün. — Neden? — Neden olacak, sen İngilizlerin ada) Gocuktu. Bu genç, sırf geçinmek kaygu- mısın? Sen böyle bir tecavlizden kork- mıyor musun? v MEKOMUYotum, — O Halde seh dö'diğari çikma... — Sen beni düşünme. Şimdi şu veri- len işi yapalım. — Canım seni düşlinme olur mü? Sen bizim arkadaşımızın. Bu kadar hizme- tin var. Evvelâ senin işini halledelim. — Çavuş, sen beni bırak canım! Ben na sıl olsa bir gün başımın çaresine baka - cağım. Şimdi general Haringtonun da neticesini beklediği şu işi halledelim. — Söyle ne yapacağımızı? — Bir kere şu adreslere göre hangi evlere uğrıyacağımızı tesbit edelim, — Edelim. Çavuşla başbaşa © verdik. Biz bu işi müzakere ederken kap: açildi. Kolonel Ballar başını uzattı. — Ne yapıyorsun? — Emrinizi ifa için tedbir alıyoruz! — Çavuşu da beraber al. | — Evet, ben de öyle münasip gör - — Saat bire (geliyor, Bu işi sabaha — Hem zehirlenmiş olduğunu mu yazdın. — Evet, vücuttaki baz: aldim buhu gösteriyordu. — Nasıl emin olabildin! — Söyliyorum ya zehirlenme alâimi vardı. Hem artık bu bahsi uzatmakta mana yok. Herhalde yanlış bir şey ya- pacak kadar acemi değilim! — Kızma babacağım, Seni tenkit et- mek benim haddim değil ama.. İnsan- Ek bu yanılmış olabilirsin. Sustular.. Hastahanede ikisi de meş- gul olduğu için birbirlerini görmedi. kalıştoyrdu. Metin de mukabele etti şundan bundan konuştular. Fakat de- likanlınım aklı hep o mesele İle meşgul- di. Eve girer girmez odasma kapan- dı, Anbarda duran ne kadar eski gaz- üstüne yaydı. bir br araştırmağa baş. görülmdei. Sarhoşun biriydi, anlamak istiyordu. teler varsa hepsin! topladı, masasinım!... kâğar ancak bitirebilirsiniz. Binacna « leyh şimdiden yola çıkımız. Ben yukar: çıkarak biraz istirahat edeceğim. Bu misafirlerin hepsini Krokere ge - tirerek yerlerine yerleştirdikten sonta yukarıya odama gelerek bana va ziyeti haber veriniz. Ballar gittikten sonra çavuş Rayta: — Haydi dedim yola düzülelim, — Yanıma birkaç polis alayım. — İstemez. — Neden yahu? — İkimiz daha iyi, — Ya bir tecavüze uğrarsak. — Bir şey olmaz. - Peki, neden polis istemiyorsun, — Kalabalık olürsak nazarı (o dikkati celbeder, telâş ve heyecanı mucip olur. — Sen bilirsin. — Yalnız yanına iki tabanca al.. — İstersen dört tane alırım. — Harbetmiyeceğimize' göre o kada- rna lüzum yok. İki tabanca da bende var, Biz odadan çıkarken göneral Haring- ton ile kolonel Ballar aşağıya iniyorlar dı. Onlar arabalarma binip gittikten bir az sonra biz de aşağı kata indik. Bina dahilinde basit bir teftiş yaptık tah ve nöbetçi memurlara o icap eden direktifleri verdikten sonra İngilizlerin| bem yük, hem insan taşımağa mahsus olan Fort otomobillerinden birine atla- dık. Şoförümüz (Kemal) (isminde bir sile İngilizlerin hizmetine girmişti. Hiç bis deye Mese. < golörlük ya - «Şoföre evvelâ eski polis müdürü Tah- #gin adresini verdim. o Miralay Ballar! da'evvelâ Tahsini almamızı sıkı sıkıya tenbih etmişti. Çünkü mütareke senele- rinin en meş'um ve en kahbe simaların- dan biri olan bu herif, daha birkaç gün evvel, miralây Maksvele giderek hima- ye talebinde bulunmuştu. Tahsin, müha liflerin içinde âkibetinden en ziyade kor| karlardandı. Korkmakta da hakkı var-| dı. Çünkü onu bir yakalarsalardı param! parça ederlerdi. “Otomobil evinin önünde durdu. Kapr |, yi ben çaldım. Kimse (o kapıyı açasadı.! Yalnız alt kat penceresinden bir çocuk sordu: — Kim 0? Pencerenin altına giderek sordum: — Tahsin bey evde mi? Çocuk cevap vermedi; bir takım fısıl tılar oldu. Sonra tekrar » çocuğun sesi duyuldu: — Siz kimsiniz? vet) — Enteresan mi? | — Acıklı bir faç'a., Bir gey nazarı! dikkatimi celbetti, | i ! | — Ne? — Acaba neden bir