ine kli yazam: HALİDE EDİB 36 ili XV ( Yeni dahiliye nazırı Zati Beyin! yıldızı parladıkça zaptiye nazırı! Selim paşanın ikbali sönmeğe yüz tuttu. O hâlâ padişahın sadık bendesi, hâlâ padişah düşmanla. rının kafası eski şidletiyle e21- yor da padişahtan ne iltifat gö. rüyor, nede şişman, kırmızı at- las keseler eline sıkıştırılıyor. Ko nağın debdebesi maaşla idame e. dilemezdi. O ecdaddan kalma ban, hamam, dükkân ne kalmışsa birer birer satıyor, evir masraf. nı kısıyordu. Zaptiye nazırı sıfatiyie Oonun için başka yerden para edinmek hâlâ kolaydı. Fakat onun da ker dine mahsus bir Şahane meşrudu, vardı. İhsanr (o şahane meşrudu çünkü devlet demek padişah demekti, oliyakatli bendesini dilediği gibi mükâfatlandırır - dı. Rüşvet bir bhiyanetti, mik letin cebinden çalınırdı. Ona bu aralık rüşvet teklif edenler ö mürlerinin sonuna kadar onadim oldular. Bu sıkıntı günlerinde paşa mil letler gibi kükümdarların da haf. zaları kısa olduğunu anladı. Vazi- fe diye padişaha bir çoban köpeğ: gibi hizmette devam etti. Fakx gök dertliydi; kendini unutarak için her akşam Sabiha (hanımın odasına gidiyor, en çok Rabianız huzuriyle eğleniyor, onur Sinekli bakkal dedikodusunu dinliyordu Bir akşam kalın kaşla.ını kaldır dı. Azıcık müstehzi de" ki: “Sen artık dükkândan çekilsen nasıl olur abla?,, “Olamaz. Tevfiğin biç alış v> rişle alâkası yok, Rakım mal alma. Za, müşteriye mal götürmeğe mec- bur olduğu zaman (dükkâna kim bakacak?,, “Tevfik hepinizi geçindirecek kadar kazanıyor.,, “Doğru, fakat bir elinden giri- yor, bir elinden çıkıyor... Hem be- nim çekildiğimi neden istiyorsu- nuz, paşa efendi?,, Selim paşa için için güldü. Ne söylesin? Büyüdüğünü, güzelleşti-! ğini, mahalle delikanlıları için bir tehlike olduğunu nasıl söylesin? Gerçi bu kıza, bu da söylenebilir. di. Onun kalın sesinde, dik kafa- sında yetişmiş bir erkeğin müva» zenesi, kudreti vardı. Paşanın ko- nakta görmeğe alıştığı, mütema- diyen cinsiyetini teşhir eden, cin- siyetini istismar etmeğe uğraşan kadınlardan o, ne kadar başkay» dı. Onun gözü de, gönlü de okşr- yan bir sevimliliği vardı. Düzgün- süz, allıksız, rastıksız O sürmesiz! Sıkı örülmüş saçların kendine gö- re bir zerafeti var. Erkek çocuk “ gibi dar kalçaları, smuzlarm, göğ” sün göze batmıyan belirsiz yuvar- laklığı, bunlar hep ona vahşi bir gül fidanı cazibesini veriyordu. Paşa sakalmı karıştırdı. Biraz müteredditr (Nakil, tercüme ve akkal iktibas hakkı mahfuzdur.; “Dükkâna bazan £siz, sapsız- lar da gelir... Bu civarda s5n yaş- ta, sen yüzde bir luzın bakkallık etmesi doğru değil.,, dedi. “Annem de genç yaşında bak kallık etmiş, Zarafet bacı Aksa- rayda dolma satıyor. . “O, ihtiyar ve arap.,, “Beyazıt avlusunda tesbih sa- tan kadın hem genç ,hem benden beyaz.,, Sabiha hanım atıldı: “Aman paşa... Rabianın başa çıkamıyacağı ipsizin sapsızın ben alnmı karışlarım.,, Rabia gülerek iki gün evvel ge çen Sabit bey ağabey macerasını anlattı. Bu, hanımefendiyi pek eğ- lendirdi, fakat paşa, gene kaşları- nı çattı. İçinde merhamet, takdir, isyan hep birbirine karışmıştı. Onu, di- ni ve cinsiyeti, kadınları himaye etmeğe mecbur ediyordu. El ka- dar bir kızın bir erkek mesuliyeti alması içine dokunuyordu: “Senin başında ıdamakıllı bir erkek lâzım. İmama varıncıya ka» dar seni himaye etmek onların borcu. Dükkâna it çakal dalınca baban nerede?,, Biraz durduktan sonra gülüm- sedi ve devam etti: © “Neyse, artık Sinekli Bakkalda emniyettesin. Sabit bey ağabey takımı artık uslu oturur. oFakat ne olsa ev bark olmanın zaman: geliyor.,, Rabianın burnunun üstü kırı- şarak güldü: “Sanki ben bunu düşünmüyor muyum? Fakat benm gibi sıska, çalı süpürgesi kılıklı kızı kim alır?,, iş “Tevfik evlenirse, sün!,, “İşte o olamaz. Penbe teyzenin niyeti bozuk, fakat habama göz atarsa, gözünü oyacağımı dobra dobra söyledim. Artık Tevfiğe yas nık yanık bakmıyor... Sabiha hanım esnedi: ç “Aman paşa, sen de herkesi ev- lendirmek istiyorsun, Rabia koca- ya varırsa beni, akşamları kim eğ» lendirecek?,, Bu mükâleme Rabiayı derin düşündürdü. Demek onun büyü- mesinden etrafı haherdardı. Ve muhitinin vak'alar' sen görür- hassasiyetini gösteren artmağa başladı. Rabianın artık konser halinde devam eden musıki dersleri Hil- minin odasında, Tevfiğin boş ol- duğu perşembe akşamına tesadüf ediyordu. Hilmi ve arkadaşları alaturka musikiye alışmış gibiydi» ler, Peregrini, dağılmadan onlara piyano çalardı. O, çalarken Rabia mutlâk piyanoya dayanır, dinler- di.. Piyaniste, onu, onda görmek odanın her hangi eşyasını görmek kadar tabii geliyordu. (Devamı var) Güne HABER — Akşam postası ş-dil te IN < 1998 © Orisi Dil devriminde,çok değerli bir buluş ortayakondu (Baş taraf: 1 incide) yeti bu tevriyi herkesin görüşü”önü » ne koymakla bunun hakkında düşün- celeri olanlarin düşündüklerini bil- dirmelerine meydan açılması dileğin- dedir. Türk dili tetkik cemiyetinin broşürünü aşağıya olduğu gibi koyu - yoruz, I — (A): İlk. insanın bulunduğu yer: Buradan Kendisini saran hatici âlemdeki (obje) leri temaşa ve tetkik ediyor. (G) güneştir; ilk insanlarm bütün dikkat ve alâkasın: üzerine çe" ken güneş oluyor. Il — Harici âlemi teşkil eden (ob- | je) ler, güneşe göre büyüklük veya küçüklük, parlaklık veya sönüklük, ya kınlık veya üzaklık itibarile farkk bu Junurlar. Başka başka dairelerdeki nok- talar bu opjeleri gösterir, II — İlk insanların her şeyin üs tünde tanıdığı ve her şeyin Üstünde tut- tuğu ilk (obje) güneş olmuştur; gü * neş onlar için her şeydi. Güneşi tet- kik ede ede onun vasıflarından, hare ketlerinden, önce maddi, sonra ruhi, fikri, abstre mefhumlara intikale baş- ladılar. Böylece güneşten ve onun ha- reket ve vasıflarından aldıkları başir ca mefhumlâr şunlar olmuştur: I — Güneşin kendisi; esas, sahip, Allah, efendi yükseklik, büyüklük, çokluk, kuvvet kudret; . 2 — Güneşin saçtığı ışık, aydın * hık, parlaklık; 3 — Güneşin ateş; 4 — Hareket, imtidat, zaman, me safe, yer, kara, toprak, gıda, hayat, büyüme, çoğalma; 5 — Renk, su; 6 — Ses, söz IV — İlk insanlar bütün bu maddi ve fikri varlıkları güneşe verdikleri isim ile anlatırlardı. Sonraları kendi” verdiği 'stcaklık, celeri ve nihayet tes- bit ettikleri bütün (obje) leri de, tap tıklatı güneşin ve güneşten çıkan tür- Mi melhumların yesina koyarale min anlamımı genişletmişlerdir. Not — Bu kısa izahtan anlaşılıyor ki ilk insan dil denilen varlığı yarata- bilmek için güneşi idrak kabiliyetinden başlıyor ve ondan aldığı mefhumları geriişletme ve anlatma çabalamasına girişiyor. Dil bu çabalamanın neticesi oluyor. Onun için bi: molojisini, morfolojisini, fonetik tekâ- mülünü izah eden filolojiye, (“Güneş - Dil, teorisi — La horie de “Soleil * langue,,) diyoruz. 1 — İlk insanların güneşe ilk ver. dikleri isim, (ağ) dır. Bu da (a) voka linin tekrarlanarak uzunca okurnmasın- dan başka bir şey değildir: a, aa, aaa... 5 ağ olmuştur. İlk ana kök (raeine) budur. r A 2 — Ses cihazı tekâmül ettikçe (ağ) mm ilk söylenebilmiş olan tipleri sıra siyle (ay, ag, ak, ah) olmuştur. (Ağ) ana kökünün anlattığı bütün anlamlar, zamanla, bu “birinci derece radikal kökler,, le de anılmıştır. 