4 Aralık 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

P YUT yqz&n: HALİDE EbDİB T N Ondan sonra durmadan, kesil- meden Rakımla eve döndüler. Bir daha ağlamadı. Minderin üstüne büzütdü, sustu. Sebebini madığı, fakat tahammül edemedi- ği bir ağrı duyan hayvanlar gibi orada inledi... XXV “Ne var, Bilâl? Evde biri hasta 1? Yoksa annem mi hasta?,, Hilmi rıhtımda arabanın kapı- sını açan Bilâlin yüzünü gözleriy- le delik deşik ediyor, oradaki ka- panık ve karanlık ifadenin mâna- sını anlamağa çalışıyordu. Henüz Beyruttan gelmiş, va- purdan çıkmıştı. Müstakbel kayın biraderinin tavrındaki değişiklik- ten o kadar ürkmüştü ki, Bilâlin arkasında duran iki sivil memu- run kim olduğunu bile sormamış- tı. anlıya- “Bir şey yok, sahi bir şey yok. Siz arabada bekleyin, ben eşyaları Şevket ağa ile yolluyayım, geli- rim.,, Hi)lmi, gözleri arabacının arka- sında, dalgın dalgın düşünürken arabanın kapısı içeriye Şevki atladı, kolunu Hilminin ko- luna geçirdi, oturdu, gözleri ara- açıldı, - badan en adım uzakta bekliyen iki adamdı, nefes almadan, fakat alçak seşle Tevfiğin başınma gelen- ieri anlatmağa başladı. Mukadde- me yapmadan, hiç teferrüata gi- rişmeden hep o, sarayı ve Selim paşayı ürküten mektuptan bahse- diyordu. “Tevfiği istintaka memur olan “Göz patlatan Muzaffer,, henüz bizi ele vermedi. Aman sen ağzını sıkı tut, yüzünden bir şey belli et- me...,, Hilı_ni cevap v*ermeğe vakit bul- madan Bilâl geldi, karşılarına a- tuı-du'. Araba Aksaraya yaklaşıncıya kadar üçü de bir tek lâkırdı etme- di. Vaziyetinin çirkinliğini bir tür- lü hazmedemiyen Hilmi, kendi kendine söylüyor gibi; “Namusş, namus...,, diye başladı. Fakat Şev- kinin eli bir kaplan çevikliği ile ağzını kapamış ve dişlerinin ara- sından, adetâ Hilmiye söver gibi: “Büyük maksatlar mevzuu bahso- lurken ferdin namusu kuru bir gu- rurdur.,, diyordu. Bu cümle Hilmiden ziyade Bi- lâla tesir etmişti. Şevkinin taas- supla vahşileşen esmer yüzünde Bilâlin beyaz kirpikli mavi gözle- ri yıldırım gibi dolaştı. Onun Ma- kedonya meydanında yetişen ka- fası, kavgada kazanmak için her hileyi meşru görmeğe alışmıştı. Halbuki Sultanide tanzimat ede- biyatı diye'ne garip şeyler öğreti- yorlardı... Şimdi Şevki, o mekte- bân birinci çıkan talebelerinden İs- tanbullu bir adam, dayısı Bayram HABER — Akşam postası ı' h BEZALLLATRE ı z E DA A d İ G TRE ) L ei ——W İMİ » > öten SORRAR “:—y“ ? ILKKANUN — 1938 ğ %%a/ ( NWakil, tercüme ve iklibos hakkı mahfuzdur,; lüpla söyleyivermişti. kımıldadı, Şevkinin cümlesini için- den ezberledi. Araba konağın kapısında du- runca Hilmi arkadaşını alakoy- Anasını bir ayak evvel gö- rebilmek için merdivenleri adetâ ikişer ikişer çıktı. Fakat anasının odasına girince onun tavrını da Şevkininki kadar garip buldu. Sabiha hanım ne Dürnevi, ne de Hilminin nasıl seyahat ettiğini sor- du. Gözleri korkudan büyümüş, sesi çarpıntıdan kesik kesik çıkı- yordu. Hemen biri gelip Hilmiyi kapıp götürecekmiş gibi gözleri kapıdan ayrılmıyordu. “Tevfiğin başıma gelenleri duy- dun mu? Allah razı olsun, oğlan, kimseyi ele vermedi, O adamlar kimse haber vermeli, dikkat etsin- ler, kendilerini sakın ele verme- sinler... Hattâ, hattâ savuşsunlar!,, “Sen onların kim olduklarını biliyor musun, anne?,, “Hayır, hayır, bilmek de iste- mem. Gece gündüz selâmetlerine dua ediyorum. Tevfik onları ha- ber verse de kendi cezadan kur- tulacak değil ya... Birçok kadın daha ağ!ıyıcılıu « Bir sürü ocak madı. Bogazındı âni bır hırıltı ılı kol- ları Hilminin boynuna dolandı, boğacak gibi Hilminin göğsüne yapışan porsuk göğsü içinde hapsetmek istediği hıçkırık- lar boğazını yırtıyordu. Göz yaş- ları Hilminin yakasından boynuna aktı, ve Hilmiyi, Tevfiğin mevhum şeriklerini tutup, hemen teslim et- mekten menetmek istiyormuş gi- bi: “Yapma evlâdım, köpeğin ola- yım, yapma, ihtiyar anana kıy- ma...,, diye yalvarıyordu. Hilmi anasının kollarını boy- nundan çözdü, biraz geri çekildi, ihtiyar kadının yüzüne baktı. Ağ- lamaktan gözleri şişmiş, yüzü on sene birden ihtiyarlamış- tr. sıkıyor, zavallı Düzgün, allık maskesi artık ta- mir kabul etmiyecek kadar çök- müş, eski bir binanın badanasını hatırlatıyordu. Fakat hâlâ canlı ve genç kalan elâ gözlerindeki ıstı- rap ve korku Hilminin yüreğini didik didik ediyordu. Ve anasını bu dakikadaki kadar derin bir rik- katle sevdiğini hatırlamıyordu. Ondan, namusunu şahsi selâme- tine feda etmesini talep eden bu anaya o kadar düşkün, ©o kadar düşkündü ki..... ş “Sizi paşa istiyor, Hilmi bey.,, Şükrüye hanımın birdenbire odaya girişi ona kendini toplattı. Elini yüzünü yıkamak ve değiş- mek için odasına gidecek, sonra babasını gidip görecekti. Fakat anasının odasından o kadar bitap | çıkmıstı ki kendi kendine: (Arkası var) ——— ine /f/ Vir Dudakları dü. — t..! ğff rik KiBİ Mühendisle Aslan Turgut gözlerini makiney* diktiler. Plâtin lâvha üzerinde garip gölgele' göründü. Esrarengiz tarassut makinesi, Tomsonun yaşadığını ve ruhunun geldiğini haber veriyordu! O gün saat üçte buluştular.. Aslan Turgut, Türkiyeden gel- miş bir zabıta memuru olduğunu saklamadı.. Ve mühendis Pol Grif- te polis hafiyesi Mister Tomso- nun ölmediğini israrla söyledi. — Bir gece (Vinter Garden) in patinaj odasına giren Tomson gö- zümün önünde kayboldu.. Sonra- dan keşfettim ki, haydutlar onu tuzağa düşürerek, Vinter Garde- nin altından geçen su yoluna at- mışlar. — Peki amma, ben Tomsonun cüzdanını suda bulduklarını gaze- tede okudum. — Tomsonun cüzdanı suya düş- müş, yahut kendisi bunu kasten suya atmış olabilir. Eğer sizin ma- kineniz muayyen izler üzerinde e- saslı tarassutlar yapabiliyorsa, ilk yapılacak iş, Tomsonun izini bul- maktır! Mühendis Grift, Aslan Turgu - dun sözlerini dikkatle dinliyor - — Hıkînnız vır, dedı; ıyı bır zabıta memuru, yürüdüğü iş üze- rinde raslıyacağı en ufak ve şüphe- li noktaları bile gözden kaçırma- yacaktır. Fakat, Nevyork zabıtası bu ciheti araştırmadı mı acaba..? Aslan Turgut: — Hayır.. Diye başını salladı. Mühendiş Grift icat ettiği — (ta- rassut makinesi) Üüzerine bütün memleket halkının alâkasını çek- mek için, bundan daha güzel bir fırsat ele geçmiyeceğini anlamış- tr. İlk önce makinesini ortaya ge- tirdi ve kapağını açarak, Aslan Turguda kısaca anlattı: — Ben, çarlatan bir ispirtizma- cı değilim. Fakat, icat ettiğim makinenin ruhlarla alâkası var - dır. Ben, insan ruhlarının, tenef - füs ettiğimiz hava içinde, elektrik seyyaleleri gibi etrafımızı sardı - ğına inanmadığım halde, büyük bir civa depasu üzerinde duran ob- jektifin, istenilen ruhu buraya çek tiğini hayretle gördüm. Ölmüş | | ruhlar üzerinde bu tecrübeyi ko - | laylıkla yaptığım halde, yaşiyan kimselerin ruhunu ancak uyku ha- linde iken çekmeğe muvaffak ola- bildim. Makine üzerindeki ibre- ler, her hangi bir adamın ruhunu o kadar kolaylıkla çekiyor ki, şu gördüğünüz plâtinli plâka üzerin- de onun bıraktığı gölgeleri seçmek bile mümkündür. Şimdi yapaca- ğımız tecrübe şu olabilir: Mister Tomson ölmüşse, onun ruhu bu plâka üzerinde bir takım iğri büğ- rü gölgeler çizecektir. Ölmemişse ve bir yerde şu saatte uyanık bu- lunuyorsa, ibrelerde hiç bir hare- ket görmiyeceğiz. — Yani şu vaziyette hareketsiz kalan ibreler bize Tomsonun bu saatte uyanık bulunduğunu gös- termiş olacak, değil mi? — Evet.. Bu halde gözümüzü ibreden ayırmıyarak, onun uyu- | masını bekliyeceğiz. Vücut uyu- madan, ruh, kalıbını terkedemez. — Öyleyse, beni buraya gece davet etmeliydiniz! — Ben sizin, bana bu kadar mühim esrar tevdi edeceğinizi na- sıl bilirdim?"Maamafih, sizi şim- di buradan bir yere bırakacak de- ğilim. Geceyi bekliyeceğiz. Aslan Turgut esrarengiz maki- -neye gözünü dikmiş, içindeki âlet- leri birer birer tetkik edıyor ve kendi kendine: Yi — İnsan zekâsı neler yaratryor? Böyle bir makineyi icat eden a- dam ne kadar taltif edilse azdır. Diye söyleniyordu. Mühendis Grift, sordu: — Briç bilir misiniz? — Hayır... — Şatranç..? — Biraz.. Asl_ah beye — Zaten bu oyunu iyi bilirim| diyen kimseye raslamak kabil de- ğil, Haydi, biraz vakit geçirelim. — Oyuna dalarsak..? — Korkmayın! Makine bize fa- aliyete geçtiğini derhal haber ve- rir. j — Pek âlâ.. Oyuna başlamışlardı. Mühendis oyunda çok heyecan- hydı. Aslan Turgut da her şeyde ol- duğu gibi soğuk kanlılığını muha - faza ederek oynuyordu. Sular kararmıştı. | Fabrika düdükleri insanım lak zarını patlatırcasına Ü î sokakları dolduran işçilerin tülü ayak sesleri işitiliyordu- Mühendisin kafası şı.trll-'î sası üzerindeki taşlarla moi Fakat, gözünün ucuyla (tar makinesi) ni kontrol etmektef | ll Pi birden yerinden fırladığını £ geri kalmiyordu. Bir aralık Turgut, Şahı ileri sürerek yi kazanacağı sırada, mühef dü. — İşte bir hareket.. Makinenin kırmızı ışığı ya? du. rine çevrilmiş ve mesafe tâ den ayrı bir âletle aradaki Mühendis Grift ümit veri€ di: — Dostum, plâtinli levha "4 uıl' rindeki gölgeleri görüyor m Aslan Turgut dikkatle b — Evet.. Gördüm. ,,o" Birinci ibre gündüzden (vı“,w Garden) in altındaki su yolu ”. 'i santimi santimine olçulmuştü' tavırla başını kaldırarak SUIM l k'ul L isl 1 — Sizi tebrik ederim: TÖ. yaşıyor... meydana çıkaracağım. Tomsonun yaşadığını keşfettiniz. Bu şeref, bendef! yade size aittir. Bu işi ben makin€ - Fakatı e — Ben şeref peşinde kagıl!"’J rum, dostum! Tomsonun bü ması, nişanlımın meydana ması demektir. Onun gitti dan, nişanlımın izini k bulmak mümkün olacaktır. İkisi de gözlerini . laşli” çindeki plükuya dikmişler: '“'* damadan bakıyorlardı. Aslan Turgut bir aralık , — Şimdi Mister Tomsonu? hu burada mı bulunuyor? — Evet.. Birkaç saniye onu kalıbına sevkedeceğim. — — Sonra ne olacak? — O dönerken, şu İü&'ü bize onun gittiği yolları bir şerit üzerine çizecek. Tomsonun yattığı yeri Operatör Dr. Selâh SUN Deniz hastanesi Cerrahi Şefi Diş Tabibi Kemal SUN istiklâl caddesi No: 322 (Bevoğlu Yerli Mallar Pazarı ' üstü ) Eski devirlere ait bu müthiş deniz muharebesi tamamiyle bir sinetit yosunda yapılmış ve filme alınmuaştır. Resimde gördüğünüz gemilerin en büyüğü 60 santimetre Wü"w buki sinema perdesinde hakiki bir gemi hissini vermekledir. .ıv' f.",..ı-" “ hal. l. * ap . l

Bu sayıdan diğer sayfalar: