10 Tktneik önem tsas — — N SRonami : — 1934 de Türkiye ve Acunda ökonomik buhranın duruşu 3 Türkiye ihracat için kurulmuş Üyük sanayie sahib olmadığı i - ?": ökonomik buhran yüzünden '“_f'ük. stokların — satılamaması, Mütemadi iflâslar gibi sıkıntıla - T “Ağramamıştır. Ön senedenberi 4 hîileuk bir azimle kendisine ':"ll sanayi şubelerini kurmak - .ı“kl Türkiye esas itibarile zira- te :_:ılekıüdir. Nüfusunun beş - 'dü çiftçid'r. <o, #kiye 1929 sonlarmdanberi ’:"Wl kîııh kavuran buhrandan Diz bir sebepten dolayı muz - P olmuştur: İhracat malları :ü:;ğil:i mahsullerin fiat düş - | a Ülkemizin ihracatr 1930 sene- m'::!hberi siklet ve hacim bakı - dan mütemad'yen çoğaldığı | gı halde kıymet bakımından daima azalmakta idi. Bu hususu geçen | Yazılarımızda 1927 ve 1933 se - | Relerinin ihracat statistüzlerini f;:hlelif bakımlardan mukayese Ve vazıl bir surett sER e meydana koy- Zirai mahsul fiatlarınm düş - sında tesbit edilen asgari fiatları 1933 ve 1932 asgari fiatlarından çok yüksektir. 1934 yılı ilk sekiz ayı zarfın- da 1933 deki aynı zamana göre acunda maden kömürü istihsal | hacmi yüzde 20, petrol yüzde 12, demir yüzde 51, çelik yüzde 54, | çinko yüzde 37 nisbetinde art- mıştır. Öte yandan bir çok memle - ketlerde sanayi istihsal hacmi de artmış bulunmaktadır. 1934 ilk altı ayı zarfında 1933 e nazaran sanayi faal'yeti Kanadada — yüz- de 40, Birleşik Amerika devlet- | Almanyada | lerinde yüzde 30, ve Polonyada yüzde 25, İsveçde yüzde 18, Japonyada yüzde 11, Norveçte yüzde 6, ve Fransada yüzde 3 derecesinde artmıştır. Bu fazla faaliyetin tabit neti- cesi olarak, sanayi memleketleri- nin hemen hepsinde işsizlik azal. mıştır. Bütün bu malümattan çıkar'- dığımız hulâsa şudur: Genel ökonomik buhran itilâ Ünlüğü yüzünden 1930 senes'n : | Hoktasını aşmış bulunmaktadır. dfn'oeri millt iktısad ve bütünü - l_l:rııen katiyetle denilebilir ki Müzü teşkil eden hususi ve devlet yıı.-nd.i acun refah devresine gir - mbullın da daralmı ak Üa Yetinde kalmışlardır. a Dört senedenberi, buhran hudutları içine .—.mı,ı;. ne sebep olan bu âmil bugün or - Iıdııı kalkmıştır. Tam (tütün, in- €ir, üzüm ilh..) veya dolayısile (t.iflık. yün) zirai - mahsullerimi- n fiatları acun Piyasasmda son ay zarfında hemen bir misli cikâ r. Hattâ bazı fiatlar b'rin- | f'un zarfında buhrandan ev - Yelki (yani 1929) fiat seviyesine | n lardır. Bu mutlu hâdise - Muhtelif sebepleri vardır. Si B_.!İı buğday olmak üzere ba- ht::-.ı maddelerin 1934 ist'hsal daki İ Amerika ve Avusturalya - | __%:mnkı,k yüzünden çok azal - .__:ın. Almanya olmak “ üzere | Memleketler belki bir takım | Ç .::rı esbabtan — dolayı ulusal | suregl 't çoğaltmaktadırlar. Bu .ı.’îftu.n piyasasında zirai | deler Si mahsullerle ham mad - | hi taleb'hacmi son aylarda mü- d, Vette artmış bulunmakta - K | ı.e:;""v—. ziraf mallarınm te - | ikdi Ü ve bu mallarn mahdud | * Arda yakın şark memleket - ile, İstihsal olunması dolayı - | da iç bir zaman mahsculünü | Mam; tehlikesile karşılaş - | L%m"- Ülkemizin çektiği s- Din y) Malların satış fiatları - | ho| i noktasında idi. Bu | tir, ğ bugün bertaraf edilmiş- | teferrüat müstesna, di- | Gi bugün Türkiyenin ö- Uhıı—ul k-lııı...,,.::"*'nıııı artık alâkası r. 0 ü a"":on"u'k buhranın acundaki ıîn.-;d“:; tahlil için emniyetle is- "l“'lı: lecek yegâne vesaik ti "."f kurumunun neşriya- | e—n Elimize varan son broşür- | kün .,|: .k":;:!i çıkarmak müm f '10*1.?”' kahve, ipek ve dökme Madgap MA edilirse bütün ham elerin 1934 de acun Bürle Ytöilîrız 1 keiteh ithâlâtmiz'şöyle x<miştir. İtalya ile ticaretimiz: İtalyan membalarından elde ettiğimiz malümata göre, 1934 senesinin 1 kânunusani — 31 a- Şustos müddeti içinde İtalyaya yaptığımız ihracat ve bu memle- tesbit o- kBİMİUeran z tar! Ihracatımız 2,850,000 Türk li- rası. İthalatımız 4,750,000 Türk Kirası. Türkiyenin ihracat mevsimi ağustos — kânunevvel ayları için deki müddete tesadüf ettiği için, İtalyaya ihracatımızın 1934 so - nuna kadar 12 ilâ 15 milyona : vardığı tahmin edilmektedir.. 1930 senesindenberi bu memle - ketle yaptığımız ticaret şu netice- leri vermiştir: (Milyon Türk lirası hesabile) Idhalât İhracat 1930 32 20 1931 30 18 1932 16 n 1933 12 10 Zeytin ve zeytin yağı piyasa- miz: Ülkemizin 1934 zeytin mah- sulü ancak 30000 tonu bulmuş- tur. Mahsulün son tahminler - den 5,000 daha az zuhur etmesi, fiatlara derhal tesir etmiş ve se- viye yükselmiştir. Şimdi bütün | istihsal mıtakasında zeytin yağı fabrikaları faaliyettedirler. İnce filitre fabrikalarımız olmadığı i- çin ihracat yağlarrmız evvelâ İtal ya ve Yunanistana, oradan da şi- mali Avrupa ile Amerikaya sevk olunmaktadır. Bu suretle yağın işlenme parası ve ikinci satış kâ- rı yabancı memleketlerde kalmak tadır. Sanayi plânımızın tatbika ko- nulduğu bu zamanlarda bu nok- taya da ehemmiyet verilmesi milli iktısat namma faydalıdır. Bu sene yapacağımız zeytin yağı ihracatmının 15,000 tona va- racağı tahmin edilmektedir. R.Ş. bei ulüm,, arasında müdhiş bir galeyan var. O zamanın “üniver- siteli,, leri sayılan talebei ulüm, başlarında sarık, sırtlarımda cüb- be, çenelerinde hafif sarı bir sa- kal ve bıyıkları yeni terlemiş bir halde grup grup toplanmış, mü - nakaşa ediyorlardı. Fatih camiinin arka tarafında bir molla (talebe) dört kişiye ha- raretli rararetli şu sözleri söylü - yordu: — Daha ne olacak?. Bütün bunlar ruzu mahşerin takarrüb ettiğine işarettir. Düşünün bir | kerre, talebei ulümdan iki nefer dün akşam, gece yakıp hıfza ça- lışmak için bakkaldan iki aded mum mübayaa etmek istesinler, bakkal bunlara yalnız bir tek mum furuht etmek istesin ve ta - | lebeden biri cenabı haktan aldığı kuvvet ve imanla kendisine bir tokat aşkedince yeniçeriler üşü - şüp ber iki âşıkı ilmü irfan ve ha- fızı nurülbeyan ta'ebeyi alıp gö - türsünler ve Şeyhülislâmım gözü önünde bir düşmanı din gibi kıtır kıtır kesssinler. Bu olur iş mi? Niçin duruyoruz?, Neden “İza fetvası mucibince bu iki şehidin hunini dava ediyoruz?. Neden