Kadınları çekiştirmek HABER — Aksam Postam büyük bir haksızlıktır! Kadının hiç bir kusuru yoktur ki sırf kadın kusuru olsun ve erkekte hiç bir meziyet yoktur ki kadında da bulunmasın.. Yazan: Sinema yıldızı Una Markel Kadınları çekiştirenler haksız- dırlar. Ne kabahatleri var ki? Kıs- kanç, bayağı, dedikoducu, ken- dini beğenmiş ve daha bilmem ne imişler. Bu kusurların hiç birisi kadına münhasır değildir. Erkek. İerde de aynile bulunur. Kadınlar sır tutamazlarmış? Erkekler tutarlar mı sanki! İnsan-| lığın tabiati bu.. Sırların: dostları-! na açmaktan kendisini alamıyan bir adam onlar başkalarına anlat- mış diye nasıl kızabilir? (Zaten aksini istemek, dostluktan hajden aşırı şey beklemek olur. Ne diye dostlarınızı hususi işlerinizle ze- hirliyesiniz? Kendi işleri onlar» yetmez mi? Dedikodu bahsinde de erkek- ler kadınlardan aşağı kalmazlar. Hem bana kalsa, bu insanlara bir komplimandır. Etrafımızda gör- düğümüz küçük skandallar bizi neden alâkalandırıyor? | Çünkü onlar istisnai şey - lerdir. Biz insanların o ka dar iyi huylarımız var ki en-kü-| $ , çük zaaflarımız hemen göze çar-| par. Eğer yapılışımız kötü olsay- dr, ancak hemcinslerimizde gördü- ğümüz iyi huylar bizi alâkadar e- decekti. İngiliz şairesi Katerin Mans - fild'şiirlerinden birinde erkek ve kadının ayni madalyonun iki yü- zü olduğunu yazmıştır. Ben de bu kansatteyim. Erkek kadın, ay- ni şeyin iki yarısıdır, Erkekle | rin payına düşmüş tatlılık da var-| 'dır, kadınların payma düşmüş kuvvet de.. Her iki cinsin kusur- İar da aynidir. Kadınların, bilhassa (| tiyatro gibi meslek kadınlarının birbirini gok kıskandıkları zannedilir. Böy- Te bir şey mevcutsa her halde bir istisna olmalıdır. Çünkü bet hiç "tesadüf etmedim. Brodvay sah- nesinde “Koket,, piyasinde oynar- ken oldukça büyük bir rolüm var- 'dı. Fakat baş rolü oynayan Helens Heys istese beni gölgede bıraka. bilirdi. Fakat öyle yapmadı. Bi Jâkis bana parlamak için her fır. satı verdi. Benim muvsffakiye- time o benden ziyade seviniyor- du. Aktrisler birbirini çekememek şöyle dursun, ekseriya aralarında büyük dostluklar kurabilmişlerdir. Benim çok kuvvetli dostluklarına güvendiğim aktrisler arasında He- Jen Heys, Mec Evans, Eleanor Povel, Anna May Vong vardır. Aramıza bir kıskançlık gölge- si bile girmemiştir. Beş yıl onları! görmesem bile, buluştuğumuzda dostluğumuzun bıraktığımız aok- tadan gene başlıyacağını bilirim... Bu vaziyette olan yalnız ben deği lim. Helen Heys ile Rut Çaterton hep ayni nevi rolleri (oynarlar. Herkes bunları birbirinin rakibi sandıkları halde birbirini onlar - dan fazla seven ve sayan iki kadın güç bulunur. Helen perdede işe başlamak üzere Holivuda geldiği zaman on- dan önce yerleşmiş olan Rut ona Una Markel makyajın bütün sırlarını ve tekni-| ğini öğretti, Dolores Delriyo ile Virjinya Brus da hakiki dostlardır. Daha! bir çoklarını sayabilirim. Bütün bunları öğrendikten son- ra yıldızların ancak kendilerine rekabet edemiyecek küçük dakti- lolarla elbisecilere dostluk bağla- dıkları nasıl iddia edilebilir! sp * Vakıa, gerçekten dost olma - smı bildikleri gibi kadınlar kin bağlamasını da bilirler Bunun da ekseriya haklı bir sebebi var- dır. Erkekler umumiyetle bir ka- dını kadın arkadaşlarına göre mu- hakeme ederler ve kadın olmıyan kadından sak'nırlar Hakları da vardır. Zira bu bir kadınm karakteri için güzel bir i- şarettir. Fakat öyle sanırım ki erkekle- rin şimdi kadınlardan sakınması için o kadar sebep yoktur. Vakti- le kadınların bir çoğu para bah- siyle çok alâkadardı. Fakat bu- gün çok değişmişlerdir Yoksa bir çok erkeklerin yüzüne bile