8 TEMMÜUZ — 1925 n 7 ŞN L HABER — Akşam Poktası — Başındaki şapkayı yere attı.. — Bizimkiler — gelmeden önce soyunmalıyım. Yoksa — onlar dâ beni Fernando sanırlar ve öldürür. ler. Sonra da Fernandonun ardına düşmeli ve yakalamalı.. Dışarıda kalan bozguncular ara- sında bir mırıltı dolaştı: | — Senyör Fernando delirmiş !.. Hepsi de çil yavrusu gibi dağıl- ılar... Çünkü artık kumandanları da kalmamıştı. Hüsşmen kapıyı omuzlamıştı. Sarsıyor, sazsıyor, yerinden sök- meğe çalışıyordu. Frenk Süleyman — soyunmuş, | Fernandonun elbiselerinin altında kalmış olan asıl akıncı elbisesiyle daha heybetli olmuştu. —Reis... Sen de şu gardiyan el- bisesini çıkar!... Ben Fernando - nun ardından gidiyorum. Şimdi bizimkiler gelirler... Birazdan a . çarsınız kapıyı.., aC Simdi gnun zamanı değil... tando hargi cehenneme gider: $e gitsin!... Gel şu kapıya yüklen! İçeriden Beatrisin sesi geliyor- u. Onu kurtarması için Hüsmene Yalvarıyordu K Fakat neden bu ses birdenbire| kesildi. Sonra niçin bir çığlık du-; yuldu. Daha sose., neden artık onun sesi hiç duyulmaz olau2.. di ea BEATRİS NEREDESİN ?.. Hüsmen o kadar çok kuvvet harcıyordu ki iliklerine kadar ter.. lemişti. Bir saniye için geriledi ve sır. tındaki gardiyan — elbisesini bir' hamlede odanın en uzak köşele -| rinden birine fırlattı. : Asıl kendi elbisesiyle göründü.| | Yeniden kapıya yüklendiler. Frenk Süleymanla beraber iki üç adım geriliyorlar, bütün hızla- riyle ileriye saldırıyorlar, omuz Vuruyorlardı. Kapının rezeleri oynuyordu. Kilit yeri iyice ayrılmıtşı. Fakat henüz açılmıyordu. | Bu aralık odanın kapısı bir ka-| sırga çarpmıs gibi açıldı. Dalyan — Reis... İşte Reis!... Diye haykırdı ve Hüsmenin ya- nma koştu. Onun arkasmımdan gelenler biri- birlerine müjde veriyorlardı: — Reis burada... Sapsağlam... — Reis ölmemiş... Burada imiş. — Baksana, Frenk Süleyman da burada.. | — Sağ olsun Frenk Süleyman... sonra onu buldu.. Piyale Bey Salernoya yapılan böyle uzamasından do- hyı kızmıştı. Yanında bulunan| levent kumandanlarından birisi: — Turgut Reis burada olsaydı, #T Yazan: KADIRCAN KAFLI Kalın gemi direk | miş, atışları kendisi idare etmeğe | bir anda ileriye atıldılar. bu iş şimdiy# kadar bitmiş olıcık-W tı. Diye söyleyince bu sözler Piyale Beyin gücüne gitmişti. Turgudun böyle kuşatma ve sa- vaş işlerinde çok zorlu olduğunu, yenilikler bulduğunu o da inkâr etmiyordu. Fakat yüzüne karşı olmasa bile | böyle şeyler söylenmesine canı sı- kılmıştı. Bununla beraber bazı kinci ve-| zirler gibi kendi cesaret ve mert- Tiğini göstermektense böyle sözle- | ri söyliyenlerin ölümlerine yürü- yen adamiardan değildi. Haklı o.| Tan bir sözü bu sözü bir düşmanı söylemiş oisa bile dinler ve tutar- dı İşten anlıyanların düşüncele-| rini iyi karşılar, değerli adamı bilirdi. Zaten on dört sene süren derya kaptanlığında hiç yenilme- miş olması, yanındaki değerli ku- mandan ve reisleri hoş tutmasın- dan, onların müşünce ve öğütlerini saymasındandı, K PiyalösBex biran önce Kalbi” ga kalesi üzerine yürüyebilmek i- çin buradaki işin çabuk bitirilme- si lüzım geldiğini de anlıyordu. Bu sebeplerle Salernoya karşı açılan top ateşini büşbütün çoğal. tıyordu. En öndeki metrislere kadar gel. başlamıştı. Kale kapısı sarsılryordu. Düşmanın sıkı bir ok ve gülle yağmuruna rağmen hendeğin bü- Yük bLir kısmı gemi direkleri, ka- laslar ve tahtalarla örtülmüş, ge - niş, bir köpri! yapılmıştı. Sekiz tep birden hiç durmadan kapiyedâyüyordu. Kapı iki yerinden yarılmış ve büyücek iki delik açılmıştı, Biraz sonra kocaman rezele - rin üstünde sa!lanıyordu. Piyale Bey: — Ateş ke....... hS lia Kumandasını verdi. Sonra, zaten hazır olan askeri ürdü. En güçlüle“nden otuzar, kırkar kişi kalım gemi direklarini — birer koç başı gibi kullandılar. Hep be- raber on adım gerilediler, — sonra Kapının sağlam kalan yerleri de sarsıldı. Korkunç bir gürültü ile açıldı. Askerler yalın kılıç içeriye dal. dı. 