HABER'in Uzunca süren bir ayrılıktan sonra, nihayet birkaç gün içinde beni ana vatana ve sevgili aileme kavuşturacak olan trenin kalkma- sına iki saat kalmıştı. Yol hazırlı- ğım tamamdı. — Her mevsimdeki | güzelliğinde başka bir cazibe olan | manzaralarda gözlerimi son defa | olarak gezdiriyordum. ; ©O memleketin hususiyetini teş- kil eden kış günlerinden biriydi.. Bulutsuz, koyu mavi sema içinde parlryan güneş dağların arasın - dan ilerilere doğru uzanıp giden karlı ovayı uçsuz bucaksız bir el- mas meşherine benzetmişti. U - zakta, donan gölün üzerinde ya - pılan patinaj, bir karınca yuvasın gdaki faal manzarayı andırıyordu. Yamaçlardan dağların yükseklik- lerine kadar çıkan çamlar,yeşil ku maş üstüne takıştırdıkları beyaz kordonlu elbiseleriyle elmas meş- herini kuşatıp bekliyen — âskerler gibi hareketsiz dikiliyorlardı. Da- ha yüksekliklerde, yaz, kış hiç e- rimemiş karlariyle etrafa hâkim tepeler kuruluyorlardı. Ayrılık saati bu ilâhi manzara-« h temiz muhiti ne derece — içten sevmiş bulunduğumu o kadar kuv vetli hissettiriyordu ki!... Tren vaktine kadar çok sev - diğim arkadaşlarımı bir kere da - ha görmek arzusunu duydum. İki ufak ziyaretten sonra bir arkada - şın buhunduğu otelin önünden ge- çerken o saatte içeride olacağını zannetmemekliğime rağmen ka « pıcıdan müsbet cevap aldım, Bu, Amerika hükümetlerinden birisi - ne mensub yüksek ve zengin bir ailenin kızıydı. Şekil — itibariyle uzün boylu, mütenasip endamlı, sevimli bir çehreye malikti. Çok | defa yaptığı gibi o sene de kış mev ;' simini sporla geçirmek üzere ora- : da bülunayordu. Odasma girdi - | ğim vakit yalnızdı.. Şezlonğda | uzanmış, elinde bir kitab vardı.. Rengi biraz solgundu. Sporcular | için günün en faal zamanında o - | dasmda kapalı bulduğumdan ra - | hatsız olduğunu tahmin etmiştim. — Evet, dedi, başımda ağrı, vü- cudumda hararet hissediyorum. Fievrinin tesiriyle — kızarmış gözlerinde, yola çıkmış zannetti - fi bir arkadaşr görmekten doğan çok samimi sevinç izleri görür gi- bi oldum. Bir sandalya alarak ya nıma oturdum. Bir müddet, arka- daşlardan, beraber yapılan gezin- tilerden bahsettik. Yanında bulunduğum müddet- çe solgun ve dalgın hali devam et- ti. Vakit geçiyordu. Gitmek — için ayağa kalktım. Elini sıkarken, talih ve tesadüfün bizi dünyanm birer ucundan getirip ecnebi bir memlekette tanıştırdığına ve en | iyi arkadaşlar arasına koyduğuna | çok memnun olduğumu ve dünya- | da en büyük temennilerimden bi- | risinin, izdivaç hayatından sonra | 'da saadetini arzu etmek olduğunu söyledim. Gözlerimi yüzüne çevirdiğim | vakit, koyu yeşil gözlerinden bal- K mumu rengini alan yanaklarına * doğru iri damlalar — süzüldüğünü | gördüm.. — Çehresinin hatlarında | fazla bir değişiklik yoktu.. — Göz | yaşları sessiz, sedasız — birbirini takip odiyordu. Harekâtına hâ - kim olabilmek için sarfedilen a - zami bir gayretin neticesi olan bu hal mermer bir heykelin aflayışı- | na benzetilekilirdi. Fakat, bıra - | kamadığım: elini kalhinin üstüne | doğeua erktiği vakit, bana o zannı verdi ki, içeride çarpan kuvvet o Ah şu kalblerimiz! Hikâyesi Hen , vada mesud olmasıydı.. HABER — Alkşam Fostast anda bir mermeri bile parçalaya- cak kudretteydi. Bu âni hâdise, beni, beynimin içinde çakan bir şimşek kadar sars mıştı. Dudaklarımı titriyen asabi el- lerinde gezdirirken kendini daha evvel toplryan gene o oldu. Kesik bir sesle: — Git, dedi, hemen git, bütün | ömrümde takfâmmül edilemiyecek | kadar betbaht kalmamı istemez - sen git ve beni arama, sorma.. Ba- bam, düğünümüzün — Amerikaya dönüşümüzde yapılmasını istiyor. Bunu ben de istiyordum. Çünkü nişanlırgı sevdiğimi zannediyor - dum.. Ailem bu izdivacm bozul - masına katiyen razt olmıyacaktır. Hattâ bütün ömrümde — betbaht kalacağımı anlatsam bile.. Ben, bır zavallı aşkımı öldürmeğe çalı- şacağım.. Bunun için senin yardı- mına da ihtiyacım var.. Bu aşk- tan kimseye — bahsetmiyeceğine, beni katiyen aramıyacağına, hat- tâ bana bir mektub bile yazmıya- cağına namusun üzerine #öz veri- yorsun, değil mi?... İstediğini yaptım. Ayrılmadan evvel birbirimizle ilk ve son defa olarak kucaklaştık. Ben kapıdan çıkarken bir sar- hoştan, bir deliden beterdim.. O, şezlongunun üzerine yığılmış, bir mumya gibi hareketsiz yatıyor - du. * . * Aradan, günler, aylar, yıllar geçti.. Dünyanın birer ucundaki memleketlerimize çekilelidenberi ©, belki de bir iki çocuk annesi ol- muştur. Ben sözümde durdum.. Kendisine bir senebaşı tebriki bile yazmadım.. Kimseye bir şey söy- lemedim.. Zaten en büyük tah - minlerimden bir de kuracağı yu - Fakat bundan şüpheli olduğum için her | ne vakit bu vakayı hatırlasam, ay- rılık günü beynimde — hissettiğim şimşek kıvılcımlarını hâlâ içimde hissediyorum. Asıl beni tazib eden cihet — farkında olmıyarak - bile olsa — yüzümden, onun bütün hayatınca betbehat olması ihtimalidir. Bun- da hiç bir günahım olmadığını bir kaç kişi bana tekrarlarsa, belki da ha ziyade müsterih olacağım. Fa- kat, açıkça dertleşebilmek için na- musum üzerine verdiğim sözü bo- zamıyorum.. Sevgili okuyucular!.. Bunun İ- çin birbirimizi tanımadan bu sü- tunlarda sizlerle dertleşmeğe ka- rar verdim.. Çok zannediyorum ki aranızdan hattı hareketimin — en doğru şekil olduğunu kabul ede - cek bir kaç kişi çıkacaktır.. Bu sa - tırları yazdıran ve beni müteselli eden de budur. Ah, kalb denilen şu muamma kuyuları!... Ah, şu kalblerimiz!... .. | | | Nakış yapan 10 İkincikânın 1935 * yıldırım! Çarpm;sile yakan, harabeden bu mu Yıldırımı bu bardağı biçakla keser — | gibi ksemiştir q Bora gittikçe yaklaşıyordu. Et- raf kararmış, kuşlar ötüşerek kaçmağa başlamışlardı. Gökyüzü- nü kaplryan simsiyah bulutlar ara- sından ara sıra alevler parlıyor- du. Çisilemekte olan yağmur şid- detini arttırmış şimdi âdeta — bir sel halinde yağıyordu. Tarlaların- da çalışan çiftçiler yol kenarında ki bir meşe ağacının altına barın- mak için koştular. Birdenbire göz leri kamaştıran bir şimşek kömür | B renkli bulutların içinden çaktı ve | hemen akabinde dehşetli birgökgü rültüsü civar dağlarda uzun vel veleler husule getirerek top gibi > patladı. Zavallı çiftçiler yere yu- varlandılar, İçlerinden bir tane- j sine yıldırım isabet etmişti. Arka- | Ö daşlarının bütün gayretine Tağ- | men ©o hayata bir daha gözlerini | açamadı. Ensesinde ince bir çizgi | husule gelmişti. Saçları kavrul- * muştu. Sırtındaki gömleği parça- lanmış, kunduraları yırtılmıştı. E- linde taşıdığı çapa beş altı metre uzağa fırlamış, ucundaki demir | de ikiye bükülmüştü. İşte elektrik | cereyanımı kolaylıkla nakleden bu demir parçasma yıldırım düşmüş ve biçare çiftçiyi biran içinde sev- diği karısı ve çocuklarından ebe- diyen aytrmıstı. “ . * Çarpması ile yakan, harap e- den, öldüren bu müthiş kuvvet ne dir?. Franklin'in meşhur — tecrübesi göstermiştir ki yıldırım tabiatin çıkardığı elektrik kıvılcımından başka bir şey değildir. Franklin 1781 de fırtınalı bir havada bir uçurtma uçurmuştu. İnce bir yağ- mur uçurtmanın ipini ıslatmış ve üzerinde üçer metre uzunluğunda tabanca gibi patlıyan kıvılcrmlar husule getirmişti. İşte bunlar bi- rer küçük yıldırım ve tabanca sesleri de gök gürült ün küçü- cük birer nümuneleriydi. Eğer Frankl'n ipin ucunu ipek bir kor- don ile uzatmamış elsaydı bu ter- rübe şüphe yok ki yukarıda bah- settiğimiz çiftçi gibi onun da ha- yatına mal olurdu. İlk zamanlar ve epeyce bir müddet bazan yirmi kilometre ü - zunluğunda bilen olan bu muaz- zam kıvılcımın havada zikzak bir hat — çizdiği zannedilmekteydi. Hattâ eski meşhur ressamlar şim- şeği tablolarında bu suretle gös terirlerdi, Fotoğraf icat edildik- ten sonra hakikat meydana çıklı. Bugün hepimiz biliyoruz ki yıldı- dhiş kuvvet nedir? rımın şekli yaprakları dökülmüç. ağaç dallarıma benzer. Biz şimşe- | ği kısa bir müddet devam eder gi- bi görürüz ralbuki bu, göz aldan- masından başka bir şey değildir. Hakikatte şimşek saniyenin "an- cak binde biri nisbetinde gibi pek kısa bir an devam eder. Yakıcı veyıkıcı müthiş bir kuv- vet olan yıldırımın pek çok defa- larda hayret edilecek garabetleri Eyfel kulesine yıldırım düşerken görülmüştür. O bazan insanla oy- nar ve onun etrafında yankeseci gibi dolaşır. 1883 de yıldırım bir kadının kulağında taşıdığı- küpe lere çarpmış ve kadına zerre -ka- dar tesir etmeden yalnız küpeleri erilivermiştir. Gene bir kere Franşada bir a- dama isabet eden yıldırım kendi- sine hiç bir şey yapmamış, fakat yeleğinde taşıdığı altın kordonu hurdahaş etm'ştir. Yıldırımın ör- gü ören kadınların ellerinden şiş- lerini kaptığına, balolarda avize- lerin bütün e!lektriklerini söndür- düğüne, bardakların kenarlarını gayet düz bir şekilde — kest'ğine pek çok defalar tesadüf edilmiş- tir. Fakat yıldırımın asıl insanı Yıldırım çarpan bu kadının koluna Böyle nakış işlenmiştir hayretten hayrete düşüren ve eee babı da bugüne kadar kat'| suret- te anlaşılamayan garabetlerinden biri çarptığı cisimlerin üzerine bazan nakış işlemesidir. Açağıda sayacağımız bir kaç vak'a en bü- yük âlimler tarafından tetkik &- dilm'ş fakat tamamiyle izalı edi- Tememiştir. j Omuzunda tüfengiyle kışladan — çıkan bir nefere yıldırım çarpar, - nefer yere düşerek o anda ölür; — | hastahaneye kaldırırlar. Soyunca — belkemiği üzerinde kaldırrm taşe” larmın resmini görürler. Kuş yuvası çalmak ic'n ağaç tepesine çıkıp yıldırım irabetiyle ölen bir çocuğun göğsü üzerinde — ' bindiği dal e kusş yüvası rczmie | nin çıktığı görülmüştür, Pencereden boranın yaklaştığı- nı seyreden bir. kadmma yıldırım Çarparak kolu üzerine bir çiçek resmi yapmıstır. Daha garibi bu çiçek resminin zaman ile s'linme- diği müşahede edilmiştir. Alimler yıldırımın, carptığı cis'mlerden çıkarken, bunların ü- zerine kendi resmini çizdiğini id- | dia etmek suretiyle meseleyi izah etmeğe çalışmışlarsa da onların bu nazaryelerini kabul dahi etmiş olsak neferin vücudundaki kallr rım taşlarının retmini çocuğun göğsündeki yuva ve da| resimle- r'ni ne suretle izah edeceğimizi bilemiyoruz. Yıldırımın diğer garabet'erin- den biri de bumun bahr'yeliler n- rasında “gemici nuru,, denilen nura müşsabih bir ateş küresini vü- cuda getirmes! keyfiyetidir. Ba- zan etrafından kıvılcımlar — sıcras yan otuz santimetre kutrunda bir ateş küresinin karşınızda dolaştı- ğını heyecan ve korku icinde gö- rürsünüz. O bir kaç saniye gözü- nüzün önünde gezer ve bir cıka- cak yer bularak kaybolur gider... Vücuda get'rdiği garabetler kadar tahripkâr olan yıldırımdan nasıl sakrnmalıdır? Siperisa'ka bunun baş'ıca çaresidir. Dağda şimgek cakmağa basladığı zasman ağaç altıma yağmurdan islanma- mak cin sığınmak- vusıtaları ka- dar tehlikeli bir şey yoktur. Cün- kü ıslanan yaprakalar ele'strik cereyanını kolaylıkla nakleden vasıtalardır. Evlerde duvar kenarlarmdan çekilmeli, Dökme sobalardan de- m'r pencere ve kapı tol:makların” dan uzak durmalı ve isin elektr'le cerevanını nak'etmesi dolavısiyle Yakında Almanyada — yolcu trenleri lokomotiflerinin hepsi böyle kapalı olacaktır. Resıni görülen yeni bacaların yanından kacmalıdır. tokomotifler saatte 175 kilametre yol yapabilecektir. S. Karsan