Şahin'in ÖOcü | ği İ Kddircan Kaflı BÜYÜK DENİZ KORSANI DE Gelen kayıkçılar kara haberi Çolak Mehmede yetiştirdiler Bundan m:l.l:lmlmııuuıı 'd:;":m *Nx:t"î::; xk.ı;:mlîçı ımyura:_ : Marki Valeryonun İnebahtıya bas- | dı. İikide bir hıçkırıyorlar, gözle- | dan geçerken deniz büsbütün kö- kan yaplığı geceden bir kaç gün önce | rinden akan yaşlar yanık yüzlerin Avlonya Beyi Çolak Mehmed, geleli henüz 3 ay olduğu halde Avlanyadan gitmeğe hazırlanıyordu. Çünkü o Na- barine tayin edilmiş, onun yerine de Hurşit #sminde biri getirilmişti, Hur- şit Bey o gün gelir gelmez Çolak Mehmed de arkadaşlarını topliyarak gemisine gitti. Onun Bu anl hareketi Hurşit Beyle yanındakileri şaşırtınış tı. “Deli, diye söylendi. Çolak Mehmed yeniden savaş* ar- | ti: sularının içinde belirdiğini duyuyor- du, Evvelâ Navarine gideceğine İne- bahtıya giderek orada Şahin — Roisle buluşmayı kararlaştırdı. Bu — kararı leventleri sevinele karşılardılar. Ge misi şimdi hafif bir rüzgârla Misalon ki karşısında idi. Orada bir kaynaş - Ma, bir korku hüküm sürüyordu. Bu- nun münasını anlıyamadılar, Biraz sonra büyücek bir pazar kayığı doğruca onların üstüne gel diz — Hee... yyyl.. Durunuz! Di - veceklerimiz var!... Diye bağırdılar.. Çolak Mehmed zaten ayakta idi. Şah'n Reisin her yıl biraz da- ha şeref ve şan kazandığı bu sa- hillere imrenerek bakıyordu. Yanıbaşında duran Koca Ham- »dinliyelim. Bakalım ne söyliyecek er ... mak, yolda bir dakika bile kal - mamak istiyorlardı. Bununla beraber birkaç sani - ye sonra vardiyan tokmağını bir kenara koyuyor ve kürekler ha- vaya kalkarak kımıldanmadan du vuyorlardı. Pazar kayığı gemiye yanaştı. Bir Türk balıkçısı: — Kimsiniz?... Diye sordu. Çolak Mehmed ce vab verdi: — Ben... Çolak Mehmed!... Es- ki Avlonya Beyi... Şimdi Navarine gidiyorum. Balıkçı, sesinde büyük bir üzün- tü ile anlattı: — Ah.. Sizi buraya Allah gön- -derdi. Ne yazık!... Şahin Reis şimdi Venediklilerin elinde esir - dir. Evvelki gece... — Ne dedin?... Şahin Reis Ve- nediklilerin elinde mi?... Yoksa, Venedikliler Şahin Reisin ai düştüler, her zamanki gibi... — Hayır, hayır!... Şahin Reis Venediklilerin ellerinde - esirdir. Doğru söylüyorum. Şaşırmış de - ğilim! O, sahiden esir oldu. Ev - velki... l | geçti. Onlar Kefalonyanin cenu - İ (| bir eıimi de, kırçıl sakal ve bıyıklarında sallanıyordu. Şimdi bir kaç balıkçı - kayığı daha geminin etrafını almıştı. — | Sahilde, onlara hasretle bakan | telâşlı halkın uğultusu vardı. 'Türk balıkçısı İnebahtıya ya - pılan baskını bir kaç dakikada an lattı. Sonra yalvarır gibi ilâve et- görünüyordu. Birz daha açılmca dümeni şi- male çevirdiler. Lükin rüzgür şim di korkunç bir fırtma haline gel - | mişti. Yandan yelkenlere ve gemi nin bordasmna çılgın hameleler ya ptyor, vüzgâr ve dalgaların hücu- mu karşısında kürekler işlemiyor ve koca tekne sağa sola, denize kapanacakmış gibi yalpa yapıyor du. Yelkenleri uzun zaman kulla - namazlardı, Zaten bir kaç tanesi | şimdiden kopmuştu. Çabuk yeni- lediler. Gene kullanmak mümkün — Valeryo bu sabah buradan bundan doğruca Venediğe gider- ler. Ah, arkalarından yetişmek belki mümkün olurdu fakat.... — Fakat... Ne var?.. — Yalnız bir gemi, koca Vene- dik Filosuna karşı koyabilir mi? Onu tutabilir mi?... Çolak Mehmedin yüzü bir ka - | 1ezi mayma etti. sırgadan yıkılan şehir gibiydi. | Şivad?:unî, yartna yarrm kulla- Çolak kolu şimdi sallanmıyordu. | mrlan küreklerle, arzm denizde Demek ki ne kızmış, ne de sevin - | bir cevir kabuğu gibi çalkanıyor, mişti. Yüzü sararmış ve hiç um- | bütün mannevralara rağmen be: madığı bir zamanda aldığı bu ha- tıya doğru T ı ::fuıu sanki beyn'nden vurmuş- Çolak Mehmed düşünüyordu: arzularına rağmen başlıca yelken Bu ne uğursuz yıl imiş!.. Bütün tasarladığı şeyler bozuk çıkıyor - du. O herşeyi düşünebilir, belki değilya... Bu sabah ini önünden geçtiğine göre Valeryo ae ) da ğıkıılınmth. O da şüphesiz düştüğünü, denizlerin kuruduğu - nu, yahud yandığını görebilirdi. Fakat Şahin Re'sin Venediklilere esir olması, hiç umulmazdı. Birdenbire doğruldu. Venedik filosuna karşı koy- mak, onu kovalamak ve tutmak!.. Çolak Mehbmed, koca Hamza - ye döndü: — Dün akşam biz Kefalonya - nın doğusuna saparken o da ba tısından şimale geçmiş olacak!... Vi Gördün mü aksi şeytanı!... Keşke | ** $t İdiz doşdoğru yolumuza gitseydik!... | | Eğer Valeryo fırtınadan - önce Ö LA e e A İ buraları geçti ve ileri gittiyse çok tan yarı yola varmıştır ve onu ya- kalzmak artık bir rüyadır. Akşam oluyordu. Karanlık basmak üzete idi., Zaten kara bulutlar, denize sü- Tinür gibi geçiyorlar, e'rafı vak - tinden evvel karanlığa tor - lardı. Grandi direğindeki nöbetçinin ince sesi, dalgaların korkunç hay- kırmalarma karıştı: a Ti ? le bir havada filonun düzenli bir | yolla gitmesi kabil olamaz, Rast - larsam doğruca Amiral gemisine rampa etmeli!... Şahin Reis orada dır. Lâkin fırtına bir türlü hafifle- miyor, hattâ artıyordu.Grandi di- reğinin tepesindeki vardiya da denizde hiç bir gemi gördüğünü söylemiyordu. Çolak Mehmedin bütün korku- — Olmasa bile, çatardık!... Çolak Mehmed, atak — olduğu kadar, sözünü de yapan erlerden- di. Ona karşı: «- Çabuk olunuz!... Şahin Re - isi belki kartarabilirsiniz... He - men Venedik filosunun ardma düşünüz!... Der gibi yaslı yaslı bakan Türk balıkçılarına döndü: — Haydi, gidiniz!.. Dedi. Sonra güverteye — doğru bağırdı: -— Geriye!... Batıya gidiyoruz... Heee..yl.. Çevir dümeni... Haydi, yelkenler fora!... Forsalara basın kırbacıl... Son hızla Venediklile - rin ardına... tpler gıcırdiyor, dümen zinciri gıtıldıyor, yelkenler inip çıktıkça | rüzgâr boşalıp doluyordu. Levent dasına çarptıktan sonra güverteyi yalıyan dalgaların içinde idi. Dim dik duruyor, sürüklenmemek ve düşmemek için tek koluyla ipler- den Birini sımsıkı tutuyordu, Iki mil ileride bir gemi... Fakat ne gemisi?... Direğin tepesine doğru bağır - dı: olmadı ve Çolak Mehmed bütün — Bu fırtma yalnız bizim için — Fakat nasıl?... Jerin sinirleri kara haberi alınca — Anlatacağım... l alabildiğine gevşemiş, fakat b'raz Çolak Mehmed birdenbire ejder| sonra da büyük bir kinle gerilmiş kesilmişti. Yüzü kızarmış, gözle-| ti. “i yuvalarından fırlamıştı. Gemi bir iki dak'ka içinde ya - — Bu adamı güverteye alın!...| man bir manevra yaptı ve güne - İp merdiven nerede?... — Alm!... | $in battığı tarafa doğru yirmi yel. “abük olun!... keni birden şişirdi, yirmi kanatlı İp merdiven sarkıtıltdı ve ba - | kocaman ve beyaz bir kartal gibi lıkçı, arkadaşile beraber güverte- | Akdeniz ufuklarına doğru hava- ye çıktı. landı. Yalnız bir tane mi?... Nöbetçi bunu duymadı ve ce. vab vermedi, Çolak Mehmed sor- gusunu tekrar edeceği anda onun sesi duyuldu: — Bir gemi daha!... Arka arka ya gidiyorlar... Venedik gemisi.... Bayrağını görüyorum!... Denize batıp çıkıyor... Yelkenler mayna edilmiş... Kürekler işlemiyor... “Devamı var) .'J__ I ) Yazanı Aka Gündüz (— Ve- 76 Hava apaydımnirkken birdenbi- / re karardı. Öyle bir karanlık çök- tü ki eski çağ kışlarının en uzun gecesi denen gecenin karanlığın- dan daha kapkoyu, daha zifiri bir karanlık.. Zeus ürpererek: — Ne oluyor? dedi. Bayan Müdür elini tuttu: — Bir şey yok.: Opera başlıyor. Yeni dünya, kendisini kaplıyan havayı istediği zaman istediği | renge boyayabilir. Şimdi opera başlıyacak. — Karanlıkta mı? — Hayır. Operayı bütün dünya seyredecek. Öyle tertibat var ki her perdeyi bulunduğunuz yerin gökünde görüp dinliyebilirsiniz. Bizim bildiğim'z eski opera, tiyat ro sahneleri diye bir şey yoktur. Gök, bütün dünya için ayni daki- kada bir sahned'r. — Dünya yuvarlak? — Olsun. Bu sahneler bir tane değillerdir ki, her düğmeyi çevi- ren bucak kendi göğsünde bu sah- neyi görebiliyor. Derken gök yüzünde büyük bir| manzara göründü. — Burası neresi? — Samsun Himanı, Atatürk ön-| ce buraya ayak basmış. — Bu muzik dinlenirken baş - ka bir ses arasak bulabilir miyiz?. — Kolay. Şu düğmeyi çeviriniz, öteki ses duyulmaz, aradığımızı i- şitiriz. Zeus eğlence olsun diye istedi: — Bana Loid Corcun sesini is- İatedi amamaa, gü cavahı aldırz — — Alatürkün orlaya çıkmasın- dan sonra sesi kısıldığından ma - kinelerimiz bir türlü tek sözünü bile alamıyor. Prençip alay olsun diye istedi: — Bana Arşidük Fransuva Fer dinandı bulunuz. Arşidük'ün kalın ve duyuldu: — Balkanların ve — Avrupanın. başına istediğimiz gibi geçib ku -| Tulmak için.., | Arkası duyulmadı. Büyük bir. zelzelede bir memleketin yıkılışı gibi yıkılış gürültüleri, gümbürtü-| ler çöküntüler duyulmağa başla - dı. — Nafile, dedi Prençip, sesi ba- şma yıkılmış, artık hayır glmez.. Geçelim. Perde arasında gök gene gün- düzlüğünü aldı. Ve Profesör Maz- har Osman Motostratoferden inib geldi. Şöyle bir bakındı. Orada. kilerin hiç birini tanmaryordu; Ber| yan müdürü hepsini profesöre ta- nıttı. İki profesör el tutuştu. Mazhar Osman: —Siniüıeidnbinyılıo-i nundadaki dünyanın beş bininci| yılı başımnda teşekkür ederim. | « kinci umumi! harbte bana yaptığı - nız dirim aşısı çok işime yaradı. OÖmega gene deliliğe başladı. Boğa gibi kökreyen azgın ko - misyoncu gene azıttı. Profesör Esoes: — Yeni dünyanım milyarlarca insanı içinde ancak iki deli var. Delilik ne olduğu bilinmediği için kurtarmak yolunu başka yanlarda ararken aklrma siz geldiniz. — Yeni dünyada ispirtolu içki var mı? 4 Sanatoryum müdürleri cevab verdi: —— | — İçkinin ne olduğu bilinmi l yor. çatlak uıii - 5.000. Devlet yasasınca koru udü! h — Deliliğin de biliıııııı!nd dandır. Burada aşk var ml da öğrenmek isterim, — Var, Fakat insanca aşk Yü — Bizim çağımızdaki İ mamalı? K4 — Evet, Burada aşk — #f ben henüz deneyecek vakit bW yaadım — sonsuz bir tatlılık © de sevinşmekmiş, — Ayrılıklar *| böyle bir yumuşaklık, tatlılık * barış içinde olurmuş. — Anlaşıldı, anlaşıldı. Ne # tolu içki, ne de hayvanca aşk ” Böyle bir dünyaya yeniden geldiğime çok memnun oldum kat epeyce yoruldum ha! Böt dükten sonra göğsümün — ÜSt kırk metrelik öyle ağır bir şef mauşlar ki.. Adıma abide dilii ler.. İyi ki üstümü kazıb açn dirilmedim. Bu sefer büsbütü?” lürdüm. ğ OÖmega ayağa kalkıb haykif” — Ölümden korkma! Ona nim büyük profesörüm çare F (| du. O çare bende de var. şimdi kendimi boğacağım. " dirileceğim ! Profesör Mazhar Osmanın # leri fırladı, telâşla, korku ile kırdı: " — Amanin! Kendini boj Tutun şunu, kurtarın şunu! — Korkma profesör. Ne lur, ne ölür. O bir eski dü! T kalma tatlı delidir. * — Onu kurtarmanızı rica yorur. g >— Bunu Omikro söylemişti. tirtir titriyordu. — Neden delirmiş? | Profesör Es0es anlattı. $ — Kolay, dedi Mazhar O Hafrzasını uyandırmalı. Deli _! duğu dakikayı tekrar canlant malı. Aklı başma gelir. Fakaf s0e5! Sizin dirim aşınız de sağaltmıyor muydu? Ş — Sağaltmıyomuş demek. * di öğreniyorum, « Bayan müdüre tarif ettiler' /| — Öyle bir mezar sahnesi , mak dakika işidir, dedi. Falât stl o azgın deli var, onu ne İ cağız. &| — O da kim? .' — Eski dünyanın meşhur y lomatlarından birinin gizli ve harb levazımı — komi: imiş. j l — Neden kaçırmış? — Harbin bitmemesini istif muş. Üçüncü umumi harb ) sürmemiş. Bu yüzden aklını ? — muş. ü " — İşte bu biraz zor! Buft y metod para eder mi, etmez P | yi lemem. Ömeganın deliriş se” * ri hep burada. Onun için 48 ması kolay. Fakat komisyont ( deli oluş sebebleri yok. Bir " Bayan müdür atıldı: I — Sizin dediğiniz gibi bY y) ne kurmak zordur, adetâ bif pılamaz, Çünkü harbin V& D” âletlerinin, harbi doğuran #aj lerin neler olduğunu kimse " pt yor. İsterseniz bir kere # vizyonla yeni dünya bil K l kezine soralım. * — Nerede bu merkez? — Her yerde. Burada FU gi mtekân, mesafe mefhumu | g Bir sanfilovizvon heps'nif — anda toplanmalarına yetiyt” ) | (Devamı *