'Fımıııdomın askerlari kapinın artık sarsı'dığını gördükten sonra| zaten yılmıslardı. Bir taraftan dat — Fernando kaçtı-.. — Fernando meydanda yok... — Bizi bıraktı... <— Bizi yürüstü bıraktı... Diyenler vardı. : Kızıl Kadırganın leventleri, ya- lın kılıç kaleye girenlerin başla - vında idiler ve dosdoğru Fernan - * - No. 56 lerini koçbaşı kullanıp kapıyı yıktılar donun dairesine hücum etmişler - di. Çünkü Dalyan Mustafa on - lara: — Reis kimbilir nerede? Fer nandoyu sağ olarak — yakalarsı onun da nerede olduğunu öğrenir ve kurtarırız. Sakın öldüvıncyin!î Demişti, Halbuki Fernandoyu bulama - mışlar, reisi de Fernandonun o - turduğu yerde, bir kapıyı zorlar - ken görmüşlerdi. Olup bitenden haberleri yaktu. Onu Frenk Süleymanın kurtar - dığın: sanıyorlardı Ve bunun içindir ki Frenk Sü- leymanı da cnun yanında görün: ce: — Varoi, Frenk Süleyman... Diye bağırmışlardı. Dalyan Mustafa Hüsmen Reise sordu; — Fernando nered? Onu bul - malıyız... Reis arkasına baktı ve — orada leventlerinin yarısından fazlasını, yüzlarinde Büyük bir sevinçle ve- rilecek emri yapmak için hazır bir halde gördü. — Sırık Ahmet... Fernando şu- radan gitti. Dört beş kişi ile be- raber arkasnıdan git..: Kırmızı perdeli geçidi göster- di. Sırık Ahmet beş kişi ile bera- ber oraya girdi. — Vay conıma... Burada bir a- dam yatıyor'.. Diye mırıldandı. Reis hemen cevap verdi: — Bir deği! iki kişi yatıyar. Fa: kat hiçbiri Fernando değildir. Ke- nara atın da öyle geçin... Sırık Ahmet reisin dediği gibi yaptı. Reis geriledi. Dalyanla arkadaşlarına emret. ti: — Haydi, ne duruyarsunuz... Dayanın şu'kaprya.,, Hapsi birden yüklendiler. Kapı zaten epeyce sarsılmıştı. Kilit yeri çetırdadı. İki kanadı da iki tarafa bütün hızıyla çarparak açıldı. Levent - ler hozlarını alamıyarak iki tarafa savruldular. Re's, bu aralıktan içeri daldı. Burası küçük bir oda idi. Kapr nın tam karşısında bir adam sığa: cak kadar bir penceresi vardı. Fa: kat bu pencere sağdan sola, yu- kardan oşağıya doğru kalın de- mirlerle kapanmıştı. Oradan hiç Kl-renin çıkmış olmasına imkân yoktu. — Bentris!... Beatris!... Hüsmon böyle bağırıyor ve dört yana koşuyordu- Fakat, sevap veren yoktu. Dalyan Mustafa içinden mırıl - dandı: — Gene o kız... Gene onun pe şinde... (Devamı var) 'ne sebeplerle ayrıldığını anlata - Hatice Süreyya İseevercenEREDUKSARARERER. SeKaRA ee , Bu işten kurtulduğu vakit, genç kızın yüzünü büsbütün - çevirdi. Samiyecik, hâlâ köşesine büzül - müş, duruyordu.. Sanki — orasının alaca karanlığından istifade et - mek istiyordu. Yüzü, karanlıklar içinde, beyaz bir leke gibi duru- yordu. Ötemobil sahibi, buna ehem - miyet vermedi Muhavereye, brraktığı yerden devam etti. Cesaret verici bir gü- lümsemeyle: 4 — Hafızamım beni yanıltmadı. ğını memnuniyetle görüyorum. Beni tanıdınız. demek.. Ben Adnanım.... —Evet, evet.. Biliyorum... Ha- tırlayorum... | Evet, Samiye, o bahar günü ni- hayet hatırlayordu: Orada... Reşa- diye köşkünde.. Ormaclarla çev- rili yerde... Çocuklarile saklambaç