12 İLKTEŞRİN — İM TETKİ KLER HAKIKİ BiR MACERAF Nüfus Sayımı Dünyayı Parasız Dolaştım kalkınma çağıdır) “Mal ve canımızın kiymetini biliyor ve | ırtmasını istiyorsak bunların hareketlerini! bir saat gibi gözönünde bulundurarak sayım işlerine öz işimiz gibi bakalım, Hakiki nüfus sayımı işi kendini se-| çen asrın başlangıcında göstermiştir. Büyük sanayi ve evrensel tecim hare-| ketleri de bu asırlarda uyanmıştır. Bundan önceki nüfus hareketlerine; dair bilgiler, açıklar, yamalarla dolu! olduğu için ölçülü ve doğru bir muka. yeseye elverişli değildir. Ancak son 130 yıllık, o da Avrupanın olmak üze! re, hüfus hareketlerini biliyoruz. Hakiki nüfus sayımı Avrupa nüfu -| sunun birdenbire artmasiyle birlikte | haşlar. 1801 de 27,5 milyon nüfusu o İ Tan Fransa 1931 de 41 milyon olmuş; yani 130 yıl içihde Fransanın nüfusu 100 de 48 artmıştır. 1800 de 180 milyon kadar tahmin e- dilen Avrupa nüfusu 1900 de 401 mil yona, 1980 da 500 milyona varmış; va. ni 130 yılda ©; 165 artmıştır. Bu müddet içinde en çok nüfus art-| kanlığı İngilterede görülüyor, 1800 yı-| Imda, Galles memleketiyle birlikte, 8.893.000 nüfusu olan İngiltere 1930| da 40 milyonluk bir memleket olu . | yor; yani 94.350 artıyor. Buna bir de dışarıya çıkardığı göçmenleri katarsak bu devirde en yüksek nüfus! artmasının İngilterede olduğu anla - gilir; Biç şüphe yok ki Avrupa nüfusunun artmasiyle birlikte onun acun eze -| menliğine doğru yürümesi nüfus ha - reketleri için de herkesin gözünü âç-! mağa ve düşündürmeğe değer bir o - Tuştur. Bu oluşun sebepleri çok karişik ve| düğümlüdür. Tarihçiler, ekonomi bil. ginleri bunları çöze dursunlar. Ben bunlarin üzerinde duracak değilim. Yalnız kaha taslak görünen şu ki Av- rapa Düyük sanayiinin dünya pazar. larını kendisine açık bulduğu müd . detçe, kazandığı nüfus bereketine kar! şık, gene aynı Avrupada büyük harp) tenberi nüfus artmasınm hemen her tarafta durması ve bilhassa Berlin ve Stokholmda son dereceye düşmesi ve İmgilterenin bu hususta tam yükünü aldığına kanması dünya pazarlarının! kendilerine birçok yerlerde daralma-| & ve kapanması ile birlikte olmuştur. Burada nüfusu en çok artanlar en engin demir kömür madenlerine sahip olmak yüzünden büyük sanayi- İni son dereceye vardıran ve bunun Beticesinde en geniş deniz tecimine girişenlerdir. Buna karşılık nüfusla. rı orta derecede artanlar Fransa gibi daha çok çiftçi olan memleketlerdir. Fakat hangi şekilde olursa olsun Av- Tupanın büğünkü hali nüfusun kemi- yet vekeyfiyet itibariyle yüksel. mesiyle başbaşa giderekten vücut bulmuştur. Sebep ve netice meselesini bir tara- fs bırakarak iddialı faraziyelere bas vurmadan diyebiliriz ki yeni her me. 'deniyet, her yükseliş ve her bayındır- Tik, ruhun bir beden istemesi gibi, mutlaka insan çokluğu istiyor. Eski| zamanın şöhretli bütün medeniyelleri | dahi nilfus artması ile birlikte vücut bulmuş, nüfus düştükçe bu medeni - yetler de çökmüştür. Mesdlâ eski Yunan ve Roma mede. niyetlerinin yıkılması nüfus çöküntü- leriyle birlikte olmuştur. Hattâ bu - günkü Avfupada haşlayan nüfus durgunluğu dahan şimdiden tarih ve ekonomi bilginlerini telâşa düşürmek) tedir. Hiç şüphe yok ki Berlin ve Stok . holm nüfuslarmda görülen bugünkü durgunluk bütün Avrupaya yayıır| ve bu hal dört beş kuşak giderse Yu-| nan ve Roma medeniyetlerinin baş -! larıma gelen felâket Avrupa medeni.' yetine de gelebilir. Yalnız hayat ka - nunları bu tarzda sırf akli ve cezri | stidiillerden çikan hükümlerle vü - | rüyecek kadar Yâvân olmadığı için! bu kâhinlik de yerinde değildir... Bunurla heraber Büyük hutp s6 . | | çocuklu olduğu hal 1- çocuk bakımı ve kırımı azalması ve çok vyaşayanla.i İ rın çoğalması hu harekete kuvvet ver nunun bütün dünyada açtığı yeni e- konomik ve siyasal gidişler hüfns ar. temi strasınm kendilerini yeniden toplamağa başlıyan uluslara geldiği, ni ve Avrupanın nüfüs bakımından | yükünü tamamiyle aldığını gösteri - yor. Fransada eski rejimde vasati ola - rak alleler daha kalabalık, daha çok genel sağlık işlerinin yolunda bulun. maması yüzünden nüfus İlerlemesi pek hafif oluyordu. Halbüki cumhu- riyet rejimi İle birlikte sanayiin iler-| lemesi, çocuk bakımı ve genel sağlı . ğın önemle korunması nüfusu birden bire artırmış, çocuk doğumu eskisin- den fazla olmadığı halde bile çocuk miştir, Nüfusun artıp eksilmesini doğumla ölüm arasındaki nisbet gösterir. “Do. gum, fiziyolojik, ekonomik ve psiko- lojik şartlara bağlıdır. Bunlarm U- *ünün de elverişli bulunduğu devir , ler nüfus artmasına en Uygun olan zamanlardır. Fiziyolojik şartlardan maksat er - leneceklerin sıhhatli ve normal olma. larıdır. Normal aileleri çocuk bere . keti karşısında korkutmağa meydân| vermiyen seçimler ekonomik sartr teş kil eder. Normal ailelerin otük 'do rek çocuk sevgisinden ziyade refal ve para hırsına sarılmı arı da psi. kolojik şartı temin eder. Bugünkü büyük Avrupa sk m. de çocuk doğumuna kar: rülen en büyük engelin refah ve para hırsında toplandığı görülüyor. Fakat bu, bir | sebep olmaktan ziyade hir neticedir.! Çünkü yukarıda da söylediğimiz gihi| buzünkü Avrupa, nüfus inü ta - mamiyle almış olduğu için para ve| refahı nüfustan daha kıymetli gör . | mektedir. ! Önümüzdeki ikinci nüfus yazım Cumhuriyet rejiminin Türk nüfuşu üzerinde yantığı tesiri ve. verdiği en müsbet neticeyi göstereceği için yal- mz bizleri değil, bütün dünyayı ilgi » lendirecektir. Öyle O sanıyorum ki Türk ulusunun tarihte oynadığı bi . yük rol nüfuaça en bereketli uluşlar- dan biri olmasından - ve tabiatiyle yüksek ve sürekli medeniyetler geçir- meşinden ileri gelmiştir. Geçmişteki nüfus hareketlerimizi elde etmek mümkün olsaydı tarihi . mizin iniş ve çıkışlarını çok müsbet bir sürette görebilecektik. Bundan| 130 yıl önce bütün Avrupa nüfusu 180| milyon iken Türklerin nüfusları her- halde mühim bir yekön tutuyordu. Birçok yerlerde hükümetsiz kalan Türklerin bugünkü nüfuslarıma ba - kılsa dahi gene en Kalabalık uluslar. dan biri olarak görünür, Geçmişin verdiği bu güzel ve yük- sek örnek gelecek için çok kuvvetli bir umut kaynağıdır. Büyük Atatür- kün açtığı yeni Türk rejimi de bu kaynaktan hız alan yaratıcı bir yagi , kımıştır. Bundan böyle nereye ve na - sıl gittiğimizi yapacağımız sayımlar gösterecektir. Türk ulusunun dirim hareketlerini hiç söz götürmez sayılarla göstere - cek birer belge olan bu sayımlara her Türkün canla başla ve tam bir doğ . | rulukla yardım etmesi kendi sağlığı- nin İzlerini görüp anlaması demektir. Bir sürü bile sayımstz idare edile - mesken koca bir ulus hiç idare edile. mez, Bu sayımda bütün varlık ve yeklek- larımız, eksik ve gediklerimiz her Türk bunlara bakaraktan kendi yolu-| nu bilginin verdiği bir emniyetle ta. | yin edecektir. Hükümet de anenk bu! iğsretlerle hepimize yarayacak olan | en hayırir işleri görecektir. Fayım işine hükümetimizin ehem -i “İ bukto'dan Cezaire kalkacak olan! | Zumuna karşı aşırı bir iltiyata düşe- Yasama No.13 Yazan: Seppi Popfinger Kutağımdan yakalıyarak canım nereye isterse oraya defolup gitmemi söylediler Bir iki gün için Afrikanın bu! merkezi şehrinde görüiecek bir yer bulamadım. Küçük bir otele yerleşerk boğazımla hazim siha | zumın tekrar normal işlemesini) bekledim. Dilim tabii haline ge; Ünce, dizlerime yeniden güç gel) mesi için bol bol tıkınmağa baş:| Tadım. Bu iştau ara bulunca ön. ce şehri, yavaş yavaş da yakın bütün köyleri dolaşmağa koyul - dum. Andrenin benim hakkımda uy- durmuş olduğu hikâye her tarafa yayıldığından ne polis, ne jandar- ma bana ilişmedi; hatlâ pasapor* bile sormadılar. Sorsalar bile böy le bir şey taşımak âdetinde değil. dim ki!... Bir gün çarşıda cenuptan ge - len hurma yağı ve fil dişi yüklü deve kervanlarını seyrederken bir arapla tanıştım. Bu adam Tum - bir kervanın şefiydi. İstersem yük lü develerinden birinin sırtında! kendisiyle birlikte bir çöl yolcu- luğu yapabileceğimi söyiedi. Bu teklifi büyük bir sevinçie kabul ettim. Arap meraklı bir adamdı, be: nim bir Alman olduğum hald: Tumbuktoya nasıl gelebildiğimi.| hangi iş peşinde koştuğumu sorup| durdu. Yüzbaşı Andrenin uydur- duğu masalı yalana çıkarıp da za- vallı adamın başını belâya sok. mamak için kendi hüviyetimi giz- ledim. Güya bilgi kahramanı bir kâşifmişim de Senegaldan batı kıyısıya doğru yürüyerek istikşaf- | lat yapmışım gibi bir kıtır attım. Batı kıyısını adamakıllı bildiğim içinomu kandırabilecek (sözler söyliyebilirdim. Benim serserilikten bir türlü vazgeçmiyen aziz canıma mal ola! bilecek şiddetli kum fırtınası yü- zünden gecikmemize rağmen Tu-| nustan Tumbuktoya üç günde uç"! muştuk. Yürürken uyuyan yüklü bir devenin sırtında geriye dönüş ise tam üç hafta sürdü. Cezairde bu müthiş yolculuğun yorgunluğunu çıkarabilmek için on beş gün istirahat ettim Nihayet liman kahvelerinde bir kaptanı kandızdım beni de yelkenlisine alacaktı. Gemi hemen o günü Fi-| listinin belli başlı limanı olan Ya faya gidiyordu. Yafadan yürüyerek; arasırada İ miyet vermesi Türk ulusunun kalkın: | ma ve çoğalma çağıran girdiğini gös.! terir. Eğer bu işe Avrupalılar Bibi 130 yıl önce başlamış olsaydık eski; rejimler Türkün servet ve nlifasunu| bu derece israf edemezlerdi. Mal ve canimizin kıymetini Billy or | ve crimasını İstiyorkak bunların ka » reketlerini bir sant gibi gözününde | er Badi 8: işle! m ve ne pelin bize M. Sekin Tune Psikoloji ve Terbiye Ord. Profesörü | yüklü ve boş > binerek Kudüse vardım. Meslekten tercü- manların dolaştırdığı seyyah ka- filelerine hiç sokulmadım. Görü. lecek yerleri kerdi bildiğim gibi! doya doya ziyaret için tek başıma dolaştım. Kudüse ve a edip de Şam ve sonra Bağdada gitmek istediğim sıralarda iki polis bana yaklaşa- rak pasaportumu görmek istedi - ler. Öyle bir vesikam yoktu. Bir yerde lüzumuadan fazla kalma - nın cezasını pıs #okulu, (omüthiş bir hapishanede beş gün geçir - mek suretiyle çektim. Bir gün bu- ranın kapısmı açtılar; kulağım - dan yakaladılar, Suriyeye, Ara - bistana, canım nereye İsterse o - raya defolup gitmekliğimi, fakat Filistine bir daha adım atmamak - lığımı söyliyerek beni salıverdi - ler. İste böylece F'listindeki ziya - retimi kısa keserek Şama doğru yola koyuldum. Oradan da arı. sıra eşekler ta- rafmdani çekilen arabalara, ekse- riya kamyonlara binerek Bağdadı boyladım. Burada da çek kalmı- yarak tekrar Beruta, Suriye kıyı smın Üniversiteli şehrine dön- düm . Brendizidan Portsaide gider- ken lüks seyyah vapurunda satmış olduğum kartların parasından ce- bimde daha bir miktar kalmıştı. Bu para ile Portsaide gitmekte o- lan üç direkli pis bir * yelkenliye bindim. Akdşn'zin mavi ve sa- kin suları üstünde kayarak o üç günde Portsaide vardık. Burada fazla kalmağı hiç is - temiyordum. Daha doğrusu po - lislerin eline dişmekten çok çeki - niyordum. Rıhtımdan hiç ayrıl - madım ve Prenses Jüliana (adlı bir Holanda gemisinin yük al - makta olduğuna görünce yüreğim| sevinçten hop etti. Hiç düşünmeden güverteye çıktım. Doğru kaptanın yanıma gittim. Bu adam da bedavacı - lardan hiç hoşlanmamakla bera . ber ara sıra böyle gezgirğeri va » purda çalıştırmak suretiyle yol - culuk etmelerine izin verirmiş. Eğer adamakıllı çalışır ve ağır işler yapmağa katlanırsmam, beni Bombay yoluyla Holandanın do ğu müstemlekelerine götürebile- ceğini söyledi. Ertesi günü halatlar çözüldü ve Holandanın bütün diğer vapurla- rı gibi sapasağlam ve tertemiz Prenses Jülianasi Süveyş kanalın- dan aşağıya Şap denizine doğru yola düzüldü. Adende (birgün durduktan sonca Arap denizini a- şarak Bombaya rloğru yollandık. Bu kadar çö! gezdim Afsika nın cehennemlerirde dolaştım, fa-! kat bu yolculuktu sıcak'ar çekti- gim azap Kadar niç pr Oo seyahs- timde müteessir olmamıştım. Gü- İ neş vapurun istüne öyle bir ei retle dökülüyordu ki yarıklardaki ziftler kaynıyarak eridi: çelik kı- sımlar dokunulmıyacak kadar kız- dı. Hava sanki kızgın bir küihan- dan çıkan alevdi. Ter dökmekten eriyivereceğimi sanıyordum. Holandanm uzak doğu müs“ temlekelerine vapurla gitmemek - liğimin daha iyi olacağıma karar vererek Bombay limanma demir attıktan birkaç dakika sonra kap- tana “Tanrıya ısmarladık,, dedim. Hatıra defterime şimdi bir göz a- tınca, görüyorum ki, düryanm en kalabalık ve en yoksul bir ülkesi nin pislik ve sefaletine atılmak i- çin tertemiz Holanda şilebini 20 temmuz tarihinde bırakmıştım Tam iki ay Hindistanda aşağ! yukarı dolaştım. Kendi âdi :hti- yaçlarımı, seyyahlara kart satarak giderdim. Öküzlerin çektiği ara- balara, yahut Amerikalı ve Ingi- lizlerin otomobillerine sığmarak Hindistanm bir kıyısından öteki sahiline gittim. ş Mukaddes Benares şehrinde | Hintlilerin ölü yakma törenini sey- rettim. Ceset önce Ganj ırmağr, nın kutlu sularına batımıliyor, 46: ra yakıcı alevlerin içine atılıyordu. Böylece yakılan ölünün ailesinden biri saatlerce bekliyor (o ve sonr# sönen ateşten bir avuç dolusu kül alarak Ganj ırmağına atıyor. Yolda çalışmak suretyle ekme” ğimi kazanarak ölkenin doku kır yısından aşağıya doğru inip Mad“ rasa vardım; buradan da Bombs” ya döndüm. Müthiş sıcaklarda on iki kil? kadar kaybetmiştim. Galabalıl” tan, pis kokulardan, fakirlerde? ve bitmez tükenmez dilenci akını# dan o kadar bıkmış ve usanmıştı? ki buradan bir an evvel çıkıp kur” tulmanın yolunu arıyordum. Di* lenciler beni bir seyyah sandı V# attığım her adımda karşımda b#” na doğru uzatılmış bir evuç gö” düm. Hiç bir şeyden yılmıyan b nim gibi gözü pek bir anaforc” sadaka verecek kadar bunlarda yılmıştım! Bombayda fazla dü” şünmiyerek cebimde kalan pars” larla bir acenteye koştum ve bel parası olan namuslu seyyahlar gi” bi ikinci mevki bir bilet | alarsf Seylan adasında Kolomboya doğ” ru yola çıktım. Vapurda zeng'n Bir Ameriks ile tanıştım. Bu zat Şikagolu M ter Fosterdir. Her nedense den hoşlandı ve ikendisine si zeştlerimi anlatabilmem için b' farkını vererek beni birinci ken” raya Laşıttı. i Şimdiye kadar dilenerek, ii satarak seyahat simiştim Si de konuşarak dolaşmanın y©' buldum. Çünkü ben ( anlatt" bizim Amerikalı bütün masr* “m vererek Seni bep ymm * şer. Adanın içinse ir vd ne gittik. Burası eski yali devlet merkezi i a Devamı v8)