10 Ocak 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

l | [. ş'ı !. | Ç | kr yöz 4 l AF LA z v zz Wmnanlalr keskeeinirrtakarar n Uzunca süren bir ayrılıktan sonra, nihayet birkaç gün içinde beni ana vatana ve sevgili aileme kavuşturacak olan trenin kalkma- sına iki saat kalmıştı. Yol hazırlı- ğım tamamdı. — Her mevsimdeki güzelliğinde başka bir cazibe olan manzaralarda gözlerimi son defa olarak gezdiriyordum. a O memleketin hususiyetini teş- kil eden kış günlerinden biriydi.. Bulutsuz, koyu mavi sema içinde parlryan güneş dağların arasın - dan ilerilere doğru uzanıp giden karlı ovayı uçsuz bucaksız bir el- mas meşherine benzetmişti. U - zakta, donan gölün üzerinde ya - prlan patinaj, bir karınca yuvasın daki faal manzarayı andırıyordu. Yamaçlardan dağların yükseklik- lerine kadar çıkan çamlar,yeşil ku maş üstüne takıştırdıkları beyaz kordonlu elbiseleriyle elmas meş- herini kuşatıp bekliyen — askerler gibi hareketsiz dikiliyorlardı. Da- ha yüksekliklerde, yaz, kış hiç e- rimemiş karlariyle etrafa hâkim tepeler kuruluyorlardı. Ayrılık saati bu ilâhi manzara- İt temiz muhiti ne derece — içten sevmiş bulunduğumu o kadar kuv vetli hissettiriyordu ki!... 'Tren vaktine kadar çok sev - diğim arkadaşlarımı bir kere da - ha görmek arzusunu duydum. İki ufak ziyaretten sonra bir arkada - şın buhınduğu otelin önünden ge- çerken o saatte içeride olacağını zannetmemekliğime rağmen ka - pıcrdan müsbet cevap aldım, Bu, Amerika hükümetlerinden birisi - ne mensub yüksek ve zengin bir ailenin kızıydı. Şekil — itibariyle uzun boylu, mütenasip endamlı, sevimli bir çehreye malikti. Çok defa yaptığı gibi o sene de kış mev simini sporla geçirmek üzere ora- da bülunuyordu. Odasma girdi - ğim vakit yalnızdı.. Şezlonğda uzanmış, elinde bir kitab vardı.. Rengi biraz solgundu. Sporcular için günün en faal zamanında o - dasında kapalı bulduğumdan ra - hatsız olduğunu tahmin etmiştim. — Evet, dedi, başımda ağrı, vü- cudumda hararet hissediyorum. Fievrinin tesiriyle — kızarmış gözlerinde, yola çıkmış zannetti - ği bir arkadaşr görmekten doğan çok samimi sevinç izleri görür gi- bi oldum. Bir sandalya alarak ya nma oturdum. Bir müddet, arka- daşlardan, beraber yapılan gezin- tilerden bahsettik. Yanında bulunduğum müddet- çe solgun ve dalgın hali devam et- ti. Vakit geçiyordu. Gitmek — için ayağa kalktım. Elini sıkarken, talih ve tesadüfün bizi dünyanım birer ucundan getirip ecnebi bir memlekette tanıştırdığımna ve en iyi arkadaşlar arasına koyduğuna çok memnun olduğumu ve dünya- da en büyük temennilerimden bi- risinin, izdivaç hayatından sonra da saadetini arzu etmek olduğunu söyledim. Gözlerimi yüzüne çevirdiğim vakit, koyu yeşil gözlerinden bal- mumu rengini alan yanaklarına doğru iri damlalar — süzüldüğünü gördüm.. —Cehresinin hatlarında fazla bir değişiklik yoktu.. Göz yaşları sessiz, sedasız — birbirini takip ediyordu. Harekâtına hâ - kim olabilmek için sarfedilen a - zami bir gayretin neticesi olan bu hal mermer bir heykelin ağlayışı- na benzetilebilirdi. Fakat, bıra - kamadığm: elini kalhinin üstüne doğra cektifi valit, bana o zannı verdi ki, içeride çarpan kuvvet o anda bir mermeri bile parçalaya- cak kudretteydi. Bu âni hâdise, beni, beynimin içinde çakan bir şimşek kadar sars mıştı. Dudaklarımı titriyen asabi el- lerinde gezdirirken kendini daha evvel toplryan gene o oldu. Kesik bir sesle: — Git, dedi, hemen git, bütün ömrümde tahâmmül edilemiyecek kadar betbaht kalmamı istemez - sen git ve beni arama, sorma.. Ba- bam, düğünümüzün dönüşümüzde yapılmasını istiyor. Bunu ben de istiyordum. Cünkü nişanlırgr sevdiğimi zannediyor - dum.. Ailem bu izdivacın bozul - masına katiyen razı olmıyacaktır. Hattâ bütün ömrümde — betbaht kalacağımı anlatsam bile.. Ben, bır zavallı aşkrmı öldürmeğe çalı- şacağım.. Bunun için senin yardı- mına da ihtiyacım var.. Bu aşk- tan kimseye — bahsetmiyeceğine, beni katiyen aramıyacağına, hat- tâ bana bir mektub bile yazmıya- cağına namusun üzerine söz veri- yorsun, değil mi?... İstediğini yaptım. Ayrılmadan evvel birbirimizle ilk ve son defa olarak kucaklaştık. Ben kapıdan çıkarken bir sar- hoştan, bir deliden beterdim.. O, şezlongunun üzerine yığılmış, bir mumya gibi hareketsiz yatıyor - du. » & Ka Aradan, günler, aylar, yıllar geçti.. Dünyanın birer ucundaki memleketlerimize çekilelidenberi o, belki de bir iki çocuk annesi ol- muştur. Ben sözümde durdum.. Kendisine bir senebaşı tebriki bile yazmadım.. Kimseye bir şey söy- lemedim.. Zaten en büyük tah - minlerimden bir de kuracağı yu - vada mesud olmasıydı.. Fakat bundan şüpheli olduğum için her ne vakit bu vakayı hatırlasam, ay- rılık günü beynimde — hissettiğim şimşek kıvılcımlarını hâlâ içimde hissediyorum, Asıl beni tazib eden cihet — farkmda olmıyarak - bile olsa — yüzümden, onun bütün hayatınca betbehat olması ihtimalidir. Bun- da hiç bir günahım olmadığımı bir kaç kişi bana tekrarlarsa, belki da ha ziyade müsterih olacağım. Fa- kat, açıkça dertleşebilmek için na- musum üzerine verdiğim sözü bo- zamıyorum.. Sevgili okuyucular!.. Bunun i- çin birbirimizi tanımadan bu sü- tunlarda sizlerle dertleşmeğe ka- rar verdim.. Çok zannediyorum ki aranızdan hattı hareketimin —en doğru şekil olduğunu kabul ede - cek bir kaç kişi çıkacaktır.. Bu sa - tırları yazdıran ve beni müteselli eden de budur. Ah, kalb denilen şu muamma kuyuları!... Ah, şu kalblerimiz!... LA Yakında Almanyada tokomotifler saatte 175 kilometre yol yapabilecektir. Amerikaya ' | başka bir şey değildir. MEEr| Ah şu kablerimiz. | Nakış yapan yıldırım! Yıldırım bu bardağı biıçakla keser ; gibi ksemiştir Bora gittikçe yaklaşıyordu. Et- raf kararmış, kuşlar ötüşerek kaçmağa başlamışlardı. Gökyüzü- nü kaplıyan simsiyah bulutlar ara- sından ara sıra alevler parlıyor- du. Çisilemekte olan yağmur şid- detini arttırmış şimdi âdeta — bir sel halinde yağıyordu. Tarlaların- da çalışan çiftçiler yol kenarında ki bir meşe ağacının altına barm- mak için koştular. Birdenbire göz leri kamaştıran bir şimşek kömür renkli bulutların içinden çaktı ve hemen akahbinde dehşetli birgökgü rültüsü civar dağlarda uzun vel- veleler husule getirerek top gibi patladı. Zavallı çiftçiler yere yu- varlandılar, İçlerinden bir tane- sine yıldırım isabet etmişti. Arka- daşlarmın bütün gayretine Tağ- men ©o hayata bir daha gözlerini açamadı. Ensesinde ince bir çizgi husuüle gelmişti. Saçları kavrul- lanmış, kunduraları yırtılmıştı, E- de ikiye bükülmüştü. İşte elektrik cereyanımı kolaylıkla nakleden bu demir parçasma yıldırım düşmüş ve biçare çiftçiyi biran içinde sev- diyen ayırmıstı. & Us> & Çarpması ile yakan, harap e- den, öldüren bu müthiş kuvvet ne dir?. Franklin'in meşhur — tecrübesi göstermiştir ki yıldırım tabiatin çıkardığı elektrik kıvılcımından Franklin 1781 de fırtınalı bir havada bir uçurtma uçurmuştu. İnce bir yağ- mur uçurtmanın ipini ıslatmış ve üzerinde üçer metre uzunluğunda tabanca gibi patlıyan kıvılcımlar husule getirmişti. İşte bunlar bi- rer küçük yıldırım ve tabanca sesleri de gök gürültüsünün küçü- linde taşıdığı çapa beş altı metre | uzağa fırlamış, ucundaki demir | diği karısı ve çocuklarından ebe- | | Ki | p | muştu. Sırtındaki gömleği parça- | cük birer nümuneleriydi. Eğer Frankl'n ipin ucunu ipek bir kor- don ile uzatmamış elsaydı bu ter- rübe şüphe yok ki yukarıda bah- settiğimiz çiftçi gibi onun da ha- yatına mal olurdu. İlk zamanlar ve epeyce bir müddet bazan yirmi kilometre u - zunluğunda bilen olan bu muaz- zam kıvılcımım havada zikzak bir hat — çizdiği zannedilmekteydi. Hattâ eski meşhur ressamlar şim- şeği tablolarında bu suretle gös- terirlerdi. Fotoğraf icat edildik- ten sonra hakikat meydana çıktı. Bugün hepimiz biliyoruz ki yıldı- rımın şekli yaprakları dökülmüş ağaç dallarına benzer, Biz şimşe- gi kısa bir müddet devam eder gi- bi görürüz ralbuki bu, göz aldan- masından başka bir şey değildir. Hakikatte şimşek saniyenin “an- cak binde biri nisbetinde gibi pek kısa bir an devam eder. Yakıcı veyıkıcı müthiş bir kuv- vet olan yıldırımın pek çok defa- larda hayret edilecek garabetleri Eyfel kulesine yıldırım düşerken görülmüştür. O bazan insanla oy- nar ve onun etrafında yankeseci gibi dolaşır. 1883 de yıldırım bir kadının kulağında taşıdığı- küpe lere çarpmış ve kadına zerre ka- dar tesir etmeden yalnız küpeleri eritivermiştir. Gene bir kere Fransada bir a- dama isabet eden yıldırım kendi- sine hiç bir şey yapmamış, fakat yeleğinde taşıdığı altın kordonu hurdahaş etm'ştir. Yıldırımın ör- gü ören kadınların ellerinden şiş- lerini kaptığına, balolarda avize- lerin bütün elektriklerini söndür- düğüne, bardakların kenarlarını gayet düz bir şekilde — Lest'ğire pek çok defalar tesadüf edilmiş- tir. Fakat yıldırımın asıl insanı lllİllII.lllllllİIİllllIIIIIIİIİIIIIIIIİ..İ.İIİIİİIIIIIllllllllİIIIİIIIİIIİIIIII.IIIIİIIIIIİI“IIİI...IIİ“III“I..I_.I'II.“Illl..llll yolcu trenleri lokomotiflerinin hepsi böyle kapalı olacaktır. Resimi görülen yeni | Çarpmasile yakan, harabeden bu müdhiş kuvvet nedir? Yıldırım çarpan bu kadının koluna böyle nakış işlenmiştir hayretten hayrete düşüren ve ces- babrı da bugüne kadar kat'i suret- te anlaşılamayan garabetlerinden biri çarptığı cisimlerin üzerine bazan nakış işlemesidir. Aşağıda sayacağımız bir kaç vak'a en bü- yük âlimler tarafından tetkik e- dilm'ş fakat tamamiyle izalh edi- lememiştir. Omuzunda tüfengiyle kışladan 'm çıkan bir nefere yıldırım çarpar, - | nefer yere düşerek o anda ölür; — ' hastahaneye kaldırırlar. Soyunca 4 di belkemiği üzerinde kaldırım taş- ” larınm resmini görürler. Kuş yuvası çalmak ic'n ağaç tepesine çıkıp yıldırım irabetiyle ölen bir çocuğun göğsü üzerinde — " bindiği dal ile kus yuvasr resmis | nin.çıktığı görülmüştür. : Pencereden boranın yaklaştığı- nt seyreden bir. kadına yıldırım “çarparak kolu üzerine bir çiçek resmi yapmıştır. Daha garibi bu çiçek resminin zaman ile s'lünwme- diği müşahede edilmişstir. Alimler yıldırımın, cçarptığı cis'mlerden çıkarken, bunların ü- zerine kendi resmini çizdiğini id- dia etmek suretiyle meseleyi izah etmeğe çalışmışlarsa da onların bu nazaryelerini kabul dahi etmiş olsak neferin vücudundaki kaldr riım taşlarının resmini çocuğfun göğsündeki yuva ve dal resimle- r'ni ne suretle izah edeceğimizi bilemiyoruz. Yıldırımın diğer garabet!erin- den biri de bunun bahr'yeliler a- rasında “gemici nuru,, denilen nura müşabih bir ateş küresini vü- cuda getirmesi keyfiyetidir. Ba- zan etrafından kıvılcımlar — sicra- yan otuz santimetre kutrunda bir ateş küresinin karşınızda dolaştı- ğını heyecan ve korku icinde gö- rürsünüz. O bhir kaç saniye gözü- nüzün önünde gezer ve bir cıka- cak yer bularak kaybolur gider... Vücuda getrdiği garabetler kadar tahripkâr olan yıldırımdan nasıl sakmmalıdır? Siperisa'ka bunun baş'ıca çaresidir. Dağda ş'mşek çakmağa basladığı zaman ağaç altına yağmurdan ıslanma- mak cin sığınmak- vusrtaları ka- dar tehlikeli bir şey yoktur. Cün- kü ıslanan yaprakalar elettrik cereyanını kolaylıkla nakleden vasıtalardır. Evlerde duvar kenarlarmdan çekilmeli. Dökme sobalardan de- m'r pencere ve kapı tol:maklarm- dan uzak durmalı ve is'n elektr'le cerevanını nak'etmesi dolavısıyle bacaların yanından karmalıdır. S. Karsan İ — -i PS ee Hü e Te saea — —- a. N .d A — Pari: af el

Bu sayıdan diğer sayfalar: