4 l Yaran: KADİRCAN KAFLI Bir kılıcın ucu kürek kemikleri | arasına Niçin Leo'nun hâlâ Venedik ta rafına gitmesine razı oluyordu? Onu h'ç bir zorluk çekemeden u- fak bir manevra ile şarkı cenubiye çevirebilirdi. Ayaklarınm ucuna basarak kü- çük Hüseyinin yanma g'tti. Ne yapmak istediğini anlattı. Birlikte dümene gitt'ler, Dümenh zencirinin yapacağı gü- rültüden kimsenin şüphelenmesi- ne imkân yoktu. İpleri kest'ler ve küçük Hüseyin geminin burnunu | sancak tarafma doğru çevirmek i- Çin manevraya başladı. Biraz s#onra Leo gemisi Sepant körfez'ne dönmüştü. Ahl Reis te, arkadaşları da se- vinçten haykırmamak için kendi- | lerini zor -tutuyorlardı. iki saat daha geçti. Sabahın ayazı çoktan başla- mıştı. Böylece Güvertede yatan tayfalardan | üçü gerine gerine kalktılar, birisi esneyerek olduğu yere kıvrıldı. Diğer ikisi herhalde üşümüş olmalılar ki başaltına gitmek için iki adım atar atmaz ik' sivri kılı- cın uçlarını göğüslerinde buldu- lar; iki adım gerilediler. deniz ortasında, gece yarısı, böyle ses- $'7 ve gü süz gemiye hangi rabanet girebilirdi?... " “GöYlerini uğüsturdular, D'kkatle baktılar. Elleriyle, uçları göğüslerine da yanın Vened'k kılıçlarını yokla- dılar. Rüya mı görüyorlardı, Fakat bu bir rüyadeğildi. İşte, | parlak ve soğuk demiri, parmak- larmın arasımnda hissediyorlardı. Karanlıkta, karşılarındaki a- damların yüzlerini, kılıklarmı gör mek için göz'erini yuvaların- dan fırlayacak gibi açarak süzdü- ler. Birisi herhalde arkadaşların- dan birine benzetmiş olacak ki: G P'etro!... Delirdin mi?... Ri- ca ederim böyle soğuk şaka ol. maz!.., diye söylendi. Kılıcr — tu- tarak göğsünden uzaklaştırmak istedi. Ayni zamanda: — Vallahi acıtıyor, be!... Diye çıkıştı... Fakat birdenb're başka bir kı- herm sivri wcu da sırtma, tam iki kürek kemiğinin orta yerine da- şandı. Hattâ b'raz da etine gir- di. Sert bir ses, çok düzgün bir 1- talyanca ile emretti: Yoksa dayanı- çek şunu —Sesini kes!... rım ha!... İki arkadaş işin nereye vara- cağını hemen kavramışlardı. Ne Öne, ne de arkaya, ne de yanlara bir parmak bile kımıldanmanın imkânı yoktu. — Eller yukarı!... Eller havaya kalktı. İkisi de bacaklarının üstünde titriyorlardı. İki tayfanm arkasında — duran ve deminki sözleri söyliyen — Ali Reis yanmıda duran bir arkadaşı- a şu emri verdi: — Çabuk bunların ikisini de sımsıkı bağla!.. BÜYÜK DENIZ ROMANI Şahin Yavrusu — No 38 dayandı | Sonra onların önlerinde, kılıç- larmı tayfaların göğsüne dayı- | yan iki arkadaşına bakarak şun - ları ilâve etti: — Ağızlarını açarlarsa hemen | öldür!... Hattâ hızlı nefes alma- sınlar |.. İki tayfa da çenelerini sım sıkı tutuyorlardı. Nasıl açabil'rlerdi. Çok değil, kıl kadar kımıldan- salar, şu insafsız, sivri ve parlak | mesi 'şten bile değildi. i İkisi de sımsıkı bağlandılar. | Al Reis emretti: — Forsaların yanma götürün!.. Güvertenin ötesinde ber'sinde üyuyan on üç tayfa, bir saat ka- dar sonra hiç bir İtüye mey - dan verilmeden aşağıya atılmışlar dı. Bunlardan yalnız üçü ellerini kılıçlarına atmışlar fakat orada yalnız boş bir kın bulmuşlardı. B'risi de göğsüne ve sırtma da- | Hiyle itmek, sonra bütün kuvveti- le bağırmak istemişti. Fakat ağ- zını açmasile beraber Ali Reis'n D onun sırtına dayanan kilter kal - bine girmiş, ancak bir horozun, boğazlanırken çıkardığı tö8 - ka - dar gürültü yapabilmiş ve düşüp ölmüştü. Bu gürültü k'mse — tarafımdan duyulmamış, herşey gene yolunda gitmişti. Doğuda, geminin iskele tarafın- daki mot dağlar belirmeğe, onla- | rın ardında git'kçe çoğalan bir ay dınlık görünmeğe başlamıştı. Artık etrafı görebiliyorlardı. Hepsi de geceyi kolay geçirdik | leri, iş'n en zor taraflarını gürül - tüsüz becerdikleri için seviniyor- | lardı. Hepsin'n yüzlerinde ışık, doğuda parlryan günün ışıkları kadar par lak ve engindi. Hele Ali Reisle Kara Yusuf ve küçük Hüseyin, | kaplarma sığmıyorlardı. İşte en sonra sülün gibi bir ge- mileri vardı. Zanta sahilindeki karaya — dü- | şen Venedik gemisindeki topları da buraya yerleştir'nce engine a- | çılacaklar, Şahin Reisin eski — şe- refli savaş günlerini yeniden yaşı- yacaklardı. Yapacakları ne çok *ş, alacak - ları ne çok öç vardı?... giden köridoru kuvvetlendirmek | istiyordu. Küçük Hüsey'ne düme- | ni bağlattı ve onu diğer iki levent | le beraber koridorun ağzına koy- du. Kendisi de d'ter arkadaşlarile beraber başaltına doğru yürüdü. 'Tam kapıya gelmişlerdi ki mer- divenin aşağıtından bir ayak se- Si duyt Geri çekildi. Arkadaşlarıma da kenara çekil- meleri için emir verdi. ağır çıktı. Güyerteye geldiğ? za- man gözleri yarı kapalı olarak ko'larını gerdi. Esnedi, — Ne güzel bir hava! fDannmar nar) kılıçların bir anda kalplerine gir- | | dış budak ağaeından | tarafları ağır ince tarafları hafil o yanan kılıçlara rağmen onları e - | Ali Reis kaptanların kamarasına | | | |Ş | HABER — Akşam Postası l Pratik ha mühfuzdur Yazan: wi. Gayur BİLARDO — Bilârdo tamamen ufki ve düz olması kenarla- rının ayni şekil ve cesamette Tüstik bantlarla çevrilmiş bulunması ve Ü- zerinde lekesiz ve yamasız bir çuha bulunması lüzımdır. Üç “bilya,, fil di- gi veya sellolcitten olmalı tamamen müdevver ve ayni çapta bulunmalı- dır. Üzerlerinde beyaz lekeler olma* malıdır. Bilyaların kutru beş santi- metre olmalı ve her birl takriben, yüz masasının at Bilgisi) | elli gram ağır! da — bulunmalıdır. Üçtinün de ayni kiyete malik olma mi verilen ve ucun ması için tebesirle tek bir bilyalara vurulur. En iyi yapılır. stakalar Kalın Tur. Oyuncunun normal vaziyeti — O - yunen gol elinin dört parmağını bilâr- donun çuhası üzerine kor, Avucunu | da ortası biraz yüksekte olmak garti- le çühaya basar. Staka şehadet par - mafnm kemiği iİle baş parmak ara' gından sürülür. Bilyanın tam karşı * sında durmalı vurulacak yer karar - malı varılacak gaye tahakkük ettirildikten sonra sağ kolun dirsek * ten aşağı kısmı ile staka ilerletilerek vutulmalı. Vürular darbenin küvver tüni azaltmamak için bilyaya vürduk- tan sonra el yerinde bırakılmalıdır. Bilyaya oyuncu yetişemiyecek olursa stâkayı ince tarafından tutarak kalın tarafı İle ve sol öle istinat etmeden Bilyaya vurabilir. Karanbol — Karanbol vurduğu bilyayı diğer iki bilyaya çarptırmak- tır. Bu çarpma staka ile bit vuruşta temin edilmeli veya doğrudan doğru> ya yahut masanın etrafındaki lâstik- | lere çarparak spont vasıtasile temin olunur, Mesele ilk balışta çok kolay görünürse de gayet muaddaldır. İyi bilârdo oynamak için büyük bir pra * tik ve eline fatla bir itimat Jüzımdır. Bilârdoda bellencecek iki nokta bilya- larm lüstik kenarları çarparken al - değı vaziyet ve bilyaya çarparken al- dığı vaziyettir. Bilyaların lâstik ke - narlara çarparken aldığı vaziyeti öğ- renmek için bilârdonun son üçte bi rinin ortasındaki işaretli yere bilyayı koymalı oradan karsı taraftaki Idati- &e sürmeli. Darbe bilyanın karşıya giderek tekrar ele döneceği kadar kuvvetli v malıdır. Bu hareketle oyuncu bilya çerçevesinin elâstikiye- ti derecesini anlar ve ondan ne —mik- tar islifade edeceğinl kararlaştırır. Ayni noktadan bilyayı &>1 tarafın or- tadan biraz yukarısına itmeli, bilya kenara bir zaviye dahilinde çarpar diğer bir zaviye resmederek uzakla * şır. Bu zaviye birincisinin aynidir. Kenarların elâstikiyeti iyi olacak o - lursa ve bilyaya lüzumundan — farla sürat verilmezse “vurut zaviyesi — İle inikâs zaviyesi müsavidir., fizik kab desince iki zaviye aynl olur, Şu halde burasımnı kabul etmek 14 - zımdır ki bilârdo muntazam olur ve vurulan darbe tabit olursa bilyanın çizeceği zaviyeler evvelce gözle tah - min edilebilir. Bunun İçin şurası İyi | hatırda tutulmalıdır ki eğer bilyaya çok şiddetli vurulursa İnkisar — zavi yesi vürut zaviyesinden küçük ve çok yavaş vurulursa inkisar zaviyesi vü » Tut zaviyesinden büyük olur. Vuru- şun siddeti hakkında tam bir fikir nevdn etmek için çok pratik yapmak & ranın tam or” ” orfe y İn doğru para carntı inhiraf eder. RBau vel değletirme miktarımı tamin tan sonra iklet ve ayni elâsti - | değnekle | Bir adam merdivenlerden ağır | lsin bitea cuhanm ürerindeki isaret Üryerine bannr. Sanra örta vakarıdar barerya daten Kir darka Ha ef Pilvyanm eeti yerine AANAHAK eürü » Wis, Miak Ritvanm enl terafından vü> e sal benarmmı totin e. XN « Z nn vn- puluran a87 tavafımır fakin adarak ge- Yazan: [ Aka Gündüz ı ÇA DR Ne bileyim ben neyd'm. Sade- ce yaradılışta yaradılış adıma in- san diyorlardı. Bir kez toprağa doğmuş olduğumdan ötürü... Sevgi! Bu ma'ılımı siz bilirs'niz. Bü masalı da ben bilirim Ün! Ben'm bütün emek ünüm ancak Omikroluktan geçemezdi. Şu yuvarlak toprağın neresin- den bakarsanız bakmız beni, ben olarak görü ; Amma ben le olmak için doğmadım ki. Ben de b'r sey ol malıyım, bir şeye yaramalıyım. İşte size yaradım profesörüm! Siz ki insanlığı harpten, ileri kurtarmak iç'n kırk sekiz yıldan beri uğraşıyorasmuz. Ben de sizin denemelerinize yaramak istedim. | Varlığında ve kırk yılında hiç, hiç b'r şeyi olmryan bir Omikro- nun insanlık arasında bu kadar- tık bir mutu da olmasın mı? Ma- demki benim de yaradılış adırma insan diyorlar. Hem o kadar ileri gttmiyeyim. | Daha yapacak yükümlerim var: Formülünüz ilk denemede anla- şıldı ki hastalığa ve ölüme karşı koyamadı. Acaba niçin koyama- dı? Bunu anlamlıdır ki yeni emek yolunuz daha işıklı ve bilgili ol- sün, Bunu anlamak için de dene- nilen insanın kadavrası üzerinde araştırmalar gerektir. Kadavramır t'ze brrakteme Morg'da teşrih övlerinde de H, Büyük Prençip'in —Tâboratır | yarında büyük profesörün eline biraktımm. Kanbur cumbur leşimi stediğiniz gibi delik deşik edi- niz, Bunun iç'n iki satırlık bir va- siyet yazdım, bu kâğıda iliştir- dim, Çürüyüp dağılmış — atomlarımı benim lâboratuvarımdaki atom tüpler'nde toplayınız. Eviriniz, çeririniz. Elektronlarımım.... Artık yazamıyacağım. Sırtırmla göğsümün arasında bir avuç ustu- ra işliyor. İnsanlık, ah insanlık! Eğer biy ikinet kamburumla bir ikinci çarpan yüreğim olsaydı, on ları da ikinci bir denemenize ve - | rirdim. Sizi emek arkadaşlarımla beraber, kurtuluş bekliyen insan- hığa ısmarlarım. Gözlerimin ışığı, uzaklaşan bir gemi feneri gibi gttikçe küçülü - yor. Pasyon! Ah Pasyon! Uzaklaşan bir gemi feneri gibi küçülüp söndüğüm şu dak'kada bir hırsım var. Bütün yaşayışım - da hiç bir şeye göstermediğim bir | hırs... Nedir bilir m'siniz? Kur - tulmak değil, Iyi olmak değil: Ge- ne yaşamak değil. Hayır hiç bir şey. Yalnız b'r şey istiyorum: Ah! Bir ger, bir tek gez rahat - ça bir öltsürsem de ondan sonra | Rahat bir okıurııkıen sonra — öl- mek! Bune tatlı şeymiş!) Mektup bitti. Ömega, güderisi ile gözlerini kapadı ve derinden inliyen br ıeılr Tn bilya üzerinde temas ettiği “Iİnkisar zaviyesi, ni *e*istirir. (Devamı var) ve bilim | boğuş- | madan, diplomattan ve ölümden | | kmız, dedi. 2” Birincikünun 1984 Alma ve başka dile çevtime Devlet yasasınca koru adur — Ben önu seviyordum! Diye hıçkırarak dışarıya çıktı. Profesör Esces mektubu aldı ve, vuîyet kâğıdını Zeus'a uzat « t — Ne lâzımsa yaptırır, kadav- rasını buraya getirirsin. Zeus boğuk, boğuk: — Ben eve gidiyorum. dedi. Ve eve gir'nte söylediler: — Doktorlar gittiler. — Niçin? — Yapacak iş belediyeye kal - dığı için! Zeus ölünün yanma çıktı. O - m'kro, fena açılmış bir. Mısır mumyası gibi bir deste kara ke- mik halinde görünüyordu. Fakat çukura kaçmış yarı açık dudakla- rında belli belirsiz bir gülümseme vardı. ğ Ölünün beyar örtüsünü kapa « dı. Sanki uyuyormuş ta - uyandır- mak istemiyormuşcasına ayakla - rınm ucuna basarak odadan çık- tr, Evdekilerin hepsi ardımdan ge- Hiyorlardı. Aşaya indi. Akşam ka- ranlığı basmca: — Evin bütün lâmbalarımı ya « Gün dağuncıya ka- dar. Ne korkmuş, ne de sinirlenmiş- ti, Sönen bir insan ışığının arka- sında yanan ışıklarla bir büyük ö- lüm donanması yapmak istemiş * ti, Hastabakıcı kadın; böynunü bükerek, omuzlarını büzerek, ma« sum görünmeğe çalışarak, ve saç- sız başma geçirdiği kanatlı başlır ğımı dürelterek, #österişli göste - rişli bir şeyler yapıyordu; evin her köşesine doğru haç çıhnyot- du. Zens görünce kızdı. — Merdivendeki alt, üst camlı kapıları açımız! Ölünün oda ka - pisıni da açmız! Küçük — salonun kapısını da açınız! Bir dakikada hepsi açıldı. Zeus küçük salona girdi ve pi - yanonun baştna geçti. Hastabakı- et kadın bir büyük haç daha çıkar dı. Zeus'un bir ölü duası, hiç ol mazsa bir ölü marşı çalacağını | ummuştu. Fakat hayır! Zeus baş- ka bir şey çaldı. Ne dun! Ne yas! Ne marş! Ne gözyaşı! Hayır.. Baş ka bir şey çaldı ve güzel sesinin bütün tatlır genişliği ile de okudu: — Yaşıyoruz. Çünkü insanlık yaşıyor. Top sesleri birer kahkaha, K lıç şakırtıları birer alkış. Yaşa- mak hakkımızdır, insanlığımız gi bi.. B'r gün gelecek ki öldürenler, öldürdüklerinin ömürlerinden bi- rer tutam dilenecekler.. Ve öldü- rülenler, onlare, ömürlerinden bi- rer tutam değil.. Irmaklar dolusu verecekler, Taretler'n, obüslerin üstünde dolaşan bir ses var; insanlığın se- si., Ey bu sesin uğrunda göçen ö - lüler! Mutlarınızdan, kıvançları * nızdan, ölmezliklerinizden — bize de bir tas sunun! Ak kanatlı kafasını sallamak - tan vaz geçen hastakalaıcı bu çar“ kmm sözler'ni anlamamnakla be- | raber seslerindeki ağır başlı sak « raklığın tadını tatmıştı. Artık haç çıkarmıyordu. Bütün evdekiler küşük salona toplandı! Jepsinin gözlerine ve dudablarıma bir avut (teselli) rengi çeld'. (Devamı var)