Tefrika "-: MAKEDONYA İhtilâi Komitesi di Bolkanları ölüm tuzağı ve pusu yeri haline getirmiş olan teşkilâtın iç yüzü Yazan: Stoyan Kristof — Atina ve Sofya, kiliseleri vası tasiyle Trakya ve Makedonyada- ki hıristiyan ahali üstüne iddialar rını kuvvetleştirmek istiyorlardı. Vmronun istiklâl prensipi ek- sar balkın güttüğü amaçlarla ta- ban tabana zıttı; bu müessess bür tün Bulgarların ruhani hizmetleri.! ni görürken Bulgar devletinin si- yasal menfaatlerini de unutmu» yordu. Önce gizli sivil bir sosyete iketi| "az zamanda bütün köylere dağıl dı ve toplu bir kütle mahiyetini al. dı. Muallimler, papaslar, tüccar lüler, hattâ ev kadınları İncilin üstüne çapraz konmuş han. | gerle tabarcaya el basarak kanla- rmm son damlasına kadar Make donya istiklâli uğrunda savaşa i caklarına and içtiler. Bu sosyete: ©. ye karşı gösterilen tehalük şaşılar cak dereceyi ve bütün tahminleri aşacak kerteyi boldu. Makedonya toprağı, ( ihtilâlci hücrelerle kaplandı, bunlar na- hiyo, kaza, ve vilâyet komitele- İ rine bağlandı, hepsi (birden de Selânikteki hâkim merkez komi » tesinin emrine girdi. Yeni ihti - lâlciler, harektlerine örnek ola - rak İtalyanların Karbanari sos * yetesini ve Bulgarların muhtelif ihtilâlei gruplarını göz önünde tuttu, ili Vmro gizli hücrelerini Make donyanın her bucağında kurduk: © — tan birkaç yıl sonra bütün Make- ii donyalılar için bel bağlanacak ye- güne kuvvet olarak tanmdı. Ön ce gizli ve başıbozuk bir sosyete olan Vmro, ikrar halkından ayrıl- dıktfan sonra, halkı silâhlandır- i ma ğa başladr. Tüfek ve cephanelerin hemen hepsi Bulgar ve Yunan toprakla» rından kaçak olarak Makedonya- ya sokuldu. Sonraları Vmronun ajanları Belçika ve Macaristanda bombacılık öğrenerek Makedon - yada küçük küçük bomba imalât » ? haneleri kurdular. i Tam iki yıl ihtilâl şebekesi Ma- İ kedonya içinde genişlemek ve ya- ; yılmak işiyle uğraştı. e Osmanlı İ imparatorluğu (böyle müthiş bir © (suikast organizasyonunun kurul- | makta olduğundan şüphelenmedi i bile! Teşkilâtın ilk meydana çıkışı umulmadık bir zamanda ve tesa- düfen olmuştur. | * Manastır ihtilâl komitesi bom- baların ne olduğunu görmek isti» yordu. İştipten Andon Stoyanof adlı bir köylüye Manastırdaki ar- kadaşların görebilmesi için birkaç | boş bomba verildi. Köylü de bom-| baları katırının sırtına yüklemiş! olduğu pirinç çuvallarınn içine gizledi. Yolda tütün O kolcuları tarafından durduruldu. Bu kol» cular muayene için ellerindeki demir çubukları torbalara sokun - ca, atı bir şeye çarptılar. Torba - ları baş aşağı edip içlerini boşalt » tikleri zaman, bombalar yere düştü, Bunların içleri boş olmak- la beraber, kötü bir maksada hiz met edeceklerine hiç şüphe yoktu. Andon fena halde sıkıştırıldı, fa kat ağzını açıp da bir şey söyle- mesi, Bu adam bu yüzden > Makedonyada ün aldı. Bu hâdiseden iki yıl sonra Vem ronun varlığı ortaya çıktı. Koçani yanıbaşında bir köy olan Vimit: zanın ahalisi Türk - Bulgar kart- şıktı. 1897 yılının ikinci teşrin a* | i . di di NE ev. yında bir hırsız çetesi Bulgaristan. dan gelerek zengin bir Türk olan Kâzım ağanın evini bastı. Ağa: nın sekiz yüz altın lirasını aldik: tan sonra kendisini de öldürerek sıvışıp gitti. (o Ertesi sabah vaka mahalline gelen Koçani kayma - kamı bütün Bulgar ahaliyi çok! sıkıştırdı; nihayet içlerinden bir kadın kendi evinde tüfek ve fişek gizlenmiş olduğunu itiraf etti. Bu- nun üzerine Türkler bütün evleri arıyarak elli tüfek, birkaç sandık fisek, bomba ve bir miktar ba rat buldular. Bunun üzerine Türk memurlarınm alâkaları katil ve hırsızlıktan ziyade daha önemli bir işe çevrildi. Üsküp valisi Hafız paşa ile çok sert bir adam olan polis mü- dürü Devriş efendi Yıldız sara- yından Sultan Hamidin verdiği rade ile isyan teşkilâtını meydana çıkarmağa bütün salâhiyetiyle me | mur edildi. Fakat bütün tedbirler boşa çıktı. Vinitza hâdisesinden sönra Ma. kedonyada hükümranlığı Sultanla! birlikte paylaşmak üzere Vmro meydana çıktı. Varlığı artık gizli değildi. Herkes onu biliyordu. Gözlere görünmediği halde her yerde bulunduğu malümdu. Komiteciler Vmronun kuruluşunun ilk iki üç yılında dağları dolaşan, kır ve| bayırları gezen ve sonraları bütün dünyada komiteci adıyla tanınmış! olan silâhlı çeteler yoktu. Sonrala. | rı bu ordu cüzütamlarının vücuda getirilmesi hareketin inkişafı için! elzem bir hal aldı ve zamanla teş) kilâtın bütün gövde ve mahiyetini değiştirdi. Komiteci adı Türkler tarafın- dan Makedonya ihtilâlcilerine ve- rildi. Anlam bakımından komi» teci bir komiteye mensup adam demektir. Adın: bulgarca şekli Komütadır ve Makedonya halkı a- rasında geniş bir surette kullanı!- maktadır. Vmnronun dilinde bir komiteci- ye daima “Çetnik,, denir ve onun mensup olduğu grupa da “Çeta,, adr verilir. Oİhtilâl teşkilâtında “Çetnik,, in vaziyeti, orduda bir neferin vaziyetine benzer, “Çeta,, bir bölüktür. Bunun da kuman- danına “Voyvoda,, adı verilir. Hoşa gitmiyen bir manasi oldü- ğu için komiteci sözlerini Make» donyalılar sonradan pek nadir o- larak kullandılar. Bu iki söz u- mumi bir tabirdir, âdi bir çetnik- den merkez komitesi üyelerine ka. dar şümulü olmak üzere kullanıl» mıştır. Komiteci, Vmroyu sivil ve giz- li ve isyancı bir teşkilât olmaktan çıkararak ordu müfrezeleriyle sa- vaşabilecek ve Makedonyada dev. riyeler gezdirebilecek yarı askeri bir teşkilât haline koydu. Bu çete- ler Makedonyanın geceleri sahibi oldu. Onlara kalan iş, gündüzleri burasını ele geçirmek suretiyle is tiklâli fiili bir şekilde gerçekleştir. mekti. Ordu karakollarının ve jandarma istasyonlariyle Türk as halinin bulunmadığı bazı köyler- de komiteciler gündüzleri de hâ- kimdi; sokaklarda (o jandarmalar gibi aşikâr gezerlerdi. Bu silâhlı ibtilâlci çetelerin teşkili lüzum Vmro Osmanlı ma» kamları tarafmdan meydana çi- İ nuna uzattı: | adr. e isek ek aş giri ameri kayafAs kaçırılan Türk kızı Aslan Turgut, takma sakal ve bıyıkla nişanlısını o kadar iyi aldatmıştı ki... Neclâ, İS İLKTEŞRİN — 195 o gece Amerikalının yatında, en gizli düşüncelerini bile söylemekten çekinmemişti ! — Evet.. Renginiz çok uçuk!) Şu koltuğa oturursanız, biraz te miz hava alırsınız! — Çok içmedim amma.. Neden bilmem, bâşım dönüyor. Neclâ doktorun gösterdiği kol- tuğa oturdu. Asian Turgut, doktor rolünde o kadar muvaffak oluyordu ki, sa» londa hiç kimse onun bir Türk ol- duğunu anlıyamazdı. İlk önce cebinden küçük bir e- ter şişesi çıkardı ve Neclânın bur — Biraz koklayınız.. İçinize fe- İ rahlık verir. Neclâ ciğerlerini şişirerek kok- Konuşmağa başladılar: — Burada eşiniz yok mu, mab mazel? — Hayır.. Nişanlım vardı.. Git- meğe mecbur oldu. — Darılmayınız amma, nişan- lınız çok kaba bir erkekmiş! — Nereden anladmız? — İnsan, sevgilisini böyle bir yerde yalnız bırakıp gider mi?! — Fakat, ben'yalnız* değilim,i ; doktor! Arkadaşlarım var, — Ne olursa olsun, o gitmeme liydi. Burada yüz arkadaşınız da olsa, nişanlınız bu arkadaşları- nızın birincisi olarak burada ka- lacaktı. Ben, sizin yerinizde ol» sam, hiç affetmem doğrusu! Neclâ gülümsedi: — Onan yaptığı bu kabalığı ben de affetmem amma.. Bu gece beni burada yalnız bırakişı pek de fena olmadı! — Nigin..? EE A karılmasından sonra hasil oldu. Vmroyu kurmakta yardım eden| Gotse Deltçef, Damian Grueff ve Piyer Toşef kaçakları toplıya- rak silâhlandırdıktan sonra teşki»! lâtın jandarması ve şiddet tatbik! edici kısmı olarak kullanmağı dü- şündüler. Deltçef şimdiye kadar silâh ve cephane nakliyatını korumak için bunlara benzer silâblr çeteler kul- lanmış bulunuyordu. İşte bu dü- şünce ile ve gerek devriye, ge- rekse tethiş vazifesini görmek ü- zere ilk komiteci çeteleri işe sar dırıldı. İlk önce rasgele ve muvakkat olan bir tedbir, nihayet teşkilâtın daimi ve en bariz bir kolu haline kondu. Çetelere yeni vazifeler ve işler verile verile bunlar en sonun. da kaza ve vilâyet ihtilâl komite- lerinin seyyar merkezleri oldu. En “| nihayet çeteler ihtilâl hareketini işleten mihver halini aldı. Propa- gandacı, idareci ve sivil bir teş- kilât olarak işe başlıyan bu teşki- lât, ormanları ele geçiren, köyler- de inkilâp yapan, hareketin bü- tün seyrini hızlaştıran ve Make- donyada açıktan açığa hükümeti Sultan'la paylaşan askeri bir ma» kine oldu. (Devam: var) eee ir e öğe inilir — O burada olsaydı, gülüp eğ- lenemiyecektim. İstediğim erkek- İe dansedemiyecektim. — Ah şu kadınlar.. Ne Egoist tirler. Yalnız kendilerini düşünür. ler. O halde katiyetle hükmedile- bilir ki, siz nişanlınızı sevmiyor» sunuz! — Canım, siz bir ruh doktoru musunuz yoksa..? Benim nişanlı. mı sevip sevmediğimi anlıyacak kadar zekâ ve maharet sahibi gö- rünüyorsunuz | — Hayır, matmazel! Ben ruh doktorü değilim. Ancak genç kız larm izdivaç hakkındaki fikirleri- ni dinlemeyi, onlarla fırsat bu'duk ça bu mevzu üzerinde eme çok severim. — Evli misiniz? — Burada bekârrm... — Memleketimize yeni mi gel- diniz? — Evet.. Henüz üç ay bile ol madı. Bir Türk kızı ile görüşüyo- rum, değil mi? — Türk olduğumu nereden an- ladmız? Burası, memleketiniz . vini ğunu söylediniz de... — İngilizce bilseydiniz, ne iyi) konuşacaktık, doktor! — Pek âlâ anlaşabiliyoruz. Ni- şanlınız ingilizce bilir mi? — Bilir.. Hem de kendi dili ka- dar mükemmel! — Nişanlınızı sevmediğiniz hal de, onunla evlenmek istediğinize şaşmamak kabil değil, matmazel! Bunun sır tarafını sormak hak - kım değildir. Fakat, ruhi sebep - lerini öğrenmeme hiç bir mani olmaas gerek! Neclâ çantasından bir cigara çı kardı. Doktor genç kadının cigarası- nı yakmakta tehalük gösterdi. Konuşma devam ediyordu: — Garip şey! Bana şimdiye ka- dar babam bile izdivaç hakkında» ki fikir ve düşüncelerimi sorma- dr. Gerçi babam gönül işlerin den anlıyan bir adam değildir am» ma.. Entrikalr işlerde de önünde perende atılmaz. Böyle olduğu halde nişanlıma çok kapılmıştır. Onun her dediğine inanır. Bense erkeklerin hiç bir sözüne inanan budalalardan değilim. Karıları- nı daima aldatırlar ve kendileri. nin de günün birinde aldanacağır nı düşünmezler... — Şu halde nişanlınız, sizi, ev- lenmeden önce aldatmış olmalı... — Hayır.. Henüz aldattığını sanmıyorum, Fakat bütün erkek . ler gibi, evlenme tarihi üzerinden çok geçmeden beni aldatacağını sanıyorum! — Demek bu karakterde bir a» dam?.. — Şimdilik ciddi. Fakat, yarm! lâubali olmıyacağını, beni aldat mıyacağını kimtemin edebilir?! Bahusus ki mesleği de buna çok müsaittir... — Her hangi bir meeleğin, gö“ nül işleriyle bir alâkası var mıdır? — Şüphesiz. Siz bir doktorsus nuz.. Bunu benden iyi takdir eder- siniz. Meselâ bir mühendis, karı- sını bir şeyde ölçülü görmek is- ter. Eğer kocanız faraza bir aşçı ise — kralm aşçı başısı da olsa — muhakkak konuşacağınız mevzu» lar yemek ve tatlılardan ibarettir! Zabıtaya mensup bir erkekse, si- ze mütemadiyen cinayetlerden, kanlı vakalardan, yankesicilikten, dolandırıcılıktan obahsedecektir Çünkü akşama kadar — hattâ ge ce uykusunda bile — bunlarlı meşgul olur. Böyle bir adama tan- gonun, çarlistonun figürlerinden, Bethofenin güzel bir senfonisin- den veya Şekspirin her hangi bir eserinden bahsetmek ne kadar gü- Tünç olur! — Ya o adam ayni zamanda bunların hepsini de sizin kadar — belki de sizden daha iyi — bili yorsa..? — Bilse bile kıymeti yoktur — nitekim benim nişanlım da bun- ların hepsini pek âlâ bilir — fakat mesleği tehlikeli, yorucu bir mes» — Nişanlınız da acaba böyle mi düşünüyor? — O, hayatı benim gözümle gör müyor ki., Kendi mesleğinde böy- le bir tehlike tasavvur etsin. Bunu ben görüyorum.. Ve maalesef o na söylemek işime gelmez. — Niçin..? — Çünkü beni çok sever. Be nim yakamı kolayca bırakacağını tahmin etsem, ona daha söyliye- cek nelerim var..! — Gençliğimde bana dostla- rrmdan biri “Kadın bir muamma» dır!,, demişti. Ne doğru söylemiş. Ben ilk önce, kadını güzelliği i- çin severdim. Yaşım ilerledikçe, onu yalnız ruhu ve kafası için sev- meğe başladım. Hayatta neyi ve kimi severseniz #eviniz.. Bu sev gi, muhakkak bir ihtirastan doe- ğuyor. Bu ihtiras, insanı çok z8- man zulme sevkediyor. Çılgınca j sevmek de, şüphesiz ki bir ihtira" sm açığa vuruluşudur. İşte biz insanlar bunun için, mazlüm kal- maktan ziyade zalim olmak iste- riz. Siz de tıpkı benim gibi düşünü" yorsunuz! Nişanlınızım sevgisin den eminsiniz! Fakat, onu sev * mediğiniz halde, sever gibi görü © nerek, aldatıyorsunuz! Bu al * datış onun için bir zulümdür. Bir işkencedir. Onu ezmekten zevk duyuyorsunuz! Onu birden silkip atamıyorsunuz! Gençliğimde, tıpkı ben de #i zin gibiydim.. Bir kadın tarafın" dan çok sevilmiştim. Fakat bep, onu nedense sevememiştim. Sev€ mediğim halde, ne gariptir ki on” dan da bir türlü ayrılamıyordum- i Kendi kendime, acaba bu ayrıl#" mamaklık da sevginin netic: i midir diye saatlerce, günlerce dür | şünür dururdum... (Devamı var)