: Gümeli atsin nem end e e Yeşil Bursa Bugün kurtuşunun yıldönümünü kutluluyor On üç yıl önce Türk kuvvetleri Bursayı nasıl geri almışlardı? Yeşil Bursa bugün kurtuluşu Du. on üçüncü yıl dönümünü kut luluyor. Yurdumuzun hemen he; tarafı işgal edildiği karanlık de- virlerde; Yeşil Bursa, 8 temmu: 336 dan 11 eylül 338 e kadar, tanı iki yıl, iki ay, iki gün, içine istik lâl ve kurtuluş güneşinin girmedi ği yaslı şehirlerimizden biri ola rak kaldır. Ustüste zorlamalarla Anadolu dan perişan bir halde Marmara ve Ege denizlerine koşarak © canın: kurtarmağa çalışan işge! kuvvet- leri, Bursadan ayrılacısları s0» gün, bu güzel ve tarihi şebri yak- mak için, bömba ve kundak gib: yıkıcı ve yakıcı vasıtalar temine 13 yıl önce Bursaya — ilk yiren süvari bölüğü kumandanı Rüştü çalıştılar. Fakat Dumtupınardı çakan yıldırımın gürültüsü ve pa: tırdısı, zaten telâş içinde çırpınar.! düşmana fırsat vermedi ve Burs için hazırlanan ateş, zavallı Ban dırmayı küle verdi, Bursa 10 eylül sabah: bir sava, | yerine dönmüştü, : İnezilden yü: rüyen üçüncü kolordunun top ses | lerine, öğleye doğru Bursa tepele:| rine yerleştirilen düşman e sunun karşılığı karışıyo.du. Bu, salılar, bu iki ses (o arasında, he; dakika ölüm korkusundan kurtu luş sevincine, ümitten yese kapı larak uzun ve çok sıkmt'lı bir gün| geçirdiler. Ovada köyler yanıyo, şehrin alt başındaki cephanelik korkunç patlayışlarla havalanıyc., top ve tüfek sesleri hiç kesilmiyordu. Akşama doğru, şimdiki askeri senin bulunduğu tepsaen ateş eden düşman topçusu. birdenbir? ve akşam karanlığı bassrken, U- ludağ yamaçlarından fen dağlı lar şebre girdiler. Doğu tarafında da yüzbaşı Reşit Bey (o kumandu ettiği milli ordunun süvari bölüğü par parşa Bursaya girdi. Gönü'lerirde istıklâ! ve kurtu» luş güneşinin ışıkları pasıyan Bur salılar, gecenin — artk korkun;' olmıyan — karanlığı içinde cad- delerde dolaşıyorlardı. Ertesi sabah (11- evlâl), ordu şehri teslim aldı ve kolordu karar göh: belediye dairesinde kuruldu. © Bursanm nasıl ku'tulduğunu anlatmak için, bu işte en salâhi- General Şükrü Naili Bursaya o giren kupvelerimizin kumandasında bulu - duğu sıralarda yetli adomm, Bursayı kurtaran ü güncü kolordu komulao. General Şükrü Nailinin sözlerin: o buraya alıyoruz: “— 8 eylül akşam üzeri, bütün cephede bir taarruz hazırlardı. Bu muharebede yeşil Bursay: düş manın zulmünden kurtarmak için efrat ve zabitanda öyle kahramas ca bir atılış ve şevk varaı ki, düş- manın yağdırdığı şiddetli makine li tüfek ve topçu ateşine rağmen kıtalarımız durmadan ilerledi. Bi. rinci tel örgü manialarını cesuran. aştılar ve birinci hat mevzilerini zaptettiler. 10 eylül sabahı şafakla bera ber takip başladı. Süvari fırka mız, Bursadaki düşmanın mevcu diyetine ve faaliyetine (o rağmetı hemen düşman gerilere düşecek ve Bursa — Mudanya şosesini ke secek surette, Samanlı -Öme' B üzerinde Nilüfer vadisine doğru sevkedildi. Süvari fırkamız, veruen emir veçhile Ömer Bey— Pınar O köyü civarında, düşmanın otomobil kol- larını durdurmuş © ve Bursadaki kolordusundan Gemlikteki fırka sma otomobille emir götüren bir erkânı harp zabitini yakalamış, ondan düşman (hakkında, bizce psk ehemmiyetli (omalümat almış bulunuyordu. Şimdi, kolordunun önünde iki hedef belirmişti. Bir" düşmar. tarafından yakılmadan kurtarıl ması lâzım gelen Yeşil Bursamız diğeri ve askerlikçe daha mühim- mi, Deliçayla Gemlik arasındak! düşman kuvvetini imha etmekti. Süvari fırkamız, bu âüşmanla, Bursadaki dümdar kuvvetleri ara- sma girdi ve bunların irtibatın. kesti. Birinci piyade fkamız da, düşman sağ cenahı hivesin; gec | miş Bursaya doğru yaklaşmıştı. Düşmanın kaçmasını mani ol- mak maksadiyle Süvari fırkamız Bursadaki düşmana (ehemmiyet vermiyerek, Mudanya ıstikameti- ne *sweih edildi, Birin: ofırkay- <a Burs: istikametin1. düşman dindarları tart vazif. «* verildi Akşam üzeri, birine! fırkanız bir kısım kıtaları, Bursanm güney aksamını ve şiraendifer .stasyonu HABER — manı HARE Akan Pöstam | ÇiNGENELER ARASINDA Rayattan alınmış hakiki bir macera Yazan: Osman Cemal Kaygısız Ben seni kendime evlât ettim; No 68 ”* SYLÜL— e anca beraber, kanca beraber! Geçende Beyoğlunda bitahane- de karşıma dikilip bu kada: gün - dür bir türlü çözülemiyen muam - i| ma işte sonunda açıldı. O uzun boylu zayıf delikanlıyı şicdi baz! trladım. Hakikaten Feridun bu! yarı efendi, yarı külhanbeyi geçen yaz gecesi Kazıklıdaki âlemde şöyle bir görünmüş, orada biraz #omurtmuş; sonra da ben farkım da bile olmadan oradan savuş - müştu. Tevekkeli değil, katır, o gece bana: — Sen İstanbul Çeribaşısı değil misin? Diye soruyordu. Demek o gece birahanede boyuna bana çatmak istemesinin sebebi Emineyi ben - den kıskanmasındanmış... Ey İrfan, şimdi artık sana dü - şen iş, annenin dediği gibi bu iş- lerden biraz ayağını tetik almak ve artık usturuplu hareket et- mek... ... İki haftadan fazla oluyor; ne Çakır Eminenin, ne ablası Râna- nım, ne de onların takımından bir kadının yüzletini gördüğüm yok... Reha Bey de artık beni hiç arayıp sormuyor gibi... Yalnız arada sıra- da şununla bununla bir selâm gön- deriyor. Hiç işkilsiz o da ortaya yeni çrkan bu Feridun işini bili « yor; onun için benimle buluşmak- tan çekiniyor. Halbuki daha bir. kaç ay önce bana: — Ben seni kendime evlât et - tim; anca beraber, kanca bera - ber! Diyen Reha Bey şimdi yanıma bile uğramıyor. Dün Etemden haber aldım; Yakmda Loncalı meşhur Maytap Ablanın torunu kanuni Şahapla Üsküdarlı kema - ni Akifin Ferdane ismindeki kızı- nm nişanları olacak ve bu nişan. dan bir iki gün sonra da gene Lon- cada büyük, tantanalı bir düğün yapılacakmış... Etem, dün Unka - panı taraflarında ayı oynatırken bunu kendisine Tornavida Hasan söylemiş... Geçen yılki gibi bu düğünü de gidip görmek benim için çok gü - zel olur amma... İşin amması var, Tabit bu düğünde de orta çengi- liği edecekler Sulukuleli Seher,Zi- net, Râna, Emine filân falandır. Halbuki benim uzun müddet Emi: neyi görmemin caiz olmadığı ma- lâm... Hele bakalım, o zaman bir gelsin de elbet birşeyler düşünü - rüz. nu işgale muvaffak olmuştu, Bu itibarla 10 eylül (o akşamı Bursa, düşmandan kurtulmuş bu- lunuyordu. 12 eylâl sabahı O kulordunur. yaptığı taarruz, düşmanın 4 alay lık 11 inci fırkasının esaretile ni- yahet buldu. o Bunlardan başka Mudanyada düşmandan milyon- larla liralık muharebe O vesait (cenhane, erzak, her türlü taşıt a- rakları “otomobil, kamyon, araba mekkâre,,, dört top, yüzlerce ma- kineli tüfek ve binlerce silâh) ga naim alınmıştı, Bu vesaiti orduya, #sırleri de Bursaya hediye ettik.,, Acaba, şimdi Emine belen u- zaklarda, benim için neler düşü - nüyor; yoksa bu işte biz nedense ablası tarafmdan kurnazca atla - tıldık mı? Amma bunu pek zan - netmem... Çünkü Râna olsun, E - mine olsun, ikisi de beni gerçek - ten çok severler, Hele Emine!... ... Hah... Dediğim çıktı işte... Ni- hayet Emineden posta ile bir mek- tup geldi. Hem de ne içten gelme ne dil dökücü ve içi türlü şarkılar, mâniler, beyitlerle dolu bir mek- tup... İşte Eminenin mektubu: “Ey benim ruhu revanım, kaşı kemanım, dilde nihanım, körpe civanım, dudu dilli İrfanım! Evvelâ mahsustan selâmlar e - dip olmübarek, gönülden nazik hatırı şeriflerinizi sual ederim. Eğerkileyim siz de bizim tarafı - mızdan sual buyuracak olursanız elhamdülillâh yarabbi şükür biz - ler de cümleten saatte olup sizder gayri bir kederimiz ve Reta Bey- den başka da bize babalrk eden bir başka pederimiz yoktur. Gel gelelim, benim halim çok aynasızdır bugünlerde... Senin ol mahı cemalini görmiyelidenberi - dir yüreğimin yağı eriye eriye tü- kendi... Benzimde kan, yüreğimde can kalmadı. Hasretli iştiyukınız- dan benzim betim sararıp soldu; sonbahardaki Çırpıcı çayırına dön dü. Geceli, gündüzlü: “Yar ağlamadan didelerim ka- na boyandı!,, Darılma, gücenme amma sen ne mefasızmışsın ayol! Adam de- mez mi ki hiç ben ku kızcağızı ya- nımdan metrük edip kaçtım am ma, yazık günah değilmi, bir mektupla olsun bir kerecik hatırı. nı sorayım; gönlünü alayım! İnan olsun, haftalar var ki gecelerin o tatlı uykuları bilem bana haram oldu. “Ah ne imiş, ne imiş, ne imiş, “Ateşten gömlek imiş:,, “Gizli sevda çekmesi!,, Ey benim Şehlevendim, Sahba- zım, ilkbaharım, ilk yazım, du - dakları kirazım, İrfancığım! Bilmiş olsan ki senin o mehce . malini ne kadar göresim ve yüzü- mü o pamucuk ellerine »üresim geldi. Nah, inan olsun ablam şa : hittir; evde, sokakta, her yanda hep senin ismini, cismini sayıkla- miyorsam nimet beni çarpsın, iki gözlerim önüme aksın, el kapısın- da dileneyim! Zorla değil ya ayol, kim ne derse desin, seviyorum se- ni işte! Hani ya: “Kâtip benim, ben kâtibin el ne de karışır?., Dedikleri gibi: İrfan benim, ben İrfanın el ne de karışır? A benim canım, ciğe- rim, gülbeşekerim İrfancığım! Sen elâleme bakma, elâlemin şom ağzı torba değil ki dikesin; kırba değil ki bükesin! Sen elâleme bakma, gel benim İrfancığım gel! Zere: “Hasretinle kalmadı artık sab- ra meeslim,, “Aaa...Benim cilveli vârim, ben seni ararım !,, İşte sana yeminle İrfancığım, iş- te sana hem vallahi, hem billâhi, hem tallahi her gün evde pişen en- vai türlü yemeklerin hiçbiri sen - siz boğazımdan geçmiyor! Dün akşam bizim oradan geçen mu - hallebici Alık Hasandan #nnem, üzeri fmdıklı üzümlü koskocaman bir kâse aşure almıştı da o kadar zorladığı halde bana bundan bir kaşık bilem yedirememişti. Hani Macunt Hafızı tanırsın sen; Alla- hm günü tablaylan bizim oraya türlü türlü macunlar getiriyor, her kes o macunlardan parmak par- mak lüpletiyor da Allah bir hakkı için ben o macunların yüzüne bi- le bakmıyorum. Râna ablamdan başka bizim Seherle Ziynet bilem bana acıyorlar. Evelisi gün Ayvansaraylı Kü - heylân ablaya yolda rastlamış» tom; yüzüme baktı, baktı da: — Akı, dedi, bu ne hal böyle, ne olmuş sana ki yüzün dönmüş böyle suyu çekilmiş limona? Sonra seni sordu; hiç gördüğüm yok diyince kurnaz karı tutup da yolun ortasmda bir kolunu beline dayayarak bana şöylece nispet vermesin mi: “Bağa indim, üzüm yok,, “El yârinde gözüm yok,, “Ben yârimle (#rıldım,, “Barışmaya yizüm yok!,, Çakryorsun y4 İrfancığım, yol ortasında, elâle'me karşı, hınzır karı bana ne dokunaklı taşlar at- tr. Bunun üzerine ben de dayana- madım, kendisine ağzıma geleni veriştirdim; haspanım ne natırlığı- nr, ne hamam analığını bıraktım. Nyese, gene alacağı olsun, hele seninle bir buluşalım, ben yene o na görsetirim! Benim canımdan aziz, şekerden leziz, baklavadan enfes İrfancı « , Bilmiş olasın ki sensiz buralar- da benim halim pek peruşandır. A mefasız çocuk, hiç insafın yoksa merhametin de mi yok, bana acı biraz, beni bırakma böyle yapa - yalnız hicranlar içinde... Sensiz bana şimdi bu hayat çekilmez bir hale geldi. Ne yana gitsem hep gö- zümün önünde senin hayaletin keriz ediyor: “Her ne yana gitsem, ne tarafa kıcsam,, “Karşımda sensin !,, “Sen meleklerden, perilerden de,, “Güzelsin?,, İnan olsun ki sana İrfancığım, nah işte tekrar yemin ed'yerum sana, eğerleyim yalan söylüyor - sam, şuracıkta yatan menşur evlis ya Etem baba beni çarpsın ki se - nin hasretinden ben nerdeyse ince hastalığa yakalanacağım! Hani menşur şarkıdır: “Hastadır kesbi sifa etmez gönül yok çaresi!,, Hani ya bu ince şarkıyı benim üstüme çıkarmışlar deseler caiz » dir. Dün avşamlayın ablam beni ka” lantor bir kına gecesine götürmek için o kadar zorladı, o kadar zor ladı da gene gidemedim. Ablam kızdı; (Devamı var),