Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
| | ( Allah , &ü Var ' )_“% anladım ki, kazın ayağı öy- * de değilmiş... " 26 SONTEŞRİN — 1935 — Hışşt! hışt.. — Ne 0? Kim 0? — Kalk... Benim... Korkma... — Aman, ödümü kopardm... — Kalk diyorum , Hatice.... — Canım, ne var?... » — Gürültü etme... Yavaş konuş. Aba terliklerini giy... Ayaklarının Ucuna basarak yürü... — Nereye gidiyoruz? - —— Mutfağa... | — Ne münasebet? — Horsız girmiş... — Allah Allah... Ben, kapıları tlimle kilitledim... lelnrlarmıtz sur kadar yüksek '_'. kalm... Evimize hırsız girmesi: Te imkân olmadığınıt hepimiz bil- - — Fakat. girmiş işte... Gözümle Bördüm. 3 Ben tabancamı alryorum... Sen ** elektrik fenerini al.. — Peki. Mutfağa doğru yürüdük... Gü- çıkarmamağa gayret sarfedi- Yorduk... . K'lil aralığından baktım. Mlıtfıktı, hakikaten, bir ışık Yar... İki insan gölgesi harekette.. Biran durup dinledik ve gözet- İsdik. İnsan gölgesi dediklerimden bi- N, bizim ahretlik Gülizar... On ye- On sekiz yaşlarında, güzel fa- t hayli ahmak bir kızcağızdır selâmet versin... » Öteki gölge ise, kasketini göz n * Üzefine 1ğmiş, boyün atlısını î?r?“na kadar sarmış çapkmiır Oğlan, kıza sarkıntılık ediyor- di'n::ndı kendime şöyle düşün “— Meğer bizim bay, “hırsız » derken yanılmış. Gülizar üş, içeri bir adam almış.. İşte, :'::ıııü meşhut halinde yakalıyo- Aralarındaki muhavereyi dinler ülizar tiril tiril titriyordu: kî—— Vallahi bağıracağım... Bilâ- lııl'l!'a.ı.:ağıııı... Bana dokunma.. lcMkı:tlî : — &n Hele ağzını aç... Çarpılaca gündür... Ecinni olduğumu gör —'din mi?... | “:; Gördüm... Kuyudan çıktığıı SÜ Üm... Fakat, kuzum ecinni, car h &cinni... dokunma bana... Kor x""ke'l.li: — Utanmıyor musun sen?... - diye çıkıştı. - baban gibi bir zatın oğlu iken hırsızlık ediyorsun.. Gi- celeyin evleri geziyorsun... Alemin ırzına tecavüze kalkıyorsun ! Hem, demek ki, bunca yıldır ku- yulara musallat olan, yemekleri aşı ran sendin ha?... Fakat, ben, kocamın ittihamın- da bir mantıksızlık bulurdum. Zira mahallemizde , kuyularda ecinni olduğu belki kırk senedir rivayet edilir. Halbuki bu oğlan ancak yirmisinde! Nitekim ağlamağa başladı: — Kusurumu affedin.. Vallahi, yukarı tırmanmağı ilk defa olarak yapryorum.. Ah, ne demeğe baba- mın nasıhatini dinlemedim... — Babanm hnasihati mi? ne münasebet ? — Evet, bana bu usulü hoca efendi öğretti.. 2 İşin içinden bir hikâye mev- zuu çıkacağımı anlıyarak, polise vermiyeceğimi vaat edip oğlanı ipice istintaktan geçirdim. Nihayet, her şeyi itiraf etti: — Babam, gençliğinde bir gün tamir için kuyuya inmiş . Şu yolla- rı sayesinde her evin kuyusundan öbürüne geçilebileceğini keşfet- miş... Mahallelinin âdeti malüm: soğusun, yahut bozulmasın diye' ötedenberi yemekleri kuyuya sal- landırılır!.. Artık, o gündenberi evi mizde yemek pişmek âdeti kalk- mış. Zira babam kuyu kuyu dolaşıp nafakasını toplamağa başlamış.... Fakat kimse bu zararı olmasın diye işi nöbete bindirmiş! her kese iki üç ayda bir nöbet geliyor. Bu se- beple, kuyularda ecinni vardır di- ye dedi kodu