oynadığı strada, köşeden birden bire beliriveren bu Adnanla ve adamla karşılaşmıştı. Pek az görüşmüşlerdi. Demek aklından çıkmamış.. Adnanla Rauf, dosttular. Samiye düşünüyordu: «0 O ve bu... Nasıl dost ola - bilmişler, yarahbi..., Hoş, Adnanı pek kısa zaman, Reşadiyede kaldığı yarım — saal zarfında görüp tanımıştı... Fakat, bu adam beyni içine © kadar iyi nakşolmuştu ki... , daha dün geçmiş gi- 'ü'&:w—ı'f::&“&.xm sebibi. nin yumuşak güzel sesi, kulağını o kadar iyi ckşıyordu ki... — Işte, konuşulanları hâlâ cümle cümle hatırlayor. Hem de ahengile... Şimdi, o adam, bütün hüviyetile yanı başında bulunuyaordu. O günler.. Bugünler.. Bu mukayeseyi yapmak, Sami: ya için, ne acıydı!.. Ah, Adnanın teklifini niçin ka- baul atmişti de bu otomobile bin- mişti?, Delikanlı, genç kadının zih.- | ninden geçenleri tahmin edebil - mek iktidarında değildi elbette.... Dostça ve — hürmetkârane de- vam etti: — Hanımefendi! Ben sizi der- - hal tanıdım.. Fakat sustum.. Çün- kü yalnız değildik.. Genç kız, tesadüfi — olarak, şu sözleri ağzından kaçırdı; — Pek iyi ettiniz efendim.. — Demek ki Reşadiyeden ay- vılıp İstanbula döndünüz., Tama- mile mi?, — Evet.., — İstanbullusunuz, değil mi? — İstanbulluyum.. — Annemle babamın bana — ihtiyacı varmış.. Yanlarına çağırdılar.. Ben de gel- dim.. Öyle şaşırmış bir haldeydi ki, kendisinden sorulmayan suallerin lüzumsuz cevaplarını, hem de ar- lıma mutabık olmadan veriyordu, | Zihni, karma karışıktı.. | Asla, dünyada hiç bir şerait al- tında buraya ne şekilde, ve niçin geldiğini ve oradan hangi rerzilâ . | mazdı.. Bu genç adama hakikati oldu - ğu gibi anlatmaktansa ölmeği ter- cih ederdi. “— Dostunuzun metresi oldum. | Hayret.. | 67 O da beni Füz üstü bırraktı.. Kucar gımdaki çocukla sokak — ortasına attı.. Demek.. Maazallah.. İşte bunu yapamarzdı.. Esasen bunları artık kendi ken» dine bile tekrarlamak istemiyor - du. Her aklına gelişte, sırtından buz gibi terler akryor ve vücudun- da ürpermeler hasıl oluyordu. Adnan, bütün bu ruht! buhran - lardan bihaber bir şeyler anlatıp duruyordu. — Ailenizin yanına döndüğü - nüze iyi ettiniz, ( B M . su Reşadiyedöki 'ailenin aleyhin - de söylemek'istemem'amma, siz orada hakikt yerinizi bulmamış - tınız... — İhtimal... 4 : İîquliyedeki aile, haddi za- inde fena insanlardan mü değildir. — Lâkin bunlar m Nası| söyleyeyim.. — İptidat rahlu kimselerdir.. — Fakat, her halde, bir genç kızım ailesi yanında Bi - lunması en iyi usul olduğunu Bğ- rendiniz ya., En — ehemmiyetlisi bu.. Anneniz, babanız var de - mek., — Evet.. Annem ve babam.. — Bu, bir tali eseridir, Sami -' ye Hanım. Zira, benim sade an - nem var.. Kendisi — gayet iyi bir kadındır.. Biz. biribirimizi fev - kalâde se.eriz.. A,., zannediyo - rum ki varryoruz.. — Burada oturuyorum., Sahi .. Lâkırdıya dalmışız da ben de far- kına varmadım.. İşte şu ev.. eski ev... . Otomobil durdu. Samiye, yere atladı.. Yalnız kalmak ihtiyacmda ol - duğu anlaşılıyordu. Bu buluşma, bu konuşma, onda büyük bir te sir bırakmıştı.. (Devamır var) Yeni çıktı Epikür ün Ahlâkiyatı Haydar Rifat Fiyatı 30 kuru HABER AKŞAM POGTASI İDARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi Telgraf sdresk ISTANBUL WHABER Telefon Yazr 23872 idare. 24970 ABOÖNE ŞARTLARI Türkiye —— Eenebi 4400 Kr. 2700 MK, 20 . 1480 400 2 8 “ 180 . 300 İLÂN TARİFESİ. Ticeret HAnlarının BO Resmi iHanların 10 Huruskr Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Bazıldığı ver (VAKIT) matbaası Şu