ikinci fetimeyit yapılmadı. İ — Çünkü kadının ahlâksızlığı o ka: dar herkesçe malümdu ki buna hacet| — Midede zehirin izlerini bulmadı ğın halde nasıl hükmünü verdin? — Bulamadım, çünkü dağılmıştı Bazı zehirler çabuk dağıl'r! ler, Avdetlerinde Naili gey oğlile şe-| — Niçin kanı Lablil etmedin. — Böyle bir şey teklif etmediler ki. Metin babasına baktı, ses çıkarma- dı, bahsi değiştirdiler. Lâkin delikan- İtpın içine kurt girmişti, O, bu işi iyice —I ” Günler geçti. Bir gün doktor Metin, ladı. Nihayet aradığını buldu. Saror | bey yazı odasmda oturuyordu. Haber! mış yaprakları actı, okumağa basladı Yemek saati gelmişti, Naili bey oğlülü merak etti. Yavaşça odasına girdi, ma- verdiler; Durmuş isminde biri gelmis! “Mik beyle görüsmek istiyormuş. Ev. İ de olmadığını duyunca Metinle konuş- sanı Üstünde yayılı gazeteleri görün-| mak istediğini söylemiş: © sarardı: R — On senelik hikâyeyi mi okuyor-| sun Metin? — Büyürsün, Kapı açıldı, amele ktltkir, temiz gi-; İ Yinmiş bir adam içeri girdi, yüzü göl İ dık. Hüviyetimizi öğrenince, bizi el | Onun sayesinde gene adam oldi — Biz yabancı değiliz, azıcık kapi açınız. — Kim olduğunuzu anlamadan G pıyı açamayız. j Pena halde canım sıkılmıştı. Sİ bir sesle dedim ki: — Yavrum! Geceyarısı karşıki! w Tagöz mü oynatacağız. Bizi General H rington gönderdi. Tahsin beyle mü bir şey görüşeceğiz. Öyle — pence: bağırarak konunun komşunun © mâl dikaktini celbetmeyiniz. v Bu sözlerim üzerine gene bir tıs ve arkasından kapıya yaklaşan ayak leri duydum. Biraz sonra kapının d ri kaldırıldı ve kilit açıldı, kapı da 49 landı. Tahsin beyi gecelik (o kıyal karşımda buldum. Geçirdiği heyecaf” dan hâlâ titriyordu. l — Tahsin benim, ne istiyorsunuz? di. Bir eli arkasmda idi. Silâhi o es tuttuğunu iyi biliyordum. urada kapıda kanuşamayız. * bancı değiliz. Ben Kolonel Ballarm tbiyim, dedim, Geri çekilerek : — Affedersiniz, içeri aldı. Başçavuş Rayt ile buy Mİ diye vit eri dl da beklettiğinden ve bir sürü lüzumsuz 9 allerle ayakta bıraktığından dolayı diledi. — Biliyorsunuz vaziyet ne kadar #9 zik! Azgm bir takım herifler vade sa Gırmağı başladılar. Maksatları çabule? e luk, haydutluk... Evlere de taarruz yorlar. Malüm ya, şimdiki polis siz adamlarm elinde âciz bir vazi ONE Tet tea AYIYI MALE, yoruz. Herkese kapıyı açmıyoruz. Herifin traşmı kısa kesmek işin ceva verdim: — Malüm! Biz de zaten © bunun İSİ geldik. Kemalistlerin askeri muvaffaif yetleri artık tahakkuk etti. — Ya! Vahvah... Alçak herife bir tokat “indirmem için karanlıkta yumruklarımı . sılay9. tum, Ve Allahın tam yerinde ihsan tiği bir sabır ve tahammülle (o 8ö devam ediyorum: — Artık Yunan ordusundan ümit # madı. Kemalistlerin İstanbula da Y meleri muhtemel. Dehşet içinde bağırıyor: —O zaman biz ne yaparız. Soğuk kanlılıkla cevap veriyorum! — Dostunuz İngilizler sizi unut” yorlar. — Dostumuz değil velinimetimiz. w İMİZ es. (Devamı var) üye Konuştuğu delikanlınm esini sarıldı! — Ber Durmugum! Tanıdm m ve yim? Metin hayretle baktı, biraz düşü” dü sonra başını sallıyarak: — Affedersiniz hetırlayamıyoru” — Nasıl olur beyim, gen Naili be İ oğlu değil misin? ' — Evet — Öyle ise baban anlatmıştır di günsen hatırlarsın, — Hayır babam bir şey söylerneöi hiç biç hatırlıyamıyorum. — Öyle işe ben anlatayım” Bunda oh sene evvel bir gün baban beni xu” tardı. Fena yola sanmak üzere ü 4 uni Namuslu şerefli'bir adam |, Zaten 9” nâ verdiği para uğur getirdi. vm, çabaladım. Çilingirim, İşimi le yüttüm. Doğruluktan hiç ayrılmadı” Biraz para biriktirdim bu köyde dükkân satılıktı oru aldım, Şimdi Ayi raya yerleştik. Tabl ilk işim veli a metime teşekkür etmek oldu, ne (Devamı var)