A V FUN Evliler! Muhabbet kuşlarından ibret alınız? Bir kedi ordusu Sermayemizi birka dakikada mahvediverdi! Yenicamiin arka tarafında, ku; Çu'ar pazarının — köşesinde bası tavanlı bir kahve... Çepçevre pe; keleri, sırasıra masaları, türlü tü Kü kıyafette müş'eriler doldurmu Masaların üzerinde, tavandan sa: kan tel askılarda, duvarlarda iril. ufaklı bir sürü kafes asılı.. İçinde yüzlerce kanarya, saka, flürye, iskete, ispinoz.. Bay İsanın bütün kuş meraklı - larınca meşhur — olan bu kahvesi, İstanbulun nev'i şahsına münhasır bir kuş — borsasıdır. Burada her pazartesi günü açık — arttırma ile kuş satılır, almır.., İşte, bugün de pazartesi... Müş'eriler toplandı... Hazırlık başladı.. Müzayede ne- redeyse baş'ayacak.. Kuşçuların ele başı'arından Bay İsmail Zühtü, eksper sıfatiyle satılacak kuşlara, kıymet biçiyor, alıcılar da, o kuşa yavru ye'iştrmeye, cinsi ve şekil güzelliğine olan meraklarına göre pey sürecekleri kafesleri seçiyor - lar... Nihayet her şey hazırdır. Bir necle görmemiş gırtlağın tiz per - deden: * Başlıyorrr..,, diye — bağır. ması üzerine herkes toplanıyor ve yüzlerce kuşun, ince, uzun, şa: kırtılı, şokurtulu mütemadi ötü - şünden — mürekkep garib ve kafa şişirtici bir musiki içinde müzaye- de baş'ıyor.. Bay İsanın kahvesine toplanan - lar iki sınıf... Bir kısmı babayani, esnaf kılıklı kimseler; bunlar kuş satıcıları.. Diğer kısmı de kelli felli, iyi giyinmiş — müşteriler .... Bunlar da kuş amatörleri.. . Kuş amatörlerine baktım: He - Mmen hepsi yaşlı baş'ı — kimseler.. En genci ellisinde.. Kiminin elin - de tesbih, kiminde mendil.. Gari - bime gitti; sebebini bir eski kuşçu- ya sordum.. Kulağıma iiğildi.. Ya- Vvaşça fısıldadı: — Bunu anlamayacak ne var ?. Yaş elliyi bulunca başka — neden zevk alacaklar?.. Kendi halinde rahatı, parası, pulu olan yaşlıların 'toğu kuşa, çiçeğe, balığa, tavuğa Merak sarıyor.,, Alan aldı, satan sattı.. Müzaye- de çabucak bitti. Şimdi kuşçular &r- '-ın?a konusuyorlar.. Biri an -« latıyor: — Geçen hafta çarşamla paza: rında gene kedilere ziyafet vardı.. Pazarda,perakende olarak satılığa getirilmiş güvercin, saka ve iske - teler, gene bir katliâma uğradılar. Köşeden üç memur çıkrverdi.. Ya- kaladıkları kafesi açtı'ar, kuşları koyuverdiler, güvercinleri uçurdu- lar. Hayvanlar kafeste — yaşaya yaşaya uçamaz olmuş'ar, . Bir iki metre uçup yere — düşüyorlardı. Derken birader! nereden duydular ve nereden çıktılar, anlamaya va- kit ka'madı: Bir kedi ordusu pa - zarı istilâ ediverdi.. Her kedinin | ağzında bir kuş.. Biz ses çıkara - madık, gözlerimizi yumdüuk.. Yal- nız oradan tesadüfen geçmekte o- Tan biri, memurlara sordu: — Bay memurlar, bu zava'lıla. Y1 neden böyle koyuverdiniz?. b — Emir aldık.. — Emir nasıldı?. — Âmirimiz söyledi.. Memur'ar da emrin aslından haberdar değil.. Allah razı o'sun; © bay öne düştü, — biz arkasına... Memurlarla beraber gitik daireye.. Baktık ki âmir böy'e bir emir ver- memiş... O zaman düştük, bu emrin ma- hiyetini öğrenmek için, yollara ... Kaymakama gittik.. Ziraat müdü - rüne gitt'k; Valiye gittik.. Öğren- dik emri: “Ziraa'a nafi, böcek yi- yen kuşların avcılar tarafından vu- rulması ve kafes'erde beslenmesi yasaktır.,, Güzel âlâ, mükemmel.. Velâkin kedilere Jokma edilen kuşların hiç biri bu cinsten değil ki.. Ne güvercin — böcek yer, ne kanarya, ne saka, ne iskete.... Ne bilmem ne?.. Bunlar böcek yeme - dik'erine göre, bittabi ziraate de nafi değillerdir. Hattâ, iş ters'ne beyahu; bu kuşlar hububat yer.. Hububat yediğine göre de ziraate muzırdır.,, Kuş pazarında güvercinler 4 Kuş pzarından iki görünüş Bütün kuşçular başlarını lıyarak: — Hay hay doğrudur!. diye- rek tasdik ettiler.. Bir diğeri söz aldı: — Geçenlerde, bu pazarda da ayni hal olmadı mı? — Böyle ters bir anlama, fakir esnafın 5000 li- rasına mal oldu.. O gün de (2) Bin kuş salrverdiler... Kimi dam - da, saçakta.. Çoğu da, kedi, köpek ağzında kaldı..., Bay'İsanın kahvesinden çıktım. Bir iki adım attrm. Kulağıma bir ses geldi: . — Sıçra karabelâ!.. — Vur, yapıştır çelik.. Gürültüler, bağrışmalar devam ediyor., Evyelâ cehaletime hayret ettim. Yeni camiin arkasında ring kurulmuş, maçlar yapılmaya baş - lamış da, şimdiye kadar - haberi - miz olmamış... Sonra da “gazete « ciyiz,, der, geçinip dururuz,, Kö- şeyi dönüp, küçük meydanımmsı bir yere çıkınca ayağım suya erdi!. İkitaraf — olmuş, ortada, biri kuzguni siye' j ötekisi kızıl, alaca renkli iki horos... “Wkler kan için- de, kana'lar gerilmiş, — boyunlar kabarmış, vuruşup — duruyorlar. Burada tıpki at yarışlarında oldu- ğu gibi bir bahsi müşterek yapıl - mış.. Horoslardan birini tutuyor: — Karabelâya — benden yirmi beş... — Çeliğe benden yirmi... Maç bir saat kadar devam etti . Artık iki hayvan da yorgunluktan kıpırdayamıyacak ha'e geldiler ... Son kuvvetlerini sarfederek biri - bir'erinin Üzerine sıçrıyorlar... Fakat, artık ne kanat çarpışlarda, ne gaga vuruş'arda o eski şiddet, kuvvet kalmadı. Nihayet karabelâ, isminin eri olduğunu — gösterdi.. Son bir gayretle — hasmımın kulak tozuna bir gaga indirdi , Öbürü kanatlarını koyuverdi, yıkıldı kal- sal- HABE, | Elstanbuıda enço satılan gazetedi _—-—_ lâanlarınızı, âzâmii İ edebilmek için 'HABER'e : Veriniz faydayı temin l Kuş Borsasında! dı. Maç da bitti... Kuşçularin eski ve tanımmış si- malarından olan Bay İsmail Züh - tünün dükkânına girdiğim zaman, biraz evvel — seyrettiğim müthiş maçın tesirini sinirlerimden hâlâ atamamıştım. Dükkân sahibi bana kuşlarını gösteriyor.. Mütemadiyen şakıyan yüzlerce kanarya, — kırmızı başlı sakalar, yamuk yumuk alaca renk- li isketeler, tepeli paçalı, çeşit çe- şit güvercinler.... Bay İsmail anla- tıyor: — Kuş'ar, benim hayatta bir dakika bile ayrı yaşayamıryacağım sevgi'ilerdir.. Onların arasında yaşamaktan, onlarla uğraşmaktan çok mes'udum.. Bir gün elime, pek az bulunur, üstat bir kanarya geç- Mişti. Bu hayvan, sabahleyin bül. bül gibi, öğleyin karatavuk — gibi, akşamları da kanarya gibi ötüyor- du. — Onu bulduğum zaman dün- yanm hazinelerini bulmuş kadar sevinmiştim.. Memlekette yetişen yerli kanaryalar, dünyanın en gü- zel kanaryalarıdır. Her sene Yu- nanistana, Mısıra, Arabistana mü- him — miktarda kanarya ihraç e- deriz. Kanaryalarımızm seslerini slah ediyoruz. Bir kaç sene evvel sesleri bozu'mağa başlamıştı. Fa- kat yavru'ara bülbül, — karatavuk lisaniyle öten usta — kanaryaları dinlete dinlete ötüş güzelliğ'ni te- min ettik.,, Kenarda, büyük bir kafes için - ed gagaları kıvrık, — sarılı, yeşilli kadife renkli, — minimini, üç çift kuş, mütema diyen cıvıldaşıyorlar. Kuş mürebbisi onları göstere « rek: — Muhabbet kuçları.. — dedi... Bunlar ya'nız Afrikada bulunur . Almanyada da yetiştiriliyor.. Bun- lar, güzel ötmez'er.. Yegâne zevk- leri durmadan din'enmeden seviş- meleri, çok bol yavru yapmaları - dır. Senede bir çift — muhabbet kuşundan 40 - 50 yavru almak kabildir.. ,, Hakikaten, — muhabbet kuşları tüneklerinde — bir dakika rahal durmıyorlar.. Mütemadiyen gaga 'gagaya gelip, öpüşüyor, sevişiyor: dar!.. Bahtiyar hayvanlar.. Yi- yecek, içecek önlerinde.. Medeni kanun, talak davası, moda iptilâsı, iktisadi buhran umurlarında de- ğil.. Bu geçici dünyada, biribirlerini vır vir yemekten, — rahat, tatlı bir gün geçirmiyen geçimsiz karı ke- ca'sr, ge'sin'er des muhabbet kuş.-arından ibret alsın'ar:.. İhsan Arif Gökpınar İ y | Buzla ülkesinde tek başına Bir Isveçli nefer tehlikeli bir seyahata çıkıyor Katterik garnizonundan Jon Stiveus adlı 22 yaşında bir flâma- cı nefer, Şimali Lajoland'ın fırtı- nalı buz deryalarında tek başmma 2500 kilometrelik bir mesafeyi kayakla katetmek üzere dün Ber- gen'e doğru yola çıkmıştır. (Ber- gen, Norveçin şimalindeki ayni adlı körfezinde bir şehirdir.) Bu delikanlının, yegâne durak yerleri, aralarında altmıştan yüz kilometreye kadar mesafe olan üçer dörder kulübel'k Lap köyle- ridir, İstikameti sadece elindeki pusla ile tayin edecektir. Yolunu şaşırır, ayağını incitir, yahut ta kayaklarından birini kıe racak olursa, hemen oracıkta sırt üstü yere uzanarak sıfırdan aşağı 25 derecelik soğukta ölümlerin en acısını beklemekten başka yapar bileceği bir iş yoktur. Bu adam kurtların yalnız başı» na dolaşan bir yolcuya çullanmak için bekleştikleri bir ülkeyi aşağı- dan yukarıya doğru katedecektir. Medeniyet dünyasiyle alâkasını tam 45 gün büsbütün kesecektir. Genç asker yolculuk proğramı» nı şöyle tarif ediyor: Bergen'den sahil vapuru ile Narvik V'manına buradan trenle Abisko'ya; buradan da kayakla tam 2500 kilometre uzunluğunda olan Krasjok buz sahralarımı aşa- rak şimal burnuna; burundan da kutup Okyanusundaki - Kirkenes noktasına.... Kirkenesten kış yaz, 'bütün yıl buzlarla örtütü <ves üs- tünde bir tek adam yaşayamıyan Tündra — mımntakalarını geçerek Finlandya'ya, İsveçe ve tekrar Norveçe girerek başlangıç noktası olan Narvik'e.... € Bu nefer geçen yıl iki İsveç za« bit'nin ayni yo'culuğa çktıkları ve bir daha adlarınıı bile işitilmedi- ğini bildiği halde yolculuğuna baş'amıştır. Nevws Chronicols İngiliz gazeşe- sinin muhabirini dinliyelim: Bu esmer suratlı, incecik ve u- puzun delikanlı gülerek dedi ki: — Amundsen bu yolun yarısmı yapmağa muvaffak olmuş amma az kalsın postu da üste veriyor« muş; çünkü yarı ölü bir. halde dönmüş.. Fakat benim elverişli techizat ve mütevazi bir şansla işi başaracağıma emniyetim var!.. — Pek' yüzde yüz tehlikeli olan bu işe niçin girişiyorsunuz? — Onu da söyliyeyim: Eskiden beri ya bir Everest, yahut bir ku- tup 'stikşafma iştirak etmek en bü yük ıhtirasımdır. Bu senenin son- | larına doğru Boztepeye (Everest dağı) bir İngiliz istikşaf hey'eli gidecektir. Görüyorsunuz ya! Bu yolculuğu başarmak — suretiyle böyle bir 'stikşaf hey'etine en iyi tavsiyeyi kazanmış olacağım!.... Bu yılmaz adam ş'mdi tek ba « şına buz diyarlarının en tssız yer- lerinde koşup durmaktadır. Bütün dünya onu büyük bir merak ve ü « züntü ile beklemektedir. Sadece bir istikşaf heyetine iştirake hak kazanab'lmek çin, insanı rüyada bile korkutacak kadar bir yolcu « 1 luga çıkmış olan bu yığıt aelikane | dmin kazasız. belâsiz dönmesini herkes can ve gönülden dilemek » tedir.