Papa temin ediyor: — Harp olamaz! Yasağa. aldırmayıp beş çocuk yetiştiren Papa Eftim vaktile tüccarmış! kilisede mülâkat Papa Eftimeski” ahbabumdır. Kendisini millt mücadele günlerin- de Ankarada tanımıştım. —O za- Man orada mezahip ve şer'iye ve- kâleti ile teşkiline çalıştığı müsta- kil Türk ortodoksları — kilisesi işi üzerinde, temaslarda. bulunuyor - du. Sonra bütün artodoks kilise - lerin ve patrikhane Sen sinodunun umumi vekili sıfatiyle patrikhane- Yi işgal ettiği tarihte de biniki kes Te görüşmüştük.. Geçen gün yolum düştü.. Gala - tada Panaiya kilisesinin önünden geçiyordum.. Bu eski ahpabı çiğ - Beyip geçmeğe gönlüm razı olma- dr. Kilisenin avlusuna daldım . Vakit öğle saati... . Ayvluda birkaç çocuk oynuyor Bembayaz, saçı sakalı biribirine pejmürde kıyafetli yata» İak bir ihtiyar, elinde kocaman bir fâvan süpürgesi, — ötenin, berini tozunu alıyor. Kilise, bu güneşli öğle saatinde in bir loşluk ve sçessizlik- için - Camlarındanm ısık alamryan — geniş. salon, şafak sökmeden evvelki alb ca karanlığa benziyen bir karan- Yalnız bir iki ihtiyar madamın. yaktıkları ve iri, küllü şamdanlara. gömdükleri mumlar; karanlık ge- Çitlerde görülen ateş Böceklerine mziyor.. Kilisenin sağ tarafın- daki papaslara mahsus dairelere Toğru yürüdüm.. Bu sirada zemin katındaki Bir odanın camı;vuyul - du, Baktım: Papa Eftim uzun sakallı, küçük burunlu esmer La - Sint uzatmış bana bakıyor.. Ev - velâ tanıyamadı.. Sonra zeki göz - lerinde bir gülümseme belirdi: — Yahu sen misin? Hoş geldin. Buyur bakalım!.. İçeriye girdim.. Bana köşede bir Yer gösterdi.. Kendisi gene pence - *e kenarımdaki iskemleye kurul:* :şı- Bir taraftan küçük, siyah tes. ih tanelerini elindeki ince bir si- “ime geçiriyor, bir taraftan da be- Bimle konuşuyordu: — Ne var, ne yok? he yazıyor?. — Hayadisler iyi değil.. Avru - :ı.ülmi bozuluyor. Silâh yarışı d.'"ft;.__a? yarışın sonu - harptir, . — Aldırma sen Bu kuru gürül - *üye.. Harh olmaz.. — Nereden hiliyorsun?. Kt Orasmı sorma ! Helbet biz de tey biliyoruz ki söylüyoruz.. — Pekâla... Gazeteler b_p'tı Eftimin bu sözleri üzerine leği ©? Tahat ettim... İçim geniş - * Yerime rahatça kuruldum .. Tma memnunane — bakıyor- ı_’ sdınım tam orta duvarın - Papa Eftimin son bir vesmi.. Papa Eftimin Panaiya kilisesinin kapısı.. nuyor.. “Türküm ne mutlu bana... Gazi bizden biridir, bizim en bü- yüğümüzdür.. Bizim bütünümüz - dür.,, Bu levhaların altında köşeye çaprazlama asılmış İsanın bir res - mi. Diğer duvarlarda küçük cam çerçeveler içinde imzalı, mübürlü, rumca bir takırm yazılar görülü - yor: — Bünlar ne ? — Şu birincisi benim patrikha- nece Piskoposluğumun takdis dildiğini tesbit — eden şahadetmna- me.. .İkincisi de patrikhanenin u- mumi mümesşili ve vekili olduğu - ma dair olan vekâletname ve salâ- | hiyetname.. İkisi de tarihi vesika- lardır. Memlekette iki ortodoks kilisesi olmasıin dedik.. Müzakere - lere giriştik.. O zaman bana umu - mi vekâletname verdiler.. Sonra arkamdan emrivaki yaptılar, Bu , mun üzerine biz de Türk ortodoks kiliseleri merkezini Galataya bu kiliseye naklederek ayrı çalışma - ğa başladık... — Dualarınızı nasıl yapıyorsu. nuz?. — Tamamen öz Türkçe,. Yalnız eski Yunanca bazı kadim dini şi- irler var.. Onları olduğu gibi o- kuyoruz. Geri kalan üyini millt dilimizle yapılıyor. Rumca yap - sak kimse bir şey anlamaz.. Çünkü bunlar Arapça gibi herkesin anla. fIABER — Akşam Postası Papa Eftim ailesiyle bir arada., yamıyacağı eski lisandır.. Halbu - ki bundan çok evvel Anadoludan İstanbula gelip yerleşmiş otuz bi - ne'yakınm Rum vardır ki bir tek ke- | lime rumca bilmezler. — Kayafet meselesini ne yap - tın?, — Bizce öyle bir şey yoktur.. Ben de, papaslarım da çok zaman- danberidir, sokakta kostüm, fötr şapka, giyiyoruz.. Bu sırada odaya bir küçük ça » cuk girdi, — Türk ortodokşlarının reisine seslendi: — Baba, saat bir! Yemeğe bek- liyorlar.. Papa Eflim bana çocuğu tanıt - t * — Oğlum Selçuk.. Bu sene ilk mektebi bitirdi.. . Bir dakika geçmeden 11 yaşla - rında güzel yüzlü bir kızçağız gel- di; — Baba yemeğe buyurun! Papa Eftim onu da takdim etti: — Kızım Günaydın!.. Biz gene konuşuyoruz. .Beş da « kika sonra kapı açıldı. İçeriye 16 yaşında bir delikanlı girdi.. — Bu genç çocuğu daâ tanıdık: Papa Ef. , timin oğlu Turgud.. - Hepsi baba- Tarmın etrafına sıralandılar.. Çok geçmeden, kapı gene açıldı.. İçe - riye temiz giyinmiş iki genç mat - maze| girdi.. İkisi de beni başla - rıpın hafif bir hareketiyle selâm - ladılar. Sonra Papa Eftime döne - rek: — Günaydım baba, dediler.. O, bu. genç kızları müftehirane süze - rek bana döndü: — Kızlarım bayan — Yıldız ve bayan Bilge.. Ben, gözüm kapıda, daha gele - cek var mı diye bekliyordum. Ge len giden olmadı.. Bunu fırsat bil- | dim ve çocukların anlamaması için kelimeleri mümkün mertebe seçe seçe sordum. — Siz de din adamlarınm izdi - vacı memnu değil midir?. — Hayır! Ahkâmı meşrua var.. Ankara metrepolidi — Yervasiyos papasların evlenbileceklerini,, hat- tâ evlenmeleri meşrut bulunduğu - nu isbat eden bir eser yazmıştır. Meletyosun panortodoks - kilisesi de papasların evlenebileceklerine kat'i karar verdiği gibi kisve me - selesini de yeni takvimin kabulünü de karar altına almıştır. — Diğer papaslar neden evlen - miyoralr?. — Her koyun kendi hacağın - dan asılır!., — Nasıl papas oldunuz?. — Bu tuhaf bir tesadüf eseridir. Akdağmadeni kazasında manifa - tura ticareti yapryordum.. — Yirmi dört yşındaydım, Gençliğime rağ- men kilisenin ensadık adamı idim. Papasları, papaslığı sever- dim.. Ayinlerin usulünü, — duaları öğrenmiştim.. Ara sıra yalnız ka - lmca papaslığa — mahsus usulleri talim ederdim. .Herkes de benim bu huyumu, bu merakımı bilirdi .. Korkunç Bir hastalık yüzünden dünyanın en güzel adasi Talisizler ve bed- bahtlar yurdu halinde bulunuyor Dünyanım en güzel yerleri Ha - vaen, ve Tahiti Adalarıdır. Burada ılık bir, denizin üzerine,elmas par-| çaları gibi serpilmiş küçük, fevka-| lâde güzel manzaralı adalar var - dır. Uzun gövdeli, geniş yapraklı, | mis kokulu sıcak iklim ağaçları bu adalara doyulmaz bir zevk. ve| güzellik verir. Bu adalara seyahat eden sey, - yahlar gördükleri güzellikleri an- lata anlata bitiremezler. Bunu göz önüne alan bir çok ressamlar buralarda tablolar yapmışlar, ve bir çok sinema kumpanyaları da filmler çevirmişlerdir. Yaz kış her zaman cenup de - nizinin bol yağmurlu mavi gökle- ri altmda yıkanan bu adaların a- rasında bilhassa bir tanesi en ha-| tikulâde denecek derecede güzel- dir. Mahatea isminde olan bu fevka-! lâde güzel adacık, ayni zamanda taliin garip bir cilvesi neticesin - de dünyarın en bedbaht insanla- rının toplandığı bir yerdir. En korkunç hapishanelerda ya- şıyan 101 seneye mahküm en pzılt katiller bile bu adada yaşıyanlar- dan çok daha mes'ut ve ümitli sa- yılabilirler. Bununla beraber bu adada bir anda göze hiç bir aefar let ve bedbahtlık manzarası çarp- maz. Fevkalâde muntazam asfalt yollar, gayet zarif köşkler, güzel plâjlar adanın dört yanını kuşat- mıştır. Adada gayet güzel — gazinolar bulunmakta, zarif köşklerde o - turan, çok iyi gıda alan, gayat şık elbiseler giymiş olan kadın ve er- kekler lâtif bir