çıktı... Bana nasihatı şuydu: “Kuyuda zikkımlan, lâ- kin sakın ha! yükarı çıkmağa kal- kışma...,, Ah, ne ettim de sözünü dinlemedim, şeytana uydum... Mü safirleriniz olduğu için bu akşam güzel yemekleriniz vardı: Börek- ler, etler, tatlılar... tıka basa ye- dim... iki kadeh te şarabmızı içtim. Fakat hizmetçinizin “gel, gel mini mini yavrum, gel, gel!,, diye sert söylediniz duyunca, kendimi tuta- madım .. Yukarı tırmandım.. Zi- yafet tamam olsun diye düşün- düm... Yakayı ele verdim... İşte ba. ba sözü dinlememenin neticesi... Nakleden : Hatice Süreyya S Korkacak ne var?.. Yamrv LT:% eciş bücüş ecinilerden koör- Tik a ” Bense, gencim, güzelim, sa- ği da bir ziyanım dokunmaz.. BN bakalım:: ,l.::"ıh. birdenbire, z ile ortaya çıktı. B Davranma! yakarım! » diye Şdi . eller yukarı... ş*q..î""kütli, neye uğradığını şaşı- ' ellerini yukarıya kaldırdı. z Teslim! teslim! aman, ber Ö H'i' etmeyin !... W ilerilerdim... Herifin beş © kadar eğilmiş kasketini & elinde ta- suratımı meydana çıkar %üz birden haykırdık: q A, Meğerse bizim merhum . dinin haylaz oğlu imiş... Çocuk HABER — Akşam postası İnebolu faciası dolayısile ga * zetelerde intişar eden — yazıları meslek hasebile takib ve alâka ile okudum. Facia hakkında muhtelif meslek mütehassısları ve hatta an barcılar bile mütalea beyan ede rek kimi hatayı kaptanda, kimi si geminin eskiliğinde, kimisi faz” la yük yüklenmesinde, kimisi iş tifin bozuk olmasında ve birisi de Ticareti bahriye mektebimizde buldu. Bir meslektaş da “Geminin battığı yer bile belli değildir. Söy- lenenlerin hepsi mahlle kahvesi dedikodusudur!,, dedi. Ve hiç bir risi asıl mesul ve kabahatliyi söy lemedi. İnebolu faciası mahiyeti itibarile, değil yalnız mezkür ge- denizcilerimizin yüzünü kızarta" cak bir hadisedir ve tekerrürünü menetmek için çalışmak da he * pimizin vazifesi olmalıdır. Kazaya gelince: İ Söylenildiği gibi fazla yükt olmamıştır. Ve fazla yük alan bir gemi bu şekilde batmaz ancak ge tır. Ve bunda idarenin bir emri veya rekabet veyahut müretteba" ta verilen prim saik olmuş olabi lir. Fakat idarenin menfaatleri bu hali görüp neden menetmemiş? İnebolu fazla yükten yolda muhak kak batacaktı fakat Cenabıhak » çindeki diğer masumlara acımış o” lacak ki gemi, hava sâkin ve de- niz rakip olarak İzmire kadar gel- | miş. Yoksa facia çok daha büyük olurdu. Geminin körfezde batması se" bebine gelince: Sureti katiyede denizcilerin de ğil fakat herhangi bir şahsm bile yapamıyacağı bir şekilde yükün fena istif edilmiş olmasından ge- minin rüzgârla yana yatması ne" ticesi burda veya güvertesindeki bir menfezden giren suların tahr liyesi ve geminin kurtarılması i- çin tedbir almmıyarak telâş edil- mesi ve bu telâşm panik haline in" kılâb etmesi neticesidir, Bu vazi- yet karşısında ise süvariden ziya” de ikinci kaptan, serçarhçı ve di ğer mürettebat vazifedardır. Ge- mi süvarisi gemiyi karaya büktür mediğinden müahaza edilemez. Çünkü vaziyeti hakikiyeyi bilmi: yebilir. Bazı ahval ve şerait olur ki gemi sahile gittiği takdirde fe: lâket ve