mi © Tefrika No. TY 28 MART — 1936 78 Yazan: Murad Sertoğlu Gene ayni şey... Ayni hezimet Yalnız bu sırada askerlerden biri: nin kılıcı Jülyettonun koluna ik | parmak kadar batmıştı. Bunu gö- ren Ancello: — Roberto sen de burava gel, Jülyet sen de öbür elinle direği parçala. Jülyettonun yaralandığını gö- ren askerler şimdi biribirler'ni teşvik ediyorlardı. Bir daha hücum ettiler... Hayret! Bu solgun yüzlü, za - yıf nahif delikanlı nede kılıç kullanıyor? Artık merdiven sallanıyordu. Bir daha hücum... * Bu sefer merdiven askerlerin de sikletine dayanamıyarak bü - yük bir çatırtı ile çöktü. Bir müd- det için kurtulmuşlardı. Hiç ol - mazsa beş dakika vakitleri vardı. Ancello bilhassa bu müddet zarfmda kendileriyle uyuşabilece- ğini umuyordu. Roberto Jülyet- tonun kolunu sararken Ancello sü- ratla odaları dolaştı. Borjiyaları aralı. Hakikaten yoklardı. Bi»denbire her şeyi anladı Bvrjiya kendilerine ihanet et - mişti. Onlar askerlerle meşgul ol- dukları sırada gizli ve sadece ken- disi tarafından malüm bir yoldan oğlumu kaçırmıştı. Arcello: —- Borjiya deli! diye düşündü. Bizi'n askerlere teslim olabilece- ğim'zi ve papaya bütün hakikati Aaltabileceğimizi nasıl düşüne- medi Fakat sofaya çıktığı zaman gayri tabii bir gürültü ve yıkılmış merdivenlerden gittikçe daha ko- yulaşarak yükselen bir duman ona bütün hakikati anlattı. Bina yanıyordu. (Esrarengiz markinin konağı tutuşturulmuştu. Askerler her şeyi unutmuşlar, küfürler savurarak, birbirlerini e- zerek merdivenlerden ve pencere- lerden kendilerini aşağıya atıyor- Tardı. Anello: — Beorjiya! Borjiya! diye ağır bir küfür savurdu. Jülyetto: — Mahvolduk! diye inledi Roberto da sapsarı kesildi İçle- rinde soğuk kanlılığını en iyi mu- bafaza eden gene Ancello idi: — Çabuk içeri odalara girelim.' Burada dumandan boğulacağız! diye bağırdı. Hep birlikte içeri odaya girdi- ler. Aşağı katta boğulan ve yan- mağa başlıyan yaralıların acı, yü-! rekleri parçalıyan feryatları işitil. | meğe başlamıştı. Bu gürültüden! dolayı saatlerce içtikleri srraptan | körkütük bir hale gelmiş olan sin- yorlarla kızlardan bazıları az bu-| çuk ayılmışlar, hiç bir şey anlama- dan şaşkın şaşkın O bakışıyorlar. *feci akibetlerinden tamamiyle bi- haber bulunuyorlardı. Üç silâhşor derhal odanm muh- telif yerlerine dn k duvarla- rı vurmağa, ve Borjiyaların kaç- tıkları gizli yolu keşfetmeğe ça- lıştılar. Bu çalısmaları uzun sür- medi, Roberto duvara asılmış bir tablonun arkasında bir demir ka- pak keşfetti. Ru demir kapağı aç- mağ v7e--0" Tet Bene mu- | vaffak olamadılar. Çünkü demi: kapak gayet sağlam olarak arka- #an kapatılmıştı. Duman da gittikçe artıyor fer-' yatlar hafifliyor ve uzaklaşıyor- du. Pencereden aşağıya baktılar. Bina o kadar yüksekti ki atlamak muhakkak ölüm demekti Binler- nı sarmışlar koca binanın büyük ce halk ve askerler binanın etrafı- bir çatırdı ile yanışını seyrediyor-| lardı. Jülyetto esasen kolundan da yaralı olduğundan başını büyük bir teessüfle salladı: — Kurtulmamıza imkân yek. Burada yanmaktansa... Ve birdenbire kendisini açık du- ran pencereden aşağıya doğru fır- latrverdi. Ancello: — Betbaht! Ne yapıyorsun? di- ye bağırdı. Fakat çok geç kalmış- tı. Pencereye koşarak baktılar. Alevlerin aydınlığı altında Jülyet- tomun parçalanmış vücudu taş av- lunun üstünde yatıyordu. Jülyet- tonun kurtulmak ümidile kendisi- ni pencereden aşağıya attığını gö- ren balk büyük bir çığlık kopar- mışt, Birkaç asker hemen zaval. Imm bacaklarından tutup çekti- ler Kendilerini pencerede gören halk ve askerler müthiş surette küf retmeğe başladılar, Hattâ bir kur- şun Ancellonun kulağı dibinder vmnlıyarak geçti. Ancello: — Burada durmamız tehlikeli. İçeri çekilelim, dedi. Çekildiler Bu hâdise Robertonun da üze-|- rinde çok fena bir tesir yapmıştı: — Jülyetto iyi yaptı. diye mr- rıldandı. Burada diri diri yanmak, çok feci bir şey. Ancello birdenbire elini başıma götürdü: — Buldum. diye haykırdı. Kur- tulmamız imkân var. Roberto Ancellonun yüzüne şüp he ve yeisle baktı. Onu son daki- kada çıldırmış sanıyordu. Ancel- le: enli — Gel arkamdan! diye bağır- dıktan sonra sofaya çıktılar. (Devamı var) HABE ÖN KOCALI İSHAK FERP FERDİ YAZAN: KADIN Mütareke devrinin korkak ve sü- nepe nazırları, Ingiliz polis müdü- rünün tezkeresine menfi cevap vermekten çekindiler; Leylânın tahliyesine karar verdiler. Yılmaz bey İngiliz polisinden gelen tpzkereyi hayret ve lered- dütle okumağa başladı: “Tevkifhanede mevkut bulu- nan Leylâ isminde bir Türk kadı- nının, Yılmaz namında bir zabıta memuru tarafından birçok iftira- lar ve sahte hatıra defteri ve uy- durma delillerle kendisine bağla- mak teşebbüsünde bulunduğu ve adliyeyi de lüzumsuz yere işgal et. tiği sivil memurlarımızın yaptığı gizli takibat ve tahkikattan anla- şılmıştır. Leylâ hanımın kendisi- ne isnat edilen cürümlerle hıç bir alâkası olmadığından hemen tah- Jivesine delâletinizi rica ederim.,, İtilâf devletleri zabıta Heyeti reisi miralay MB. Yılmaz bey elindeki tezkereyi polis müdürünü masasına attı: — Bundan büyük iftira olamaz, müdür bey! Ben namuslu bir ada- mım.. Evlenmek için yüksek ga- yelerim var. Böyle bayağı bir ka- dına el uzatmak hatırımdan bile geçmez. Leylâ ipe gideceğini an- layınca, el altından İngilizlere baş vurmuş. Kendisi ingilizce bildiği için, şimdi de böyle bir oyunla be- nim başıma çorap örmek istiyor. Polis müdürü Yılmazm kendi- sini müdafaa için söylediği sözle- ri çok zayıf bulmakla beraber onu himaye etmeyi de ihmal etmedi: — Bu vaziyet karşısında senin derhal istifa etmen lâzımdır Yıl- maz! dedi . Çünkü Leylânm işini başımdan sonuna kadar takip e - den, dosyasmı ve tahkikat evra - kını hazırlıyan sensin! Ben bu tezkereyi dahiliye ve adliye nazır- larına gösterdim.. İkisi de Leylâ - nın tahliyesine taraftardırlar Se bu meselede ekalliyette kalıyor - sun! Pek âlâ bilirim ki Leylâ mü: rimdir.. Aleyhinde birçok şikâyet- çiler de var. Fakat elimizde ne bir şahit, ne de esaslı bir vesika yoktur. Bir hatıra defteriyle in sana ceza verilemez. — Ya itirafları..? — Onları tazyikle söylediğini iddia ediyor. — Onları tazyikle söylediğini iddia ediyor. — Vallahi kılına bile dokunma- dık. Onu sorguya çektiğim zaman arkamda gizlenmiş dört (O memur vardı. Bir kere de o memurları ça- ğırıp sorunuz! — Hacet yok.. Sana itimadım var! — Ben Leylâya - ifadesini alır- ken - sadece bir muziplik yapmış- tım. Kendisi kokain müptelâsı ol duğu için, kimsenin aklından geç- miyen bir vasıta ile ona kokain verdim.. Asabını gevşettim.. Bi- raz sonra bana, tıbkı hatıra def- terinde olduğu gibi, doktor Şaha- bı nasıl vurduğunu ve Mısırda çe- virdiği entirikaları birer birer an lattr. Eğer o tahliye edilir-- * de İngiliz polis müdüriyetine mü- râcaat ederek, onun Kvhirede N Nelsonu nasıl öldürdüğünü *hb edeceğim. Bu canavar kadını mu- hakkak surette cezaya çarptıraca ğım. ... y Mütareke devrinin korkak ve sünepe nazırları, İngiliz polis müdürünün tezkeresine menfi ce- vap vermekten çekinmişlerdi Leylânın tahliyesi kabinede tespit edilmiş ve Leylâ bir akşam ortalık karardığı sırada birdenbi re serbest bırakılmıştı. O günden sonra İstanbul gaze- teleri Leylânın muhakemes bahsetmediler.. Leylâ tevkifhane- den çıkar çıkmaz İngiliz zabıtası- na giderek teşekkür etti Gene o gece Yılmaz bey de istifasını ve- rerek zabıta mesleğinden uzaklaş- tı. ... Ertesi sabah Nesrin kocasiyle beraber annesini ziyaret etmek ü- zere tevkifhaneye gittiği zaman, kapıda duran gardiyan, genç kıza bir mektup uzattı: — Bunu Leylâ hanım bıraktı... Kızım gelirse verirsiniz, dedi. Nesrin birdenbire gardiyanın yüzüne baktı: — Kendisi nereye gitti? — İsnat edilen cürümlerin hep- si de iftira olduğu anlaşıldı.. Dün gece tahliye ettiler. Nesrin zarfı aldı.. Kapıdan ki üç adım uzaklaşınca, Celâl se - vinçle sordu: — Demek Leylâ hanım #enin annendi, öyle mi? Nesrin, Celâlin omuzuna yas landı: — Evet Celâlciğim! O benim öz annemdir. Fakat, böyle'bir(if- tiraya uğradığını o vakit san#"na- sıl anlatabilirdim. Kendisi de da- vanm sonuna kadar sana bir şey söylememekliğimi rica etmişti. saklamağa mecbur oldum... Beni mazur gör, Celâl! — Vallahi şimdi ne kada cok sevindim bilsen..! Ben ona çok a- cıyor ve kalben onun masum oldü- ğuna inanıyordum. Tahminimde aldanmamışım... Haydi. aç şu mek tubu da okuyalım..! Nerey» git- mişse, hemen gidip bulalım. Ken- disini tebrik edelim. 4 (Devamı var) Tetrika No. 85 Kendi yatağımda değildim. Belirsiz O hişsim bir hakikatti, Yabancı bir yatakta bulunuyordum. Kır mızı sâten takımları olan yekpare &kaju bir karyola da idim. Her sabah uyandığım vakit beyaz dantelli takım larıma gözlerim alışmıştı. Bütün bu kırmızılıklar, ya tak ve örtüler benim için büsbütün yabancıydı. He” kikat bir şimşek gibi gözlerimde parladı; — Burası kocamın odasıydı. Aldanamazdım. Bu daireye bir kere daha girmiştim. Butanın ciddi fakat gustoya uygun mobilyesi gözle rime çarpmıştı Ben Arif Nedretin odasında yatmıştım! Bu benim için isim verilemez bir dehşet (oldu. Çıldırmış gibi yatağımda doğruldum. Nasıl olmuştu da buraya pelmiştim? Niçin kocamın o yatağında » yanmıştım? Buna benzer binlerce düşünce mağımdan geçiyordu. altüst olan dr Vücudumun sıztları acılarımın yanında hiç kâlryordu. Acı acı inlemeğe başladım. Arif Nedretin tehditleri hatırıma geldi: — Arzmmuzla vava esbren istediğim vakit henim nlasskemız" manevi Rir sere evvel arrumla İrarrş olmali inin yalvarmıştı | İstemediğimi görünce vahşi bir halde isyan etmişti. Haykırması kulaklarımda (o çınlamağa başladı: — Neme lâzım! Bunu kendiniz istediniz, Bu iğrenç tehdidin manasını anlamamış, hattâ şüphe bile etmemiştim! Bu İnce dimağımın alamıyacağı bir şeydi. Be him gibi bir kadınım havsalaşma sığdıramıyacağı bir cüretti.. Ah bilekâr! Bir de şerefinden bahsediyordu. Kendi arzumla istemediğim için cebren bana temek Tük etti! Ah alçak! Sefil, kaba, âdi herit! Hiç şüphe siz sonra da benimle alay edecekti, zaten bunu benim itirazımı kibrine yetiremediği için © yapmıştı, beni zerre kadar sevmediğini biliyordum. Benim ona hiçbir şey Yapmağa gücüm yetmiye cekti. Bu iğrenç halimi silmek için hiç, hiç bir şey yapamıyacaktım, Ben onun olmuştum. Onun karsı olmuştum! Bütün varlığım bu düşünce ile isyan ediyordu. Bu yabancı yatakta bütün vücudum ihtilâçlarla sar sılmağa başladı. Sanki kendimi kurtarmak ister gibi büzülüyor, büzülüyordum. Arif Nedretin başka türlü Hareket etmiş olabile ceğini bir saniye bile aklımdan geçirmedim. Şimdi fikrimde canlanan Katıralar beni harap ediyordu. Onun yalnız sözlerini değil, vaziyetlerini de ha terlryordum. Kahve fincanmı bana uzatırken titriyor du. Herhalde içinde beni böyle ölü gibi uyuşturacak bir madde vardr! Kocam bir cani gibi cinayetini kendisine yaptıra cak olan bu »ehiri koymağa tereddüt etmemişti. Birde bana onu kendi elile vermiş fakat sonra omişti bütün cesaret ve küvveti tükenmişti: Tabit bir adam birdenbire bu kadar aşağı derecelere düşemezdi yal, Onun soğuk kanlılığını kaybettiğini. alnındaki buz gibi terleri sildiğini hayal meyal farketmiştim, Ah alçak! Hangi kelimeler onun bu hareketini ifade edebilir! Sonra bütün varlığımı ölüm gibi ağır bir uyku, bir uyuşukluk kapladığı vakit imdat arar gibi kolla tımı uzattığım zaman sanki imdadıma ir dlağ gibi bana doğru koşmuştu. — Ben buradayım Samiye korkma, Ak ne iğrenç bir hareket! Benim bütün şutrum uyuşuk bir hale geldiği böyle bir dakikada-bana tatir kelimeler bulup söyliyebiliyor. Kendisinin orada ok duğunu korkmamaklığımı söylüyor. Bugüne kadar mert ve centilmen sandığım bu & di, bu alçak adamı tavsif edecek kelime (bulmaktan acizdim. Bütün bunların bal ona karşı (o kalbimde duyduğum nefret ve istikrah hisleri de karışıyordu. Bu nas) bir adamdı? Kurbanı olan ben birdenbire kendimi ondan © kadar uzak hissettim ki bu bissim sanki benim için bir teselli gibi oldu. Onun olmuştum. Ne olabilir! Kalbim ondan tx mamen uzüâk olduktan sonra böyle bir düzenle onun olmamdan ne çıkardı? Arif Ned-et kendimi mandan <e-sfini, kendi onurunu İekelemis, Ker şevi Vaybete (Devamı var)