29 — Jorj: — Jessi! dedi. Galiba ikimiz de ayni şeyi düşünüyoruz, ölmeden evvel sana kal bimi açmak istiyorum. 210) — Biribirlerile çok çabuk (anlaştılar. Ve biribirlerinin kucaklarına atıldılar, 208 — Jorj: Acaba Salamon ne oldu? Biz ne olacağız? dedi. Jessi: — Ne olursa olsun seninle ölüme de razıyım cevabını verdi. 213 — Fakat su bulmalarının imkânı olmu. yordu ve Jessi gittikçe halsizleşiyordu. 211 — Jessi çok susamıştı. Beyaz içki bir nevi 212 — Su bulmak için beraberce dışarı çıktılar, ağırlık veri s4 PARDAYANLAR PARDAYANLAR 335 ö&vet, doğrudan doğruya kralın) emrine isyan ettik! cevabını verdi. — Hay şeytan alası. O inde ne halt ediyordun?.. — Hangi inde baba? Martuki Kony de mi? — Hayır, Luvrda!.. Ne ise, olan ol - du. Artık bir daha bundan bahsetmi - yelim. Herhalde bir isyanda bulun. duk. Gideceğimiz yer dar (ağacıdır. Şimdi ne yapacağız? Paristen çıka. rak biraz dolaşsak ne dersin? Uzun bir zaman oluyor ki birlikte seyahat etmedik, Hele şimdi ilkbahardır oğ - Tum, Bu mevsimde yolculuk (etmek pek hoştur. Baha oğul böylece, gizlenmeğe lü - zum görmeden konuşa konuşa gidi - yorlardı. Zaten Sen Antuvan sokağı da gelip geçenlerle dolu olduğu için bunlar da onlara karışmışlardı. walye cevap verdi: Şu sıralarda Parisi oterketmem imkânsızdır baba. — İmkaânsız mı? Demek ki asıl - maklığımızı istiyorsun? — Hayır babacığım. Sizin gitmeni- zi rica ediyorum, Bana gelince, ben her halde burada kalmalıyım.. Fakat ne oluyor? Bir kadın sesi... koşalım ba, ba, koşalım! valye, bu sözleri söyliyerek atıl. dı. İhtiyar Pardayan onu kolundan alıyarak durdurdu. — Daha nereye koşacaksın? gene » beriye burnunu sokmak is. ? Demek nasihatlerimi haki .| hiçe sayıyorsun? Sözlerime al - dırış bile etmiyorsun, dedi. Bövalyı — Ah mösyü, Insanlardan gördü . Bim fenalık, hepsinden korkmama ve çekinmeme sebep oldu. Nasihatlerinizi! hiçe saydığımı iddia ederek haksızlık ediyorsunuz. Sözlerinize aldmşet. memek de haddim değildir. Bilhassa size karşı beslediğim hürmet ve sevgi sözlerinizi dinlemeğe beni mecbur e - diyor. diyerek babasının elinden kur. tulup gittikçe çoğalan ve müthiş bir hal alan kadının imdat istiyen sesine doğru fırladı. İhtiyar asker hayret içinde kalmış. tı: — İşte, nasihatlerini tutuyorum! dediği de bu.. Bana kalırsa bu gidişle soluğu yakında darağacında alacak. Ben de ona »rkadaşlık etmeğe mec - r kalarak onunla berrber öbür dün. yayı boylamaktan başka bir şey yapa. mıyacağım... sözlerini homurdandı.. Sonra o da Sen Antuvan sokağında toplanan ve Şövalyenin aralarına gir- diği kalabalığın içine daldı. 5” Sokağın burasında bir aktar dük . kânı vardı. Sahibi bu dükkâna “büyük Hipokrat,, ismini vererek, uzunza. mandanberi dükkünmun üstüne bir o- yuk açıp buraya eski Yunan elbisesini giymiş, güzel sakallı, muhterem o bir ihtiyarın tahtadan boyalı, bir heyke - lini koymuştu. Bu da meşhur doktor Hipokrat'ın heykeli idi. Fakat zamanla bu heykel hüviyeti. ni değiştirdi?.. Mahallenin geveze kocakarıları o- nu bir Yunan doktoru senbolü olmak. tan çıkararak bir aziz olarak tanıma. Za başladılar. Elbise ve sakalı bu işte oldukça mühim bir rol oynamıştı. At - tar — ki'o devir de eczacı demekti — Müşterilerine hakikati (bildirmekten çok çekindiği için dükkânı ari kovanı gibi işliyordu. Büyük Hipokrat yavaş yavaş büyük Sen Antuvan olmuştu. Kurnaz dükkâncı bu inanışı çoğalt mak için Hipokratın eline ucunda tah. tadan bir domuz heykeli bağlı bir ip takdığı zaman artık hiç kimse de şüp. he kalmıyarak mesele resmi bir şekil aldı. Bununla beraber dükkânın levha - sında gene “büyük Hipokrat, yazılı idi, Paris halkmın çok mutaassıp olan bir kısmı bu heykelin bulunduğu ye - rin alt tarafına bir masa ve bunun & zerine de, Sen Antuvana inananların hediyelerini kabul etmeğe mahsus bir sepet koymuşlardı. Zengin olanlar bir frank, fakirler bir mangır atıyorlardı. Ellerinde avuçlarında on parası bu - lunmıyanlarsa diz çökerek istavroz çı. karıyorlar ve bir dua okuyorlardı. Bu son kısım her zaman sepetin başında bulunan üç dört mutaassıp hayırsızın nefretlerine uğrıyorlardı, Ne çare ki onların dinsiz olduklarını ispat et - mek için elde bir delil yoktu. Her gece manastırların iane topl - yan dilencileri gelip sepetin içinde bu, lünan veya kalan şeyleri alıyorlardı. Ç mutaassıp muhafızlar kendi paylarma düşeni her zaman alırlar . dı. Bu anlaşıldıktan sonra halkın ve sepet bekleyicilerinin sepete hiç he - diye de bulunmamakta inat eden bir| orta halli adam hâkkındaki hiddetinin ne kadar bilyük olacağı meydana çı - kar. —Hiçolmazsa bir istavroz çıkarınız! diye bağrıldı, — Diz çök! Tarziye terli, Adamcağız: — Bu Sen Antuvan değil,dir diye itiraz etmek İstedi. Bu söz üzerine halk küfür ve bed dua ile bağırdı. Sepet bekleyicileri herifin oüstüne atılarak tokatla, yumrukla yere de - virdiler ve: — Gebersin Hügnolar!. diye hay kırarak soymağa başladılar. Bu halden hoşlanan halk: > — Gebersin! sesiyle ortalığı inlet, ti Bu sırada beyaz bir atla çekilen ve içinde tatlı bakışlı, güzel bir genç ka» dımın bulunduğu bir araba geçiyor - du. Araba tabii durmağa mecbur ol. duğu için genç kadm vakayı görmek için perdeleri açtı. — Ne, Kendisine bu suretle hakaret edilen meşhur Ramostur. Oh, bu çir « kin bir harekettir. diye bağırdı. Adamcağız, kadının sesini duyun » ca arabaya yaklaşmak için uğraştı. Toplanan halk, bu kadının Hügno, ların tarafımı tuttuğunu ve arabası « nm armalı olmadığını görünce bir a - ğırd, — Gebersin kâfirler! ikisi de ya kılsın! Sen Antuvan için senlik! diye bağırdılar. Hemen arabanın etrafı almarak © zamana kadar duran halk hiddetle atıldı. Genç kadın büyük bir tehlike, içinde idi. Hemen bağırarak imdat is temeğe başladı. Ramus ise yüzl kan içinde, ve elbiseleri yırtılmış — olduğu halde arabanın perdelerini ümitsiz bir surette tutmuştu. Birdenbire: — Yol verin! Yol verin! diye hay an bir ses duyuldu. O zamen bir kanlı, ahalinin arasından geçe” | rek, en kudurmuş olanları yumrukis