babı fetvaya gidip şeyhülislâm- dan bu meseleyi soruyoruz. Bu esnada ders vakti gelm'ş o duğundan çömezler camiye girme ye başladılar. Caminin iç'ndeki uğultular kubbelere çarpıyor, ve daha şiddetli olarak aksediyordu. Derken Hâce efendi de koltu - Zunda fıkıh kitabiyle içeriye gir- di. Yerine oturdu. Fakat talebe bir türlü yerlerine oturmuyor, saf saf ayakta duruyordu. Hâce efend', gözlüklerini ta - kınca vaziyetin gayri tabiiliğini anladı ve: — Hayrola, ne oldu?. rahleleriniz, minderleriniz? Müstakbel imamlardan biri, kulakları cınlatan sesile ve tec- vid kai*esine uygun olarak: — Dayamız rüyet ve ta'etci ulümun namusu ikmal ed'lmedik- çe ders okuyamayız. Cevabını verdi. — Ne denlü?, Sebeb çihdir? — Ne olacak iki çömez dün |akşam karanlıkta hıfza çalışmak | için Karaman çarşısı bakkalından 'ki mum satın almak istemişler.. Bakkal “mum buhranı vardır,, deyu kendilerine valnız bir mum satmak istemiş. Bunun üzerine çömezlerden b'ri ile aralarında münakasa çıkmış. — Yen'çeriler yetiş'p her ikisini yaka paca edüp seyhül's'âmın huzurunda kıtır kı- tır kesm's'er, Ev Hâöce efendi!. Pöyle b'r seyhülis'âmın azli vacib midir? Fetvayı siz verin!. ç Hüce efendi 'şin sarba sardı - Bamı an'amıstı. Bu gürültüde ken disi ?e gidehilirdi. Zaten o da şeyhilislâm Zeyne'lâbid'n efendi- yi pek sevmivordu. Düszmesini dört gözle beklivordu. Hemen yerinden kalktı. Duver'arı çınla- tan bi'r sesle cevab verd': — Elcevab vacibdir. Ponun Trerine ramide pürülin eoinlAr, ( arasında yere indi. Talebe cami- Kani Haa Veti Aangeleri kâneteşşemsi taliaten bicemina,, | halinde yolları doldurarak Babı fetvaya doğru yol almağa başla - dı. Şehzade camiinden, Beyazid camiinden, Süleyman'yeden, Sul- tanahmedden gelen mollalar da bu alaya katılmca sokaklar bir kıyamet halini aldı. Hep bir ağızdan alman tekbir- ler bütün İstanbulu - kaplıyordu.. Ha'k evlerinden çıkmış, esnaf dükkânlarmı kapamış, alaya işt'- rak etmişti. Şeyhülislüm Zeynelâbidin e- fendi o esnada haremde bulunu - yordu. Birdenbire tekb'rler, fer- yatlar ayuka çıkınca şaşırdı. Ne oluyor derken — içeriye kethüda- sı girdi: — Çabuk cevab ver, Bu cemi gaf'r ne istiyor?. Padişahmn hal'i için fetva mı? — Yok efendim, bilâkis.. — Anlamadım. — Şeyhülislüm — efendim!'zin azlini. — Ne diyorsun? Beni mi — Evet.. — Sakın yanlış işitmiş — ol- | mayasm? — Hayır, ben de öyle sandrm da dışarıya çıkmıştım. Talebei ulüm beni görünce: “İşte o kelbin kvhüdası!,, di- ye üzerime hücum ettiler. Sada- kat sayesinde b'r hayli s'lle tokat yidim. Az daha ezile yazıyor- dum. — Mektubi efendi nerede? — Ol betbaht dahi korkusun- dan iht'fa maksadiyle mutfakta - ki su küpüne girip saklanmış. — Ya yeniçeriler, muhafızlar. — Daha uzaktan tekbir sada- larımı duyar duymaz sırra kadem basşmışlar. — Hay habisler, mel'unlar. Koş :ç ağalara haber ver. Kapı- ları sıkı kapasınlar. Zinhar kim- seye açmasınlar!. Evin her tarafı çömezle dol- muştu. Şeyhülislâmın dört karısı da bir dolaba girib saklanmıştı. Or- tada şeyhislâmla kethüdadan baş ka h'ç kimse yoktu. Bu esnada dışarıdan şu şekilde sözler işitili- yordu: “Adalet istiyoruz. İki biçare çömez'n kan'na kan istiyoruz.,, “Şeyhislâmın azlini istiyoruz. Şeyh'slâmın azli vacibtir.,, “Şer'at istiyoruz. Şeyhislâm Fatih camii şerifinde Müftiyül - enam ile şer'an muhakeme edil - melid'r.,, Zeynelabidin efendi azil ve şeyhislâmlığa Mekki zade nasb ed'lmelidir.,, Bu son feryadı koparanlar a - laya yeni katışan bir takım şüp - heli softalardı. Bunları, vaziyeti anlayan ve şeyhislâm olmak isti - yen Mekk' zade para ile tutup göndermişti. Şeyhülislâmın imdadına öğle na- mazı yetiştil Ezan okunmağa başlar — başlamaz “Vakti salâ,, diye bir ses duvuldu. Talebe ya- vaş yavaş dağıldı. D'ğer taraftan Zeynelâbidin efendinin düşmanları coktan sad- razama gitmişler ve burada bir | nevi meclisi meşveret kurmuşlar, hattâ Zevne'âbid'n efendinin az- li ve nefyi ile yerine Mekki zade- arın isyanı! Sene 1818. İstanbulda “tale - | den çıktı ve büyük bir kalabalık | nin Şeyhülislâm olmasını temin et m'şlerdi. [ Bu kararlaştırılır kararlaştırıl- maz, vüzeradan biri atıldı: — İyi amma, Mekki zade şey- hislâm olamaz. — Neden? — Daha henüz pek genç .. — Canım ne münasebet? Gö- beğine kadar sakalı var. — Ne fayda? Göbeğine ka- dar sakalı var amma bu göbeğine kadar sakalda bir tek beyaz kıl yok. — Ya?. — Şer'i şerife göre, sakalmda beyaz kıl olmayan şeyhislâm ola- maz. — Siz Mekki zadenin sakalm- da beyaz kıl yok mu zannedersi- niz? Ben geçen gün bir tane gör müş gib'yim. — En iyisi Mekki zadeyi davet eder, sakalını muayene ederiz. Beyaz kıl bulursak mesele kal- maz. — Siz istrahat edin, ben ken- disini bulup getireyim. Mekki zadenin sakalında be- yaz olduğunu iddia eden adam odadan çıktı. Etekleri zil çala- rak Mekki zadenin evine koştu. Mekki zade kend!sini pür halecan bekliyordu. Odadan girer girmez sordu: — Ne var? Ne oldu?. — Sakalında beyaz kıl var mı 3 çabuk söyle.. — Bir tane vardı. Fakat bu sabah biz'm dördüncü genç refi- ka, bu sana yakışmıyor diye ko- pardı. — Betbaht. Gördün mü felâ- keti?. Sakalmda beyaz kıl olma- dan şeyh'slâm olunamıyacağını bilmiyor musun? — Sahih. Nas:l oldu da unut- tum. Şimdi ne yapacağız — Çabuk öd ağacı tedarik et! — Derhal. Biraz sonra bir uşak öd ağacı getirdi. Mekki zadenin adamı bunu yaktı ve Mekki zadenin simsiyah sakalını bunun dumanır na tuttu. Heyecan içinde beş dak'ka geç ti ve sakalda üç kıl beyazlandı. Sadrazam, —Mekki zaden'n Şeyhislâm olmasını istiyordu. O- dadan içeriye öd ağacı kokan üç beyaz k:llı sakaliyle girince bu üç kılı kemaline ve fazlına kâfi b'r delil addettiler. Zeyne'âbidin efendiye gelince evvelâ Üsküdara, sonra Bursava; kethüdası Mustafa efendi Şg Ku düse nefyolundu. Murad SERTOĞLU Devren satılık dükkân Bakırköy İstasyon karşısında Bahar kıraathanesi içindeki te- lefon, Sen marten marka!ı bilâr” lo, ve sair eşyas'le devredilecek'tir. İstiyenlerin içindeki müsteci- rine müracaatları. - (3664) 'Telefon No, 16101.