3 — Ana kökteki (8) konsonunu fonetik icap (ve) yapmıştır; (v) kon- sonu da, yumuşak ve keskin olmak üze“ re şu seslere inkılâp etmiştir: (bım, Pp, f). Bu konsonlar bir kategori teşkil ediyor. Bu ikinci konson kategorisiyle birinci konson kategorisi arasında müş- terek bir had vardır: (v - ğ) İşte bundan dolayıdır ki, birinci ve ikinci konson kategorisine dâhil olan işaretler kök (racine) olmakta birbi” rinin yerine kaim olurlar ve hepsi bir vokalle birlikte “hirinci derece radi kal kök,, teşkil ederler. 4 — Dilimizde bulunan 21 konson- dan ana kökü yaratan (8) ile birinci derece radikal kök teşkiline yarayan (yvgkbw, bım, p,f) çıkmea, daha 11 konson kalır ki, bunlarda üçüncü ve dördüncü konson kategori- lerini teşkil ederler. Üçüncü konson n rl Dördüncü konson. kategorisi: -<, »nİ Bu 1l konson dahi ana kök olan (ağ) a bir vokalle yapışarak kaynaşır ve ana kökün (ğ) si ile onu bu kon” sonra yapıştıran vokal düşerek “ikin* ci derece radikal kökler,, teşkil eder. Kategorisi: d, t e” İ dü — (w.) vokal ve (k.) konson işa | Yani: Ağ.r.(dgtnrkeç, şi) formüllerinden çıkan: Ad, at, an, ar, al, ac, âç, as, aş, az, aj kökleri de, ana kök yerinde ve onun verdiği anlamlarda görülebilir. Ancak bir Türk kelimesinin orijinal | etimoloji": şeklini ve onun esasi anla ! mını ararken, bu ikinci derccc radikal | köklerin âsıl olmadıklarını" düşünmek ve lüzum görüldükçe onların asaletini gösteren ana kökü Başlarırı dikmek | gerektir. 5 — Yukarda (a) vokaliyle başla: | yan ana kök (rarine) v> birinci ve ikinci derecedeki radikal kökler, ses | cihazının tekâmüliyle (1, i, 6,0, ö,'w. ü) vokalliyle de söylenmiştir. Türk dili köklerinin genel formü' | reti olarak alınmak üzere — V.K. dır. Sekiz vokal ve 21 konsön bulundu” ğuna göre Türk dili kökleri 834215168 Olur. Bunlar: şöyle gösterebiliriz: 1 — Ana kök (racine) Sv. --g TI — Birinci derece radikal kök- er vw ; (e.khwybımp,f) | MI — İkinci: derece radikal kök er —w. 4 (dgtnrhe gs zi) IŞekil — 11. ye bakınız) Buraya kadar Türk dilinde ana kök ile birinci ve ikinci derece radikal kökleri izah ettik.Türk sözleir, etimo- lojik küruluşunda bu ana veya radikal kökle başlar. Kelimelerin teşekkülü şu yollardan biriyle olur. 1 —Yaana veya radikal köke, müstakil mefhumu olan diğer bir kök ulaşır; 2 — Veyahut köke ek mahiyetinde bir takım yapışmalar olur. 3 — Bazan bir Türk sözünde iki veya üç asıl kök durum alır.. Onların arasına bir takım ekler gelir. Onları birleştirer-k bir takım anlamlar yaratır. Türk kelimelerini tetkik ederken onda ana veye sağl LER. i en önemli bir analiz yoludur. Ana köke veya radikal köklere yapışmakla onda bir takım mana ve mefhumlar yaratan Türk ekleri basittir. Sonradan kolaylık olmak için kurul muş olan mürekkep ekleri anlıyabil- mek, onları basit şekillerine getirmekle mümkündür. Türkçede ekler 16 türlü olabilir: 1—v.--b'p 2—vw.-c-ç 3—w. 4 dt 4—wv. vet S—w8-g 6—vw...h. 7—w. 4k 8—v.—-1 Bunların başlarında (v.) ile işaret edilen vokaller 8 türlü olabileceğine göre ekler & 5 16 sw 128 şekil alır de- mektir. rerek, 7 ye irca olunur: İ 1 — (M): her hangi bir obje veya süjenim kendisini, mülkiyeti gösterir. İ (Yukarıda ek bahsinde birinci ve ikinci kategorilerde bahsettiğimiz bütün kon- sonlar bu “m,, nin yerinde göründükleri zaman-ayni anlamın gösterişidirler, Me seli “b.p, yy. v. 3. gibi) 2 — (N): Birinci olarak işaret ve izah ettiğimiz -'m,, nin, yani obje vera jenin - bitiş demektir. Obje veya nin bitişiğinde her hangi bir mev cidiyeti, hareketi işaret eder. 3 — (5) (şe, ç,j 2): — olduk ça geniş bir sahayı,'bu sahada bulunan obje veya süjeyi, süje veya okle ile bu şeyin münasebe! gösterir. Not — Ancak bu takımda bulunan konsonlardan e ve ç konsonları, radikal kök gibi alındığı zaman ana kök yeri- ne de kaim olur. 4 — (L): uzak, geniş, belli olmıyan, gayrişahsi, her sahada bulunur, hir şey, engin, şümul gibi genellik ve bellisizlik mefhumu ile obje veya wüjeyi vasıflan” konson bi Ileri müsamere$i , Heri Bozkurt kulülyü temsil Kl; rafından senelik büyük müsa! r ni Defterdardaki sinema binasında çen akşam büyük bir intizam tam bir muvaffakıyetle verildi ! vedilen bu oyunda büyük bir dırır bir gösteriştir. 5-—(T-D): Ekolarak mi | yetle yapıcılık, yaptırıcılık, yapılmış © maklık, yani kelimenin anlamının mamiyetini ve müsbet oldüğunu 6—(K) (g.hgve bu ww den türeme “v,, ve onun karegii Ek olarak, objeyi ve pamseYi© mâmlar, tayin eder bir işarettir. oje 7 (R): Her hangi bir süje e veya pansenin belli, kesin bir nokta ya sahada tekarrür ve temerkliz © oluşunu, bulunuşunu, hareketini ve temyiz ettirmeğe yarayan yo bir işarettir. Bu işaret istenilem wülen şeyin olduğunu da ifade ede” Etimoloji bakımından Türk kökleri » (v. - k.) düsturu ile labilen » başka bir vokal, ondan bir konson olarak kurulur. Buna bei nen konsonlar da başlarına birer alır. Bugün kullandığımız . sözler SİZ mızda değişmişse bunu yapan, i iöjik teşekküller ve fonetik icaplaiÖ” Etimolojinin verdiği ana morfoloji ve fonetik kaidelerine BÖ” kısaltılır. Köke ekler yapıştıkça uzamaması için başta ve kallerin bir takımı düşer. & kökü Demek oluyor ki: 1 — Etimoloji, bize dilin ana nü, ondan doğan radikal kökleri; Pi” İâra ekler katılışmı, böylece kelime” ilk ve tami kuruluşunu gösterir. ,! 2 — Morfoloji, ilk ve tam kurali taki kelimenin türlü şekiller” alıy” anlatır. zi 3 — Fonetik, kelimeleri br hoş gelecek yolda tam ve topli şekle koyar. 5, 4.— Türkçe kelimelerin e jik şekillerinde yan yana g' e cinsten konson yoktur. Moro. şekillerde görülen bu halin $e! dur: Kelimenin içinde fazla bir mayı icap ettiren: ek veya kök duğu zaman, fonetik. icabı, 5 şi VA er NPeemi, şeklin (Belli) sözünün etimolojik ndeki Cbeğeliğ) dir; bu orijin şeki, (ğe) yetine kendinden sonraki kaim olmuştur. Rolü uzatmadır. Ayni suretle (kuvvet) etmesi orijin şekli (kuveğet) tir. Burads Ü yerine kendinden evvelki (w) kaim muştur. Bir de şunu hatirdan çıkar kdıf ki başlarında vokaller olarak birine yapışan konsonlardan ine vokali düşünce, gene ayni cinste” ine yapışmış bulumu?. Bozkurdu" g ya fik Atacer misafirlere teşekkürlerini sunarak me dan istiklâl marşı söylendi i Bundan sonra istiklâl si ait Adnan Sadinin çok güzel * mış 3 perdelik Türkün “Atesi Ge deki ulusal piyesi temsil edildi ler bu oyunda çok muvaffak ai altı yüz Kişiyi geçen rafından candan alkışlandılar aralarında kulübün cazi çalarla halkı çok memnun Bundan sonra Bozkurt kulübü © ilerden 300 kişiye muhtelif hediyeler kotyon şeklinde Sonra gene genç tiyatro m ki ” den Adnan Sadinin çok şık bir? e si olan iki perdelik “Ben öU... piyesi temsil edildi. Kah faktyetle neticelendi. Spor ki müvaffakıyetlerine Bok L bünün temsil heyeti bu aksa silde büyük muyaffakıyetle” rerek o derece ün kazandı. temsil edenler arasında bilhassi nan Sadi, İhsan, Refik AtaC©”” Adnan cok muvaffak oldular” hir temsil kolu brfunmasın Üeri Bozkurt ke ön anl rik eder, Daha çok o mus wi dileriz.