Yolcunun biri bir — tarladan geçiyormuş. Çiftçi haykırmış: — Heceyt.,. Sürülmüş tarla- dan geçilmez.. Yasaktır. Yolcu, çiftçiye cevap ver - miş: — Affedersin ağam! Öküz - lerin geçtiğini gördüm de ben de geçebilirim sandım.. Beykoz: Nihat Oğuz Öi mm Bana söyleme Ahmedin babası çok hasisti. Ahmet bir gün hastalandı.. Doktor çağırdılar. Doktor has » 'taya şu tavsiyede bulundu: — Yiyeceğine dikkat edecek- sin!.. Süt, yumurta, tereyağı, reçel, pirzola, tavuk yiyecek sin Ahmet doktorun yüzüne hay || retle baktı: — Beyim, onları babama söy leyin! O işitsin... İzmir: Sabahat Şükrü iı!ıı: Dalkavuk Fatih Sultan Mehmedin dalka- İstanbulda Koca Wustafa Paşada (29) ncu ilk mektep talebesinden Alp Aslan tutum haftasında çok değerli bir nutuk söylemişti. Bu güzel sözle- Fi aynen yazıyoruz: Ey Atatürkün yüce savaşlarına ka- tılan yüce Türk ulusu! Ey yüce ön - derin Türk anaları, Türk — babaları, Türk kızları, Türk çocukları! Bugün ana yurdumuzun en ulu savaşında bulunuyoruz. Tutum ve ekonomi savaşı, Tutum sayaşına her Türk kızmın her Türk çocuğunun her ananm her babanım katılması gerektir. Bu yüce ülküde hepimizin her birimizin en ön işi Ata- türktün ışıklr savaşlarına katılmak - tır. . Arkadaşlar, yurttaşlar, şimdiye kadar hangi savaşın tanından güneş- ler doğmadı? Başta önderimiz var. Tutum ve ekonomi — gavaşında — her Türk çocuğunun yüreğinde yurdun — İngilizceden — Robensonun hikâyelerini her - kes bilir. Biz, Robensonun — hayatmdan vuğu yeniçerilerden biri ile alay etmiş. Yeniçeri hiddetlenmiş: — Seni gebertirim! Diyerek dalkavuğun üzerine yü- rümüş, Dalkavuk soluğu padişahm ya- nında almış: — Aman Şevketlüm, demiş, ye- niçerilerden biri beni öldürecek. Padişah: — Seni öldürecek adamı bir sa- at sonra astırırım, korkma! Deyince dalkavuk gülerek yal - varmış: —Bir saat evvel astırsanız daha İiyi olmaz mı? Nobel mükâfatı Bu yıl Nobel trp mükâfatmı A- merikalı üç doktor kazanmıştır. Bunların adları Georges — Minot, Wiliam Murfy ve Whipple'dir. Minot kırk beş yaşlarında olup karaciğer ile habis fakrüddemle- rin tedavisini keşfetmiştir. Ve Bos ton şehir hastahanesinde Thorn- dike lâboratuvarının müdürüdür. Doktor Murfy dahi kan hasta- İıkları hakkında ayni araştırmayı yapmıştır. Doktor Whipple 56 yaşında o - lup Rochester tıbbiye mektebinde Patoloji profesörüdür ve Rokfel- ler müessesesi direktörlerinden bi ridir. Bu doktor da kansızlık araş- tırmaları yapmış ve hepsi de kara- ciğerin rolü hakkında ayni netice- yi elde etmişlerdir. ı Bugünkü bilmece I DURDUĞUL Yedi harfli bir balık bulunuz! Fa- kat, sakın bu balığın kafasını kopar - mayınız, derhal uçmağa başlar. (Yar ni 1 ve 2 harflerini atarsanız, eliniz deki balık, kuş olur.) Doğru — bulanlar - dan birinciye 5$ li- ra, ikinciye bir yar zi takımı ve ayrıca 150 okuyucumu - va da muhtelif değerli hediyeler ve - riyoruz, Bilmece müddeti 15 gündür. Birinciye gizli bir yaprak — ele geçirdik. Bunu bize bir balıkçı anlatıyor: “ — Ecdadımızdan kalan bir sandiğın içinde bir çok kitaplar, mektuplar — ve hatıralar — vardı. Anlaşılıyor ki, büyük — babâmız dağlarda Robinsonla karşılaş - mış, denizlerde bir müddet o « hatıralardan birini okuyorum: (Haylaz oğullarımın şerrin « den