3 Ağustos 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

3 Ağustos 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— çok pahalıya malolmazdı. 6 SOÖZ GELİŞİ Annibali taklit edenin de mukallitleri türerse Samur kürklü bir adamın beyaz atını haliçten denize sürdüğünü görünce şaşmayınız! Dizorlar ki Mister Halliburton, Alp dağlarımı fil sırtında aşmakla, bundan 2153 yıl önce Annibal'in kaşarmış olduğu bir işi taklit et - mek istemiştir, Gönül isterdi ki böyle bir işe kalkışan — bir adam, Annibal'in Meşhur yürüyişünü daha gerçek olarak taklit etsin. —Meselâ o da Annibal Fıbı filini tâ İspanyadan yola cıkarara.c Fıanıanın Güneyi- ni (cenübünuü)' baştan başa geçip Alplere dayanesım... Ronırmağı kıyısına varınca kendi kendine sorsun: “Acaba Annibal fillerini 1ırmaktan kaışı yakaya nasıl geçirdi?,, Ünlü Roma tarihcisi Livy bakın bunu nasıl anlatıyor?... Filler öncetrmağın kıyısında hep bir araya toplandılar. Bu hay- vanlardan en azgın olanın sszisi, hayvanı Fena halde kızdırdıktan sonra, hemen kaçarak kendin: ır- mağa attı. Kendisi karşıya doğru yüzerek kaçarken, kızgın fil de peşinden suya atladı. Bunun üze rine bütün filler onu takip ettiler. Fil sürüsü bir kere suya dalınca, artık ırmağın akıntısı onları karşı yakaya sürükledi. Gönül isterdi ki Mister Halli - burton da Ron ırmağının kıyısın - da dursun, hayvanı fena halde kız dırdıktan sonra kaldırıp kendini ırmağa atsın ve ense kökünde fi - lin hortumunu hissede ede yüze - rek karşı kıyıya çıksın! Annibalin yerine geçmek çocuk oyunçağı de- ğgildir. Bu iş — sinemada aktörlük yapmak kadar güçtür doğrusu! Bundan başka Annibal'le fille- ri Alplerin civarına ulaşmca, yer- liler ona dağ tepelerinden keca koca kaya parcalarını yuvarladı - lar. Yirm'nci yüzyılın Annibali de ayni sahneyi yeniden yaşatmak i- çin tedbirler alabilirdi. Hem bu Çünkü alay olsun dye dağın sırtından a- şağıya doğru kaya parçaları yu - varlıyacak adam çoktur. Bana kalırsa Mister Halliburton Alp dağlarını Annibalin geçtiği mev- simde aşmalıydı. Yanılmıyorsam Annibal buraların: yaz artazında değil, tam Birinciteşrin ayınm or- tasmdı geçmişti. Bu öyle bir mev- simdir ki Alp geçıtlerının şimdiki bekçileri, otomobilcilere yolların geçilmez olduğunu ihtar ederler! Eğer Mister — Halliburton kışı beklemiş olsaydı, kendisile fili şaş kınlık uyandırabilirdi. Bu takdir- de o da Ânnibal gibi Alp tepele - rinde dehşetli bir kar fırtinasına tutularak iki gün iki gece bekle - mek mecburiyetinde kalirdi. Annibal fillerini korkunç yo - kuştan aşağıya en yorucu tarzlar- da indirmişti. Şimdiki geniş oto - mobil yollarının buzla * örtülü ol - duğu zamanlarda bir fil yürütmek insana — kış ortasında hayli ter döktürecek bir iştir. — Annibal ise yolsuz, geçitsiz. ve kaygan dağ sırtlarından fillerini aşağıya in - dirmişti. Bir noktada, kotaman — kayayı delerek yol açmaktan başka çare kalmamıştı. Annibal bunu nasıl yaptı biliyor musunuz? Koca koca çam ağaçları devirtti; kayaların üstünde büyük ateşler — yaktırttı; taşlar kızışınca catlatmak icin ü - zerlerine sirke döktürdü; böylece yol yapıcılarının işlerini kolaylaş- tırdı. * * * Geçtiği yol boyunca Mister Halliburton acaba bir tek ağaç devirdi mi? Yol boyunca fili ge - çirmek için en son çare olarak kız- gin kayaların üstünde sirke dök - mek işine başvurdu mu? Annibalin Alpleri geçmesi öyle kollarımı sallayarak yapılmış bir gezinti değildi. Şimdiki meraklı adamın seyahatinde “şimdi bir fil göreceksiniz,, —levhasını taşıyan bir otomobilin filden önce yürü - tüldüğünü gazetelerde okudum. Annibal isene — otomobil, ne de başka bir vasıta ile yerlilere haber vermemişti. O, fillerinin bir sür - priz olmasını istemişti. Ancak Bay Halliburton'un fili- nin de bir defasında epeyi heye - can uyandirmış olduğunu itiraf e- delim. Top seslerinden ürken fil kızmış ve oralarda- manevralar yapmakta olan italyan kıtalarına saldırmıştır. Bu yazıtemmuz ayında bile olsa fil sırtında Alp dağlarını ge - çen bir adamla alay etmek için ya.- zılmamıştır. Yalnız Bay Hallibu:- ton'un yaptıklarını taklit etmeğe kalkışaçak adamlar çıkarsa nelere | Adası,, şarkısını HABER — Akşam Postası ÇiNGENELER ARASINDA Hayattan alınmış hakiki bir macera S No 30 Yazan: Osman Cemal Kaygısız Sız olmayasınız sakın bir hükü- met memuru?. Belki ararsınız bizim ağzımızı?... Koltuğumdaki kemana baka - rak: — Sormak ayıp olmasın amma siz çalgıcı mısınız?, — ÖOnun gibi ... . — Ne ararsınız buralarda şin- ci?, — Demin falıma baktığın vakit ne aradığımı kendin söylemedin mi?, — Abe bırağ şinci letaifi de söyle ne ararsın yalnız başına bu bayırlarda avşam vakti?. — Nazlıyı arıyorum yahu!. İki çingene karısı biribirleriy - le çingenece bir şeyler konuştuk - tan sonra yaşlısı bana döndü: — Siz olmayasınız sakın hükümat memuru?. — Ne münasebet?. — Eh olura.. Belki ararsınız bi- zim ağzımızı? — Ne arayacağım sizin ağzını- ZI.. — Kimbilsin? Zere bizim cçin - geneler içinde Nazlının sevdalısı çoktur. Belki kaçırdı her hangi birisi kadını çadırından.. Ona se- — Yok canım, ben Nazlıyı baş- ka şey için arıyorum.. Genç kadın yüzünü ekşiterek: — Ne için arıyorsun?. Hemen kemanı kutusundan çı- karıp bir iki hafif akortdan son - ra: — İşte, dedim, bunun için arı- yorum |.. Ve o meşhur, yanık — çingene ninnisini çalmıya başladım. Ka - dınlar büsbütün şaşırdılar ve nin- niyi tatlı gülümsemeler içinde so- nuna kadar dinlediler. — Şimdi anladınız mı ne için aradığımı?, — Abe, sen bunu nereden, kim- dan öğrendim!.. — Ben bunu Topçularda Nazlı- Iıdan öğrendim!.. PT YTTEGEK (C FÇ M A AFT tesadüf edebileceğimizi düşünü - yorum: Günün birinde Lehistan şosesi üstünde batıya doğru gitmekte o- lan sert suratlı bir süvari görüle - cek; kendisine böyle nereye gitti- ği sorulunca; Napolyon'un Mos - kovadan ricatını taklit etmekte ol- duğunu söyliyecektir. Günün birinde Romanımn etekle- rindeki bir sırtın tepesine otur - muş ve elindeki gitara ile “Kapri çalan bir adam görülecek. Bir de bakacaksmız ki tarih seven adamlardan biri da- ha, Romayı yakmış Neron'u taklit ediyor! Başında — kocaman bir kavuk, sırtında kalınm samur kürk beyaz ata binmiş — birisinin atını Haliç- ten denize doğru sürmekte oldu - ğunu görürseniz, sakın parmağını- zı ısırarak buna şaşmayınız. Çün- bir kü bu sivri akıllı adam — bilmem hangi Osmanlı efsanesinde denil- diği gibi Fatihi taklit etmek hev- sile ortaya atılmıştır! Mister Halliburton bu gösterişi acaba adının gazetelere geçmesi için midir? Siz ne dersiniz?... ÂA, E. Yaz günleri Çirpıcı Veli Efendi ta raflarında tef çalıp göbek alan Sulukuülenin küçük kızları — Abe sen nerelisin?. — İstanbulluyum! — Abe çalasın onu bir daha dinliyelim !.; Ninniyi bir daha çaldıktan son- ra kendilerinden Nazlı hakkında fazla bir şey — öğrenemiyeceğimi anladığım için kemanı kutuya ko- yup kalktım: —Ehartık sımarladık oödele (Allaha ısmarladık) müsaadeniz- le!, — Paçala (git) güle güle am - ma, bizi sen sinci saldın merakla- va. — Bari görürsen gâvur Etemi, Nazlıyı, Ceylân tizeyi ve daha bi- zi toptan soranların hepsine bir - den sepet sepet selâmlar!., — Başüstüne amma, kimlerden bu selâmlar diye — sorarlarsa ne diyeyim? — Diyesin Büyükdereli Çopur Alinin karısı ile baldızından! — Haydi eyvallah! — Haydi sağlıcağılan, selâmet ilen! haydi Aslında belki de külüstüt - bir şey olan bir çingeneninnisi, bakım bir kere başıma ne işler açtı? Artık işin yoksa dolaş, dur Vi- dos, Litroz, Büyükdere, Cendere... İşin aslını — bilmiyenler de şimdi benim için kim bilir neler söyler- ler? Zaten söylemeğe — başlamışlar bile! Kaç gündür mahallede adı - mız bir çingene kızı seviyor! diye çıkmış... Hattâ zavallı anneciğim bile dün gece yemekte: — Bu yaştan —sonra sayende çinegene kaynanası da olacağız galiba! Diye bana takılıyordu! Oysa ki benim niyetim nerede, âlemin benim için yorduğu bu bi- çimsiz şeyler nerede? Bu dediko- duyu ortaya mutlak bizim arka - daş çıkarmıştır. Ancak, ben ona yarın bunun hesabını da sorarım, bakalım âlemin haysiyeti ile oy - namak nasılmış? Ben bulşi — salt musiki merakı yüzünden takip ediyorum; OÖnun için ne yapıp yapıp bizdeki şu Bo- hem hayatını, Çigan hayatını beş on güne kadar yakından inceliye- ceğim, bakalım bahtımıza — neler çıkacak? Zaten meşhur sözdür: “Çingenenin zurnasında peşref olmaz ne çıkarsa bahtına!,, 28 Temmuz İrfanın not defterinde okudu - ğum bu yazılar da beni o gün bir hayli düşündürdü. Oğlan hâlâ mu- sikiden, bilmem neden dem vuru- yordu amma, sözlerinden işin ar- tık yavaş yavaş çığırından çıkmı- ya başlamış olduğu anlaşılıyordu. O gün, onun bu not defterinde- ki yazıları iki defa okudum ve o - kudukça düşündüm. Sonra akşam üstü işten dönünce defteri yanı - ma alarak İrfanın da — benim de çok candan bir arkadaşımız olan, sonra zekâ, kurnazlık, becerikli - lik, tecrübe, cesaret işlerinde biz- den çok fazla bulunan Aksaraylı Nazıma koştum... Maksadım İrfa- nın içinde parlamıya başlıyan ateş bacaya sarmadan işi gizlice Nazı- ma açıp bu işe ondan bir çare ara- maktı. Çünkü İrfanın, tek başına, böy« le, Belgrad ormanları içinde ne - yin nesi olduğu belirsiz çingene « lerle dolaşması belki günün birin- de onun başma bir kaza, belâ da getirebliirdi. O akşam Aksaraydaki kıraat - hanelerin birinde — Nazım, bütün olanı biteni tamamile benden din- ledikten ve İrfanın not defterini de başta başa dikkatle okudüktan sonra bana: — Kalk, dedi, seninle gidip şu Etem denilen herifi bulalım, onu bir kenara çekelim, bakayım bu herifle bir de ben görüşeyim; o - nun ne mal olduğunu, ne maksat- lar beslediğini anlamağa çalışa - yım; ötesini, ne yapmak lâzımgel- diğini sonra düşünürüz! Bir saat sonra Nazımla birlikte Etemi Bayrampaşsadaki — birbos- tanda bahçıvanların birisine bir bostan köpeği satarken yakaladık ve kendisini alıp Topkap: dışımde- ki bahçeli kahvelerden birine çek* (Devamı var)i . tik, 1

Bu sayıdan diğer sayfalar: