11 EYLUL — 1935 HABER — Aksam Postası ——ğ—ğ—ğ—ğ— — ra, donanmaya da ehemmiyet ver- mişti. Anadolu ile Yunanistan a - rasındaki adalardan bazılarını, meselâ Yunanistanın şark tarafın. da ve hemen yanında bulunan ko$- * koca Ağrıboz adasmı Venedikli - lerden aldı. Aradan pek az hir 24, man daha geçmişti ki, Midilli ka- lesi ve daha birçok adalar zapte - dildi. Fakat, Papaya sadık Sen - Jan şövalyelerinin elinde bulunan Rodos, bir türlü fetholunamadı. Bu şövalyelerle Türk gemicileri arasında, denizlere hakim olmak için, büyük bir rekabet göze çar - pıyordu. Barbaros Hayrettinin babası Yakup Bey, Midilli adasmı zapte. den Türk kahramanları içindeydi. Orada kale muhafızı olarak kaldı Yerli ahali hıristiyan olduğun. dan, müslümanlara kız vermek is- temiyorlardı. Halbuki, muhafızlar arasında da kadm yoktu. “Ne ya- palım?,, diye Fetihe sordurdular. Padişah da “Beğendiğiniz kızı a- lesinden isteyin. Eğer vermezse! zorla alın !,, diye iradede bulundu. Yakup Bey, böylece evlenerek, sıra ile, İshak, Oruç, Hızır ve İl - yas isminde dört erkek evlâdı dünyaya geldi. Hızır, Barbaros'an asıl adıdır. “Hayrettin”, sonra - dan, padişahça kendisine verilen lâkaptır. Fransızların büyük “Larousse, ansiklopedisi, Barbarosu, “irtidat| etmiş bir Rum,, olarak gösteriyor- sa da, bu iddianm küstahlığı tek. mil tarihi vesikalarla ortadadır. Papazlar tarafımdan uydurulan bu yalan, bütün manevi hazineleri - miz gibi, Barbarosun büyüklüğü- nü de bize bırakmamak içindir. Diğer ispatlar, vesikalar, mes8- lâ “Gazevatı Hayrettin Paşa,, da kendi anlattıkları bertaraf, Bar- barosun, Türk oğlu Türk olduğu nu bizzat yaplığı işlerle ne açık o- larak ortaya koyar! Kardeşiyle birlikte tesis ettiği şimali Afrika devletinin hükümdarı olduktan sonra, Rumluğunun (17) tepme - sinde ne mahzur vardı?... Hiç de- gilse, bir müslüman Rum hüküm. dar olarak mevcudiyet süremez miydi?... Tarihi tetkiklere istinat eden aşağıki romanımızın okun - masmdan da anlaşılacağı iizere, Hızır Reis ve ağabeysi Oruç, o Za- manm Osmanlı padişahı olan Ya- vuz Sultan Selimden, önceleri, epi ziyan da görmüşlerdi: Kendileri, Yayuzun kardeşi ve rakibi Sultan Kurkud'la dost oldukları için, Ya- vuz tahta çıktıktan sonra, Midilli- deki yerlerini yurtlarmı “erket meğe mecbur tutulmuşlardı. Papazların “mürted Rum,, de- “kler bu ailenin, böyle bir vazi- yette — hele Afrikada Koskoca bir müstakil saltanat kurmuş. ken — Türk eümiasına tekrar ka- Vüşmak için can atmasında sebep — BARBAROSTAN Tefrika numarası: 1 ne olabilir?... emeliyle taç ve tahtlarını terket - meleri “kan çekmesi,, nden başka nasıl izah olunabilir?... Hayır, bu, “müslümanlık gay - reti,, değildi. Çünkü, Yakup Be - yin iki cengâver oğlu, şimali A fri-! kada rastladıkları diğer akıncı Türklerle derhal kaynaşmışlar, on larla mukadderatlarmı birleştir - mişire, fakat yerli müslümanlara bir türlü bel bağlıyamamışlar, 1 - smamamışlardır. Arap “din kar - deşlerinden,, her ân hiyanet gör- meğe hazır olmuşlardır ve gene hikâyemizde okunacağı gibi nice nice kahbelikler görmüşlerdir!... Bir “mürted Rum, un (71) bir iki batım içinde bu kadar Türkleş- miş ve Türk camiası tarafından| bu derece benimsenmiş olmasma imkân var mıdır? Bilhassa, Midil. li gibi bir Rum ve hıristiyan muhi- tinde yetişmişken, bu, kabil mi- dinkia vi Barbaros, damarlarındaki ka. nm icabatını yerine getirmiştir! Varsınlar, Türkten her büyük- lüğü kıskanan mutaassıp frenkler, mimar Sinana atılan iftirayı, Bar- barosa da atsmlar... Fakat, altın, miheke vurulunca nasıl kendini belli ederse, Barbaros da miheke vurulup şunu ortaya koymuştur: Garplılar, Türklüğün büyüklü - günü çekemiyorlar. Onun yüce şöhretlerini lekelemek istiyorlar Lâkin beyhude! Yalanemm mumu yatsıya kadar yanar! Bu koca Türkün dirisine birşey yapamıyanlar, ölüsünden bu ma- nevi initkamı almağa kalkmışlar. dır! Ne zavallılık!... Fakat, Bar- baros, hele kendi milletinde tarih şulrunun uyanmasmndan sonra, Beşiktaştaki “ türbesinde huzur içinde — ve ölüsünden bile inti - kam alınamamış bir cinhangir gu- ruru ile — yatıyor! Onun hayli yüzüstü bırakılmış türbesini laytk olduğu mamurlu » ğa kavuşturmamız lâzrmge'diğini burada, bu münasebetle hatırlat tiktan sonra, Barabarosun hayatı. na ve hayatmda ondan alınmak istenilen intikamlara geçelim Aşık kadınların ve mağlüp ku-! mandanlarm Barbarostan İnti - Kamlarına|... "Bakire, bir zevcel Ağrıboz adasınm genç prensi Venedik asılzadelerinden Sinyor Cilberto d'Albertino, kuştüyü ya tağında o gece bir hayli sağa sola döndüğü için, ince tenteneli ve sa fi ipek gecelik enlarisini epeyce buruşturmuş, berbat etmişti!... Sabaha kadar, ne rüyala- gö: müştü, aman yarabbi, ne * ra hızlı hızlı yurulmağa başladı. O hâlâ, iki kişilik yatağının Yazan:(vâa-N0 Prens, sabaha karşı, tatlı tatlı rüya görüyordu. Kuştüyü bir yastığa sıkı sıkıya sarılmış, şöyle sayıklıyordu: — Ah, karıcığım!... Seni hayatımda ilk defa olarak nihayet koynuma alabildim.. Çok şükür!. Fatih, İstanbula girdikten son Barbaros'un dirisinden intikam alamı- yanlar ölüsünden öc almıya kalktılar Türklüğe katılmak) i hal, yastığa sarılmış olarak, o ko- İ mik vaziyetinde görünce yüreğine Kapısı ilkönce hafif hafif, son.! münhal kalan bir yastığına, sıkı sıkıya, âşıkane, sadikane sarılmış, bu yumuşacık ve tombul (12) ge ce arkadaşını sinesine bastırıyor» du. Ve âdeta konuşur gibi, tane ta- ne, gayet ahlaşılıklı bir surette, şöyle sayıklıyordu; — Ah, karıcığım!... Sevgili A» nitacığım... Nihayet koynuma gel- din, bir geceni benimle beraber geçirdin, değil mi?... Ruhülku - düs'e çok şükürler olsun! Hırçın beyaz gövercinim yuvasına gel - di... “Tak! Tak! Taktı, Kapı, boyuna vuruluyordu. Fakat Prens Cilberto, geceyarı- sındanberi devam eden tatlı rüya sınm pek harikulâde bir yerinde olduğu için bir türlü uyanamıyor- du. Kapmın vurulmasını atılar toplar tüfekler sanıyordu. Fasih ve beliğ sayıklamasma $u suretle devam etti; — Varsm âlem biribiriyle mu- harebe etsin... Biz, bu seslere ku- laklarımızı tukayalrm... Nemize lâzım: Türklerle Sen - Jan şöval- yeleri biribirlerinin gözlerini oy- sunlar... Bize bir zarar gelmesir de... Biz, Hızır Reise bacımızı se- neden seneye muntazam olarak veririz... O, bizi korur... Ötesi ne- mize lâzım ?... İşte bu güzel sara yımızda, yer, içer, keyfimize ba - kar, eğleniriz... Değil mi, yavrum? Oh, ne mes'udum!... İşte, nihayet, fikirlerimi doğru buldun... Bana “Miskin, korkak, uyuşuk!,, demi- yorsun!... Benden nefret etmiyor- sun, beni seviyorsun, koynuma! geldin... İlk defa olarak, bir gece- yi benimle geçirdin, benim oldun, karıcığım!,. Karıcığım!... Anita'- cığım... Anita'cığım... Anita!.. A- nita!... Ah, Anita... “Tak! Tak! Tak! Tak!,, “Güm! Güm! Güm! Güm!,, Kapıyı vuran adam, prensin hu- susi hizmetlerine bakan, ikinci derecede bir asılzade Kont Benito d'Ambro isminde biriydi, Efendi- sini uyandıramıyacağını anlayın- ca, tokmağı çevirdi. Aralıktan başını soktu, İçeriye baktı, “— Ne7... Anita'cığım! Anita mı diyor?... Ne münasebet? Pren- ses kocasının yatak odasını aya- ğını basar mi?., Diye âdeta dikkate çarpan bir telâşla söylendi. İrki'erek, eşikten iceriye bir as! dım attr. Kaş'arını çatıp geniş tül cibinlikler icindeki kuytu tatağa | dikkatle baktı. Efendişini. “mün- su sersilip gülümeadi: — Sawamento! — diye bir kü. für savurdu. — Meğer gene ber - Balkan atletizm müsabakaları için bütün hazırlık bitti Koşuların bitişi sesli filme alınacak, Yugoslav ve Yunan Balkan atletizm olimpiyadı için şehrimizde yapılan hazırlıklar bit mek üzeredir. Fenerbahçede yeni yapılan tribünlerin boyanması bi- tirlmiş, sahanın son bir muayene- si ve ölçülmesi yapılmış, matlüba tamamiyle muvafık bulunmuştur. Tribünler tam 10000 kişi almak - tadır. Biletler de bugünlerde sa - tışa çıkarılacaktır. Tribünler, A,B,C,D, #,F,G kısımlarma ayrılmış ve numara- lanmıştır. 100 kuruş verecek olan bir seyirci, üç gün biletin üstün- de yazılı olan numaralr (o yerden maçı seyredecektir. Kapmm iç tarafında kolunda A,B,0,D.E, F, G, harflerinden biri yazılı .me- murlar bulunacak, ve biletin üs- tünde bu harflerden birini gören seyirciler bu memurlara mürucaat ederek bunların tavassutiyle yer lerini bulacaklardır. Stadyum ka- pısmda izdihama mani olmak için biletlerin Kadıköy iskelesinde sa- ulması da düşünülmektedi.. Yugoslav, Yunan, Bulgar, ve Arnavut — atletleriayın 18 inde, Rumenler 19 unda şehrimize ge- leceklerdir. Yunanlılar 30 u at- let olmak üzere 60, Bulgarlar 55, Uugoslavlar 60, o Rumenler 40, Arnavutlar 30 kişi olarak gelecek- lerdir, Gelenler Tokatlıyan ©- telmde misafir (o edileceklerdir. Aynizamanda koşularm finali de sesli filme almacak, ve bir ihti- lâf zuhurunda film derhal hakem heyetine gösterilecektri. Atletizm federasyonu ayni zamanda Avru- padan yeniden 20 tane kronomet- re, çelik metreler sipariş etmiş ve kronometreler gelmiştir. Balkan devletleri ( atletlerini kati olarak 14 eylülde seçecekler- dir. Yunanlılar bu tarihte Avus- turyalılarla bir atletizm müsaba- kası yapacaklardır. Hakem takımı aşağı (o yukarı tesbit edilmiştir. Yakında komşu hükümetlerin hakem listelerini bi- ze bildirecekler, ve biz bunları e a mutat sayıklıyorumş! Yatağa yaklaştı. e İstihfafla prensi bir kere daha süzdükten! sonra, omuzuna dokundu. Fakat uyandığını görünce, hürmetkâr bir tavır takınarak, yerlere kadar reveranslar yaptı: — Zatı devletlerini rahatsız et- tiğim için kulunuzu mazur görün fakat adamızın ufkunda korsan gemileri göründüğünü haber ver - diler, efendimiz! — dedi, Prens, yerinden sıçradı. Şaşkın şaşkın, bir kucağm?aki yastığa, bir kontun yüzüne bakarak: — Nasıl?... Hani Anita?... Ne-! reye gitti?.. Ah, eyvah...Ya... Kor-| san gemileri mi?... Sakın Sen Jan şövalyeleri olmasm?.. Öyle ya: Hızır Reis daha gelme”... Baş top- lamasına üç av var... Anlaşılıyor: Bu sabah bir feliket var! Ah, bir. Ân evvel pe mes'utinm... İşte saa - detim bez“l'e.. — dive asabiyet içinde haykırdı. | “Devamı var) atletleri ne halde? mütekabilen diğer (hükümetlere i bildireceğiz. Hakemler beyaz pan talon, beyaz ayakkabı ve koyu renk ceket giyeceklerdir. — Türk hakem takımı son dafa önümüz- deki cumartesi günü görüşülmek üzere Fenerbahçe stadına davet edilmişlerdir. ATLET Yugoslavve Yunan atletleri ne halde? Yugoslavlar, altıncı Balkan o « yunlarma iştirâik edecek takımla. Tmı tamamen seçmişlerdir. Bu ta- kım geçen pazar günü Avusturya ve İtalya atletireinin iştirâk ettiği arsmlusal bir müsabakada son de- fa tecrübe edilmiş ve çok iyi dere- celer tespit olunmuştur. Müsabakaların umumt tasnifin- de Avusturya 98 puvanla birinci, Italya 89 puanla fkinci, Yuşos - lavya da 65 puvanla üçüncü ol - muştur, Avusturya ve İtalya ta - kımları çok kuvvetli kadrolarla geldiği için kendi takımlarının ü - çüncülükte kalması Yugoslavları pek müteessir etmemiştir. Yunanistanda dikkate değö'Ni diseler olmuştur. Atila gazöleleri. nin verdiği malâmata göre maruf atlet Mandikas, antrenörle araln- rmda çıkan #htilâf yüzünden İs- tanbula gitmiyeceğini federasyo. na bildirmiş, onu müteakip Yor - gakopulos da aynı fikirde olduğu- nu haber vermiştir. Bu Fki atlstin İstanbula gelmemesi Yunan takı - mına 24 puvan kaybettireceği için Atinada bir hayli telâş edil niş, ni. hayet sözü geçen zevatm araya girmesi üzerine Mandikas ve Yor- gakopulos fikirlerinden vazgeç - mişlerdir, Yugoslav o rekabetinin âdeta tehlikeli bir şekil aldığı şu sıralar- da Yunan takımınm geçirdiği teh like bütün Yunanistanda ehem - miyetli akisler uyandırmış, hattâ İstanbula gidilmemesi teklifleri de ileri sürülmüştür. Romanyalılar da takımlarmı son bir denemeden sonra tespit etmişlerdri. Bu denemede alınan dereceler, bizim son Türkiye bi . | rinciliklerinde aldığımız sonuçlar kadar parlak değildir. Bu durum, Türk milli takımının, hedefi olan Balkan üçüncülüğünü alabileceği» ni gösteriyor. Atletlerimiz kampta bulunmak tadırlar. Antrenör ve federasyon mümessilinin nezareti altımda tam bir spor hayatı yaşamaktadırlar, KUPON 245