kurtulmak için Robensonu aramağa, ben de onun gibi dağ- larda tabiatin koynunda yaşa - mağa karar vermiştim. Bu, be - nim için pek müşkül olacaktı. Ben Robinson gibi istirab ve iş- kenceye tahammülü fazla bir a- dam değildim. Yalnız, belki de ondan fazla kuvvetliydim. Kuv - vetime güvenerek onun bulun - duğu dağa gittim. İlk günlerim pek fena geçme- mişti. İlkbahar mevsimiydi.. Ha- va ılıktı.. Ağaçlarda — meyveler belirmeğe başlamıştı. Beni üzen bir nokta vardı: —Bu mevsimde her yerde vahşi hayvanlar inle - rinden dışarıya çıkarlar, sağa so- la saldırarak midelerini doldura- cak yem ararlardı. Kendi kendi- me: “Hele şu Robensonu bula- yırn.. Ondan sonra sıkıntı çeke - ceğimi zannetmiyorum!,, Diyor- dum. — Onun bu sahada benden çok tecrübesi olduğunu biliyor « dum. Zaten — ben onun tecrübesine | Alparslan — yetişenden yiyor. Bize ne mutlu ki bugüzel ülkede ya ratılan savaşların temellerinde çalı- şıyoruz. Daha çalışacağız. Hem durmadan çalışacağız. Her savaşın ülküsüne va- racağız. Bizim için durmak yoktur. Ey ulu Türk giyimin yiyimin öz mal- Bir gün dağm eteklerini yala- yan deniz — dalgaları arasında genç bir adam gördüm. * Tıpkı tüylü bir yaban adammna benzi- yordu. Ona Robensonu sordum. Cevab vermedi. Dili yoktu. Dil « sizlerle konuşmasımı da — bilmi « yordum. Beni kolumdan çekti., Bir kaya kovuğuna götürdü. Bu adam kayanın içini kendine bir yuva yapmış. İçerde neler yoktu Yarabbi! Vurulmuş kuşlar.. ba- lıklar.. bıçak, çakmak taşı, kon - serve kutuları, çalı çırpı yığınla- rı. Dağda aradığım mükemmel bir oda, Robinsonu araken dilsi- zi bulduğuma çok sevinmiştim. HABER Çocuk Sayfası Kuponu 27 — 12 — 934 öz ktvançı uryncüu var, Bu yolda A- tatürkün savaşları bülün acuna ör - nektir. Bu savaşlar bizim öz malımızdır. Her savaşa kıvançlı yürekle katılmak ge rektir. Arkadaşlar yücelmenin ardı yok tur, Tutum ve ökono mi savaşlarında yü rümek en ön işimizdir Artık bugün yurdun 3 çocukları yerli mal giyiyor. Bu toprakta diyorum. Ünderimi| seviyorum, Daha çok seveceğim. Yurdumu ge- viyorum, Daha çok seveceğim, Bu yur da saygı ve sevgi tutum savaşına ka- tılmakla olur. Savaştan sapana öz öğüt vermekle olur, Sevgi ve saygı bu yurdun öz | malmdan almakla olur. Buna ant ettik; yerli malı alacağız, | yerli malı giyeceğiz, Bu savaşın yedi giünlünde değil her yılmda her yüzyılında durmadan ça - İIrşacağız. Hepimiz yerli mal alacağız. Hepimiz yerli mal giyeceğiz. Hepimiz yerli mal yiyeceğiz. Yaşasm yüce önderimiz Atatürk. Yaşasın güzel yurdumuz. Yaşasın yüce önderin yüce Türk ulusu. Bu adamla günlerimi geçirmeğe başladım. Dilsiz okumak bilmi - yordu.. Bir türlü — anlaşamıyor - duk, Ben ne arıyordum?.. O ne- den dağlara düşmüş? Bunları birbirimize anlatamıyorduk. Bir gün dilsizin odasmda, sapında R. K. harfi bulunan bir hançer e- lime geçti. “İşte Robenson Mro - ze'nin hançeri!,, diye bağırdım. Dilsiz şaşırdı, Hançeri elimden brrakmıyordum.. Robinsonu ara- dığrmt anlamıştı. — Bir gün beni peşine taktı. Yürüdük.. Saatler - ce yürüdük. Bu dağda — galiba hep Robenson ruhlu insanlar ya- şıyordu! Deniz kenarında ufak bir sal yapmakla — meşğul olan Robenson'u uzaktan görmüştüm. Robinson bizi görünce salıma atladı ve eşyasını — salım üstüne koyarak sahilden açıldı.. Suların götürdüğü yere.. Bizce meçbul bir semte gidiyordu. Arkasından bağırdık.. İki ağızdan çıkan sesi iki kulağına eriştiremedik. Zaten ©o bizden kaçıyordu. Bizi görün - ce salına atlamıştı. İşte o günden sonra, ben de bir ikinci Robin -« son oldum.. Ve arkadaşımın Ro- binsondan çaldığı hançeri ben de ondan çaldım. Dilsizden ay - | rıldım.. Gündüz sahillerde, gece | kırlarda kayalıklar arasımda ta- mam on yıl insanlardan uzak ya- şadım. Fakat, günün birinde ha - şarı oğullarımın uslandıklarını, | çoluk çocuk sahibi olduklarmı | öğrendim.. ve dağdan şehire in - | dim., dan olsun, Bona bil ki sana yaban e- | lin malhr katığını eksiltir, Öz yurdu - muzun bu alanmda yüreğimle ant e - Zengin ve dilenci Eski zamanda zenginin biri bir gün konağmmım pencereşin * || de otururken kapıya bir dilen * cin'n geldiğini görmüş, hiddet- lenmiş ve hemen el çırpıp oda * ya giren kalfaya: — Bana bak kalfa, demiş, git söyle harem ağasına, harem a * Hası söylesin kâhyaya, kâhya söylesin uşağa, uşak söylesin seyise, o da gitsin şu kapıdaki dilenciye (Allah versin) desin. Bu silsileli emirleri kapıdan işiten dilenci ellerini gök yüzü- ne kaldırıp bir âh etmiş — Hey büyük - Tanrı, emret || Mikâile, o söylesin Cebraile, Cebrail söylesin İsrafile, İsrafil söylesin Azraile, Azrail de şu herifin canını alsm! Edirnekapı: T. N. Teodoridis Mekteplerde: sem aam F ra a Yemekler ısıtılmıyof İlk mekteplerden bir çok tale * benin zaman zaman şikâyet etti * ği bir şey vardır: Çocukların meb tebe götürdükleri yemekler ısıtı” mıyor. ( Muharririmiz bu şikâyetler ü * zerine ilk mekteplerden bazılar!" nr gezmiş ve bu şikâyetin çok y& rinde olduğunu görmüştür. Geçen seneye gelinciye kadaf çocukların mektebe götürdükleri yemekler öğle vakti mektep ha * demeleri tarafından ısıtılırdı. Bt sene çocuklar evlerinden getird'k leri yağı donmuş yemekleri 50 ğuk olarak yemeğe veyahut yiyer miyerek aç kalmağa mecbur ol" muşlardır. | Çocukların sıhhatini tehdit e * den bu noktaya İstanbul Maarf Bakanı Bay Haydarın el koyaca * ğinı umarız. Yardımcı tayyarelef Kış gelince soğuk memleketle * rin bir çoğu kar altında kalır, Bö memleketlerden bilhassa Royter” | de ölenler çoktur. İ Bu sene Rusyanın Moskava, Le* | ningrat, Kiyef, Odesa, Harkof: Minsk, Bakü, Sverdlovsk, İrkoçkt Kobarosk şehirleri, doktorları oF mıyan veya karadan gidilmesi müşkül olan uzak yerlerdeki halk | için ilk yardımı yapmak — üzer€ (sıhhiye tayyareleri) tertip etmiştif | Yardımcı tayyarelerde küçük birer eczahane ve ameliyat alâtf bulunmaktadır. Şundan Bundan Yürüyen kazanır Nevyorkta kenar mahallelerden bir rinde oturan on iki yaşlarında bir Ç0 cük şişmanlığı yüzünden çalışamıyo' ve yoksulluk içinde yaşıyordu. Tofi bir gün hastahaneye gider, doktor? muayene edilir. Doktor: " Fol yürüyeceksin.. Hem sen yol yürürsen zengin olacaksın! der. Doktor çocukla alay etmiş, Fakalı Tam mektebe hergün gidip gelmek i” çin sarfetmeğe mecbur olduğu tram” vay parasını cebine atarak mektebi yayan gidip gelmeğe baştanış, Bof şikâyet ettiği şişmanlıktan — kurtul * muş. Hem de yoksulluktan: Çünkü Tom'un iki senede biriktir diği tramvay parası ona küçük bir y için sermaye olmuş