ae HABER — Akşam Posfası ——— ——— — ——— ——— ——— —— Yazan: KADiRCAN KAFLI No. 91İ Biz zaten onu kovalıyorduk. Fakat tek başına haklıyamayız... Hüsmen Reis de çaresiz o yana dümen kırmıştı. Düşman gemisi- nin ardından giden Türk kadırga- sına bir an önce rampa yapabil- Mmek için yelkenleri geriyor, kü- rekçileri daha sıkı çalıştıriyordu. Çok geçmeden Ahmet Reisin gemisine yaklaştı. Provadan birinci topu ateşledi. Ve kendisi de provadaki kuman da yerine koşarak haykırdı: — Heeeyy!... Dur!... Duwuur..!.. Ahmet Reisin gür sesli askerle- lerinden biri cevap verdi- — Durmağa gelmez... Düşman klvçıyor... Onu vyakalamalıyız... — Ulan, şimdi düşman kovalı- Yacak zaman mı? Piyale Beyin fermanı --- *Piyale Beyden fer- | man getirdim. Son sözler Ahmet Reisi derhal durdüuttu. V Ne de olsa büyük sözünü tutan, nizam ve emrin değerini bilen es- ki BPr deniz kurdu idi. SdAYA Türk kadırgasma — ramipa Yapmıştı. Simdi iki tarafın askerleri ara- sında da sevinç vardı. Sanki kırk Yıldanberi tanışıyorlardı. O kadar senli benli olmuşlardı. İki taraf da önde giden yağlı parçayı ka- Şırmak istemiyorlardı. Ağızları iyice sulanmıştı. Birbirlerine şöyle diyorlardı: — Hüsmen Reise söyleyin de Sunu bırakmıyalım. Vallahi tam fll'snttrr. — Sizin reis ne yapıyor? — Biz zaten onu kovalıyorduk. Faket tek başına haklıyamayız... Ahmet Reisin askerleri yağlı av okusunu alınca-Derya Kaptanı - Nn onların sırtlarına verdiği yü - Ü, gemilerinin tıklım tıklım esir Ve mal yüklü olduğunu bile unut- Muşlardı. Kızıl Kadırganın coş - n leventleri â:e çoktanberi bir deniz savaşına susamışlardı. Erzil Kadırga rampa eder et- Me? Hüsmen Reis, Ahmet Reisin dırgasına atladı. Ahmet Reis kıç kasaradan o - hun yanına doğru koşarak geli - Yordu. Bu eski deniz kurdu Hüs- Men Reisin, kendi oğlu kadar kü- Sük ve genç olmasına rağmen ona rşt büyük bir saygı duyuyordu. Üüsmenin genç olduğunu ve tec- Fübeleri olmadığını ileri sürerek ötülemek istiyenlere: — AÂkıl yaşta değil, baştaldır... s“'lş alanında ak sakalla övünül- nî”- İnsanı büyüten ve yükselten| ileğinin gücü, kılıcının keskin “ı'_nlııdtr. Hüsmen, hepimize bile Teislik yapabilir... Demî;tî. Genç Türk akıncısını bu hisler-| İs karşıladı. — Buyur reis!... Diye emir sordu. üsmen bu ihtiyar denizçinin ©- elini koyarak okşadı. Son. ra birdenbire şunu söyledi: — Ben Beatrisi almağa geldim. Tanımadın mı? Hani Topal Şaba. na teslim etmiştim de onun elin- den Daltaban Osman Reis, sonra da... 4 Ahmet Reis zaten bunu bekli- yordu. O sormasa bile gene Âh- met Reis o güzel ve sevimli genç kızdan bahsedecekti. SŞimdi Hüsmeni karşısında gör- düğü zaman ©o genç kızım bu de- likanlıya ne kadar yaraştığı nasıl belli oluyordu ya!... Hüsmenin sözünü kesti Elleri ni oğuşturarak ve boynunu yana doğru yavaşça eğerek: — Şeyis Önü.. Diye kekeledi. Ne de olsa böyle çok kötü bir haberi verirken ihti- yar yüreği heyecanla çarpıyordu. Hüsmen onun tereddü* ettiğini, Derya Kaptanı Piyale Beyden bir istemidiğini ve bunu anlamağa ça. İlştığını sandı. Ahmet Reisin sözünü kesti: — Piyale Beyin fermanı da bu- nun içindir. İşte... Oku!... Ahmet Reis mektuba göz gez- dirdi: — Fakat Beatris burada değil... — Nerede? Onu sen almadın miı? Sen götürmüyor muydun? — Ben götürüyordum. Fakat o- nu kaçırdım. — Nereye?... Nereye kaçtı? Hüsmen Reis ihtiyar deniz.inin yakasından tutmuş sarsıyor v2 kız. gin kızgin söorüuyordu: — Çabuk söyle... Nereye kaçtı? Şimdi nerede? — Şu kaçan gemide... Onlaı de- nizden aldılar. Çabuk yetişelim... Umarım ki bu yanlışı düzeltiriz. Bende kabahat yok... Hatti onu senin için saklıyacak ve gene ge- ri getirecektim. Hüsmen R&is, Kızıl Kadırganın diğer Türk kadırgasına rampalı ve kancalı olarak ileri gitmesi i- çin hemen kumanda verdi. Ahmet Reisin kadırgası da böy. le yapmıştı. Şimdi iki gemi bir- birine yapışmış gibi ileriye atılı- yor, düşman gemisinin arkasındarı gidiyordu. emir olmadıkça genç kızı vermek Ahmet Reis olup bitenleri kısa ca anlattı.. Hüsmen önce bu ih- tiyar deniz kurdunun da İstanbu! - da bulunduğu zamanlar ahlâkın: bozmuş olduğunu, Hüsmeni atlat- mak için yalan uydurduğunu san- dı. Fakat Ahmet Reis öyle candan ve yana yakıla söylüyordu ki... Kızgınlık ve pişmanlıktan sa- kalı titriyor, gözleri kızarıyordu. Zaten Piyale Beyin de genç kı zı Hüsmene teslim —etmesi için mektubu vardı, Etrafındaki asker lerden başlıcaları da Ahmet Rei sin söylediklerini tasdik ediyor lar, düşman gemisine yetişmek ve onu ele geçirmek için sabırsızlan: yorlardı. Hüsmen, Ahmet Reisi baş!an a- yağa kadar süzuü: — Öyle bir iş açtın ki, bunu belki ömrümün s#onuna kadar dü- zeltemiyeceğim ve... Hüsmen kendisini zor tutuyor- du. i Eğer karşısındaki adanmı kendi - siyle az çok yaşıt ve rasgele bir adam olsaydı, kılıcının tersiyle ka- fasını kırar, ondan sonra genç kı- zı kaçıran geminin ardına düşer- di. Fakat bu ihtiyar adama ne yapabilirdi? Hem de öyle bir ih- tiyar ki yaptığı yanlışlığı açıkça haber veriyor, suçlu olduğunu bi- liyor ve bu suçu bağışlatmak, yan- lışr düzeltmek için sabırsızlanı- | yordu. Hüsmen, Ahmet Reise: — Sen git... Esirlerini ve malla- rını götür... Onu kurtaramadıkça benim için dönüş yoktur. Dedi. Kendi gemisine geçmek i- çin geri döndü. Fakat Ahmet Reis onun kolun- dan tuttu: — Hayır... Ben de geleceğim... Ben de bu işi düzeltinciye kadar başka her işi brrakıyorum. Elbet yüzümün akıyla çıkarım bundan... Hem dönüşte Piyale Bey bana so- rarsa ne karşılık veririm?... Hüsmen Reis bunları dinlemi - yordu bile... (Devamı var) SA Nakleden: tarih L (Hatice Süreyya) t 'sış v .Dünya güzelinin —- peşinde.. * Fahrünmname adlı eski Farisi romanından alınmıstiır. Öamad, düğüne kadar sabre- demedi. Bu şairane manzara ortasında, sevgilisinin çadırına girmek istedi Bu tedbir, vezirler ve bezirgân- lar tarafından da pek muvafık görüldüğü için, Alemşaha haber gitti. Yazdığı namede, Hümayun Şah ona diyordu ki: “Kızımı vermek hususunda si- zinle mutabık kalacağım. Ancak, bugün, karşımızda müşterek bir düşman beliriyor: Hint padişahı! Eğer Şehlâ ile Ardışir'in ordusu- nu mülkümden kovarsanız, — ki, ben de bu hususta size yardım e- deceğim — Hümayı size veririm ve en büyük dostunuz olurum...., Bu name üzerine mutabık ka - lındı. İki ordu birden, — biri ka - lenin içinden, diğeri dışından — Hintliler üzerine hareket etti. Ta- biatiyle, bozgun mukadderdi. Sehlâ ile Ardışir, canlarımı güç- lükle kurtararak kaçtrlar. Arka - larında, askerlerinin pek çoğunu yaralı, ölü, yahut esir brraktılar. Muazfferiyetten sonra, yedi gün yedi gece şenlikler yapıldı. Hümayun Şah ile Alemşah görüş- tüler. Hita padişahı, verdiği söze sadık kalmıştı: Kızı verecekti! Ancak, diyordu ki: — Kızımı çok severim... Onun için, arada sırada biribirimizi gör- mek üzere, onu bana yollarsınız. Bunda, mutabık kaldılar. Tamamiyle söz kesilmişti. Dü - ğün tedarikine başlandı. Çeyizler | tamamlandı ve günlerden bir gün. Alemşah ile ordusu, gelini bera - berlerinde alarak yola düzüldü - ler. Fakat, biz, bundan evvel, azıcık geriye dönerek, Ferruh ile Hüma- nın ne büyük eziyetler geçirdiğini | söyliyelim... Bütün bu hazırlıklar, onların saadetlerini mahvetmek içindi... Artık, ayrılacaklar, bir daha buluşamıyacaklardı... Gizlice kasırda mülâkat veri - yorlar, baş başa vreerek ağlıyor - lardı. Ferruh: — Kaçalım... - diyordu. — Kaçalım... Fakat, nasıl?... Evet, nasıl?... Bu nasılın cevabmı bizzat Fer- ruh da veremiyordu. Zira, iki or - du, saray tarafımnı çevirmişti. Bu- | rada, âdeta “idarei ürfiye,, vardı. Ortalık o kadar sıkıydı. 6000 kilo bomba taşıyan tayyare Amerikalıların bu dört motör lü bombardıman tayyaresi ilk uçuş tecrübesini yapmıştır. Tayyarenin dört motöründen her biri 14 silinirli ve biner beygir kuvvetindedir. Bir kanadından diğer kanadı- na kadar genişliği 32 metre, uzunluğu 21 metredir. Tayyare 6000 kiloluk bir bomba yuküyle saatte 330 kilometre süratle uçabilmektedir. Bo üm el Uzun uzun düşündükten sonra, | şu karara geldiler: — Yolda kaçarız... Ferruh ile Hurrem, o zamanın başıbozuk askerleri arasına karış- tılar. Hümayı götüren düğün a - layı o derece kalabalık ve şenlik- liydi ki, kat'iyyen dikkati celbet - miyeceklerdi. Üç tane de gayet mükemmel at aldılar... Hurremabaddan çıkıdı. Yolda / ilerliyorlardı. Üç konak mesafeye varmışlardı. Alemşah Şehzadenin ııe.şeıiuc_ı payan yoktu, Onun niyeti, memlo-ı ketine varmak, orada kırk gün, kırk gece düğün yaptıktan sonra, sevgilisine kavuşmaktı. Fakat, bir' akşam öyle güzel, öyle şairane bir' yere vardılar ki, takat ve taham «' mülü kalmadı, Dadı Parsayı yant- , na çağırdı. Ona birçok hediyeler, | behiyeler ikram etti. Güzel sözler söyledi ve maksadını açtı: — Sultan efendimizin çadırma bu akşamdan itibaren girmek iş- tiyorum.., - dedi. Bu haber, bizimkilerin etekle « rini fena halde tutuşturdu. Vakra daha saraydayken, Hüma, Ferru- ' ha şöyle vaidde bulunmuştu: — Sen, hiç korkma, şehzadem! Ben, Alemşah ile baş başa bir o - dada kalsam, hattâ aynı yatakta bile yatsam, bir sürü özürler, hile- ler bulurum, yalnız sana vakfetti- ğim bu vücuduma onun el sürme- sine müsaade etmem... Evet, genç kız, bu vaidde bu - lunmuştu. Fakat, Alemşahtan bu haberin gelmesi hepsini şaşırttı. | Hüma Parsa ile şu cevabı yol «' ladı: — Ben de müstakbel zevcimle ! bir ân evvel buluşup görüşmek is«! tiyorum. Ancak, bu akşam için beni mazur görsün... İnşallah ya-| | rın akşam görüşürüz... (Devamı var)| FH ABE Rî AKŞAM POSTASI İDARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi. Telgraf adresi: İISTANBUL HABER Telefon Yazı: 23872 |Idare: 24370 ABONE ŞARTLARI Türkiye Eecnebi Senelik 1400 Kr. 2700 Kr. 6 aylık 730 — 1450 3 aylık 400 . 800 4 1 aylık 150 » 300 İLÂN TARİFESİ. Ticaret ilânlarının satırı 12,50 Resmi ilânların tda kurı.ııt'uı-. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) mılbaasıJ & KUPON 215 12.-8-935