facia büyüyebilir. Maha za hiç şüphe götürmez bir haki - babaları Kendiniz ve kendiniz yaşta olaı lar için aldığınız gazetede yavru. larınızı da alâkalandıracak kısım lar bulunmasını temine çalışar I HABER socuklarınızı. hem eğlendirecel 1 hem de kendilerini memnun ede cek bir iş yapmak maksadiyle : Sizden şunu istiyor J Mektebe giden çocuklarınızın bize resimlerini gönderiniz Bu fotografların arkasına çocu . ğunuzun ismini, yaşını, devam et | tiği mektebin İsmini, hangi sınıft: olduğunu ve mektep numarasını d kavdediniz. kattir ki kaptan ve diğer mürette- bat çok hata etmiştir. Fakat bu - nun kabahat ve mesuliyeti deniz yolları idaresinindir. Çünkü Mehmet Ali kaptanm 22 senelik deniz hayatmda gerek kendisi ve gerekse diğer arkadaş- ları 22 dakika olsun gemilerde vur kuu melhuz herhangi bir kaza es- nasında ne suretle hareket edilece ği ve vaziyete göre ne tedbir alın” ması lâzım geleceği hakkımda ta: lim ettirilmiş, öğretilmiş midir? Şüphesizdir ki hayır. Ve maalesef değil yalnız İne- boluda ve fakat diğerticaret ge - milerimizin hemen hepsinde vazi" yet aynidir ve mürettebat değil böyle bir faciada ve fakat bir tek adammn bile denize düşmsinde ne yapacaklarmı ve fenni bir şekilde BAAi b DÖi E llt G A LA ÖD Ö D ASA B el İ ll Ü2 1 M A ei dd derhal ——— ——— Mehmed Ali kaptan mahkeme huzurunda adamın nasıl kurtarılacağmı bil- mezler çünkü talim ettirilmemiş öğretilmemiştir. Ticareti Bahriye mektebimize kabahat bulmak haksızlıktır. Çün kü bu mekteb dünyanın en müte * kâmil bir mektebi dahiolsa me - zunlarıma her mektepte olduğu gi bi meslek kütüphanesinin anah - tarmı vermekten başka ne temin edebilir? Asıl hüner kütüphaneyi açtıktan sonra çalışmak, yetişmek ve yetiştirilmektir. İnebolu mü * rettebatının kısmı azaminin ken di canlarını kurtarmaktan başka bir şey düşünmedikleri ve gemi - nin tahlisiye vesaitini bile denize atmadıkları meydandadır ve bu da intizamsizlık, disiplinsizliğin bariz bir delilidir. Acaba Mehmet Ali kaptan dün- ri olsaydı bu vaziyet karşısmda ne yapabilirdi? Ve acaba bir parça ileri gitmesinin hayatma mal ol- mıryacağını kim temin ederdi. De- niz yolları idaresi müdürünün, is” tikbal vapuruna giden mürette - batm kâtip, aşçı ve ateşçi gibi kur tarma işile alâkası olmryan efrat" tan ibaret olduğunu söylemesi de hakikat dahi olsa bir mazeret teş- kil etmez ve bu hareket de hata - dır. Çünkü geminin kurtarma işi- nin ve diğer hizmetlerde ikinci kaptanm emir ve nezareti altında geminin bütün mürettebatı vazife alır. Fakat acaba ticaret gemileri - mizin vaziyeti hazırası bu disip - lini korumak ve bu çalışmayı te> min etmek için müsait midir? Ma- alesef hayır. Bir kere gemilerde kamarottan aşçı yamağma kadar bir zümre vardır ki bunlar değil ikinci kaptanın emrini yapmak hat ta kendisine selâm bile vermek lü zumunu hissetmezler ve kamara şefine veya memuruna merbuttur lar. Makine mürettebatı da keza makine şeflerine bağlı bulunur * lar. Güverte mürettebatı ise bil- hassa diğer kumpanyalarda ekse | riya hısım akraba teşkil ettiği için bunlar da değil ikinci kaptanı din | lemek ve fakat bazan kendisini yerinden etmek kudret ve nüfuzu nu bile haizdirler. Ve kaptanlar da hukuklarmı siyanet edecek bir inebolu kazasından ibret dersi çıkaralım Tecrübeli bir kaptan Vapurlarımızda kurtarma tertibatını tenkid ediyor Bu feci vaziyetin düzetilmesi için ne lâzımsa yapılmalıd ır zallah böyle bir hadise esnasında da vazife ve iş beklemek abestir. Sonra gemilerimizin bir kısmının vesaiti tahlisiyesi çürük, noksan ve bir kısmı da deniz einemiyecek bir haldedir. Sahillerimizde çalı * şan birinci sınıf gemilerden bili * rim ki vesaiti bir saat uğraşılsa denize indirilemez ve bir kısım can kurtaran salları da çürüktür. Bunu zavallı kaptanlar bilirler fakat haber veremezler ve verir * lerse ekmeklerinden olmak ihti * mali yüzde yüzdür. : Hülâsa faciadan Deniz yolları idaresi mesuldür. Mürettebatma bu gibi anlarda ne yapılması lâ * zımgeldiği hakkında hiç bir talim yaptırmamış ve öğretmemiştir. Bu gibi faciaların tekerrürünü arzu etmiyorsak gemilerdeki ka * mara saltanatı kalkmalı, gemiler rin bütün mürettebatı umumi va * zaifinde ikinci kaptanların emrine verilmeli gemilerde süvari ve mü" tehassıslar nezareti altında sık sık umumi talimler yaptırılmalı ve herkese vukuu melhuz herhangi bir vak'ada ne yapacağı öğretil * meli ve kabiliyet göstermiyenler * de kullanılmamalıdır yoksa kap * tanlık gemiyi götürmekten ve çarh çılık da makineyi çalıştırmaktan ibaret değildir. Ve millstin canı ve malı da oyuncak değildir. n — Tıbbi cserler müzesi kurulacak Üniversite Tıp Faküitesi için bir “Tıp tarihi kütüphanesi,, ve “Tıbbi eserler müzesi,, tertip edil« mektedir. Bu işle Tıp Tarihi Ens « titüsü meşgul olmaktadır. Bizde bu yoldaki çalışmalar çok eski ol« duğundan bu kütüphane ve müze« nin çok zengin olacağına şüphe e« dilmemektedir. Birçok eski doktorların çocule' ları ve torunları babalarından kal ma elyazması ve matbu eserleri ve tıbba ait tekemmül etmiş veya yarım kalmış eserleri enstitüye ver meğe başlamışlardır. —o— , Sebze hâlinin inşaatı bitmek bilmiyor! Sebze halinin rıhtım kaldırımık ları yapılmaktadır. Bundan sonra sokaktaki kaldırımlar da yenile- necektir. Halin Unkapanı istikametine doğru yeniden bir kısını ilâve e «. dilmesi evvelce kararlaşmıştı. Bus nun için tetkiklere başlanmıştır. 936 senesi bütçesine bu kısmın yapılması için tahsisat konacak tır. Yeni yapılan yer bittikten sonra kavun karpuzla birlikte kuru so « ğan ve diğer kuru sebzeler de has le alınacaktır. merci bulamadıkları için nâçar herşeye katlanarak otururlar. Ve gemilerdeki vazifeleri de anbarla ra giren, çıkan eşyayı kontroldan (kâtip ve kâtip muavinlerine ait vazifeyi yapmaktan) ibaret kalır. Tnttt Şişli Klfal hastanesinde Göz mütahassısı doktor Rıfat Ahmed Gözberk C. Halk Fırkası sırasında kız li esi karşısında 32 numarada Mua Şüphesizdir ki bu şerait tahtında vE Ğ re y vene santleri sant 15 ten 148 e kadlar sefer yapan gemilerimizde zaptü L SÖĞN EŞSİ ŞŞ AĞ O ELİĞRĞ J rapt, disiplin ve intizam ve maa ”/ EERS Ğ CAT __Au.'ıjın