27 Birincikâinun 1934 we& cden- görü ... .. nüşler: Bunların çeşitlerl,tekerlemelerl — Çek ba- kahm şunu babalık! — Yandım aman biraz | su! — ilâhiyi bırakıp türküye nasıl başlanır? Dün sabahtan akşama kadar ©vde idim, evden hiç bir yere çık- Mmadım, — Peki amma, sabahtan akşa- | Taa kadar evde, neyle, nasıl va- kit geçirdin? Derseniz işte karşılığı: — Kapı ve pencere açıp kapa- makla! — Zarrır! — Kim 0? — Fikaaaranız geldi, iki gö - tüm, beyim, efendim, paşacı - ğim!.. (Hani beylik, efendilik, Paşa'ık kalktı idi) Allah rizası i- çin,, Mibarek ramazanı şerif hür- Metine.. Bir sadakacık nineciği - ne evlâdım! (Vay köppoğlu çin- gene vay! Hiç sıkılmadan ken - dini bana nine, beni de kendine evlâd edindi.) Bunu sepetledikten biraz son- ra vumrukla kapıya vurarak: — Güru güm güm! — Kim 0? Dezninki kari cadalaz sesinin biraz daha genci, birar daha baygın ve yaygını: — Fakiriniz geldi merhamet sahipleri! Sadakacığınıza muh - tacım yavrularım!.. Allah ne muradınız varsa versin!,. Oruçlu #nacığınızı bekletmeyin kapınız- da!.. Bunu da dehledikten sonra bir üçüncüsü Ancak bu, kapıya değil, aşağı odanm penceresine | vurarak: — Zangır, zangır, zangır! — Kim 0? Ağız, şive, lehçe tamamile deminkilerin uygunu, fakat ses onlardan çok genç: — Bir sadaka veriniz benim kıymatlı beylerim, hanımlarım!.. Dün avşam (akşam) iftardan | beri ağzıraa bir lokmacık ekmek ı koyamadım, bu gece safur yime- den mübarck oruca niyetlendim. Allah sizin de tuttuğunuz oruç- | larmızı kabul eylesin! (Halbuki | ötekilerin hiç de yabancısı olmı- yan bu orlta yaşlı biçimsiz karı oruç tutmak değil, cigarayı kati- Yyen osrarsız içmsez ve evin kapı - sını aralık buldu muydu kapının arkasında iskarpin, lâstik bulur- sa hemen kaldırazı takımından « dır,) Bunu da çıkladıktan sonra dördüncüsü.. Daha sonra beşincisi.. altın - Cisı.. yedincisi.. sekizincisi.. do - 1 iZuncusu. .onuncusu. Size şimdi mostrasını gös - | terdiğim bu dört sırnaşık karı öğleden önce kapıya, pencereye lıyanlardır. — Asıl öğleden #onra akşama, hele akşam yeme- #ine yakım düşenler onlardan dört kat sırnaşık, sekiz kat ya - Pokandırlar, Alın size bunlar - dan da bir-iki mostralık: yük, işlek,ar lu dillerine dayansın!) Bu da bir başkası: — Tıngır mıngır! — Kim 0? Cevrek, pişkin, teklifs'z, kart | bir erkek sesi: — Yavrum!.. Kızım!.. kızım!.. Canım kızım!... Hanım firj geldi!.. Onu boş çevirme yav- 81 sana yeter canım kızım!.. çehicden- görünüşler: | #amazandilencileri! Gelsin de şimdi zayıf yürekli, | sofu huylu kadınlar bu profesyo- | nel kocakarının bu orestopolluk - | Bak, ak- | şam vakti kapına bir Tanrı mişa» | HABER — llıııı Poıhı TARADER., FT .___.__2.__ Bar Artıstı Rahibe ! “Manastır kaç- kını,, nasıl kurtulduğunu anlatıyor Ona (Manastır kaçlını) diyor- lar. Ben onu Pariste Molenroj'da tanıdım.. Marsilyada bir aile yu- vasından (Karmel) manastırma kaçmış.. Hayır kaçırılmış. Ve o, Karmel dağının esrarlı tebelerin- de üç sene yaşadıktan sonra, tek- rar dünyaya dönmüş.. Hayata atıl miş. Hayatı, Karmel dağımın mi- raç hikâyelerinden çok daha rum kızım!.. Ona bir lokma bir | KAT AM A B sey ver banım kızım !.. Onun dua- | rarlı bir kadın! Ben, onun esrarını öğrenmek ve hayatını dinlemek için, barlar- Herifin tam topa, yani yemeğe yakın savurduğu bu dişe dokunur | tekerlemeler nasıl? Eskiden fenerci Hasan Efendi isminde kalenderlerden — birisi, böyle top vakti kapıya gelip bu b'çim dilenci tekerlemelerile baş | ağrıtan yeşil sarıklı bir dilenciye ne yapsa beğenirsiniz? Ne yapacak, kadehi ağız ağzı- nâ doldurur, bir el'ne de bir tek zeytin alıp kapıyı açar, tam bu a- ralık ta top patlayınca kadehi he- rife uzatır: — Çek bakalım şunu babalık, der, kısmetine gelmişsin! Dilenci de kadehteki duru suyu zemzem sanıp birden kafasına dikince na- rayı basar: — Yandım aman! Biraz su! Son günlerde İstanbulun — bü- ida oldukça azaldıklarını gördüğümüz kadın- h, erkekli dilenciler, Ramazan dolayısile şehrin kenar, köşe yer- lerine dağılmışlar; büyük, işlek, anayollarda dilenip kazanma pi- yasası bu günlerde durgun oldu- gu için bu madrabaz oğulları şim- di hep böyle köşede bucakta kapı pencere çalarak enayi avlamıya çalıçıyorlar. Az kalsım, unutuyor- dum: Bunlardan biri, geçen gece iki tarafı tahta evlerle çevrili darca ve ıssız bir sokağın iç'nde yarı a- rapça, yarı Türkçe ilâhi gibi bir şey okuyordu. Anlaşılan gece vak ti o evlerden bu suretle dilen'yor- du. Bir aralık benim ayak sesleri- mi duyar gibi olunca zaten hafif olan ses'ni büsbütün — hafifletti. Bu aralık nasılsa ben: — Öhhö! Diye bir öksürdüm, sokağın alt tarafından da bir polis düdük çal dı. Ne dersiniz beriki bu öksürük- le düdüğü duyar duymaz okudu- | ğu ilâhiyi kesip türküye başlama- sın mı? .. » Gazetelerin hergün: (Dilenci - lik ha kalktı, ha kalkıyor, ha kal- kacak!.) Diye yazdıkları yazılara bak - tıkça: Balık kavağa çıktığı zaman on- lar da kalkarlar! — Çat çat! Diyorum... — Kim 0? Gezgin haberci — Hay kim o diyen diller'nize | Tp NDNoiT açaı B al kurban ©! layım benim ciğer “"'— rim!.. Bu vakit kim olacak a gelen?. Bir lokmanıza m“l“"' ananız çeldi!.. Allah rız- “KUZ1 gani, sofranızı geniş eyle - Ka Ne olur, nafakanızdan - bir acık ta bu fakir anacığınıza 'vrınenıı e Bi , FİTRE — ZEKÂT Oruç ayındayız, fitre ve zekât vereceğiz. Bunları kimseye ver- me, Tayyare Cemiyeti toplaya - caktır. Ti DD gg aaT gg aa da yirmiden fazla şampanya şi- şesi açtırdım.. Ve binlerce frank sarfettim. Aziz okuyucularım, manastıra girip çıkan bu genç kızm hayatı- nı ve meraklı macerasını bir. ga- zete parası vermekle kolayca öğ- renecekler. Ne âlâ! Ben yoruldum.. Koştum.. Para sarfettim.. Dinledim.. Yazıyorum. Okuyucularım ya dudak büküp, yahut içlerini çekip geçecekler. Ne olursa olsun, tanıdığımız âlemlerden çok uzak ve yabancı ““- âlemin içyüzünü “cemiyet,, in “ma eriştirmek, gazeteci için ea şerefli bir iş, hattâ mukaddes bir vazifedir. Janet.. “Bu, onun adı. — Bir gün, on yedi yaşlarında iken, Marsilya sokaklarından bi- rinde yürürken, karşısına bir ka- dın çıkmış.. Janet o gün evinde anasıyle kavga etmiş.. Çok me- yusmuş. Bir arkadaşının evine gi- diyormuş. Faciayı onun ağzından dinliyelim: “—Madam Kleman çok zen. gin bir kadın olduğundan bahse- derek, seyahate çıkacağımı, bu se- yahatin büyük bir vapurla iki ay devam edeceğini, bir yol arkada. şı aradığını söyledi. Bir genç kı- zın hayalini okşıyan bu teklif kar şısında hiç tereddüt etmeden: “Bu işe ben talibim!,, dedim. O gün hemen kimseye haber - ver. meden vapura bindik. Madam Kleman bana karşı çok kibar ve nazik davranıyordu. Bizi Marsil- yadan uzaklaştıran Trans Atlan. tik İtalya sularımı takip ederek, en iki gün sonra Suriye sahilleri- ne varmıştı. Vapur Hayfa lima- nıplda demirlediği zaman, Kle- nan : — Haydi, kızım, buraya çıka- İrm. Vapurumuz bu limanda iki gün kadar kalacak. Şehri ve ma- bedleri gezelim!,, dedi. Hayfaya çıktık. Etrafı kilise ve manastır- larla dolu mamur bir şehir. Böyle bir memlekette ilk yapılacak şey elbette büyük ve tarihi mabedle- ri ziyaret etmekti. Madam Kle- man da böyle yaptı.. Şehri biraz dolaştıktan sonra bir arabaya at- ladık.. Ve Karmel dağının etek- lerinde sıralanan meşhur manas- tırlara gittik. Burada bir kadın bir de erkek (Târiki dünya) lar manastırı vardır. Genç rahibele- rin kapandığı bu manastırda iki yüzden fazla rahibe vardı. Bun- lar, hayatla temaslarını kesmiş kadınlardı. İçlerinde kendi arzu- “Hazreti Mesihe bir kur ban nezretmiştim, işte getir dim! Günahlarımı affetmesi “Rahibi tehdid etmeğe, beni Ma mağa başladım. O, önce razı de larıyle bu manastıra iltica etmiş ve hayatlarını (Hazreti Mer. yem) e nezretmiş kadınlar pek çoktu. Karmel manastırınım kapısın- da duruyorduk. Arabamız elli adım kadar geride kalmıştı. Madam Kleman kapımın ziline bastı. Otuz yaşlarında, penbe ya- naklı bir rahibe kapının deliğin- den bizi görünce gülümsemişti. Madam Kleman bana: — Hayfaya kadar gelince, bu: rasımı ziyaret etmeden dönmek günahtır; demişti. Ben bu sözleri ve bu ziyureti pek tabil yuluyordum. İçeriye gir- dik.. Uzun çakıl taşlı bir yoldan gezerek, manastırm haş rahibesi olduğunu sonradan anladığım cadaloz ve 65 lik bir yahrlevin odasına girdh. Madam #seman kirtseyi 7iya- ret ettikten sonra, başrahibenin ellerine sanıldı. İşte baa. aasıl bir uçuruma düsürüldüğümü © vakit anlanıştım. Kieman valtarıyor- du: Hazreti Mesihe bir kurban nezretmiştim.. İşte getirdim.. Be- nim günahlarımı affetmesi için İbni Allaha yalvarmnız! Başrahibe, Madam Klemanı eliyle takdis ederek alnından öp- tü. Ben tehlikeyi görünce ağ - lamağa başladım. Ondan ötesini bilmiyordum.. Birdenbire odanın ortasına düşüp bayılmıştım. Gözlerimi açtığım zaman kendimi denize bakan bir küçük höcrenin içinde buldum.. Küçücük bir karyolada baygın yatıyordum. Korkudan — kendi kendime mi bayılmıştım. Yoksa onlar mı bayıltmışlardı! bilmiyor- dum.. Gözlerimi denize çevir- dim.. Akşam güneşi ufuklarda kayboluyordu.. Ve iki bacalı, dört direkli büyük bir vapurun Hayfa limanımdan Beruta doğru hareket ettiğini — görmüştüm. Bu vapur, bizi Marsilyadan Hayfaya geti- ren Trans Atlantikdi. Gözlerimi kendi üzerimde gezdirdim.. El- bisem değişmiş.. Ben de diğr ra- hibler gibi giyinmiş, genç bir Tü- riki dünya olmuştum!,, Janet şampanyasımı içti.. Göz. lerini yere dikti.. İçini çekerek gildi, fakat...,, sözüne devam etti: “— Nerde kanunlar? Nerde cemiyetin nizamları? Bu kadın, benim katilim değil miydi? In- san, hayattan, yalnız ölümle mi ezilir? Siz zannedersiniz ki, her ölen insan derhal mezara gömü- lür.. Öyle değil mi? Ben, bu â- lemden uzaklaştığım halde, yaşı- yordum, Fakat, benim katilim o- lan bu kadım, gene cemiyet için- ) de, aranızda serbest olarak - gezi- yördü. Ve kantin, onun yakasın- dan tutmuyordu. Çünkü o, beni — bilmem kimin verdiği hakla? — Hazreti Mesihe — nezretmişti! Kurbanlık bir koyun nezrediyor gibi. Aradan günler, aylar ve sene- lır geçiyordu. Hıyıh dönmek; Fakat, vücudumda bir rahatsızlık duymuyordum. Bilâkis (mukad- des dağ) m havasından çok isti- fade etmiştim. Sikletim sekiz ki- lo artmış, yanaklarım - kızarmış- tı. Erkek yüzü görmüyordum. Bir gün manastırın kütüphanesinde çalışırken, yanıma birdenbire 40 yaşlarında bir rahibin girdiğini gördüm. Bu, üç sene içinde ilk gör düğüm erkekti. Yanımızdaki er. kek manastırmdan gelmiş, kü- tüphanemizde bulunan bir kitabı gözden geçirecekmiş. Bu rahip, nefsini tasfiye ederk S.C. höersi- ne girmiş, çile doldurmuş ve Al- laha yakmöolmuüş imiş! (Nefsi emare) sini öldürmüş; hayvani - yetinden eser kalmamışmış! Ma: sanın önüne oturdu.. Kitapları karıştırmağa başladı. O ne sih- hatli, ne yakışıklı bir erkekti, ya: rabbi! O gün içimde o rahibe kar şı duyduğum meyli Allah affet. sin... Yanma sokuldum: Hangi kitabı arıyorsunuz? di- ye sordum. Kulaklarını kadın se- sine çoktan tıkamış olan nhb