HABER — Akşam Postası — “ Atlantid,, medeniyeti gibi Medeniyetimiz de mahvolacaktır! Atlantit efsanesinin dogruıuguna inananlar böyle iddia ediyorlar Acaba bizden — evvel dünya - da bizim kadar, yahut bizden da- ha ileri bir medeniyet var mıydı? Böyle bir şey olduğuna dair ileri sürülen bazı nazariyeler — doğru | mudure?. Düönyanın teşekkül ettiği devir- lerde bazı büyük çökme ve yük - selme hâdiseleri olmuştur. Bun - lardan biri de dördüncü zamanda olanıdır. O vakit şimdi Atlas de- nizi dediğimiz Amerika ile Avru- payı birleştiren kocaman bir kıt'a denizin dibine çökmüş, buna mu- kabil Avrupa va Amerikda bir kısım arazi yükselmiştir. | Işte bu çöken Atlantid kıt'asın- da bir zamanlar dünyanın en ileri medeniyetinin kurulmuş - olduğu ve bütün cihan medeniyetinin e- evvel garpten — doğduğunu isbat etmek ve yanlış zanları düzeltmek tür! . — Acaba bir gün bizim medeni- yetimiz deAtiantid kıt'ası gibi denizlerin dibine çöker, ve mahv- olabilir mi?. — Dünya ve hâdisat tekerrür - den ibaretir. Kimbilir, belki! . M. Paul le Cour bundan sonra sözlerini şu şekilde bitirmiştir: — Bugün dünya bir felâkete doğru ilerliyor. Ortada sosyal, e- konomik ve politik — karışıklıklar var. Bu sıkıntılar arasında ölüme doğru koşuyoruz. Ancak eski Atlantid medeniye- tinin keşfedilmesi bu — felâketin önüne geçecebilecektir. Bu zaman Avrupalılar, hakiki — menşelerini, sası burada olduğu vakit iddia | Penliklerini, kabiliyetlerini, kur - edilir. dukları medeniyetleri görüp anla - Hattâ Avrupa ve — Amerikada yacaklar, bu mes'ud hâdise ora - rı mahvolmaktan kurtaracaktır. Yani muvaffakıyetimiz - yalnız ilmi değil, ayni zamanda felsefi, sosyal, ve hayati olacaktır. Bu suretle Atlantid diyarınm yeniden doğması, ruhların yeni bir heyecanla — dolmasına sebep olacak, dünyadaki karışık ve bed- bin ruhlar çözülecek,,herkes yeni bir ruh ve heyecanla çalışmağa başlayacak ve dünya saadet ve ra- hatlığa doğru ilerliyeecktir! .. sırf bu işle uğraşan, ve o zamanki Atlastid kıt'asımda yaşamış - olan insanların yüksek — medeniyet mahsulü eserlerini — arayn ilmi cemiyetler ve bunların binlerce a- zası bile vardır. Bundan başka Atlantid kıt'ası ve efsanesi bir çok romancılara da mevzu olmuş Gabriel Boissy, Claud e Landowski, Pierre Benocit ye,daha bir çok tanmmış şahsiyetler bundan ilham alarak kitaplar yazmışlardır. Hattâ bun- ların barıları filme bile çekilmiş - tir. Geşenlerde bir Fransız gazete ci bu mevzu etrafında (Atlantid lilerin Dostları Cemiyeti) — reisi M. Paul Le Cour ile konuşmuş - | tur. M. Paul le Cour Atlantid kıt'a- | sının mevcudiyetini isbat edecek alâmetler bulmak için bu kıt'anın yüksek dağlarından ibaret oldu - ğu iddia edilen Asor — adalarına gitmek üzere olduğunu söyledik - ten sonra, Atlantid kıt'ası hakkın - da şu izahatı vermiştir: — Atlıntid kıt'ası şimdi deniz - den 6000 metre derindi. Aser, Ka- narya adâıları bu kıt'anın — yüksek | dağlarından başka bir şey değil - dir, Bu kıt'ada yaşayanların bir çok eserlerini ben bu — adalarda | buldum. | Öyle'tahmin — ediyorum ki ilk medeniyet ve insanlar Avrupanın üÜzerine ko - Yeşil pamuklu caman beyaz çiçekli bir plâj kostümü.. ıçındeıı öyle menşur hanendeler, en son moda| menşur çalgıcılar var ki saraydan