4 Aralık 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

4 Aralık 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— Sorbayı ısrtacağım. Yersin... KEYyt.. | b bir . ,üh“dl- İki senedir serseri yaşa - w_ü O p, *debilmek. Hattâ bu uğurda — RCerini bile sıyırmak! 4 İLKKÂNUN — 1935 Mmunun karısı dolduruyor. ' Buz, çukurları Klljh.r, acı acı feryatlar koparı * yorlar. Karanlık ağaçlarda rüzgâr Bir adam, yoldan ayrıldı. Azı cık tereddütten sonra, bir keçi yo- lunu tutturdu. Çok açtı. Üşüyor du.. Hiç bir ümidi yoktu. İşte şu Yaklaştığı kulübeden de şimdi bir köpek çıkacak, üzerine doğru hav llyncak, bir pencere açılıp, ev sa- hibi: — Defol, serseri! - diye hay - kıracaktı. Önündeki kulubenin kapısını vurdu. Ayak sesleri duyuldu. Bir anah. tar, kilitte döndü. Zayıf, ufak te.- fek, siyah elbiseli ve şiş gözlü bir kadm, adamın önünde belirdi. — Üşüdüm, açım. . tur şuraya... Erkek, kanmın — damarların da neşeyle dönmeğe başladığını sonra, odadaki gara- | beti sezdi. Masanın üzerinde mum lar yanıyordu. Bir de bavul duru- Yor.. Köşede mini mini bir yatak ta bir çocuk yatıyordu: — Uyuyor muydun, Kızım? — Evet, anneciğim. — Üşüyor musun? — Hayır.... Çocuk,yabancıyı farketti: — Kim bu?. - diye sordu. — Haydi, uyu, uyu! Serseri, bu esnada, masanın ü- terinde bir çanta gördü. Kapağı &çılmıştı. Arasından kâğıt para görünüyordu. — Burada hiç değilse yirmi li- 'a var! - diye düşündü, Kadm, onun omuzunu dürttü: — Al, işte ekmek... Şimdide Bir de ot minder gösterdi: — Uykun varsa, yat, şurada İğilerek, ateşi üfledi. Sonra; ancı yemek yerken,birdenbire ya döndü. Tiz bir hareketle| â çantasını aldı. Etekliği altın i cebine koydu. Ayni cepten .. tesbih çıkardı. Mırıl mırıl bir teyler okumağa başladı. Erkek, doydu. Beyninde inti - mîlz fikirler biribirini - takibe dünya içinde, bir tek ümi- ! Zahmetsizce para el. Kad — Gir,.. Ocak başmda ısın... O- | | karşısma geçti. m: , A, vi . — Aman yarabbi! Bu gece ne müthiş bir gece olacak! - diye ba- şını iki yana salladı ve sonra, er- keğe sordu: — Sen İstanbulu biliyor mu - sun? — Bilmez olur muyum? Tabii biliyorum. — Orası da burası kadar so- ğuk mu? Erkek, bir an, kötü fikirlerini unuttu. Hatırraları, beynine hü - cum etti: Amelelik, makineler... Vazifesi şuydu: Soldaki manive- layı çekmek, alttaki pedala bas - mak.., Sonra, bir de, kontrol gelir: “Faik! Sen adam olmıyacaksın! Hep yanlış yapıyorsun!,, der... | Akşamları, kahvede uyursun.. İşte İstanbulun onca mana- SI — Kaç yaşındasın? - diye ka: dın sordu. — Otcuz iki. — Adın? — Faik. Tefrika numarası : 85 Geçen kısmın hülasası Venedik valisinin baldızı olan Düşes di Piti, ablasını âşığile buluşturmak için plânlar çeviri yor. Cülyeto, akşama kadar bütün plânınnı tamamladı. Mumlar yanmadan odasına çe- kilmek bahanesile, Markiz, sev - gilisinin yanmma gitti. Düşes di Piti de, hemşiresinin yatak oda sına girdi. bardak şerbet duryordu. Bunlar - dan birinin içine o gün doktordan aldığı uyutma ilâcını boşalttı. Eniştesinin çalışma odası ka - pısı ansızın açıldı. — Nasılsın karıcığım? — İyiyim, kocacığım... — Biraz. işim var. Bugünkü kaptanların birile konuşacaklarım var. Benden gizli bir randevu is tedi. Onu savayım. Sonra gelirim. Cülyeto; -— N AT AAA DA rında yetiştirsin.,, —- ” Faik, kendi kendine: “—. Bunlar da ne demek?,, di ye düşündü. açmıştı bile.. - Kadın, birden bire döndü: — Okumak bildiğin anlaşılr yor. Mektubu okudun... İşte bu sabah... Gün doğarken.. “Ah, vallahi ben, bu felakete uğramak için hiç bir kabahat iş lemedim.. “Kuzum, mademki sen İstan bulu biliyorsun, hapishaneden Ba 'Daha da uzun uzun konuştu - lar. Saatler geçti. Serseri, ot min - der üzerine yattı. » * & Birdenbire uyandı. Kadın ona sordu: — Hiç hapse girdin mi? Hapse girmez olur mu? Girdi elbette... Fakat bunu söylemez... Acaba, kadın bundan ürkerek onu dışarı atar mı?... Öldürülmek” ten parasını çaldırmaktan korkar. Belki çantada epeyce para var. Kadına sordu : — Vakit gice yarısmı geçti. Hâlâ uyumayacak mısınız? Ev sahibesi : — Hayır, dedi—Hayır, uyu mayacağım.! Şafak altıda söker, yezit meydanına kadar çok mu yol var? Dudaklarını 1sırdı. Ağlamağa başladı. Faik işte o zaman hakikatı an ladı: — Keocanızı... Bu sabah... Şey... idam mı decekler.? Eliyle boğazına dokundu. Kadm, burnunu sildi. Evet, gün doğarken, o da İs tanbula dağru yola çıkacak , Kor casınım gömüldüğü çukurun ba şında dua edecek.. Meseleyi bil miyor: Zavallı adam İstanbulda usta başıydı.. Sonra bir. kabahat işlemiş. Nasıl yaptı bu işi? Faik, Sustalı blçağı kapadı_ Demek ki bu bavulun, bu uy kusuz gecenin manası buydu. Bir horoz öttü. degil mi? Erkek düşündü ve anladı: Bu kadın güneş doğarken buraya bi: rinin gelmesini bekliyor. Serseriyi içeriye aldığına pişman... Öyleyse çabucak harekete geçmeli.. Ayağa kalktı. Masanm tam Bu masanın üstünde bir mek tup var. Baş kısmı zarfın içinde kalmış. öteki kısmını okudu: AF olmadı. Kendisine henüz bir şey söylemedi. Geceyi sakin ge çirdi. Buna rağmen şüpheleniyor. Dün bana: “karım beni af etsin! Hayır, henüz sabah değil. Kadını, kollarını masaya, ba' şını da kolları üzerine dayadı. Faik , usülle kapuyu açtı. ka' dına acıyarak baktı. “ — Hava çok soğuk! Zaval hıcık yolda üşüyecek!,, - diye dü şüncdü. —- Allaha ismarladık, hemşi re! - Jemek istedi. “Belki uyuyorlar! — Rahatsız etmiyeyim..,, Buna da cesaret ede medi. — , Usulle kapuyu kapadı. Kulir beden uzaklaştı. Nakleden: Hatice Süreyya kızımı namus ve doğruluk - yolla e— h t AKBAŞ e HK" Mi 'dii e A G, OA l L . Karyolanın başı ucunda iki vi ö İ Ve — Gd ğğ n sie ati'd ; p p —dasıdır. Zevcem-de hasta.*Hatta Kaptan tam esrarı söyliyeceğdi sırada, içeriki odadan bir ses duyuldu: “Ah, gözlerim! gözlerim!...,, — Peki! . diye cevap verdise de, zihnini şu mesele kurcalama- ğa başladı: “— İşin içinden ne çıkacak acaba?... Bu bahriyeli eniştem - den niçin randevu istemiş?,, Kulak kabarttı. Beklemeğe başladı. Bir müddet, içeriki odada kâ- ğit fışırtrları işitildi. Vali, çalışı- yordu. Az sonra, Markinin yatak oda- sı kapısının açıldığını, genç kız, yatakta yatarken işitti. Bir uşak: — , — Kaptan geldi, . dedi. — Buyursun... Ayak sesleri... — Safa gldiniz... Ayrıldığınız sırada elimi sıkarken avucuma sı- kıştırdığınız mektubu - okudum..: Bunun üzerine sizi işte kabul edi. yorum... Şu odanın tamamile em- niyetli olduğuna kanaat getirebi - lirsiniz... Bizi kimse dinlemez.. Kaptan, göz ucile, etrafına ba- kındı. Aralık kapıda durdu, — Burası, zevcemin yatak'o- efendimiz! bile olmasa ondan endişe etmeme- İisiniz.. Çünkü siyasetten anla maz.. Ne söyliyecekseniz, hepsi- ni açıkça anlatmanızda mahzur yoktur. İkinci kaptan: — Tabit, efendimiz... Zevce - nizden şüphelenmek aklıma gel - mez.. Kapı, aralık kalabilir.., - de- di. Bir müddet süküttan sonra — Efendimiz! Ben, zatı dev - letinizi alâkadar edecek pek mü - him esrara vakıf oldum. — Ne gibi? — Anlatayım, efendim, Ben, rumca bilirim, Fakat, bu dili bil- diğimi kimseye haber vermedim. Akdenizde hep İtalyanca konuş - tum, Buraya gelmezden evvel, Yı- lânli manastıra uğradığımız va - kitte bir şey öğrendim... “Sizin kütüphanenizde bir ki- tap varmış, Bu kitabın içinde ba- zı esrar yazılı imiş. Fakat, esrar remizle olduğu için ancak rahip - ler tarafından anlaşılırmış. “Bu kitabım hangi kitap oldu - ğunu söylemezden evvel, şu ci - hette anlaşıp anlaşamıyacağımı - zı sormak isterim, efendim. “Gazanfer reisin gizli bir ada- da müthiş bir hazinesi saklıdır. Si- zinle anlaşarak bu hazineyi yarı yarıya taksim edebilir miyiz? Marki: — Tabiit... - diye tehalükle atıl. dı: - Fakat adaya nasıl gideceğiz? — Esasen, siyasi vaziyet değiş- miştir: Akdenizdeki korsanlara karşı bir donanma yollıyacaksı - nız.. Bu donanmada ben de gide- rim, Asıl vazifem, bu hazineyi elde etmek olur. — İyi bir fikir! — Hazinenin yerini hnasıl öğ — na ben sahip olmak hakkını ta - | yeto herşeyin mahvolduğunu tah- reneceğimize gelince, Yılanlı ma A YA LERE 1 '—';ı'.:â:l; ._'L;_. a dür MA ilimai v l LA L & nastırdan uzaklaşmazdan evvel, İN gemide zapturapla memur ikinci —— kaptan olmamdan istifade ederek, bizi teşyi eden büyük papaslardan birni gizlice çaldırdım. Geminin sintinesine demirlettim, Şimdi, o papas benim elimdedir. Şehrin bir — yerine sakladım... Hülâsa efendi . — miz eğer hazinenin bir anahtarı — sizde ise, diğeri de bendedir.. Üş — telik sizdeki anahtarın ne olduğu- nu siz bilmiyorsunuz, ben biliyo- rum.,. Demek ki, hazinenin yarısı- mamile haizim.. Eğer ikimiz bir — leşirsek bizden daha evvel kolay - lıkla bu defineyi elde edemez.. — Benim iyi bir hıristiyan ol - “duğumu bilirsiniz... — Evet efendimiz, mükemmel bir katoliksiniz.., — Öyleyse verdiğim sözde de inanırsınız..... — Ona ne şüphe.. — Bütün mukaddeşatım üze. rine yemin ediyorum ki şayet, bu bahsettiğiniz Gazanfer reisin de - finesini sizin bana öğrettiğiniz u- sullerde keşfedersem ve böyle bir — servete nail- olursâm '“yüztle elli — 'hissenizi hiç bir 'Şaöbet . — mem. Böyle bir hazinenin kulak: tan kulağa dolaşan efsanesini xa- ten ben de ötedenberi işitirdim, — Fakat, doğrusu, bunun bir anah - — — tarının bende olduğunu bilmiyor- — Bu anahtar çalınmak tehli - kesindedir. : — Hangi anahtar.? — Sizdeki. " — Kim tarafından çalmacak ve o anahtar nedir?.. Çabuk söyleyin — Peki, işte söylüyorum., Bu muhavereyi dinliyen Cül - min etti. : Son bir kurtuluş çaresi olarak haykırdı: — Ah, gözlerim, gözlerim.. Marki içeri doğru koştu. — Ne oldun, karıcığım... — Ah, gözlerim... Hemen kapı yı kapat... Yanıma gel.. Korkuyo rum,... Marki: : — Aman yarabbi... Karıcığım! Karıcığım!... Sakın bir felâkete — uğrama.... - diye inledi. Cülyeto: : - — İçerde kiminle konuşuyor « san sav... Benimle uğraş... Marki, telâş içinde, ikinci kap» tana: — ' — Yarın sabah erkenden --" - Müzakereye devam ederiz! . de. di. - Şimdilik fazla konuşamıya -« Zili çaldı. Uşağı çağırdı.

Bu sayıdan diğer sayfalar: