20 Aralık 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hayattan Hikâye Pamirin garbında ölüm havasi esen aşılmaz dağlar arasında, de- rin bir vadide küçük bir şehir sak lıdır. Bu şehrin ismi Garm'dır. Oradan, Soövyet hükümetleri nin birinci cumhuriyeti olan Ta cikistanın hükümet merkezi Sta Hnabada bir düz çizgi çizersek 200 kilometrelik yol buluruz. Fa - kat karadan bu iki şehir arasına | Nedit_ı_ı_(_)f Nasıl Pilot Oidu? SY e — P A a Fî çi düz bir çizgi çekmek kabil değil- | — dir. rasından, hbir, keçi yolu, bitmez tü. kenmez helezonlarla ilerler, keçi yollardan ancak — kervanlar geçebilir. İki şehir arasındaki yo! da on, on iki günde yapılabilir.. Hoş, bu yolu geçenler, müdhiş yakıcı güneşiyle dağların karlı tepelerinden kopup — gelen rüzgarların açıgını, — ömürlerin sonuna kadar unutamazlar. Sami Nedimofun bir eşek satın almak için parası yokdu. Sık sık Stalinabada kervanlar gönderib mal getirden Garm kooperatifine girdi ve katırcılık yapmak istedi- gini söyledi . İhtiyar kervanbaşı Yusuf buna razı olmadı: — Sen, dedi, bir hayvansın.. Yedi sene mektebde okudun. Gü- neşin niçin batıya doğru gittiğini biliyorsun ve Leninin neler anlat- tığını okuyorsun. Ne diye kervana katırcı olmak istiyorsun? Ben ih- tiyarım. Yeni hayatın karşıma çı- kardığı her hâdiseden artık hay- rete düzmemeği öğrendim. — Fa- kat söyle bana, kışlakda kalarak çocuklara alfabe öğreteceğine ne diye uzun ve yorucu günler yürü- mek istiyorsun? Orada görmek is- tediğin anan, baban rar var yok- sa? Sami Nedimof cevab verdi: — Hayır.. Uçmak istiyorum. İhtiyarın dudaklarında bir gü - lümseme belirdi, sakalını yokla - dı, sonra Nedimofu kervana aldı. Ertesi günü, kervan yola çı - kıyordu. On gün yürüdkten sonra dağlardan kurtuldu ve vadiye gir- di. İki gün sonra da Stalinabada vardı. Stalinabad hava meydanına gi- den Nedimof, uçmak öğrenmek i- çin taşkende gitmek lâzım geld'- ğini öğrendi. Nedimof döndü, Yusufa der- dini yana yakıla anlatdı. —Yusuf dinledi. Biraz düşündü. — Sonra kesesini çıkararak Nedimofa pa - ra verdi ve Taşkende gitmesini tav siye elti. Taşkind'de Nedimof hava mektebine alındı. Dersler başladığı zaman Taş - kend sokaklarındaki ıhlamur ağaç larının yaprakları düşüyordu. İlk ders, havacrlık nazariya - tından bahsediyordu. Nedimof ile yeni arkadaşlarından coğu in- kisara uğradılar ve hocalarına: — Biz, dediler, uçmak istiyo - ruz. Bizi hava meydanına götü - Fakat dershanenin masaları ü- zerinde, esrarengiz motör, tayya- ilk milli re parçaları, vidalar, — silindirler, âletler görünüyordu. Bu âletleri kullanmak çok Şüçtü. Pıril pr rıl yanan silindirler insanın elin - den kayıyor; sonsuz teller birbi - rine giriyor, karışıyordu. En gücü, siyah tahta üzerin - deki şemaların manalarını anla - makdı. Bunlar, her gün görülen eşyvyaya, çiftlerdeki — hayvanların şekillerine benzemediği için, ha - tırlanması güç şeylerdi. Dağların yalçın yamacları a- |— bu $ Pamirin &? t Nedimof, herkesden — ziyade Kervanbaşı Yusuf bundan muztarib oluyordu. Doğduğu yerde, Pamir dağla - rının tepelerinde kendisi gibi bin- İerce adam, tekerlek nedir bilmez lerdi, neye yaradığının farkında değillerdi. Cünkü dağdaki keçi yollarından bir arabanın geçmesi kabil değildi. Nedimof arabanın otomobilin ne olduğunu daha ye- ni görmüşdü. Hem burada ders- ler rusca veriliyordu. Lisanı da pek iyi bilmiyordu. Bunun için Nedimof derse kalkdığı zamanlar bir çok yanlışlar yapıyor, silindir yerine kummpas, piston yerine pom pa diyordu. Hoş, vanlıs — yapan alnız o değildi. Fakat hocaları, onların bu taraflarını böyle tale- belerle nasıl çalışmak lâzım gel - diğini biliyordu. Hoca, dersin a- damakıllı öğrenilmesini istiyor, i- cabederse anlaşılmamış bir nok- tayı iki, beş, on, yirmi defa tekrar ediyordu. Bütün bunlara rağmen, Tasşken- din -yağmurlu gün batılarında, Ne dimof, Abdürrahimof, Muhtarof ve diğer talebeler büük bir düşüyorlar: — Of, yaman!... Çok yaman!.. Diye mırıldanıyorlardı. Tay - yese OELUÜNOCE GER Eçuşunu yaparlzen... Je bıkkımlık zamanlarında, içle - HA R Akşım Poıîaıı l ":Mi',"""“'"."r'— —— — p A yare ile uçmak hayalleri arasına şemalardan diyagramlardan mü - rekkeb bir duvar — yükseliyordu. Zaman zaman, hisar — dağlarının argsında, evlerine dönmek, ya - maçlarda tenbel tenhel koyun ot - latmak arzuları içlerini kemiriyor du. — Oradan, dağlardan, üzerle- rinde uçmak istedikleri bulutlar yavaş yavaş geçerlerdi. Fakat böy rinden birisi çıkıyor, hepsinin gay retlerini diriltiyordu. Mektebde, on dört talebe var- dı, bunlardan yalnız dördü Fer- gana ve Kele özbeklerindendi. Ö- tekiler, orta Asyanın muhtelif mil letlerine mensubdurlar. İçlerinde Tacik, Tatar, Buharalı, — Kırgız, Uugur olanları vardı. Uugur ola- n bir kızdı. İsmi Mahartma Ürmieva olan bu kız, Orta Asya- nın ilk kadın tayyarecisi, Uygur milletinden ilk havada uçan kim- se olacakdı. Daha bundan birkaç sene ev- vel, bu talebelerin babaları ana- lJarı birbirlerine milli bir düşman- lıkla düşmandılar. Bir Özbek, bir Kırgızın ya - nında oturmağı bir hakaret sa - yardı. Bu düşmanlıklardan, eski zamanlarda, istifade ederler, bu milletleri esaret içinde yaşatır - lardı. Tayyarecilik mektebinde, ta - lebeler arasında bu düşmanlıkdan eser yokdu. Son on beş sene için- de Orta Asya milletleri bir asır i- lerilemişler, büyümüşlerdi. Hem bütün talebeler ayrı sınıf halkdan çıkmışlardı. Hepsi köylü, ciftçi idiler. İşte bu sebebden, Taş - kendin yağmurlu gün batılarında Nedimof bıkkınlık duyduğu za - man, imanımnı, öteki arkadaşların- da buluyordu. Nihayet, bir gün, smıf hava maeydanıma nakledildi. Bu hâdise, tam dört ay sonra, ilkbahar gelir- ken olmuşdu. Hava meydanı ku- mandanı talebelri bir sıraya diz- di. Sonra ikiye ayrılmalarını em - relti. Bundan sonra, arkasında du - ran iki gence döndü ve: — Şimdi, dedi, öğretmek sırası sizin.. Her biriniz yedi talebe a- İın. Dağlılara mahsus bakış emni - yetini ve sinir sağlamlığı Nedi - mofu öteki talebelerden daha ev- Ve vel uçuş şartlarına alışdırdı. ilk olarak yalnız başına uçuş - iz- nini o aldı. Akşamın alaca — karanlığında güneşin harareti azalıb da dağla- rin tepelerindeki karlar mavim - tırak bir renk — alınca Nedimof tayaresiyle havalandı, meydanın üzerinde bir dolasdı ve tekrar ye- re indi. 'Dunyanm en zengım adamı bir Japondur 80 yaşında olan bu adam rek e Iamı keşfeden aileye mensuptu | Size, dünyanın en zengin ada- mrı kimdir? diye bir sual sorsam muhaklkıak ya Rokfeller, ya Ford, yahut ta Vas| Zaharof aklınıza gelir. Harpten evvel de Almanla- rin Â, Stinesi, Fransızların Cotysi | dünyanın en zensgin insanı zanne- dilirdi. Halbuki bu adamlar, bir takım ş rketleri, kumpanyaların ve niha- yet tröstlerin mümessilidirler, Ser- vetleri kendilerinden ziyade bir grupun malıdır. Binaenaleyh bu a- damların malik olduğu m 'İyarla- rın hepsi kendilerinin değildir. Hali hazırda dünyanın en zen- | gin adamı n2 Amerikada, ne İn- gilterede, ne Fransada, ne de Al - manyadadır. Dünyanın en zeng'n adamı Japonyadadır. Ve ismi de Haohiroemon Mitsui'dir. Dünyanın her tarafında Japon mallarımın bir köşesinde yazılmış M. B. K. harfleri vardır. Bu harf - ler, dünyanm en zengin firması o- lan M'tsui firmasının remzidir. Japonyada İmparator yalnız insanlara hâkimdir. Bu büyük ül- kede çaya, ipeze, kaâğıda, selloide, kısaca bütün licarete hâkim olan Hohiroemon Mitsui'dir. Mitsui, Zakarof gibi birden bi- Ye zengin olmuş, tesadüfle milyar- der olmus bir adam değildir. Mit- sui'nin serveti tam 300 senelik mü- temadi bir çalışmanın semeres'- dir. Bugün bütün dünya ile rekabet eden bu muazzam servetin temeli- ni Şuho isminde bir kadın kurmuş tur. Gayet eski bir Japon ailesine mensup olan bu kadın bir kürkçü- nün kızı idi. Ve gene çok eski Ja - pon ailelerinden olan Takuho Mit- sui ile evlenm'ştir. Cok akıllı bir kadın olan Şuho kendisine prensip olarak şunu ka- bul etmisti: V nf y gü ha Hemen aynı dakikada, munta- vin zam postada çalışan — bir büyük tayyare de yere inmişdi. Her ta - rafdan Nedimofu — tebrik ettiler, hocası: ' — Bravo, dedi, her şey mükem- mel. Yalnız yere inerken tehlike- yi zaviyeyi çok çabuk... Birisi haykırdı: — Hey.. Nedimof, seni arıyor- lar. Uzun cübbeli bir ihtiyar, Nedi- mofun etrafını saran arkadaşları arasından kendine yol açıyordu: — Merhaba delikanlı, dedi, se- nin uçuşuna şaşıyorum. Âsıl — şaş- dığım şey nasıl olub da benim de havada uçan bir arabaya birib buraya gelmiş olmamdır. Maksa- dım şu: Burada talebeliğini bitir- dikden sonra, —memlekete dön. Kooperatif bir tayyare satın aldı Bundan sonra malları tayyare ile getireceğiz. — Bu işi de sen yapa- caksın. Nedimof, kendisine pilot ol - mak icin yardım eden kervan bası Yusufu kucaklamak istiyordu. Fa kat şimdi artık bir çocuk değildi. Pilot olmuşdu. Bunun için sade- ce Pamirden gelmiş olan Yusufun elini vekar ile sıkdı ve: Yahşi, dedi, her halde içi- mizden birisi — Stalinabad — ile Garm hattında çalışacakdır. Ya ben, yahud da bir basşka arkadaş, hepsi müsavi, değil mi? “Mitsui ailes'nin isminin taril te ebedi kalması için büyük bi servet yapmalı, bu ailenin cocuk ları mütemadiyen bu serveti co — galtmak iç'n çalışmalıdırlar.,, Bunun için kocasindan izin a) dı. Ve Japonyanın mütevazi bi kasabasında rehin mukabilinde £ izle para vermeğe başladı. Bu : te biraz para kazandıktan senri şarap ticaretine koyuldu. Japonyaya reklâmı bu kadın £ tirmiştir. Ondan önce Japonyadi reklâm denilen şey yoktu. Bir <a | tıcının kendi malhını methetmet ayıp sayılırdı. Reklâm, 'lk defa bi kallın tarafından kullanılmağa v bunun cok faydalı olduğu anlaşıl mağa başlandıktan sonra bu usu taammüm etmiştir. Kocası, Şuhonun işlerine hiç ki rışmazdı. 40 yaşında iken öldü v' karısına beşi kız, üçü erkek olmal üzere sekiz çocuk bıraktı. Şuho da öldükten sonra yerin! oğlu Hohirobe geçt', Kiotu, Osok ve Yedu'da ticarethaneler ve bal kalar tesis etti. Bu adam Jzpon tt caretinde büyük bir değişiklik yaş mıştır. O zamana kadar Jazcuya da mevcut olan veresiye usuvlüni kaldırarak yer'ne peşin para ile li caret usulünü koymuş, bunun fay dasını halka anlatmak icin de çe şin para ile eşya satın alanlara (l defa iskonto yapmağa başimıştır ler, ve ticaret sergileri tesis etmiş' tir. 1687 de de resmen saray müle ahhidi olmuş ve Japon imparatoert na bir çok defalar ödünç para ve:” miştir. Japonyada ilk defa çek ust lünü de Hohirobe icat etm'ş vt kullanmıştır. Mitsui ailesi, bu muazzam ka * zançlarına rağmen füzuli ciarak beş para harcamazlar. Vaktin na * kit olduğunu Amerikalılardan çok daha evvel keşfetmişlerdir. Misal olmak üzere gene bu aileden biri* söz ne kadar mânalıdır: “Artık öleceğimi anlıyorum. Ü” lüm elbiselerimi simdi verin, Da * ha ölmeden evvel kendi keni met giyineyim de sonra bu iş için z3“ marn sarfedilmesin !,, Bu büyük şirketin bugünkü 5 T” Bu büyük şirketin bugünkü şirket müdürü Hohiroemon,dur Son z8“ manlarda Paristeki şubelerinin fa” aliyetini tetkik etmek için Parist gelmiş bulunuyordu. SOyaşında c duğu halde hergün muntazaml1d— 15 saat çalışmaktadır. Ticari işle * rile alâkası olan her devletin da” hili ve harici vaziyetin! bir dipto * mattan daha iyi bilir. Geçen sene Taokyo'da yeni V* fevkalâde medern bir umumi me” kez binası yaptırmıştır. B'nanif en üstünde düşecek bir tayyare ” den korurmak maksadile bir çeli ağ gerilmiştir. Bu muazzam ticarethanenif küşat resminde b'r rahip ölen de“ delerinin ruhu için kiraz ağacı © * dununun ateşinde diri b'r balığ! yakarak kurban etmişt'T. Hohiroemon ticarette bütün Y” ni usulleri tatbik etmekle berabt? ruhen hâlâ eski bir Japon olar V. SYTİNE kalmıştır. Hohirobe, Avrupa ticaret evle " — rinden çok daha evvel ticari şube © nin ölmek üzereyken söylediği $U — 3 Val Gaş Baş Sik; Ma | h a | : İ | b İ ğ ı n ; 'ı |

Bu sayıdan diğer sayfalar: