MAKEDONYA İhtilal Komitesi Balkanler: ötüm anağ ve pusu haline getirmiş olan teşkilâtın iç Tefrika No; Bir karar beklerken Vmro tet kikçiletinin Ştip'de yani Mihailo- fun evinin bulunduğu şehirde Yu- goslav Generali Kavaçeviçi öldür. dükleri havadisi Sofyaya geldi. Bu da Balkanlarda yeniden harp korkuları yarattı Belgrat hükümeti Sutyaya bir| nota vererek Makedonys komite! cilerinin faalivet'ne nihayet veril- mediği takdirde Bulgaristanm is- tilâ olunacağı cehditlerini savurdu İngiltere ve Fransa dış bakanlık lar: da Makedonya teşkilâtının or«| tadan kaldırılması için Sofyayı sr-| ? kıştırdılar. O günlerde Andre Li; epçer ad lı bir Makedo ıyalı Bulgaristan başbakanlığını yapıyordu. Sırplar! rı yatıştırmak : ve mevs msiz bir harekete engel olmak üzere bu başbakan Köstendil ve Pe triç ilâ. yetlerinde örfi idare ilân etti. Orfi idare hâlâ kal Irılmamış olduğun- dan bufaların ahalisi bugün bile harp ahvali altında yaşamaktadır. İşte bu hâdiseler dolayısile ar» tık Mihailofla görüşmek üm'dini! büsbütün kesmişken g'inün birin- de derhal hareket etme": üzere har zırlanmam söylendi. Öğleye doğru Sofya'lın otumo- bille yola çıktık. Beş iişi idik:! Mihailofun en güvend &! iki yar. dımcısı, bunların iki koruyucusu ve ben... Açık bir arabada gidiyorduk Sofyadan pek gizli çıkışımız, yar| nımdaki adamların arasıra fısılte| larla kendi aralarında !irkaç söz| söylemeleri bu yolculuğu pek es rarlı yapmakla beraber eride gö-| receklerimin #anında b ı kadarcr-! ğı meğerse hiçmiş! Sofyadan Makedonyaya gider- keh insan Bulgar!'stanın en ipti- dai bölgelerinden birinden geçi- yor; burada Şope denilen çok i» natçı bir Bulgar kabilesi oturmak- tadır ki devlet merkezine bu ka- dav yakın olmalarına rağmen bis raz kültürleşmeğe, azıcık incel meğe hiç de yanaşmamaktadırlar Buranın köyleri bana Amerikada- ki kızıl derili yerlilerin köylerini hıtırlattı. Hattâ Şope işleme ve! tentenelerinin motiflerinde Ame | rikan kızıl derililerin işlerini mandi. ran şekiller çoktur. Böygenin topoğrafyası team Bulkan tipidir. Bodur kalmış me-! şe ve gürgenli yuvarlak yassı te» pst#r, 14 bin kilemetre murabba ırmla basık ve düz bir toprak üs- tünde 200.090 sekene.,. İşte bütün Makedonya toprağının ancak om da biri olan bu bölgeye Vmronun harpten sonraki tarihinde ayrıca hususi bir vazife düştü. Yukarı Cumaya gün batarken! vardık. Şehrin birkaç kilometre! .Sısmda Vmronun bir habercisi bi- “zi karşıladı ve şehirde bir eve gö | türdü. Az sonra, akşam yemeğini yer dikten sonra, ayni otomobili kul. lanarak Struma ımağmı (geçtik ve üstünde çalı ile dikenler bit - miş bir toprak yoldan yürüyerek! bir dağın eteğine kuş yuvası gibi| konmuş bir köye vardık. Köyün i- ki kilometre dışında Vmronun si-' lâhlı bir adamı karşımıza çıkarak bizi yolun ortasında durdurdu. Ya| rümizdaki adamlarla O parolayı verdikten sonra otomobilin ça » muşluğu üstüne çıktı, Köyün eteğinde otomobili br-/ yeri yüzü Yazan: Stoyan Kristof 2 i ei, i rakarak sırtlarında tahta semer - leri olan katırlara bindik. Burlar bizim için hazırlanmış, bekliyor » du. Buradan itibaren önümüz - de bir korucu, en arkamızda da ikinci bir korucu olduğu ( halde, hiç kimsenin nazarı dikkatini cel - betmemek için köyün eteklerin » den giderek, dağa uzanan yola geldik. Makedonya iht.iâi kemitesi reisl İvan Mihaltot Hiç birimiz ağız açıp söz söy» lemiyorduk ve sessizlik benim üs- tüme çok ağır bir battaniye gibi İ çökmüş, sanki soluk almama en gel oluyordu. Ormanda bir hay- yan inine gidiyormuşuz da, varlı- ğımızı duyurmamak için soluk al miyormuşuz gibiydik. Kendimi! şöyle daha normal — bir durumda hissetmek için bir defacık olsun öksürmek istiyordum. İ Dağın bir yamacında gülgen! ağaçlarının üstümüzü örterek, dal! lariyle daracık tünel gibi bir ge-! çit teşkil ettikleri yerde Mihailo fun öz çetesinden © ileri karakol yapmakta olan bir adamı tarafım» dan durdurulduk. Muvakkat karargâba yaklaşmış; olduğumuzu sandım; fakat al- danmışım; çünkü gecenin karan - lığında daha iki saat kadar yol a'n! dık. Zikzak bir dağ patikaamda| ber kilometre başmda bir nöbetçi! ile karşılaşıyordu. Nihayet yece yarısına doğru Mihailofun bizi | beklediği kulübeye vardız. * Beni Mihailofun yanma kadar götürmüş olan iki adam, istediği-! miz gibi konuşabilmek üzere biz yalnız bıraktılar. Mihailof iyi hatiptir. - Konuşması pürüzsüz,! parlak ve çok canlıdır. Kendi ih- Glâl felsefesini izah etmek için yardımına bütün tabiatı çağırdı: | Bu kadar yıldır geçirmiş ol »| duğu komiteci hayatında önemli! birer yer tutan kuşları, yeşil otlar rı, ormanları, dereleri, ağaçların. yapraklarını, gökle bulutları yar- dımına çağırarak niçin kavga ets mekte olduğunu bunlarla izah et- İ meğe kalkıştı. Mihailof, kavran-! ması güç olan mevzuları anlatmak | için basit misaller ve rümuzlar kullanmaktadır. | Bütün varlığı bir tek gayeye bağlanmıştır: Makedonya mesele» si! Bu mesele gayet basittir. Vil.' | yam Gladston bunu iki sözle hür! lâsa etmiştir: “Makedonya Ma» kedonyalılarındır!,, 4Devamu var) .da bir çay ziyafeti HABER — Aksam Postası iz Ju LKTEŞRİN — — 1985 Ames eya Genç polis hafiyesi o akşam Modaya gidince, nışanlısının çayâ yi ği öğrendi... içinde ezici bir , süphe vardı, bu Amerikalı zengin de nerden çıkmıştı..?! “Aslan Turgut, miltareke se .| nelerinde polis müdüriyetinde çalışan zeki, yakışıklı ve ecnebi dillerini iyi bilen bir memurdu. Modada Abdülhamit paşaların. dan zehgin bir adamın kızıyla yeni nişanlanmıştı. Neelâ Kollejden mezundu. O gün Âslanı telefonla çağırdı: “Bu gece Modada bir Amerika . lının yatına davetliyiz. Sen de gelmez misin?,, Bu sırada polis hafiyesi “sahte banknot yapan- lar kumpanyası,nı basmağa ha Bi RM Devamı e Amerikalının yatın- Li giz Aslan Turgut o akşam polis müdürlüğünden saat altıda ancak kurtulabildi.. Çarçabuk traş oldu.. Vapura atladı.. Modaya çıktı. Polis hafiyesinin o günkü muş vaffakiyeti, kendisini bile hayret- lere düşürecek kadar büyüktü. Yolda giderken düşünüyordu... Perşembe pazarmda merkezini keşfettiği sahte panknot kümpan- | yasını iş üstünde bastırmış ve hep sini birden yakalamağa muvaffak olmuştu. Halbuki bu kumpanyayı İstan- buldaki işgal kuvvetleri zabıtası, aylardanberi aradığı halde, ufak bir iz bile elde edememişti. Aslan Turgutun bu ınuvaffaki- yetini Neclâ işitince kimbilir ne kadar memnun olacaktı. O, ko- casının bu meslekte büyük mu- vaffakiyetler göstererek yüksel- İ mesini istiyordu. Aslan Turgut, kayınpederi Sar dullah Feyzi paşanın konağı ö- nünde durdu. Paşanın kâhyası Mehmet ağa onu uzaktan görmüş- tü, Aslan Turgutla Mehmet ağa- nın arar çok iyi idi. Mekmet ağa, konakta olup bitenleri gizlice Ass! lan Turguda söyler ve boibol bah») şiş alırdı. Aslan, kâhyayı görünce: - Paşa evds mi? Diye sordu. Mehmet ağa kaşla- rını kaldırdı: — Kuzguncuğa, biraderini zi- yarete gitmişti . Daha gelmedi. Ve bu sözü söyler söylemez ker»! disini önledi: — Beyhude zahmet edip de i- çeriye girme.. Küçük hanım esl meğe gitti. Size verilmek üzere yal mektubu bıraktı, Paşanın kâhyası küçük bir 2arf uzattı. Aslan Turgut zaten nişanlısının kendisini beklemiyeceğini, şatta buluşacaklarını biliyordu Faka', l ne olur, ne olmaz.. diye bir kere! konağa uğramadan geçememişti, | Zarfı yırttı.. Nişarlısının mektu- bunu okumağa başladı: “Sevgili Aslanım! Amerikalının yatına saat dört-| ite davetli bulunduğumuz için, maalesef seni bekliyemedim. Za” ten senin de — bu bitmek tüken- mek bilmiyen baskınlardan — geç döneceğini umuyorum. Yatta gece yarısına kadar kalacakmışız.. O. nun için, kaçta dönersen, hemen bir kayığa atlayıp yata gel. Ya nımda arkadaşım Nesrin var. Sa- kın merak etme... Yatta çok eğlen- celi bir'vakit geçireceğimizi tah min ediyorum. Beklerim...,, Her zaman senin nişanlın Neciâ Aslan Turgut bu mektubu bir. kaç defa okudu. Paşanın kâhyası: — Ezberliyecek misin a be- yim..7! Diye seslenmemiş oltaydı, polis hafiyesi, elinde tuttuğu mektubu! kimbilir daha ne kadar gözden ger çirecekti? İskeleye koştu.. Bir kayrğa atla- dı.. Şimdi delikanlının zihninde! rakseden Kelimelere şu sözler de katılmıştı: “Bitmek, tükenmek bilmiyen baskmlar..!,, Demek ki, Aslan Turgutun kol- larını kabartarak anlattığı bu mus! vaffakiyetlerden Neclâ çektan bık miştı! Halbuki Aslan Turgut bu mu- vaffakiyetlerini öyle ballandıra- rak, öyle heyecan vererek, süslir! yerek anlatıyordu ki.. Neclânın bu hikâyeleri dikkatle dinieyişinden, onun bu mevzulardan hoşlandığı- nı sanmıştı. Kayıkta yiderken: — Ah şu kadınlar, ne kadar çok muammaya benzerler. Bazan hiç göründükleri gibi olmazlar. Ba- zan da tıpkı göründükleri gibidir» ler... Diye söylendi: Kayık Amerikalının yatma yaklaşmıştı. Hopkins'in yatı iki| direkliydi.. Hem yelken, hem ma. kine ile işliyen bu büyük ve zarif geminin hertarafı bayraklar ve e- lektriklerle donanmıştı. Üst gü- vertede ve arka salonda birbirine dolanan ve kaynaşan bir kalaba- lik vardı. Aslan Turgn*, yatı bu kadar kalabalık bulacağını ummu. yordu. Kayık yatın aydınlık merdive»| — Siz neden yalnızsınız? — Biraz başım döndü de.. Gür verteye hava almağa çıkıyordum” Genç kaptan, Aslan Turgutls Nesrinin aralarına girdi.. Asls9 şaşaladr.. Biraz geriye çekildi v€ kaptan, Nesrinin kolundan çeke" rek ilerledi. İkisi birden kolkola girdiler” Güvertenin loşluklarında gözde kayboldular, Aslan Turgut, o güne kadar çok ağır başlı bir kız olarak tanıdığ' Nesrinin bu terbiyesizce hareketi" ni hayretle karşılamıştı. Demek ki Neclânm daima beraber ge” diği ve çok sevdiği bu mektep ar" kadaşı, bir kadeh viski içince ken” dini bir Amerkalı kaptanın kolla” rma atacak kadar zayıf iradeli bi” kızdı!, Fazla düşünmeğe vakit buls* madı.. Yavaşça salondan içeriyf girdi. Herkes dansediyordu. S#* lonun başdöndürücü havası içinde birdenbire sersemleşeri polis hafi i yesi, bu kalabalık içinde “het zaman kendisinin olan,, nişanlısıni! arıyordu. Coşkun bir caz salonun alçaf tavanlarmda öyle baş döndürücü i ve insanı gıdıklayıcı akisler yap” yordu ki.. Danstan pek İoşlanm!” yan Aslan Turgut bile birkaç d#” kika sonra bir an düşüncelerini ©" nutarak dansetmek arzusuna wi i pıldı. Nihayet bu kalabalık arasın zıplıyan nişanlısını da uzun boy” bir Amerikalı ile dansederken gör dü.. Ve kaşlarını çatarak, bu paf' dönüklerin arasına karıştı. (Arkası var) nine yanaştı. Merdiven başında)| ; i genç bir kaptan duruyordu. Aslan Turgut, genç kaptanı ba şiyle selâmladıktan sonra, kendi- sini bir davetli olarak tanıttı, Genç kaptan güler yüzlü bir de- nizci idi.. Kendisini zevk ve neşe kaynağı olan arka salona kadar! götürdü. | Aslan Turgut salon kapısında| ilk önce Nesriae rasladı Sordu: — Neclâ ile birlikte zelmediniz mi? — Evet. Beraberiz. O dans diyor. En küçük makine Resimde gördüğünüz bub#” makinesi, dü vyadaki buhar meki nelerinin en «üçüğüdür. Geçen” de Avusturalyanıp Siduey de açılan bir sergide teşhir edi bu makine mükemmelen m tedir. Makine o kadar küçükt ki, ufak bir c#p saatinin eği içine konabilir.