ULUS No.24 Yazan: İ Kadircan Kaflı KIZI y K | savaş romani Yiğit adam yıldırımla vurulmuş gibi yere yuvarlandı... Tugaçar, Panço ve arkadaşları €n öndeydiler.. Nabızlara bakıldı, kalbe bakıldı ve ölmüş olduğunu anladılar.. Bütün kuvvet ve ümitleri kırıl - Miş gibiydi.. Sanki Tugay — önlar İçin ateş almıya ve yara'mıya ya- Tayan bir tılsımdı. O bir yalvaçtı. Şimdi onu kaybettikten sonra ne Yapacaklardı?. | Herkes şaşkm ve kırgım, büyük ölünün baş ucunda ağlarken, kale- | tin mazgallarından korkunç - bir ©k ve taş yağmuru başladı.. İç ka- lenin büyük kapısından çıkan bin kişilik bir kuvvet de onlara saldır- dı. Bunların sol — kollarında sığır derilerinden yapılmış kalkanlar, tağ ellerinde çifte su verilmiş çelik kılıçlar, mızraklar ve topuzlar var- di Yürüyen bir kalaye benziyorlar- Ü a 5 Zaten ok ve taş yağmuru altın - da eriyen halkı, bu kılıçlar bir ekin tarlasına giren — tırpancı gibi biç - TMeğe başladı . — İleril.. Korkmayın!.. — Hazar hanım kalesini başına Yıkalım!.. — Tugay'ın öcünü alacağız... İleri atılan, çarpışan, boğuşan; YAralarına ve silâhsız olmalarına, *rkada bekliyen çocuk ve kadın - 'a bakmadan saldıran , Dinlerce tİ$i vardı Fakat bütün ileri atılışlar kalesi önünde kırılıyor, parçalanı- Yor ve eriyordu. , _H“" Hanın bu yeni ve yürüyen ölüsüne yaklaşıyorlardı. Onu çiğ - heyip geçeceklerdi. $ Tugaçar, tepeden yağan ok ve taş yağmuruna, kocaman — kaya Parçalarına aldırmadan, granit İtasını bütün kuvveliyle kavra - ı Düşmanımn orta yerine Sorguçi- hin üzerine saldırdı. Önüne ge- ' ilk askerin kalkanı parçalan - dt ve sahibi de bir saniyede, kafası alanarak yere yuvarlandı. kinci, üçüncü ve dördüncüyü de devirdi. Şimdi Sorguçi ile kar- H karşıya idi. Havada iki kol vardı: Birinde 'Neşin ışığına kar$şı piril piril ya- Ban bir kılıç ve — diğerinde taştan l’kiııııiı bir balta.. Lâkin birdenbire, mazgallardan lan bir ok Tugaçarın bağrma Plandı ve bir ucu sırtından çık - | e * uy_ıiil adam yıldırımla vurulmuş bi Yere yuvarlandı.. Ugaçar öldü!.. ,orî.Pınço yaralandı, can çekişi - ç Tugayın ölüsünü Yor... Bütün bu haberler ateşsiz in - | ı,.ırl;nn kalbinde yeni ve korkunç el lüm havası yükseltiyor, didin- Tini, — dayanışlarmı ve zaler ini büsbütün kırıyordu. Fanik başlamıştı.. Ki düşman gibi, kemiklerinin üstünde dişle - yecek ve kemireceğiz.. Gene kurt sürüleri karanlık kış gecelerinde obalarımıza inecek ... Çocuklarımızm ve karılarımızın parçalandıklarını ancak acı çığ - lıklarından anlayabileceğiz.. On- ları görmiyecek ve kurtaramıyaca- ğiZkı. « S el iki armağan. O akşam güneş daha solgundu . Sanki son defa, bir daha doğma - mak üzere batıyordu. Kale duvarlarının dibinde kan ve çamur içinde yatan kesik kafa- lar, başsız gövdeler, kol ve bacak uarçaları vardı. Güneş bunların üstüne bir ölüm sarılığı döküyor, dağların arkası - na kaçıyordu.. Daha bir kaç saat önce, kökre - yen bir deniz coşkunluğiyle kaleye saldıran halkın hali pek acıklıydı. Kaçıyorlar ve hiç — arkalarına bakmıyorlardı, Baksalar bile, gözleri korkudan ve kırgınlıktan — sönmüş gibiydi. Pastasr HABER — Akşım_ n a. 0. Yolda gemilerin en büy Sent Antonyo Şimdi Magellan adile — anılan eski ismile de Punto Arenas o- lan boğaza daldılar, Gemiler ay- rı ayrı istikşaflara memur edil « mişlerdi. Günlerce süren yolcu - padan Pasifik ümmanına ilk ula- şan gemiciler olmak şerefini ka - zandılar. Ancak, yolda gemile - rin en büyüğü olan Sent Anton- yo