SİNEMA HİKÂYESİ: Sarmısaklı öpücük Aşk sahnesi tamam- lanınca genc Gartist nhnomurdandı: — Ne iğrenç şey.. Bu ne azab, bu ne işkence yarabbi / — Salata, piliçli 5andovıç. bır tabak dolusu da yeşil soğan.. So- ğan bol olsun ha!.. Stüdyoların lokantalarında hizmet eden kadın garsonlar, his- lerini ve şaşkınlıklarını belli et- mezler. Onlar da tıpkı gibi, özlerini değil, fakat vaziye- tin icabını bilirler. İşte bunun için, siparişi alan cici aktörler göstermesini kız hiç şaşırmadı, yalnız kıırşuııı kalemi yazmadan evx gi, sarı kâğı- dın üstünde şöyle bir duraladı... | Emredilen yemekler masaya ge- lince, kumral yıldız. — sandöviçle salatayı bir kenara itti; soğan ta- bağını önüne çekti. Küçücük be- Yaz, inci gibi dişleriyle soğanları kesti; ta yeşil saplarına kadar ye- di. Gözleri sanki şampanya iç- Miş gibi şenlendi. Tabakta en son klımı;, eciş bücüş, parmak kadar Ve çirkin bir soğanı da yedi. Son- 'a bütün gün — muvaffakiyetten, Muvaffakiyete koşmuş bir kadı - din duyacağı memnuniyetle hesa-| "i istedi... Birkaç dakika sonra, pmvılu-W IN Yâpılmakta olduz Yard. Yanında taşıdığı man tuvalet kutusundan buımınıı özıcık pudra sürdü; dudaklarının boyasını tazeledi. Rejisör olduğu halinden belli bir adam, iskemle çekerek yıldı -| Zzın yanına oturdu. Öğütlere baş -| ladı: sahneye! Ürmca Ko | | Kora Yavrularını S€ever misiniz? Scverseniz işte size beş tan mini Sü Kolins adlı bir sinema oyuncusu olan bu küçük kız, kedi| de harikulâdedir. bakınız ne orijinal bir şekilde di hum)n varır varmaz... Yıldız hemen saatine hıkh. a- | laylı alaylı bir tavurla: — Daha gelmedi ha?.. Yakın ben tam vaktinde geliyorum!... Diyerek onun sözünü böyle bir- denbire kesiverdi. Adamcağız bu sözlere asmadı; talimatını vermeğe vam etti: — Büyük aşk sahneleri çevire- ceğiz.. — O, kendisini beklemekte olduğun odaya gelecek.. Onu gör- mekle derin ve sonsuz bir sevinç duyacaksm!.. Kız dayanamadı. Söz söyleme- se sanki patlıyacak. Tekrar sözü kesti: — Duyacağım, öyle mi?... — Ve diyeceksin ki: “Sevgilim, geriye geleceğini zaten — biliyor: dum!,, kulak de- Tam bu sırada sahnenin öteba-| şından şen ve şakrak bir ses: — İşte geldimi.. Diyince, direktör ayağa fırla- dı: — Peki... te ısbııımu Hıydı Felisitle birlik- kineleri tıkırdadı... Felisit sevimli elleri kucağında kavuşturulmuş olduğu halde ışı- ğ altında oturdu. Sahnenin ka- pısı açıldı. Uzun boylu, yakışık- h, esmer ve çok güzel bir delikan- lı olan Andi kapıdan içeriye gir- — Beni dinle Felisit. Şimdi An-| di. di. mün — Redi... besliyor. z Rejisör emretti: y — Haydi başlayın! ce kanapeye oturdular ve... | — Felisit yerinden fırlıyarak ona | doğru koştu: — Sevgilim, geriye geleceğini | zaten biliyordum! Delikanlı, bu güzel kızı kolları- nın arasında sıktı. Kadın da kol- larını onun omuzlarına sardı. Bi- ribirine sarmaş, dolaş — oldukları halde erkek onu geniş kanapeye doğru götürdü. Birlikte yumuşak kanapeye gömüldüler. Erkek onu öptü. Gözgöze bakıştılar. — Tatlı tatlı konuştular. Tekrar öpüştü - ler. Direktör bir işaretle makinele - | vi durdurdu. Seyirciler: — Oh, ne güzeldi!.. Diye fısıldaştılar.. Direktör ağ- zını açtı: — Mükemmel oldu! Bu sahneyi az sönra bir daha tekrar edece - ğiz! Bir iki kusuru var! Andi, kızın yüzüne bakarak: — Bunu da yaptın ha?.. Zaten! de yapacak tipte bir insansın!. Diye mırıldandı. Gözlerinde - ki ateş ve ihtiras alevleri — şimdi tiksinme bakışlarına dönmüştü. Felisit mavi gözlerini mümkün olduğu kadar fazla açarak: |— — Nevar, ne oldu ki? diye sor- du. — Daha ne olacak; seni küçük | mendebur seni!.. Delikanlının sesi | yükseliyordu. tarmak için: — Yavaş söyle cancağızım; zi-| yaretçiler var!.. — # * perde perde Kız vaziyeti kur- Aşk sahnesinde soğan?!.. İğrendirecek şakalar arasındı san ki bundan başkası bulunamazmış gibi !.. Pis, pis soğan kokan bir ağ- zı gelin, bütün can ve yüreğiniz- | den kopan bir iştahla öpün!.. Bu yaramaz kızdan çekmediği kalmamıştı. Artık elâman.. Ne olursa olsun onunla bir daha sah- neye çıkmıyacaktı... İşin daha ileriye gitme istida- dını gören kız, sırtını döndüğü gi- bi bir gazeteci ile mülâkata koş- ' n Kendisine işittirmek için mah- sus yüksek sesle konuşuyordu: — Andi ile birlikte çalışmağa| bayılırım.. Bilmezsiniz ne büyük! bir ilham kaynağıdır. Kendisiy- le oynıyanı ne kadar yükseltir, ta- savvur edemezsiniz! Tabiaten şen ve tuhaf olduğu için, komşdiler - Fakat yaptığı | aşk sahnelerinde samimi olmıyan! bir hali var.. Niçin bilmem; sine- ma makinelerinin önünde galiba sıkılıyor da, ondan!.. Şu kızın yediği halta bakın he- le!.. Kendisi sıkılgan ha?.. Ağzı pis pis soğan kokan bir ka- dına kim aşk rolü yapabilir? De-| mek için, hemen onlara doğru yü-| rüdü. Ancak, kız meydan verme- di; ondan evvel davranarak: — Andi, şekerim; Kol gazete- sinden Mister Hayns'la tanışmanı isterim! Aktörlerin başlıca kayguların- dan biri de, gazetecilerle iyi ge- çinmektir. Andi hemen en sevim- li vaziyetini takmarak gazeteciyi selâmladı. Bütün gazeteyi şu kıza bıraka- cak değildi ya,, O da bir iskemle çekerek yanlarına sokuldu: — Mister Hayns, film hakkında size bir şeyler söylemek istiyorum. Sahne arasında birkaç dakika ka- dar vaktim var. Giyinme odama | kadar gelecek olursanız, size nefi: içkiler de takdim edebilirim! Dünyanın kaç bucak olduğunu şu kıza muhakkak gösterecekti, Gazeteciye karşı ne de akıllı dav- ranmıştı. Odada hususi görüşme ve birkaç kadeh buzlu şampanya, her işi halledecekti. Kızın gözleri ateş gibi pazladı. En yumuşak sesiyle: — Andi, sevgilim, beni bırak- ma!.. Mister Hayns onu alıp gö- türmeyiniz.. Benden ayrılmasına tahammül edemiyorum. Çünkü, çünkü... . Bu kız, belki gene çok münase- betsiz bir şeyler yumurtlıyacaktı. Öyle ipe sapa gelmez sözler ki, kendisine bir şeyler söyletmemek için, ikisini de orada alakoyacak- U. — Çünkü nişanlandık!. Evlen. mek üzereyiz!.. Hoppala; bir bu eksikti! . »« » Ertesi günü gazete gelin | ce, stüdyoyu büyük bir heyecan dalgası kapladı. Bu iki yıldız çe- virmiş oldukları son üç filmde, hiç| geçinemediklerini, — biribirinden nefret ettiklerini o kadar apaçık göstermişlerdi ki... İş gazetecile- re aksedecek diye, — direktörlerin stüdyoda herkesin ödü patlıyor- ! du. Bu aktörler ne tuhaf insanlar-|! dıl... Ertesi sabah Andi, yatağında gazteyi okuduğu zaman biraz kı- zabilmek için homurdandı, uşağı- Genç aktör yerinden fırlıyarak güzel yıldıza doğru koştu. Onu kollarının arasına alarak beraber- nı payladı. Elinden geleni yaptı, fakat bir türlü kızamıyordu. Felisit bulunmaz kızdı doğru- su; ancak bu evlenmek — işini de nereden çıkarmıştı? İnsan azıcık olsun çıtlatmaz mıydı? Böyle mühim bir iş dam dan düşer gibi mi yapılırdı? Kendisi ona karşı bütün neza- ketiyle davrandığı, her türlü ka- balıklarına ses çıkarmadığı halde, uzun zamandır bu afacandan çek- mediği kalmamıştı. Delikanlı büyük ve kestirme bir iş yapmak, bir türlü başa çı- kamadığı bu ele avuca sığmaz mahlüktan kurtulmak karariyle yatağından çıktı. Gidip onu bu- lacak, aralarındaki sanat ve arka. daşlık bağlarmı kıracak; direktö- re, patronlara her'şeyi' mııum İ yuanuv 0 .. . * Fakat stüdyoya vardığı za- man gene her şey hazır, — herkesi kendini bekler buldu. — Gene bir gün evvelki aşk sahnesini çevire ceklerdi. Kendi kendine: — Şu sahneyi çevirelim de, on: dan sonra rejisöre bu kızdan çek- tiklerimi anlatırım. diyerek sah- neye girdi. Büyük projektörler yandı. Reji- sör: — Haydi başlayın! diy> emir verdi. Ve başladılar: Delikanlı, Felisi. ti kollarının arasına aldı. Kanape ye doğru yürüdüler. Ve öpüştü. ler. Birden rejisörün sesi duyuldu: — Durun! Ve genç aktöre dönüp hiddetle bağırdı: — Olmuyor, yapamıyorsunuz! Felisit şeytanca bir gülüşle An- diye sordu: — Neye öyle somurtuyorsun? Kızdığını anlayınca bugün soğan yememiştim. Ağzım soğan kok- muyor değil mi? Kızın hakkı vardı. Çünkü bu. gün müzipliği daha ileriye vardır. mış, soğan değil, sarmısak yemiş. İngilizceden aslı gibidir — Ahmet Ekrem HAEBR İstanbulun en çok satılan ha-i i kiki akşam gazetesidir, Ilânla "İ |i rmı HABER'e verenler kâr e i derler.