bakma. maları lâzımdı. Büyük buhrandan beri kadın- lar iztırap çekmesini ve erkekle. rin acılarma ortak olmasını öğ. renmişlerdir. İşsizlik ve diğer â- fetler karşısında kadınlar sevdik - leri erkeklerden emniyetlerini e - sirgemedikleri gibi zayıf anların - da onlara destek olmuşlar ve yeni bir irade vermişlerdir. Bunun i - çin çok teşekküre hakları vardır. sanırım, Bu değişikliğin daha çok zöze çarptığı bir yerde bugünün mo - dostu dasıdır. Kadınlar bütün dü - şüncesini artık tuvaletleri kapla - mış değildir. Zamanımız © spor elbiseleri zamanıdır. Sade roplar, gösterişsiz fötrler, mütevazi öte- beri... Bunlar her halde bir lüks moda olması gerek!... Her neslin deli gençliği var - dır. Fakat öyle sanırım ki, bu - günün kadını bir vakit kadılık - tan ayrılmaz zannedilen bir çok kusurlardan kurtulmuştur. Kadın realiteye karşıdan bak - mağı öğrenmiş ve (o aklıselimden payını almıştır. Meselâ sevdiği adamm haya- tında yerinin ne olduğunu, koca- smın mazisini kıskanmamağı öğ- renmiştir. lir ve yirminci asır, hayaletlerin Her aşk, vaktinde ge-| kıskanıldığı bir devir değildir. Kocamın eski nişanlısı evimi- ze sık sık gelen dostlarımızdan biridir. Ben de, eskiden arkam- dan koşmuş birçok eski arka'laş- larla mektuplaşırım. Ne benim kocam, ne onların karıları buna muhalefet etmiyorlar. Hayır, biz yaşamayı, müstakil olmasını öğrendik ve bir vakit gi- bi erkeklere tâbi değiliz. İkide birde ağlayıvermek, şim- diki kadınların işi değildir. Er- keklerde, kadınlar gib”, acı duy- dukları zaman himaye ve teselli. ye muhtaçtırlar. Kadınların fe- lâketlerinden şikâyet (etmekte erkeklerden daha yavaş oldukla- rmı görbilirsiniz. Kadınları, çocuk doğurduk - larr için mükâfatlandırmağı is -| temek bir küçüklüktür. Uaut - mıyalım ki onlar istırapla doğur - /JDOGU ANA OLUDA DA BİR GEZİ (2) Panayırdaki eksiklikler Reklâma değilde satışa ehemmiyet verenlerin eseridir Arsmulusal panayır iştirak edenler hepsi ayni kanaat. le gelmiş değildir. Bu nokta göze batıyor. Meselâ sergide ayrıca pavyonu olan bir İstanbul rteryat firması mal teşhirinden ziyade sa- tıya ehemmiyet vermekte ve İstan- bulda on iki buçuk kuruşa satılan mini mini kolonya şişeleri halka otuz kuruşa sürülmektedir. Diğer taraftan bu gibi panayır ve sergi- lerde fazla ehemmiyet verilmesi i- cap eden “hediye,, lere asla rağ- bet gösterilmemiştir. Denilebilir ki panayıra iştirak edenlerin hiç biri echantillon sans vabur — kıy- metsiz nümune dağıtmasındaki faydayı ihata edememiş, yalnız Zeybek rakı fabrikası reklâmları-. nı birer yelpaze şeklinde hazırlat- mış ve dağıtıyor. Kıymetsiz nümunenin ne kadar mühim olduğunu geçen yıl Anka- rada açılan ulusal sergide gördük. Şeker fabrikasının zarif kâğıtla- ra sararak dağıttığı mini mini mübâplaa, Kars süttozu fabri- kasının küçücük paketleri sergiyi gezenlerce kıymetsiz hatıralar o- larak sevinçle kapışılmıştı. Temenni olunur ki gelecek ar- sıulusal panayırda sergi komitesi bu seneki muvafık tekniği gös termekle beraber, sergiye iştirak edecekleri reklâm yönünden biraz ışıklandırış ve panayır ve sergile- rin satış yaparak kazanmak için değil, propaganda ve reklâm için açıldıklarını, iştirak edeceklerin bunu göz önünde tutmalarmın lâ- zım geldiğini anlatsın. Serginin en muvaffak eseri şüp- hesiz ki tam göbeğinde yükselen ve her tarafa hâkim durumda bu- lunan betonarme gazinodur. Gazi- no atrtibat, saz yerinin aküstik şe- raiti, müşterileri alacak yerlerin bölümleri itibariyle çok müki meldir. o Üzerindeki tarasadan sergiyi dolaşanların hepsini sey- retmek mümkündür. Bu gazino. nun da diğer pavyonlar gibi ser- gi bitince yıkılmağa mahküm olup olmadığını sordum. Hayır, dedi- ler. Hakikaten eser o kadar güzel- dir ki daimi bir surette yaşatılma- ğa değer. Fakat.. Evet, her güzelin bir kusuru olduğu gibi, bu güzel gazi- no da — belki nazar değmesin di- ye! — bir koca kusur yamamışlar. mağı ve insan neslini (Ouzatmayı zekiyarı ng Jığap 1918 viresuu 1g gibi kabul etmişlerdir. 9 Ben hayatımda kadından ziya- de erkek tanıdım. Tali böyle is- temişti! Size temin ederim ki me- ziyet ve kusurları erkek ve kadın müsavi olarak paylaşmışlardır. Nihayet, kadmlara yapılan en büyük sitem erkeklerin arkasın- dan koşmalarıdır. Halbuki bu hiç doğru değildir. Unutuyorlaı ki çocukluktan sonra, genç kızla- rın erkeklerle bir arada olmağı is- temeleri tabiat iktizasıdır. (Bu sadece en eski bir insanlık kanunu dur. Kadımı bundan dolayı kusur lu görenlere, Adem ve Havvayı kusurlu görmeleri daha doğru ola- cağını söyliyebilirim. Tam kapının üzerine muazzam bir hoparlör konmuş. İlk önce mak sat gazinodaki bandonun çaldığı havaları bütün sergiye yaymak, sonra bu maksat tahrif edilmiş. Pa nayırdaki firmaların, kelimesi kırk paraya hoparlörle reklâm yap malarına müsaade edilmiş. Ve iş- te işin bozukluğu burada başla. mIş... Biz radyolardaki oreklârsları bile çok görüyoruz. “Allo! Allol Radyo Ankara!,, dedikten sunra falan mağazanın reklâmı ileri sü- rülerek uzun bir mukaddime ya: pılmea sinirleniyoruz. Burada iş son perdesine varıyor. İster en güzel bir pavyon önünde teşhir o- lunan malları seyreder durumda olunuz; İster gazinonun taraça- sında olunuz da yapılan güzel manzarâyı iki kadeh arasında göz“ İerinizle kucaklamağa çalışınız. Birdenbire acı, tırmelayıcı bir böğürtü yükseliyor: “Allo! Allol Burası Beşinci Arsrulusal İzmir panayırı | Şimdiye kadar fenni yağ yiyerek midelerinizi bozmakta, hasta olmakta, doktorlara ilticaya mecbur olmakta idiniz... Halbuki bundan sonra... yağları...,, “Allol Allo! Beşinci Arsrulusal İzmir pa- nayırı!... Güzel mobilyalı olmıyan bir evde oturmak ne kadar çirkin- dir bilir misiniz!... İnsan iyi bir koltuğa gömülmek zevkini elde etmek için ne kadar uğraşır. Bu- nu şimdiye kadar elde edemediniz halbuki... müessesesi, “Allo! Al lo!,, Evet, durmadan dinlenmeden kulakları yırtan “Allo! Allo! .. Daha bu kadar mı? Hayır! Ho- parlör devam ediyor: “Allo! Allo! Beşinci Arsrulusal İzmir panayırı! Göztepede oturan Evkaf memur- larmdan Bay Rüştü ile Bayan E- minenin on bir yaşmdaki kızı Ay- İ şe çocuk bundan üç dakika evvel annesinin, babasınm yanmdan kaybolmuştur. Bulanlar sergi ko- mitesine getirsin!,, ve bir daha ve bir daha ve bir daha... A, Allahın kulları! Reklâm dersek, reklâmm da bir yeri var.. Halk tarafı mı seyretsin, yoksa radyonun acı telkinlerinin havada omuzları üzerine kurşun gibi in- mesini mi dinlesinı Kaybolan Ay- şe çocuk, Hasan çocuk radyo ile i- lân edileceğine, sergide bulunan müteaddit zabıta memurları tara- fından aransa daha doğru olmaz mı? Bu ciheti de nezaketen ve söz anlarlığına emin olduğum sergi müdürüne hafifçe işaretledim: “Yarından itibaren reklâmları a- zalttıracağım,, dedi. İnşallah sö- zünde durmuş ve beşinci arsıulu- sal İzmir panayırı göretçileri, gök- ten acı acı feryatlar halinde düşen reklâmları dinlemekten kurtulmuş lardır. Beşinci arsrulusal İzmir pana- yırı üzerimde bıraktığı tesirin hü- lâsası: Panayır - Serginin tanzi- minde çok güzel bir teknik görü- lüyor. Fakat köşede bucakta nok- sanlar da az değil! Diliyelim ki gelecek seneki panayırda bu rok- sanların hiç olmazsa bir kısmı kal- dırılarak sergi daha güzel ve da- ha çekici bir hal alsın! Gayyur Bleda