cazın ahenkleri a- rasında dansetmektedirler. Sık sık adaya uğrayan vapur - lar, buradaki insanlara - bal bol gazete, mektup, hediye ve diğer her türlü ihtiyaçlarını tatmin e - decek eşya getirmektedirler. A - dada güzel bir sinema, güzel bir klüp vardır. Kısacası bu adada o; taranların her türlü — ihtiyaşları tatmin edilmiştir. Bununla beraber bütün ibti - yaçları temin edilmiş olduğu hal;| de de zevk, neşe ve aşk içinde ya, şıyan bu insanlar dünyanın en bedbaht insanlardır. Çünkü bunlar cüzamlıdırlar. Avrupada ve Amerikada — bu hastalığa yakalanan bir çok n - sanlar, hükümetleri tarafındar bu adaya, gönderilirler. Bir çok hij - Bir gün köyümüzün papası öldü .. Kilisemiz papassız kaldı.. Halk düşünmüş, taşınmış: “Eftimi pa - pas yapalım,, demişler.. Dükkâna ! geldiler, beni alıp kiliseye götür - düler.. O günden sonra — dükkânı kapadım ve Allahın evine yerleşe- rvek papaslığa başladım..,, Bu sırada Panaiya kilisesinin e- mektar bekçisi Barba Yani geldi, kapının aralığından kafasını uza - tarak seslendi: — Vakit geldi,. Çanı mı?. çalayım Ihsan Arif GÖKPINAR kümetler ve hayır. cemiyetleri bunlara milyonlarca dolar yar - dımda bulunur. Bunların her tür lü ihtiyaçları tatmin edilir. Ne is- lerlerse verilir. Yalnız. bunlara bir tek şey memnudur: Adayı terketmek.. Bu adadaki cüzamlılar 3. sene- den 10 seneye kadar yaşarlar Hattâ bazıları daha da fazla.. Hastalıklarının ilk seneleri be - lirsiz geçer. Yüzlerinde ve vücut- larında bu müthiş hastalığı belli eden pek az iz bulunur. Fakat ö- lümlerine bir iki sene kalınca â - raz birdenbire inkişaf eder. Vü - cutlarda kocaman yaralar açılır. Her akşam gazinoda balo, si- nemada film, her gün de plüjda eğlence vardır. Adaya bir — defa gelenler bir daha geri dönmiye - ceklerini ve akrabalarından hiç birini bir daha göremiyeceklerini bildiklerinden bu acılarını çok çabuk unutmakta, orada bulduk- ları son hayat arkadaşlarile çok çabuk anlaşmaktadırlar. Ekseriya bu cüzamlılar arasın- da büyük aşk maceraları geçmek- tedir. Genç kadın ve erkek cü - zamlılar dünyanın hiç bir yerinde görülmiyen büyük bir hırzs, ve bü- yük bir muhabbetle -birbirtetine bağlanmakta, senelerce birbirle -« Tinden ayrılmadan — yaşamakla - dırlar. Geçenlerde bu adada çok acıklı bir hâdise geçmiştir. Fransanm büyük bir tüccarının kızı her nasılsa cüzama tutulmuş ve bu adaya gönderilmiştir. He - nüz yirmi yaşında olan bu kız fevkalâde güzel ve cazibeli idi. Genç kız, hastalığını ve akıbetini pek iyi bildiğinden vapurla Ma - hetea adasına giderken bir. kaç defa kendişini denize atmağa te - şebbüs etmiş, ve güçlükle kurta rılmıştır. Nihayet adaya varılmış, sarı renkte bir motör genç kızı alarak adaya çıkarmıştır. Diğer cüzam- hlar kendisini iskelede karşıla - mışlar ve genç kıza fevkalâde gü- zel çiçeklerden yapılmış — büyük bir buket hediye etmişlerdir. Fakak bunlardan hiç biri genç ve zavallı kızı teselli edememiş - tir. Çünkü genç kız evvelce gene genç bir doktorla nişanlanmış, ve evlenmek üzere bulunmuştur. A - dada hiç kimse ile konuşmuyaor, yemek yemek istemiyor, — daima ağlıyordu. Aradan iki gün geçmedi ki Mhahetea adasına bir tayyare gel- miş, içerisinden genç ve çok güzel bir adam inerek genç kızı sormuş- tur. Bu adam kızın nişanlısı — idi. Genç kız kendisini görünce evve- lâ çekinmek, ve kaçınmak - iste - miştir. Fakat genç doktor kendi- sini zorla kucaklıyarak dudakla - rından öpmüş, ve kendilerine hay- ret ve teesürle bakan diğer cü - zamlılara ömrünün söonüna kadar nişanlısının ve kendilerinin ara - sında yaşamağa karar verdiğini söylemiştir.