30 MART — 1935 s—ah Yazan: İ Kelrem Ka | © Ali döğüşmeyi Ali Reis kılıcını çekerek bu ge - veze herifin üstüne — yürüdü. Onu bir vuruşta şişleyecek ve bir daha #es çıkaramıyacak bir hale soka - | caktı. Fakat Venedikli koluna girdi ve önüne geçti. Ali Reis: — Bu bir delidir! Saçma sapan söylüyor.. Ona inanıyorsunuz da, bir şövalyeye inanmıyor musunuz, öyle mi?. Diye homurdandı.. Silkindi ve iki adım geri çekilerek: — Sizin Senatonuz da gelse be - ni buradan bir adım ileri götüre - mez... “Ya defolup gidin, yahut kendinizi sakının!.. Diye bağırdı. İki taraf da kılıçlarını çekmiş - ler, saf yapmışlardı. Bu üç kişi, şu sekiz bütün şu halka ve çok yetişecek olan yeni askerlere karşı ne kadar zaman dövüşebilirler ve “e yaparlardı?. Bunu Ali Reis de kestirmemiş değildi. O da sonuna kadar dö - “üşmeyi gözüne almıştı.. Arkaları denizdi.. Rıhtıma an - cak üç dört adımlık bir yerde idi- ler, kotra da oracıkta ve hazırdı .. Bir iki dakika karşılarmdakileri oyaladıktan sonra kotraya atla - mak, açılmak ve son hızla liman - ae zabit onun on kişiye, geçmeden Yylaser A di dirrürr İsğ ru yoldu., İki tarafın kdıçları havada barladı ve çatıştı.. Halk, geri geri çekiliyor, asker yaklaşıp sıklaşıyor, Ali Reisle ar - kadaşlarınım önünde — bir yarım halka yapıyordu. Şimdi kan dökülecekti... Ali Reis de, Kara Yusuf da ya - Mman dövüşüyorlardı. Venedikli zabit pabucun bahalı olduğunu anlamış, askerlerden bi- rini yardımcı istemek üzere en ya- kın karakola göndermişti. Alaca karanlıkta parlayan ve şakırdayan kılıçlar, etraftaki hal - kın gözlerini kamaştırıyor, kalple- Şimdi burası, — Gladyatörlerin dövüştüğü yeni bir Aren gibiydi. Ali Reis, arkadaşları ile bera - ber kotraya atlamak için en uy - Bun zamanı tasarlıyordu. Graçyozayı unutmuş gibiydi.. Bir an evvel bu korkulu halden kur - tulmak istiyordu. Ondan — sonra Rene yeniden düşünmek, — yeni blânlar kurmak lâzım geliyordu. Tkide bir Venedikli zabite döne- rek: — Bir delinin sözüne imize kıyacaksmız!.. Yazıklar size, bu bir delidir.. Bu saç- Malıyor.. Fakat siz de mi delisi - niz? Dye söylenyor ve soruyordu.. İyden iyiye kızmışlardı Ali Reis, Kara Yusufa: — Bonifas!., Dikkat!.. Vittor - Yo ile beraber hemen kotraya.. de geliyorum.. Dikkat!.. Göz- lerinizi dört açın! Sapasağlam ol- Manız lâzım... Bu domuz oğulları '"ğkîe çoğalıyorlar.. Sansar kotraya atladı. Cü reis sonuna kadar Artık | uyarak, | l]Şikğyetler temenniler in'in Büyük Deniz Romanı göze almıştı Şimdi Kara Yusuf da atlaya - caktr.. Valeryonun uşağı: — Kaçacaklar! Kaçacaklar!, Bı- rakmayın !Tutun!.. Diye askerleri kışkırtıyordu. Şimdi askerler yana yayılmış - lardı.. Neredeyse deniz yolunu da keseceklerdi. Kesmeseler bile b'r kaçının Ali Reisin arkasından kot. raya atlamaları beklenebilirdi , Bu | ise ortalığı büsbütün karıştıracak, kargaşalık uzayacak ve denizden | gelecek olan başka askerlerle de sarılmış olacaklardı.. Buna rağmen b'r hamle yapmak lâzımdı. . Bunun için hazırlandı. Lâkin bu sırada sol — taraftaki kalabalık — yarılıyor ve oradan, koyu mavi bir rop giyen genç, çok güzel bir kız onlara doğru geliyor- du. g Bu Graçyoza idi. Ali Reisin kalbi korku ile çarp- | tı.. . Şimdi genç kız, babasının ölü - münü öğrenecek, ondan şüphele - necek ve bir anda düşman olacak- ti Graçyozanın, Ali Re'si Valeryo- yu öldüren adam diye ne acıklı şeydi.. — Şimdi Ali Reis, babasını zincirlerde inleten o ada- mı el'ne geçirse bile öldüremez. A Çünleü bu genç İsserderin ve sarsılmaz bir aşkla seviyordu, İşler arap saçına dönmüştü. Ne | tarafından çözerek düzene soka - cağını bir türlü — tasarlayamıyor, çılgınca da dövüşüyordu. ların arasma atıldı. Ali Reisin ö- nüne geçerekona — siperoldu ve Venedkili zabite sordu: — No istiyorsunuz?. Zabit şaşırmıştı.. Baka kaldı; — Markiz Valeryo!.. Diye mırıldandı., Sonra kılıcını indirdi, baş eğdi.. Valeryonın uşağı da şapkasını yelteniyordu. mış, olup biteni anlatmıştı. Graçyoza: — Ben babamın böyle bir kot - rası olduğunu hiç hatırlamıyorum. Dedi... Zabit bu sözler üzerine Ali Rei- | so baktı.. Bütün şüpheleri birden - bire silinmiş gibiydi.. Graçyoza Ali Reise döndü: — Buna siz ne diyorsunuz?, Dedi.., — Ben mi? Fakat.. Bu kotra be- zamandanberi kullanırım.. Anko . Hattâ... | — Yeter, muhterem şövalye | Beneventi!. Bir sözünüz yeter! . Sonra Venedikli zabite baka - rak devam etti: — Bu zavallı uşak her halde de- lirmiş olmalı!.. Ben şövalye Pho - lino Beneventiyi çok — iyi tanır ve sözünün doğru olduğuna sizi inan- dırmak isterim.. Sen, Rozaryo, ba- bamla beraber Palermoya gitmiş - tin?,, Niçin geldin ve babam ne - | tanıması Graçyoza, sararmış bir yüz, tit- | reyen bir vücutla, çarpışan kılıç - | çıkararak yerlere kadar - eğiliyor, | hanımına bir şeyler anlatmağa Fakat zabit ona vakit birakma - | nimdir.. Geçne yıl yaptırdım ve o | nadan buraya da onunla geldik.... Z | Bir müteahhid taahhüdünü yerine getirmemiş mi? Büyükderedeki Sahil Sıhhiye idaresinin — üzerine bir kat daha ilâvesi bir müteahhide havale e - dilmişti. Anlaşma mucibince, bu müteahhidin dış cephede çimento kullanılması lâzrm gelirken kireç kullandığı iddia edilerek orada ça- lışan kalfalar tarafından sertabi- be müracaat olunmuştur. Sertabip, belediyenin bir keşif mütaahhidin olacağını söylemiştir.. Fakat, şimdiye kadar henüz bir muâmele yapılmadığı hakkında gazetem'ze şikâyet va - ki olmaktadır. Makamı | dikkatini celbederiz. li yi Edirnede resim sergisi | — İstanbul Halkevinden: 1 — 15 mayıs 1935 tarihinde | Edirne Halkevi tarafından Edir- nede eski Türkocağı binasında bir resim sergisi açılacaktır. 2 — Serginin müddeti on beş gündür, mes'ul aidinin 3 — Bu sergiye eser gönder - mek istiyenler gönderecekleri e- serleri ve miktarını bir mektup - la mayıs; iptidasma kadar Edir | eserlerini mayısın beşinde orada bulunduracaklardır. YÂARIMAY zengin münderecatlı Mecmuanın dördüncü sayısı nefis bir kapak | içinde ve bedava bir tablo ilâve- ) sile çıkmıştır. Mecmuada Naci Sadullahın Morgda yaptığı reportaj ve ifşa ettiği hayretverici sırlar; “Ho- livudu ve bütün sinema âlemini allak bullak eden kitap,, başlık- h yazılar bilhassa okunmuya lâ- yıktır. HABER | | Akş_an') Postası İDARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESI Telgraf Adresi 8 0 Atoyikl 860 660 1250 K 130 445 Biş 1610 ? Türkiye! ılzo ? — Kenebi: iİLÂN TARIFESI Ticaret ilâzlarınım satırı 12,5) Sshibi ve Neşriyat Müdürü; HASAN RASİM US Basıldığı yer: — (VAKIT) Matbaası | den orada kaldı?, — Bugün, henüz geldim muhte | radım da giyindim.. Yol kılığiyle karşmıza çıkmak istemedim de. — Babam neden gelmedi?... rüyorum sana?.. MABER — Akştim Posfası S h aB n | yapmasını ve keşif aleyhte çıkarsa | ne Halkevine bildireceklez ve bu | Bu 36 büyük sahifeli ve çok | f——î rem Markiz Hazretleri,, Evime uğ- | Ondan ne haber?... Ben onu so- | Türkçeye Geçiren : — CEBiDELİKLER Gebidelikler Şahı Açıkgözler Padişahı Ali Cengizin başından geçenler | şüphem yok... —On beş gün evvel | maaşımı aldığım | kuruşa aldığım ayakkaplarımı sat- Mış... Evet.. Yataktan kalkmamı istememesi, benim işin — farkına varmamamı temin içinmiş,, Baya- ğı hiddetimden ağlayacağım geli- Yore. . zamanüç yüz karken kendisi giymiştir. Gelince getirir... , , — Hayır., Hayır... — Kat'iy | satmıştır. zaten.. Bana daima böyle küçük, dar bir potini niçin aldın diyip duruyordu. Bunu her halde ona tazmin ettireceğim.. Ar- tık tahammül edilemez bir hal al- dı. Elbise, eşya, ayakkabı hep bu- Artık ben böyle şeyleri çekemem.. Demir hayatında belki ilk defa olarak hiddet etmişti.. Odada dur- madan dolaşıyor, yumruğu ile oca- ğın çav ak mermerine, duvara vu - ruyc” ve söyleniyordu. nün boğazına gitti.. Nejad arkadaşının kızğınlığı geçsin diye biraz bekledikten son ra gayet yumuşak bir sesle: — İnsan, dedi, taliin fena vu - | ruşlarina göğüs gerebilmeli ve ta- | hammül gösterebilmelidir. Hiddet | denilen şey zaaf eseridir. — Hiddet etmekten kendimi a- lamıyorum.... Ali ile boğaz boğaza geleceğim.. Zayıf ve kuvvetsiz o - Tup olmadığımı o zaman görür « sün., < n — Demir, artık karnın aç değil mi? Zannedersem hiddet bir ye - mek değildir. — Evet acım... Fakat aşağıya neyle ineceğim? Ayaklarıma ge - çirecek bir şey yok ki.. — İnsan komşuya terlikle gide- | bilir.... — Evet.. Evet.. Terlikle! So - kaktaki çamuru ne yapalım?. Ben artık bütün kötülüklerin bir niha « yete ermesini istiyorum. Ali Cen -« giz bizi soyulmuş tavuğa döndür - dü. Babamın sene de verdiği yüz | yirmi lira ile ben tek başıma pek güzel geçinbilirim. Elbisesizlikten kendi kendimi — hapsetmeye de mecbur olmam. Dersime devam eder, istediğim yere gidebilirim .. ruk olmak istiyorum Nejad kalemi ve kâğıdı elinden bırakarak arkadaşına — mütcessir bir çehreyle baktı: — Hakkın var, Demir! Dedi.. Sen rahat yaşayabilirsin... Senin sıkıntı çekmeden yaşayacak kadar pâran var... Halbuki biz... Bizim muayyen bir şeyimiz yok Babamın bana verdiği maaş pek az, ben se- nin gibi idareli değilim. Roman iptilâsı beni pençeleri içine aldı .. Borçlandım... Elime geçen parayı da alacaklılara veriyorum.. Alinin de azıcık serveti vardı. Fakat bi- MARTHA Viyana Muhakkak.. Muhakkak.. Hiç | — Telâş etme Demir! Belki çı- | Ayağına olmazdı ki... Bunun için | Evet, ben artık kendi başıma buy- | ARİDLARDEELEDENLML liyorsun ya, yeyip bitirdi... Gerçi beraber yedik.. Hakikati söylemek lJâzımsa Alinin parası olduğu za - manlar kesesi daima bizim için a« çıktı.. Netice.. Şimdi onun bir şeyi yok... Bende de bol bol hayal ve ümit dolu.. Sense babanın — gönderdi - | ği maaşı muntazaman alıyorsun .. Fakat paralarımı bizim için sarfet- men doğrü değil.. Bizi bırak De - mir! Biz kendi sefaletimiz ve ih - tiyaçlarımızla başbaşa kalalım .. Sen mes'ut yaşa.. Git bir oda tut .. Maaşın olduğu için kredi de bu . lursun... Çok geçmeden — tatsız, yağsız yemeklerimizi, ateşsiz ge - çen günlerimizi, çarşafsız yatakla- rımızı unutursun., Nejad bunutkunu söylerken De- mir birdenbire durmutşu. — Artık yumrukleriyle duvara vurmiyor , hiddetli hiddetli konuşmuyor, susu yordu. Hitabe bitince gözlerin - den yanaklarma iki damla yaş yu- varlandı bu damlaları elinin tersi- le silerek ve kekeleyerek: — Hayır Nejad! Dedi Sizi br » rakmıyacağım. .Betbaht arkadaş - |ları sefalet içinde brrakmıyaca- | ğrm. Sen beni kim zanediyorsun ? Benim bu söylediklerimi yapmak istemiyeceğimi sen de bilirsin. Ben sanki o kadar kalpsiz biri miyim? Bu münasebetsiz şeyleri bana hid - det söyletiyor.. Haydi Nejad gel öpüşelim.. Bana darılma!.. Demirin çok temiz kalpli oldu « ğunu bilen Nejad söylediklerin « den gücenmemişti. Bir sarmaş do- Taş işi halletti. Genç ayağıma Ke - ten pantalonunu geçirip blüzünu da bir iple belinden bağladıktan sonra çorapsız olarak Nejadın ter. liklerini ayağma geçirdi.. Eline al- dı. Yüz kuruşun neş'esiyle Ali Cen- gizin sipariş etmeyi unuttuğu Üğ- öğle yemeği almaya çıktı. Demir bakkaldan alacaklarını aldıktan sonra — merdivenlerden çıkarken güzel komşu kızma rast- |ladı.... Kıyafetinden, elindeki eski se - petten utandığı için — kıpkırmızı kesildi ve bir kenara çekilerek hür- metle selâmladı. Bu laz, yirmi yaşlarında esmer benizli — siyah, saçlı, derin bakışlı, çevik ve şen tavırlı bir kızdı.. — Güzel dişlerini göstermek — için sık sık gülüyor, her güldükçe yanaklarında iki u- facık çukur vücude geliyordu . Demirin kıyafeti, — çehresinin rengi, koltuğundaki eski sepeti gü- lünç olduğu için komşu matmazel gülerek selâm verdi. Demir odaya kalbi çarparak girdi ve bağırdı: — Saorma Nejat! Tasavvur ede- mezsin ne kadar sevinçliyim.. Ben ömrümde bu kadar güzel, bu ka - dar şeker bir şey görmedim.. — Pisboğaz!.. Demek yolda dayanamadın ve tadına baktın !.. (Devamı var) BİTMEMİŞ SENFONİ'nin, ÇARDAŞ FÜRSTİN'in GÜZEL | YILDIZI EGGERTH en son yarattığı, en fenis, en güzel şaheseri olan Bülbülü filminde size hatırası silinmiyecek 2 saat yaşatacaktır. En ne fis şarkılar - En güzel, eğlenceli mevzu