UlÜıı HABER'in Hikâyesi 'Ahmed Cemil, alışkanlık neti - cesi, her sabah tıraş olurdu. Eline jiletini alrp da aynanın karşısına geçtiği vakit, kendi kendine şu suali sorardı: — Bugün günlerden nedir?. Bi- * raz para kazanmak için ne yapa - bilirim?, Dimağında pek o kadar uya - nıklık olmamakla beraber, günü sür'atle bulabilirdi. Lâkin sualle - rinden ikincisini halletmek, azıcık güç olurdu.. Hattâ ekseriya, bu ikinci suale <evab bile veremezdi.. Öyle ya: İnsan yirmi sekiz yaşında olur da iki elceğizini şimdiye kadar hiç — bir işte kullanmamış olursa.. Evet, Ahmed Cemil de bu cins insanlardandı.. Eskiden zengindi. Çok zengindi.. Fakat buhran es - nasında büyük sarsıntı servetini kül etmişti.. . Onu elinden tutup kaldıracak doslar da edinmemişti. Zira bütün ahbapları ancak kumarhanelerde ve barlardaydı.. Varın kıyas edin: Böyle rabıtalardan insana fadya gelir mi?. Yegâne ümidi ihtiyar bir am - eadaydı: Bu adam, zenginliği de - recesinde hasisti de.. Bir türlü öl - mek niyetinde olmayan kedi canlı insanlardandı!. . O sabah, Ahmed Cemilin uzun wzun düşünmesine meydan kalma- dı, İlk suali sorup da cevabımı a - lır almaz, bütün vücudunun se - vinçten titrediğini duydu. Bugün, salıydı, salı!.. Her salı günü, çamaşırcısı gelir, kirlilerini alırdır.yı EskidenycAhmed Cemil bu gibi ev işleriyle uğraşmazdı, şüphesiz.. Gayet rabıtalı bir uşağı vardı . Kendisine dadı gibi bakardı. Şiradi ise, “iki el bir baş içindir!.,, düsturuna riayet ediyordu. Evi| toz ve kir içindeydi.. Yükte hafif bahada ağır, nesi var, nesi yoksa hepsini elden çıkarmıştı. Yuvarla - * nıp gidiyordu. Üzüldüğü bir — değildi, hayır... Parasız kaldığı gündenberi kapı - | şepete yerleştirdikten sonra kalk sınm zilini çalan kimse — yoktu. Hattâ o ardından — koşan sevgili metresleri bile yüzüne bakmaz ol- muşlardı. çam Frnek tertibi bir Kolunda bir sepet, ince bir ka - dın endamı, karşısında belirdi. Fransızcası da (!) kuvvetlidir haspanın: — Bonjur! - dedi. Cemil: — Banjur... - diye cevab verdi.- Sizi tebrik ederim... Her zamanki gibi muntazaâmsınız. .Tam vaktin « de geldiniz!, Çamaşırcıyı odaya aldı.. Bura - ya yazı odası ismini verirdi.. “Ya- zrodası...,, Lâf işte. — Hakikatte yazı yazıp bir iş gördüğü de yok - tu ya!.. Çamaşırcı kadın gömlekleri, ço- | rapları falan sayarak tasnif eder - ken, Cemil, onun hiç bir hareke - tini kaçırmıyordu. Ne genç, ne gürbüz şeydi bu ka- dın!. Güzel miydi?, Hayır, ken - disine güzel denemezdi.. Dağnık saçları, çukur cukur çenesi vardı. Sonra, pençe pençe pembe ya - naklar ki, soluk benizli salon ka « dınlarının revaçta olduğu bu de - virde asla moda değildir... Genç kadın kirli çamaşırları tı, gülümsiyerek: — Oldu efendim.. - dedi.. — Teşekkür ederim.. Fakat bana karşı amma da ciddisiniz Zaten pek pahalrya malolan o | ha... Benim gibi iflâs etmiş bir a - kadmlardan o bizzat yüz çevir - miştiya.. Onu en utandıran şey, çamaşır - « kadınla halleşmekti.. Çamaşırcı kadın, yirmi yaşların- da kadar çapkın mı çapkım bir ka- dındı..,. Gözleri ne müstehzt bakış- Jıydı, burnu, azıcık havaya kalkık dama bu derece surat asmanız ya- zıktır, doğrusu.. — Ay, siz iflâs mı ettiniz?, — Elbet.. Halimden görünmiyor mu?, — Tabit.. Biz çamaşırcılardan hiç bir şey saklanamaz.. Acıma ifade eden bir hareketle olduğu için, — onda da bir istihza gömleklerden birini havaya kal - ifadesi vardı. Kirli çamaşırlarmı böyle oynak bir kadmma göstermek ne de müna- sebetsiz iş, değil mi ya?. TAh, eski ipek çamaşırları olsay- dı.. Markalı ipek gömlekleri.. Za - rif bagetli çorapları.. Onların bakiyeleri — bile şimdi epeyce aşınmıştı.. Bunlardan do - layı zavallıcık utanıyordu. Bunları göstermek, her salı, de- Hkanlıyı renkten renge sokuyor - du. Kapı çalmdı.. Ahmed Cemil, bu çalışı tanıdı.. — Bereket versin ki, dırdı., Delikti.. Don ise parça par- çaydı.. Çoraplar, hem burunların - dan hem de topuklarımdan zede - lenmiş, örselenmişti... — Evet efendim, bir çamaşırcı müşterilerinin bütün hallerini bi - Hir. Zengin oldukları zaman bize iyi çamaşır yıkatırlar.. Fakirleşin- Ce ise, çamaşır, insanın halini ba - rometre gibi gösterir.. “Kılık kı - yafet insanı aldatır!.,, derler.. Fa- kat, bu, kılık kıyafetin üst kısmı - dır. Biz, şık esvapların altında ne biçim fanilâlar, donlar olduğunu biliriz çalım satan — erkeklerde kadımlara için için güleriz!... Af - sırtında güzel pijaması vardı. Es- | federsiniz, çok gevezelik ettim ga ki devirlerde kalma yegâne pije - | liba.. , ma.. Beyaz dişlerini göstererek gül - lü.ndı da trraş olmuştu.. Saç - | meğe başladı.. larını iyi taramış ve fırçalamıştı. Erkek de, samimi surette genç —. Kapıryı açtı.. | kadınla beraber güldü.. ğ ı l ı | gideceğim... HABER — Akşam Posu_uu uşak kapıvı açtı. — İşte ben de size çalrm satmı- yorum.. Her şeyimi biliyorsunuz.. Onun içindir ki, —size karşı bir samimiyet hissediyorum.. İsminiz nedir?. — Faika.. Efendim, Mademki bu kadar ahbap olduk, size şimdi söyliyebilirim ki, siz beni eskiden mahcup ediyordunuz.. Arkanız - dan bile Ahmed Cemil Beyefendi diye konuşuyordum. Fakat şimdi sişin de sıkılmıyacak bir erkek ol- duğunuzu görüyorum.. Hattâ yü - zünüze — Cemil Bey diyebilirim.. Sizden korkum da kalmadı işte.. Açtım ağzımı gevezeliğe başla - drm. Bundan da çok memnunum. — Niçin?. Kadım, cevab vermedi.. Lâkin kabahat yaptığı sırada yakalan - mış bir çocuk gibi kızardı. Bütün yüzü, saçlarının dibine kadar kıp- kırmızı kesildi.. Dudaklarında acayip bir gülüm- seme belirdi.. Ahmed Cemil, bu gibi şeyleri anlamıyacak, fırsatları kaçıracak insanlardan değildi. İleriye doğru - | bir adım attı.. İki kolu, genç kadı- nm vücudunu sardı. Dudaklarını onun yüzüne yaklaştırdı... — Faika.. Faikacık.. Minimi - ni çocuğum... Diğer güzel — kelimeler aradı .. Aşk ve muhabbet ifade eden ke- Himeler.. Lâkin, bulamadı.. Yuka- rıki sözlerle bütün şiirlügatçesini sarfetmiş bulunuyordu. Bir süküt hüküm sürdü.. Faika: i — Çamaşırları götürmem lâ - zım., Gecikmiyeyim., N çe | aşırlar I , S1 | — Evet, evet.. Şimdi gidersin.. | Daha iğildi.. İki baş hafifçe to » kuştu.. . BEL Bu aşk, altı ay kadar sürdü. Bizzat kendisi için sevilmiş ol - mak, Ahmed Cemilin ilk defadır başma geliyordu. Delikanlı, vakti- | le avuç dolusu paralar sarfederek eriştiği kadın vücudunun her salr kendi kendiliğinden ona geldiğini görüyordu. Haftadan haftaya — aşkı biraz daha büyüdü, ilerledi.. Faikanın da neş'esi o nisbette artıyordu . Fakat, bir gün, Ahmed Cemil, | uzun mazeretlerden sonra, genç kadına bir derdini söyledi: — Dört beş gün için seyahata şimdi, | Ertesi salr, Faika, kapıyı çaldı., Allah, allah,.. Yanlış yere mi gibi, bir hıristiyan uşak kapıyı aç- Yt a — Buyurum.. - dedi, - Bay siz - | mirasa konmuştu.. den bahsetti. Yıkanacak çamaşır - şey bitmiş, delikanlr, Tarı almağa geldiniz, değil mi?. CASUS ” 24 NİSAN — 1935 — Bolluğu devletleri düşündürüyor Yalnız ingiltere casusluk Bir vakitler omumi — harbin en heye, canlı bir sergüzenşti olan casusluk, şim- di de Avrupanın mensupları en kalaba-| hk bir mosleki halini — almıştır. Gün geçmiyor ki Avrupa ülkelerinden birin de birkaç casus yakalanmasın. Ortada münferit casuslar casus kumpanyaları, mukabil casuslar, sanki biribirini kova-. lıyor, diğer taraftan da tevkifler ınhı—i kemeler, uzun hapis cezaları — idamlar gırla gidiyor.. Çünkü Avrupa yeniden silâhlanmaktadır; bir halkın yeniden ıi-' lânlanmasını başka birisi bütün teferru- atile öğrenmek istiyor. Demek ki ca- sus için yapacak epey iş var! Bundan yirmi gün evvel — Amerikalı Rabert Gordon Suitz adlı birisiyle karı- s1 beraberlerinde yirmi kişi daha oldu- ğu halde ,Fransız mahkemelerine bir casus şebekesine mer-up olmak — su- çile gönderilmişlerdi. Bundan az evvel de Almanya iki güzel kızın kellelerini balta ile uçurtmuş ve Von Jena adlı diğer güzel ve genç bir kızı ııu'iıbbül hapse mahküm etmişti. Nisan 15 de Rişard Roydere adlı bir Amerikan mu allimin Berlinde muhakemesi yapıldı., Bunun da suçu hücum kaıtaları hakkın da malümat toplamakdı. Şimdi Fransue mabkemelerinde yen' bir grupun davası görülmüş ve muhtelif cezalar verilmiştir Bu grupu Helsigfar da mukabil casus teşkilâtı yakalamıştır. Gruptan Madam Martin Şul — adlı bir kadınla Amerikalı Arrid Jakobson se- kiz sene hapse mahküm edilmişlerdir. Casusluk şekil ve yolları da artık büs-! bütün değişmiştir. Kadım — güzellik ve| füsunu hâlâ mücssir bir rol mıııüiıı beraber sulh casusluğu daha ziyade fen| adamlarımı devşirmektedir. Çünkü bun- lar icat olunan tüfek yahut zehirli gaz- ları daha kolaylıkla anlıyabilmekte, ya- hut yeniden yapılmış — istihkâmlarla, tayyare plânlarını elde etmekte muvaf- fakıyet göstermektedir. Avrupanın her köşesinde sürü sürü casuslar dolaştp duruyor. — Hele 1934 yılında yakalanan casus kadınların sa- yısı şimdiye kadar bir kaç senede tutul-| muş sayısından çok daha büyük bir ye- künu bulmaktadır. Kadımın güzelliğini temin eden kalar diyarı Amerikada böyle bir müsabaka yapılmış ve şü alınmıştır: Sırt, saçlar, eller, bacaklar ve gözler,... Ve, kadının önüne bir sürü ipek gelmişti?. Âdeta büyük otellerde- | gömlek, bagetli çorap serdi. , “Cemil Beyefendi,, olmuştu! ğ Nakleden: Hatice SUF Baltık memleketlerinde — “Kınlbi adiyle tamlan Aincli Lautom GiülE Estonya hapishanesinde sekiz sent bitirmek için bekliyor.Fransada tutul kalabalık grubun reisi olarak Lidya von Stal gösterilmektedir. Hapishane gardiyanının bile Tâkabını takmış oldukları ıııçıllıı güzel Sofi Drost Fransız hapi de iki sene kalacaktır. Bu kadın FIJ makineli tüfeklerinin — mekanüi T gösteren plânları — yabancı bir satmıştı. Bu yeni tüfeklerin attıkları kurşun adedi başka hiçbir let tüfeklerinin yapamadığı kadar tur. Tüfeğin diğer bir — hususiyeti bir vida çıakrılmak suretile bütün kinenin yedi parçaya ayrılması, böy? büyük bir kolaylıkla n Sofi Drost'un başardığı iş ci?'len himdir. Çünkü bu kadının ellerine © yan ve fakat bu yüzden hayatını man başı boş casuslar — da pek ç Bunlar ağır başlı ve çenelerini tut! mı bilen insanlardır. Bir çok lisan ler, en şık sosyetelerin — müdavim ler ve bilhassa gazetelerin — siyasi habirleriyle cok sıkı fıla h y Hükümetlerin bazısı bu başı boş & lara yüz verirler * Aaralarında ? çekişe pazarlıklar yaparak bazan mukabilinde, bazan da malümat suretiyle bunlardan haber alırlar. Askeri bütçelerin yekünu kı ça, casusluk için olan gizli tahsi artmaktadır. Geçen yıl üç büyük pa devleti casusluk — işlerine 15 mil dolar harcamıştır. İngilterenin teşkilâtı senelik bütçesi 200,000 Hirasıdır.Bu tahsisat 1929 yılında AY kamarasında 10000 İngiliz lirası o resmen kabul edilmişti. Fakat İnigilizlerin — iddiasına © Avrupanın bazı memleketlerinin # luk için yaptıkları masraflar ç İngiliz tahsisatını çok geride ta imiş. uzuvları hangileridir. Faika, anladı: Amcası ölmüş, Ahmed —? hi Ve artık