kaybolmuş, günlerce arandığı halde bir türlü — bulunamamıştı. Bu ziya, can sıkacak kadar mü - himdi. Çünkü gemi — filonun en büyüğü olduğu gibi, erzakın da büyük — kismı, onun anbarlarında idi. . & * Boşu boşuna beklemek suretile vakit kaybetmektense, yola çık - mağı tercih eden Magellan vel - kenleri açtırarak ilerledi. Minnacık üç gemiye olan gü- vencini göstermek için toplarına salov ateşi yaptırarak geniş Ok- yanosa çıktı. Bu, 28 teşrinisani başlarına gelen belâyı bin defa bü- yümüş olarak görüyorlardı. Gene ateşsiz Üülkeye, açlık, yok- luk ve uçuruma gidiyorlardı. O sabah büyük ümitlerle doluy- Uularş bur yanı gür — biraşık yağ- muru altında pırıl piril bulmuşlar: dı. Fakat ayni günün akşamı, iş - te bütün ümitlri ölmüş, bütün ışık ve saadet hülyaları sönmüş bir halde, gecenin ölüm — karanlığına gömülüyorlardı. Bu gece sanki hiç bitmiyecek ve bir daha hiç sabah olmıyacak- tı. Ateşsiz. ülke böyle ağır çe - kerken, Hazar Han, büyük zafe - riyle övünüyordu. O akşam demir kafesin ardın - daki biricik ateşi daha çok alev - lendirmiş, yakutlarla süslü — altm tahtına oturmuş, eğleniyordu. Köşede sazlar çalıyor, şarkılar söyleniyor ve beyaz derili, çekik gözlü dilberler kımız sunuyorlardı. hakana köpüldü | 1520 tarihinde oldu. Filo engin denizde şimali gar- bi istikametini — tutturdu ve tam iki ay kara yüzü görmeden yol - culuk edildi. * Sular Atlantikte olduğu — gibi, çılgın. değildi. Onün için Magel - lan, buraya sulh ve sükünlu mâ - nasına gelen Pasifik adını ver - di. 24 kânunusani 1521 de göz- cüler sevinecek bir haber vemdi - ler. Herkes güvertelere — üşüştü. Ve üstü yeşil ağaçlarla kaplı kü- çücük bir ada göründü. İskandil- ler derin sular — gösteriyordu ve görünürde adam namına kimse - cikler yoktu. Buraya Sen! Pol adı verilerek geçilip gidildi. Adanım şimdiki ismi ise pek te hoş değildir. Tua- moto takım adalarından olan bu- raya şimdi (Köpek adası) münâ- Hazar Han hâlâ, arasıra bağrın- | da bir yumruğun sıkıldığını duyu- yor, geçen günün verdiği yorgun - lukla geçirdiği korkuları hatırla- | dıkça tâ yüreğinden eriyordu. .0 zaman bir kadeh kımız daha içiyor: , — Dabha köpüklüsünü verin!.. Diye bağrıyordu.. Ulus, açlık ve yokluk içinde in« lerken © gülüyor ve eğleniyordu . Zafer, ona gurur veriyordu | Ladroues ismile de tanınmakta - Fakat bir gün öleceğirni hatırla- | ÖŞ dıkça gene içinde bir buz fırtınası esiyor, kafasında her şeyin karar - dığını duyuyor ve ağrı çekiyordu. Ölmek!.. Korkunç bir şeydi bu!.. .h*: Ve sıcak gülüşleriyle gözle - .,.n:' ve yüreklerimiz de hayat | b'nhn ulu Tanrı!.. K tanrının en büyüğü!.. ğ senden uzağız!.. M kış günleri delik deşik ku- W *Ğ: titreyeîeçiı: kıyıç gibi | bu çekik gözlü, ak derili genç kız- ! Ölmek ve bir daha ne bu köpük- | lükımızı doya doya içmek, ne de ları kucaklamak ve bütün şu bü - Yük kalabalığın onun önünde baş eğerek elleri bağlı durduğunu gör- mek.... “dâteş Üülkesi, mdnasınu yesen. T0 del Fuegan'da yerli bir okçu, Hinduların Ana kabilesine mensup o - lan bu adamlar iri yarı sağlam, güçlü kuvvetlidirler. Etbiseleri koyun pöste- kisidir. Ayaklarında da ayni deriden zarık giyerler. Soğuklara karğı vücut-| TA En DENiZ TARiHiNDE büyük yolculuk H*T rkçeye 'Ğ"evlren: Ahmed Ekrem . w ©e üğü olan kaybolmuştu. Patagonya yerlileri Magellan'la adamlarına dev der kadar iri göründüler. Tehuelçe kabilelerinin bu adamları bir metre seksen santim basğan da iki metre boyu