z — — p ——— ——yreı - — A T F TP HBA » ai 4 kam a ni e-i aKSD Bi t n LA Si Süni" S a c Ze e A $ DA BAn n v z ee € —— L n —— ei BK l — " N M X inekli | T ĞD K LAY TT HABER Akşam postası G Dokkal l <47? Bunu Zati bey hiç beğenmedi. Tevfiği mutlâk mahvetmeğe kar rar verdi. Fakat nasıl? Eski padi- şahlar devrinde olduğu gibi dile- diği ferdi asmak, boğdurmak kud.-| retini haiz bir vezir olmak için ömrünün on senesini fedaya hazırr dı. Fakat bu artık mümkün değil- di. İki kahve ısmarladı, on kadar cigara içti. Hiç olmazsa herifi is- tediği yere sürer ya! Peki amma vilâyetlerde Dahiliye Nezaretine göz dikmiş nice valiler var... Tev- fik bunların birine çatarsa... Ha yır, hayır... En doğrusu Tevfiğin gözünü korkutmak, san'atını icra- dan menetmek... Hattâ mümkün olursa Tevfiği, Selim paşanın ko- nağını, oğlunu daha yakından tet- kik için kullanmak. Bu daha siya- si bir hareket, Zati bey gibi akıllı 'bir adama bu daha çok yaraşan. bir tedbir. Ve işte o gün nâzır bey sivil memuru Tevfiği getirmek için yolladıktan sonra zihninde böyle bir karar almıştı. ; Tevfik, trabzonlara tutuna tü- tuna kendini üç kat merdivenler- den zorla yukarıya sürükledi. Diz: leri titriyor, gözleri kararıyor, korkudan adetâ kendinden geçe- ,cek hale geliyordu. Fakat bunun- Ja beraber, gözleri Zati beyin ye- ni evindeki başkalığı teferrüatiyle Bu, Geliboludaki tangır tangir boş, eğreti eşyalı ev- den çok başka bir evdi. zaptediyordu. Her yer sarı yaldızlı endam aynaları, kon- sollar ve masalarla dolu. Döşeme- ler münasebetli, münasebetsiz bir birinin tepesine çıkar gibi tıklım tıklım doldurulmuş. Herif adetâ Beyoğlunun dükkânlarını evine nakletmiş. Hele duvarlarda üni- formalı, üniformasız, boyalı, bo- yasız bir Zati bey “seri,, si. O za- manın alafrangalığa özenen yeni “zengin evi... Nerede Selim v paşanın sadeliğe, genişliğe, ışığa istinat eden dürüst, zevkli evi! Hattâ Zar ti beyin “Eski Türk odası,, diye -Özenip, bezenip döşediği oda bile, antikacı “Hayım,, ım dükkânmmn bir köşesine benziyor. Evin hizmetçileri de; eşyası ve tanzimi gibi özenti... Bir lüzuma istinat etmeden, üstüste yığılan bir kalabalık. Tevfiğin önü, ardı sı- ra, aşağı yukarı seğirdip duruyor" lar. Bir kısmı merdivenlerde du- rup birbiriyle çene yarıştırıyor, bir kısmı mânasız, mânasız gülü: yor, bir kismı mânasız, mânasız Tevfiğe ikram etmeğe çalışıyor, bir kısmı küstah ve şımarık! Bir musıkişinasın kulakları, a- cemi bir orkestranın yaptığı falso lardan nasrl muazzep olursa, Tev- fiğin dürüst yerli zevki de bu üzün tü, insan ve eşya ahengindeki fal solardan öyle istirap duydu. Zati beyin huzuruna girince, -eski efendisinin kıyafetinde ve tavrında ayni değişikliği buldu. Eski Zati beyin yakası buruşuk ve kavuk yazılmış... (Nakil, tercüme ve iklibas hakkı mahfuzdur.; kirliydi, ceketinin düğmeleri na- diren iliklenirdi, fesi daima biraz arkaya atılı, tavrı lâubalı ve olduk- Fakat ken- Şimdi ye- ça galiz bir adamdı. di başına bir şahsiyetti. ni kıyafetinin, yeni müutaazzım tavrının arkasında gene eski Zati bey parçaları sırıtryordu, fakat ye ni Zati bey artık muayyen bir şah- siyet değildi. Siyah setresi sıkı sıkı iliklen- miş, potinleri parlak, gömleğinin kolası daha parlak, kol düğmeleri elmas... Tevfiğe, bu yeni Zati bey, eş- yası ve evi gibi rol kesmeğe çı- kan ,fakat beceremiyen bir aktör gibi geldi. Karşısında Tevfiğe yer göster- di. Devlet umuruyla meşgul bir büyük adamınm Tevfik gibi bir pes- paye ile konuşmasındaki tenezzür lün ne kadar ulvi, ne kadar alice-| nab bir hareket olduğunu olanca kuvvetiyle ihsas etti: “Senin bakkal dükkânı işliyor" muş, diyorlar... Selim paşaya dal- kavukluk da epeyce para getirir... Moruk zengindir ha!,, “Ben, daha ziyade mahdum beyle konuşuyorum, beyim.,, “Kızın da hanırmefendiye dal- İcabında köbek de çalkarmış... epeyce para kazanıyorsunuz, de- ğil mi?,, Tevfiğin sarı yüzünün elmacık kemikleri yeniden tifolanmiış gi bi parça parça kızardı. Yutkundu, dizlerinin üstünde duran elleri kı- mıldadı: “Ben onlardan para almam, be- yim.,, “Niçin?,, “Ben sürgünde iken kızıma çok iyilik etmişler... Terbiyesine, tahsi- line bakmışlar.., “Kızının meselesini şimdi geçe- lim. Sen, şükret ki ben Dahiliye Nazırıyım... Yoksa?,, “Ben ne kabahat işlemişim, be- yim?,, “Seni padişaha benim vasitam" la jurnal ettiler, bereket versin jurnalı daha vermedim...,, Sesi tehditle doluydu, masanın üstündeki kâğıtlara vurdu: “Hilmi beyle. arkadaşları odan- da toplanıyorlarmış, gece yarıla- rma kadar padişahın aleyhine dor lap kuruluyor, mefsadet tertip edi liyormuş... Anlarsın ya, bizim her yerde gözümüz, kulağımız var.., “Hep yalan efendim, onlar hiç öyle adam değiller. Hem ben gi- der gitmez söylerim, bir daha bi- zim eve gelmezler?,, *“Olmaz, söyleme...,, Zati beyin gözleri mânalı mâ- nalı Tevfiğe baktı: “Eskisinden daha çok gelsin: ler, söylesinler, önlerine dökül, ağızlarını ara, bana gel, ne söyle diklerini haber ver. İhya olursun be, Tevfik..,, (Devamı var) Ameri kavar&;ü - çırılan : Türk kızı A7 içki ve kumar salonları ı*ı k. Otelin ea ka X y hıncahınç dolmuştu. Sahnede seyircilerin karakterlerini tahlil eden bir fizyonomi mütehassısı, sakallı bir adamı gösterdi: İşte bir polis hafiyesi tipi! “Aradığmızı burda bulamazsr nız! 48 saat zarfmda geldiği- niz yere dönmezseniz, ondan son ra ebediyen dönemiyeceksiniz!,, Arslan Turgut bu tehdit mek- tubunu okuduktan sonra giyindi.. başını kaldırdı.. Tavandaki hava delikleri kapanmıştı.. Akşamdan" beri ışıldayan gözler görünmüyor- du, Ahmet pehlivanın yanına sor kuldu., Kolundan dürttü. — Sabah oldu yahu.. Bu ne de- rin uyku böyle..?! i Pehlivan gözlerini açınca arka- daşmımın yüzüne bakarak: — Geç mi kaldım - dedi. Affe- dresin, benim uykum biraz ağırca" dır.... Gözlerini oğuşturarak karyola dan indi. Arslan Turgudun kırmızı çehre si sapsarı olmuştu. Pehlivan: — Uyuyamadın galiba? - diye sordu, buranın havası biraz ağır- dır. Arslan Turgut elindeki pusla- yı uzattı: — Hela sunu ol da aldlın khar | $ına gelsin.. Biraz hafiflersin! Ahmet pehlivan tehdit mektur bumu gözden geçirdi: — Tuhaf şey! Bu da nereden geldi? Arslan Turgut gülerek: — Gökten azizim, dedi, puslası.. Pehlivan gözlerine inanamıyor- du. Puslayı birkaç defa okudulkt tan sonra: — Demek bizim kim olduğumu- su, buraya niçin geldiğimizi anla- mışlar. Lâkin bu olur şey değil. Ben bu haydutların kalın bir ha- latı iğne deliğinden geçirdiklerine inanırım ama, insanın kafasında hava Gülhanede muayeneler Gülhane tatbikat mektebi hekimliğinden: Gülhane tatbikat mektep ve kli niği 15/10/935 salı gününden itı baren tedrisata başlamış olduğun dan poliklinik muayenelerini gös- terir cetvel aşağıya yazılmıştır Şe hir halkının buna göre müracaat etmeleri rica olunur. Sabahları saat 10 dan 13 e ka dar. Pazartesi: Kulak, boğaz, burun hariciye, fizik. ba) Salı: Dahiliye, nisaiye bevliye Çarşamba: Röntgen cildiye asabiye. göz. Perşenbe : Hariciye, fizik, ni- salye, Cuma: Dahiliye, göz cildiye, cumartesi: Bevliye, asabiye, ku lak, boğaz, burun. ki esrarı keşfedebileceklerini zanr netmem. Diye söylendi. van bü mektubun nasıl geldiğini sorunca, Arslan bey akşamdanbe- ri olup bitenleri anlattı: — Bizi tarassut ediyorlar, peh livancığım! Bu otelde daha fazla kalmak tehlikelidir. Kabahat biz- de, — Neden? — Kece odamıza gelince türk- çe konuştuk. Tavandan bizi din- lediler.. Türk olduğumuzu anla- drılar. Buraya türklerin, Neclâyı takipten başka iş için gelmiyecek- lerini küçük bir çocuk bile tahmin edebilir. — Ne