üstünden Amerikyaa — bu yoldan | Bu model bu senenin geçmişlerdir. Plâj kostümü modellerinden biridir. — Acaba burada — yaşayanlar A Z Ihsan Yavuz IŞık giyinen- lerin terzisi bizden daha mı medeni idiler? — Medenilikten kastiniz ne - dir? Eğer zekâ ve akıldan bahset- mek istiyorsanız ben insanlırın o devirden bugüne kadar bu saha - da terakki etmiş olduklarına ka- | Her ayın ni değilim.. Eğer zekânm tatbi -| modelini kı; sahasındaki eserlerinden bah- neğidd sediyorsanız, evet biz daha mede- niyiz.. Bizim — otomobillerimiz, Selağilirai! tayyarelerimiz, radyolarımız var .. Fakat unutmamalı ki her şeyin | İSTANtUL eskisi yenisinden daha kıymetli - dir. Eski şeyler insanı daha e- | Y*hipostahane min, daha doğru yollara götürür . karşısında '; — Atlantid kıt'asını — tetkik e- Foto Nur denlerin gayesi redir?. yanında — Bugün menşenin Şark oldu - ba lallk lll B deniyatin Söleş |. F ll W No7 Bu manzumeler bittikten son - ra arkadaş kösele suratlı sırım gi- bi adama döndü: — Bak, dedi, iki günün içnide daha çok Sulukulelilerle Ayvan - saraylılar yapar, O ise ki sizinki- ler de biraz talim ve terbiye göre- cek olurlarsa onlardan hiç de â- tağı kalmıyacaklar.. — Orası öyle amma, Kim uğra- şacak bunlarla.. Te görüyorsun, bunları zenaatları, işleri, güçleri hepten başka.. Bunların — kimi te gördüğün gibi sepetçi, — kimi de- mirci, kimi diyirmen, tarak tami- ratçısı, kimi orakçı, kimi harman- cı, kimi falcı, kimi de ayıcı may- muncu, şebekçi, kuklacı ... Amma gene ayıcılarla maymuncuların , şebekçilerin, — kuklacıların çoğu da rumdur.. — Rum mudur?. — Biz hep Rumuzya! İlle velâ- kin onlar hıristiyandır, biz elham- dülilâh Müslümanız!.. — Hep Rumuz dedin ya?, — Yani ya efendim, sizin anla- yacağımız, bizim bütün çingenc - lerin adı rumdur; daha- doğrusu Romdur.. Ne yana gitseniz, çinge- neletin hepciğine birde- "om de nir.. Çingene adı — « lan uy- durmadır.. Hani ya kendi aramız.- da biz öyle biliriz.. — Ya todi ne demek ?. ” — Todi de çingene demek ya.. | Amma sanırım o da gene sonra- dan konmadır.. Bizim aslımız Romdur.. Veki konuştuğumuz dil de Romcadır.. — Sulukuledekiler filân da öy- lemidir . — Yok be beyacağım, — onlar büsbütün başkadır, bakarsan aslı- na onlar da bizdendir, ille velâ - kin onlar bilmezler şinci Romca - yı, yani ya ki çingeneceyi .. On - nasıl alıştılar, becerdiler şopar - | lar? Sen bir de diyorsun ki bi - | zimkilerde bu iş yavandır. Bu iş: | ÇıNGEN ELER ARASINDA Hayattan alınmış hakiki blr macera Yazan: Osman Cemal Kayşısız Verin siz şinci şu şoparlara birkaç para ufaklık da yarın avşam gene konuşuruz.. 12 TF““[W — 1935 Yazın Topkapı dışarısındaki llıı( tepe lıarnınıılaruıdu çadır kuranlardan bir demirci kadın körük çerken Bir hidrellez günü göçebe çingene » lere sepetle fırından peynirli pide ge- tiriliyor. biliyorsun?. — Temin söylemedik mi, be - lar şinci olmuştur. — şehirli artık.. | Hem onlarda büyk adam da yar — A... Büyük adam.. Yani ya, | ağa var, efendi var, belki de pa - şa bile var!.. — Paşa bile mi var?. — Belkim var ya.. Zere onların yetişmedir.. — Nasıl saraydan, vaydan mı7. — Yok, tekir sarayından.. Bü . yük saraydan büyük.,. Yok mu - dur sarayın çalgıcıları, — ince saz takımları? — Hani diyorlar adıne mabeyin muzikası.. — Ey?. — Eysi işte onların içinden bi- le var ki söz misali Ayvasaraylı hanende Kurban İsmail Bey, ha - nende Mehmed Bey, Mehmod Be- Yin babası, Hurşid Efendi hep ao - radan yetişmedir.. Sonra kema - neci Meftun Bey, menşur klârnet- çilerin piri Ibrahim Bey ki alatur- ka ince saza klârneti ilk iptida bu adam sokmuştur ve bunlar İstan bulun en hatırir beylerindendir . — Peki, sen bunları — nereden Ayvansa - nim bilmediğim bu dünya yüzün- | de beş vakit namaz. — Onu ne için bilmezsin?, — Onu da bilirdim — eskiden memleke'te iken amma sonradan enuttum!.. — Senin memleketin neresi?. — Benim memleket.. Ah benim memleket.. Ne ise çok konuştuk , verin siz şin:i şu şoparlara bir kaç para ufaklık da yarın avşam gene konuşuru... Zere geldi (uzaktan gelen bir falcı kadını göstererek) bizim baş belâsı.. O açmadan ağ - zını, ben gideyim serha (çadır) yanına... . » » Herifin benim yanımda, bizim arkadaşa tirşe gözlü, ince, esmer kızdan filân hiç söz açmaması; lâfı hep başka şeyler ücerinde do- laştırması benim dikkatime çarp- mıştı. Kurnaz çingene — belki de benden çekiniyor, arkadaşı daha hassas, daha saf, daha hayal sever gördüğü icin onu benden gizli sız- dirmk istiyordu. İki gün sonra bizim arkadaş bir sabah erkenden ve daha gün doğ - madac gelip beni uyandırdı: — Haydi, dedi, bugün de har - manlara sabahtan — gideceğiz .. Çünkü oranmım sabah keyfi akşam- | dan çok güzel oluyormuş. Hem bu sbah keyfine bizi dün akşamdan Etem davet etti, — Etem de kim?,. — Hani iki akşam önce görüş - tüğümüz herif! .. — Yalnız senimi davet etti, yoksa beni de birlikte mi? — Beni, seni var mı canım? He- Tif çağırdı —işte, kalk — yidenm? Hattâ adamcağız bu sabah bizim için incirlikte sütü ile kahvesi ile güzel bir Ve çingene — kahvaltısı hazırlayacak!.. Bu teklif, hiç fena ve kaçırılır bir teklif değildi. Hem benim gi - bi, çocukluğundan beri hayat sah - nelerini etütten zevkalan bir genç için Topçuelardaki harman yerin - de, henüz güneş — doğarken bir çingene k:hvaltısında bulunnak pek kolay kolay — bulunamıyacak bir fırsatt... Baktım arkadaşın ko- lunda kemanı kutusu da vardı. An- laşılan bu sabah — kahvaltısından sonra yapılack cümbüş ağız armo-« niği ile yapılan akşm cümbüşle - rinden çok hoş kaçacaktı.. Bir çeyrek sonra harman yeri - ne geldiğimiz vakit, çingenelerin çoğu uyanmışlar, çadırların Snün- deki ocaklarda sabah kahvelerini pişiriyorlardı, Etem bizi uzaktan görün.e ön- ce iki elini birden — almına dağru küldırıp sallayarak — selâmladı . Sonra, esmeı, narin, — tirşe kıza incirlerin dibini ışmarladı. Zaten orada kilimden, hasır - dan, çaputtan, minderden bir mi- safir odası hazırlanmış ve bu ha * zırlanmış yerin yanı — başına da küçük bir ocak kurulmuştu. Oca « ğın üzerinde yeni kalaylı bakır bir güğüm fıkır fıkır. kaynıyor » hasırlardan birinin üslünde tahta- dan, yuvarlak bir yemek — tablasi duruyordu. Oraya yaklaşınca Etem gulerek bize yer gösterdi: — Buyurun te şövle kilimlerin üzerinz.. Bakmayın kusura.. Ze- ve harman yerinde çingene ikrumt bu kadar olur.. Ben karşılık verdira: — Bundan âlâsı can sağlığı bt hemşehrim! Daha ne olsun ki 7- (Devamı var) VT EK SN LETLBRİ LEESSEFE, ESTTLCETLEŞİİEE , L SPESET ŞEZEÇK raEy — a <