bulmaktadırlar, Atıma binmiş olan kadın alış veriş yapmak için en yakın pazara gitmek üzeredir.. sına gelen Pukapuka adı - veril - mektedir . On bir gün daha süren bir yol- culuktan sonra, küçücük ıssız, su ve erzak bulunmıyan bir ada gö- ründü. Sahillerinde (adam yi - yen balıklar) kaynaşıyordu. Ma - gellan buraya — Tiburones yani (Köpek balığı adası) ismini tak - tı. Bu ada şimdi zengin kopra çiftlikleri olan Flint adasıdır. Gemicilerin vaziyeti hiç te iyi değildi. Erzak tükenmiş, peksi - metler kurtlanmış, sular fena he!- de kokmağa başlamıştı. Boğazdan — çıktıktan 98 gün sonra, mart ayında bir kaç kara parçası daha göründü. Şimdi bir- leşmiş Amerika beyliklerinin ile ri karakolu olan Guam adasınıa önünde demir atıldı. Kaşla göz arasında filonun &:- rafına üşüşen, hattâ maymun çevikliğile güvertelere tırmanan yerliler meydanda ne varsa, bü yük bir el çabukluğile çalmağa koyulmuşlardı. Bunları uzaklaş - tırmak için nihayet silâha dav -| ranmak İâzım geldi. Şimdi bu adalara haritalarda Marianalar adı da verilmekle be-| ! raber, hâlâ Magellanın ilk ver - diği ve (hırsız mânasına geleu dırlar . Avrupalılar sahile ayak atar atmaz (Uzun hurma) niyetine ye “dikleri muzlara, Hindistan ce vizinin sütüne saldırdılar ve bü - yük bir oburlukla şeker kamışla- rını çiğneyip durdular. Burada çok kalınmadı. — Yedi günlük bir yolculuktan sonra F:. lipin takım adalarına varıldı. İlk olarak Samar adası görüldü. Fa- | kat burada durulmıyarak dahu küçük bir adanım kıyılarına de - mir atıldı ve hasta gemiciler içir karaya çadırlar kuruldu. İki gün yerlilerden hiç kimse görünmedi. Üçüncü gün, civarda: ki Suluandan bir heyet geldi. Ma. gellan bunlara — boncuk ve çan verdi. Yerliler de (elli santimet- re uzunluğunda incir) ve baharat rupalılar baharata çok sevindiler çünkü böylece Molukkalara yak- laşmış olduklarmı anlıyorlardı. Üç gün sonra başlarında, yüzü düğmeli, kulaklarında ağır altın küpeler , kollarında gene altın - dan bir çok bilezikler olan bir başkanla birlikte yerliler tekrar geldiler. : S Bu sefer getirdikleri hediyele re portakal ve kümes hayvanları olduğunu göstermek için bir de horoz katmışlardı. Hasta gemiciler iyileşince filo yeniden yelken açtı; Leyte yalı . larını geçerek Limazavada demi: âttı. Kâşifler artık doğuya varmış- lardı. Burada zengin bir ticaret vadeden adalar buluyorlardı. Ma- gellanım Malakadan getirmiş ol- duğu esir Limasava- yerlilerinin, Malay dilini anladıklarını gör - dü. Artık el ve ayak işaretleri - Je anlaşmağa lüzum kalmamış - tı. Pigafettada boyuna topladığı acayip sözlerden vazgeçti, Yerliler çekingen — insanlardı. Açıktan dolaşıp duruyorlar, an - cak gemilere gelmeğe yanaşmı- yorlardı. Magellan hediyeleri tahtaların üstüne koymağa ve tah taları denizde onlara doğru yüz- dürmeğe mecbur oldu. Bir kaç günlük kurnaz bir dip- Tomasiden ve bu esnada uzaktan uzağa karşılıklı verilen — arma ğanlardan sonra yerlilerin kralı amiral gemisine geldi. Magelları ona açık kırmızı ve sarı — renklbi bir entari giydirdi, başına da mo: bir takke koydu. Avrupalılar an barlarında cici bici ne varsa mey- dana koydular kral da pasifik Ok yanosunun genişliğine dair anla- tılan sözlere şaştı. Bütün bu samimiyetler arada kardeşlik duyguları uyandırdı. Magellan hançerini çıkararak ko lunda bir yara açtı, kral da ayni işi yaptı; kesik yerden akan kan ları Avrupalı başkanla yerli ha han karşılıklı emerek kan kardeşi oldular,