Osman klav köklerden — gelen 1 — Örz türkçe Ö Kö.) beldeki #özlerin kargşısına (T. kendisine bir telgraf çektim — Beni koruması için kendisine bir telyarısı çektim. Himayeci — Koruyucu w-—nınyucıılık Hâmi — Korur, koruyan Mahmi — Korunuk — (Fr.) Pro - tegi Örnek: Mahni devletler — Koru « nuk devletler Himaye altında olan yer — Ro - rancak — (Fr.) Proteetorat — Vaki (Vikaye'den) — Korur, ko - ruyucu — (Fr.) Prtventif — Örnek: Çiçek aşısı yürde doksan beş vakidir — Çiçek aşısı yüzde dok- — san beş koruyucudur. — Himmet (Bak: Cehd, gağyret, Iâ1f) Hitn — Vakit " Hiram — Salınış Hiraman — Salrmlı Hiram etmek — Salmmak Hire — Bulanıklık, donukluk Hirelenmek — Bulanmak Hired — Akıl Hiredmend — Akıllr Hirre — Kedi Hirzicân — Can tılsımı His — His, sans (T. Kö.) — (Fr.) ientiment, sens Ihsas — 1 Duyurum ( Hissettirmek anlammna) — Action de faire sentir ? — Duygu — (Fr.) Sensation Hissetmek — Hissetmek, düy - mak — (Fr.) Sentir Örnek: Elinde bir acı hissetti — Elinde bir acı duydu. Gönlünde büyük bir yels Kisset - iH — Gönlünde büyük bir umulsuz - Tuk duydü. Hisst — 1 — Hissiğ, 2 — Duyal — (Fr.) Sentimental, sensoriel Örnek: İnsanda beş hasse - var - dır — İnsanda duyu vardır. Hassas — Hisli, duygulu — (Fr.) Sensible Örnek: Arkadaşım tır — Arkadaşım — çok f "m:,;,-,( — Hislilik, duyarlık, duyganlık — (Pr-) Sensibilliti Örnek: Hastalık ondaki hassasi . veti arttırmışlır — Hastalık ondaki dayarlığı duyganlığı, HİStLİĞ) arttar- TARÜr. culuk Hi ti — Duygu' a:"k'.'»îî.k.. (His kablelvu - kuu) — Önsezi — (FT-) Pressenti - Ment Ötnek: Bir hissi oraya gitmek istemedim — #i ile oraya gitmek & Mütehassls olmak Mak, hissine dokunmak — (FT töncht, ötre affeet& çok hassüs- duyguludur 'İY'NİSAN — 1925 ÖT NLN ç Söz uzunu mneşrediyoruz »© HABER — Akşam licadan Türkçeye Postası ; ları toplanır — Dimağda büllbı_du . Bir önse-| Örnek: Yullar geçtikten — sonra bendi hatırlamasından çok mütehas - sis oldum — Yıllar geçtikten sonra beni hatırlamasından pek duygulan [ | | | dım. Mahtüs surette — Duyularcası ma .— (Fr.) Sensiblement | Örnek: Pahalılık mahsüs bir su « rette arttı — Pahalılık duyulurcast - na arttı. Gayzi mahstis (surette) — Duyul-| maz, belli belirsiz — (Fr-) İnsensib - lement Sahte hissiyat — Duymacık Havvası — hamse — Beşduyu — (Fr.) Les cing sens Uzvu his — Duyak Örnek: Dimağda bütün his uzuv- yaklar toplanır. Intiba — Duyuş — (Fr.) İmpres - sion Kabiliyeti intiba sahibi — Duyuş- lu — (Fr.) İmpressionnable i Hisar — Baru (T. Kö.) Hiza — Hiza (T. Kö.) Hod — Kendi Hodbin — Bencil — (Fr.) Egölste Örnek: Hodbin insan, gönül fıka- rası olandır — Bencil insan, gönül yoksulu olandır. $ Hodbint — Egolsme Örnek: İçtimat — hastalıkların en korkuncu hodbinidir — Soysal hasta- fıkların en korkuncu bencilliktir. Hodbehod — Kendi başma, ken - di kendine Örnek: Hodbehod bu işe teşebbü - | sü yanlış oldu — Kendi başına bu işe| Bencillik — <(Fr.) Hoşgeldine gittiler. Hububat — Tahıl Hüccet — Kanıt (Bak: Delil, burhan) | Hucre — Odacık, gz — (E'r.)ı | Cellule ) (Fen anlamı terim koluna bırakıl- mıştir.) Huceyre — Göze — (Fr.) Cellule Hucrevi — Gözül — (Fr.) Cellu - Haire Hudâ — Tanrı, kuday Hudâyi nabit — Kendibiten — Çul pousse sans &tre cultive Örnek: Hudayi nabit ağaçlar — Kendi biten ağaçlar. Hudud (Bak: Hadd) — Buç, sınır Hudus etmek — Baş göstermek, çıkmak, mak — (Fr.) Surgir Om;:ııjıılunnda bir iktilâf hu - dus etti — Aralarında bir anlaşama- lık baş gösterdi (çıktı) Hufre — Çukur Örnek: Yolda bir hufreye düştü — Yolda bir çukura düştü. ğ Hulâsa — Çıkarma — (Fr.) Extrai | — Örnek: Kına kina hulâsası — Kına kına çıkarması. | Hulâsa (icmal) — Özet — (Fr.) Resumü Örnek: Bir yazının hulâsası — Bir yazının özeti, Hulâsa etmek — Kısalamak, özet - mek. Örnek: Bu yazıyı yazarken çekti -| ğgim müşkülâtı, hkulâsa ederken çek »| memiştim — Bu yazıyı yazarken çek- tiğim güçlüğü kısaalrken çekmemiş - P tim | Hulâsaten — Kısaca Nn Örnek: Size huldsalan söyliye - d M-sıuwıöı“ı'ıln Hulfetmek — Dönmek Örnek: Sözünlürde hulfettiniz. — Sözünlüzsden döndünür. Hulkum — Boğaz Hulüi etmek — Girmek, yaşamak Örnek; Mevslmi şita hulül etmiş - ı-sukıl .| # — Kış girmişti. Zenginlere hulül etmesini bilen Ü bir adam — Zenginlere yanaşmasını bilen bir adam. Hulüs — 1— Yaranma, 2 — (Bak: samimiyet) Örnek: Ona arzı hulis etmek is - temedi — Ona yaranmak göstermek istemedi. Hulüskürlık — Yaranmalık Örnek: Hulüskârlıktan hiç de hoş-| | lanmas — Yaranmalıktan hiç de hoş- Tanmaz Humma — Sıtma, nöbet, — aleğ — (Fr.) Fiğvre Hunnak — Bağa Hünin — Kanlı Örnek: Hunin bir cidal —- Kanlı bir kavga | Hunriz — Kandökücü Örnek: , . , hunriz bir adamdı « » * «« kandökücü bir adamdı. Hurafe — Sanıka, urasa Örnek: Türk çocuğu hurafeye ku- lak asmaz — Türk çocuğu sanıkaya (urasaya) kulak asmaz. Hurde — Kırıntı, küçürek, ufak, ufarak. Örnek: Hurde demir parçaları — Kırıntı demir parçaları En hurde mana farklarını bile sez- di — En ufak anlam ayırtımlarını bile serdi. Hurdehâş olmak — Paramparça olmak, kırılıp dökülmek. Örnek: Pencereden düşerek kafa tası hurdehaş oldu — Pencereden dil- şerek kafa tası paramparça oldu. Hurdehâş etmek — Kırrp dökmek Örnek: Otomobil bir arabaya çar- parak her tarafını hurdehaş etti — | Otomobil bir arabaya çarparak her yanını kırıp döktü. Hurdevat — Kırık dökük, öteberi Örnek: Sokakta hurdevat satan bir adam gördü — Sokakta kırık dö - kük (öteberi) satan bir adam gördü. Huruç — Çıkma, çıkış Örnek: Kaleden huruç zaamnı gel- | mişti — Kaleden çıkma (çıkış) zama- nt gelmişti. Huruc etmek — Çıkmak ” Hurüşün — Coşan, çağlıryan Örnek; Kızdığı zaman huruşan bir sele benzerdi — Kızdığı zaman - co - şan (çağlıyan) bir sele benzerdi. Husran — 1— Zarar, 2 — (Bak: Mahrumiyet) Husüf — Aytutulma Husus (Bab anlamına — İş, yol, konu, sorum, şekil yön, bakım, için, üzerine e Hüş — Akıl Huşü (Bak: Tevazu, arzı ihtiram) Hüşyar — Ayık Huzur — Kat, kıt Örnek; Huzurunuzda bulunmakla şerefyabım — Kalırızda (kıtınızda) bulunmakla onurlanmaktayım Çonur- lanıyorum). Huzur — Bulunma Örnek: Sizin, aramızda huzurunu- zu faydalı görüyoruz — Sirzin, ara - muzda bulunmanızı faydalı görüyo - Yüğ. Husur — (huzur ve âsâyiş anla » mma) — Güvenlik | Örnek: Halk burada huzur içinde | yaşıyor — Helk burada güvenlik | » çinde yaşıyor. Huzur (Huzur te sükün anlamı - na) — Baysallık Örnek kafasiyle çalışan kimseler için huzur ve sükün en lâzım bir şey- dir «« Kafastyle çalışan kimaeler için baysellık en lürzumlu bir şeydir. Huzur (ü kalb anlamına) — İç ra- hatı. Örnek: Bir İşi muval fakiyete er - dirmek kadar insana hururu kalb ve- ren bir şey yoktur — Bir işi başar »| mak kadar İnsana iç rahalı veren bir şev voktur. Hübüb — Esin, esinti Hübüb etmek — Esmek Örnek: Rüzgür hübüb eder, kum savrulur — Yel eser, kum savrulur. Hücüm — Hücum (T. Kö.) Hüda — Uzyön — (Fr.) İnspira - Hon gul pousse dans Ja völe dü salut | Hükümdar — Hükümdar (T. Kö.) Örnek: İngiltere Hükümdarların - dan — İngiltere Hükümderlerinden. Hükümet — Hükümet (T. Kö.) Hüma — Oma Hüner — Hüner (T. Kö.) Hür — Gür, özgen, özgür | Hürriyet — Hüriyet, özgenlik, öz- | gürlük Örnek: Hürriyetimizi hiç bir şeye değişmeyiz — Özgenliğimizi hiç bir şeye değişmeyiz. Hürriyetperver — Üzgenel, özgü - rel Hürmet — Saygı Örnek: Bürmetlerimi takdim ede - rim — Saygılarımı sunarım. Hürmet etmek, — ihtiram göster - mek — Saymak Örnek: Ben kendistne çok hürmet ederim -- Ben kendisini çok sayarım. Hürmeten — Sayarak Örnek: Ihtiyarlığına hürmeten — İhtiyarlığını sayarak, Muhterem — Sayın Örnek: Muhterem samilerim! —- Sayın dinleyicilerim! Hürmetkâr — Sayar Örnek: Hürmetkârınız — Sayarı - niz. Hürmete Vâyik (vacibülihtiram, şayanı hürmet) — Saygıdeğer, Hüsn — Güzellik Hüsnüân — Güzellik Hüsnü hâlü hareket — Uzgidim Örnek: Hüsnü hâlü harcket nu - marası — Uzgidim numarası. Hüsnü hat — Uzyazı — (Pr.) Cal ligraphie Hüsnü idare — Uzyönetim Örnek: — Hüsnü idaresiyle bütu. arkadaşlarının sevgisini kazanmış tı. — Uzyönetimiyle bütün arkadaş - larının sevtgisini kazanmıştı. j Hüsnü imtizaç — İyi geçinme ; Örnek: — Zeve ile zevce arasında hüsnü ümüzaç — lâzumdır — Karı ile Kkoca arasında iyi geçinme gerektir. Hüsnü kabul etmek — İyi karşıla mak. Örnek: Bent hüsnü kabul etti — Beni iyi karşıladı. Hüsnü muamele etmek — İyi dav- ranmak Örnek: Kendisine hilanü mucmele 3 edince şımarmaya başladı — Kendi - sine İyi davrandıkça şımarmaya baş- Tadı. Hüsnü vazar sahibi — Arıbakışlı Örnek: — Hüsnü nazar sahibidir, kimsenin kötülüğünü görmez —- Arı - bakışlıdır, kimsenin kötülüğünü gör- WİCZ, Hüsnü niyet — İyi niyet Örnek: Hüsnü niyetle bu işe buş - Tadı — İyi niyetle bu işe başladı. Hüsnü göhret sahibi — İyi tanın » u. Hüsnü tabiat sahibi — Zevkli $ Örnek: Hüsnü tabiat sahibi bir a- — , dam — olduğu giyinişinden belli — Zevkli bir adam olduğu giyinişinden belli, Hüveyda (Bak: Aşikâr, ayan) Hüzal — Bitkinlik Hüzün, tccssür — Üzün — (Fr.' Tristesse Örnek: Gönlünüz daima hüzünle doludur — Gönlünüz her vakit üzün doludur — Vous avex toujours benu- doup de tristesse dans Ve cocur. - TİCARETTE Muvaffak olmanız için