yapacağız? — — Hemen hesabı görüp uzakla şalrm. — Bence aceleye lüzum yok. — Ne düşünüyorsun? — Kırk sekiz saat mühlet veri- yorlar, Hiç olmazsa bir gece da- ha kalabiliriz. Arslan Turgut, gece yarısın dan sonra, bir kadının nasıl öldü- rüldüğünü ve hıç kımıe tırafm sİüni pi ll ce Meksı'lmlılanlm korkmuşlu — Bu herifler, insanı — kuştan kolay öldürüyorlar. Ve polis tara- fından takip edilmiyorlar. Ben bu kadar vahşi ve asayişsiz bir yerde fazla kalamam, Diyerek çantasını hazırlamağa başlamıştı. O gün pazardı.. Müşteriler otel salonlarını sabahtan doldurmağa ve muzik hollerde sekizden itiba- ren cazband çalmağa başlamıştı. Arslan Turgut bu sırada pen cereden dışarıya baktı: — Hayret edilecek şey, pehli- van! Otelin kapısı önünde yüzler- ce otomobil var.. Ahmet pehlivan başını sallıya- rak gülmeğe başladı: — Ben size söylemeğe unuttum. Burada pazar günleri Nevyorktan içki içmeğe gelirler. Gece saba- ha kadar eğlenirler. Pazartesi sa- bahı tekrar dönerler. — Desene bugün otel, dün ge- cekinden daha kalabalık olacak, — Şüphe yak. — O halde bu gece dekalalım. — Fikrini ne çabuk değiştirdin, a beim? Haniya biraz önce gide" lim diyordun! Arslan Turgut biraz düşündü.. Sonra birden başını kaşıyarak gü- lümsedi: — Ben bugün kıyafetimi değiş- tireceğim.. Bakalım gene tanıya- caklar mi? — Fena fikir değil ama.. O va: kit salonda biribirimizle konuşa- mayız. y Şüpheienirler diye mi kaor- kuyorsun? — Tabil... — Ayrı masada otururum. Dün geceki katil ile herhalde bir defa boy ölçüşmek isterim. Buraya ka- Ahmet pehli- | / mın masası önünde durmuştu. dar gelmişken, boş dönemem, » & Ş& Otelde her hafta pazar gün vt geceleri yüz bin dolarlık alış ve riş olduğu söyleniyordu. İçki ve kumar salorları tıklık tıklım dol muştu. Barın sahnesinde o kadar ho! cazip numaralar yapıyorlar, balet ler o kadar açık kıyafetlerle oyun yordu ki.. Seyircilerin bu tatlı vt uyuşturucu manzaralar karşısım da kendinden geçmemesine imkân yoktu. Pazar matinesi akşam numara- lariyle birleşiyor, sahne hiç bir dakika boş ve kapalı kalmıyor" du, Arada bir komikler, hokkabar: lar, ispitirismeciler de meharetleri ni gösteriyorlardı. Bu sırada siv” ri sakallı bir fizyonomi mütehassl sı da sahneye çıkmıştı. Ön masadaâ oturan bir adamdan — başlıyarak birçok kimseleri tahlil ediyor, her- kese ne karakterde olduğunu söy" lüyordu. İsabetli görüşleri oldur ğu, bu işten çok iyi anladığı beF liydi. İşte, şimdi uzun burunlu vt uzun cînelı zîaşrâr IĞH adama yük- — Burnunuz cesaret ve asalet ifade eder. Çeneniz, azimkâr V© inatçı olduğunuzu gösteriyor. Sonra başmı başka bir masayâ çevirdi.. Toparlak yüzlü, şişman ca, ve daima gülen bir kadıma döf- dü: — Siz çok lâkayt ve kaygusuz bir kadımnsınız! Kabahatinizi k©* laylıkla itiraf edersiniz! İnce duy” gulu erkekleri kolayca teshir ede mezsiniz ! Etraftan sesler işitildi: — Kabahatini itiraf eden kâ” dm tehlikelidir.,, — İnce duygulu erkek mi.. bu da ne demek?!,, « - Erkeği kolayca teshir edef kadınlar da var mı?!,, Profesör başka birini başlamıştı: ; — İşte, geniş almlı, sert bak!$” Ir bir centilmen. Muhakkakki esrâ? engiz işleri kolaylıkla halledebile? ve kafasınm içindekileri kend'"" den bile saklamak istien, irade $? hibi bir tip. Fizyonomi mütehassısı buııd"' sonra - seyircilerin daveti üzerin” masaların arasında dolaşıyor, *" sa tahlillerle herkösi memmimm Ü meğe çalışıyordu. Tam bu sırada sakallı bir adar tahlile — İşte size mühim bir : ter! - deye söze başladı - İ'liç se ile meşgul olmaz gibi g fakat gözünün ucu ile herkesi “ İlip oden; sakildün şekile * Jİ ten kıyafete girmekte fevkal lîl meharet ve ihtisası olan bir P9" hafiyesi tipi. Etrafta oturanlar hep b“d başlarını kaldırarak, prof gösterdiği adama bakarak B'“W tüler, (Devamı W) v