Fakaye'| Nedimof Nasıl P Braye"| Nedimof Nası ileeamiinek Pamirin garbında ölüm havası esen aşılmaz dağlar arasında, de- rin bir vadide küçük bir şehir sak * hdır. Bu şehrin ismi Garm'dır. Oradan, Sovyet hükümetleri nin birinci cumhuriyeti olan Ta cikistanın hükümet merkezi Sta linabada bir düz çizgi çizersek 200 kilometrelik yol buluruz. Fa - kat karadan bu-iki şehir arasına düz bir çizgi çekmek kabil deği! dir. Dağların yalçın yamaçları a- ; rasından, bir, keçi yolu, bitmez tü » kenrmazz helezonlarla ilerler, — bu keçi yollardan ancak — kervanlar geçebilir. İki şehir arasındaki yo! da on, on iki günde yapılabilir.. Hoş, bu yolu geçenler, Pamirin müdhis yakıcı güneşiyle dağların karlı tepelerinden kopup — gelen rüzğarların açıgını, — ömürlerin sonuna kadar unutamazlar,. Sami Nedimofun bir eşek satın almak için parası yokdu. Sık sıl: Stalinabada kervanlar gönderib mal getirden Garm kooperatifine girdi ve katırcılık yapmak istedi- ğini söyledi . İhtiyar kervanbaşı Yusuf buna razı olmadı: — Sen, dedi, bir hayvansın.. * Yedi sene mektebde okudun. Gü- neşin niçin batıya doğru gittiğini © biliyorsun ve Leninin neler anlat- ? tığını okuyorsun. Ne diye kervana katırcı olmak istiyarsun? Ben ih- * tiyarım. Yeni hayatın karsıma çı- kardığı her hâdiseden artık hay- rete düşmemeği öğrendim. — Fa- kat söyle bana, kışlakda kalarak çocuklara alfabe öğreteceğine ne diye uzun ve yorucu günler yürü- mek istiyorsun? Orada görmek is- tediğin anan, baban mı var yok- sa? Sami Nedimof cevab verdi: — Hayır.. Uçmak istiyorum. İhtiyarın dudaklarında bir gü lümseme belirdi, sakalını yokla - dı, sonra Nedimofu kervana aldı. Ertesi günü, kervan yola çı - kıyordu. On gün yürüdkten sonra dağlardan kurtuldu ve vadiye gir- di. İki gün sonra da Stalinabada vardı. Stalinabad hava meydanına gi- den Nedimof, uçmak öğrenmek i.- çin taşkende gitmek lâzım geld'- ğini öğrendi. Nedimof döndü, Yusula der- dini yana yakıla anlatdı. —Yusuf dinledi. Biraz düşündü. — Sonra kesesini çıkararak Nedimofa pa - ra verdi ve Taşkende gitmesini tav | siye elti. Taşkind'de Nedimof hava mektebine alındı. Dersler başladığı zaman Taş - kend sokaklarmdaki ıhlamur ağaç larmın yaprakları düşüyordu. İlk ders, havacrlık nazariya -| ni görmüşdü. Hem burada ders- Şmdan bahsediyordu. Nedimof | ler rusca veriliyordu. Lisanı da, ıl_e yeni arkadaşlarından coğu in- pek iyi bilmiyordu. Bunun için| kisara uğradılar ve hocalarına: | Nedimof derse kalkdığı zamanlar| — Biz, dediler, uçmak istiyo -| bir çok yanlışlar yapıyor, silindir. ruz. Bizi hava meydanına götü - yerine kumpa:, pisten yerine pom Tünüz. pa diyordu. Haoş, yanlıs — yapan Fakat dershanenin masaları ü-i alnız o değildi. Fakat hocaları, Zerinde, esrarengiz motör, tayya-| onların bu taraflarını böyle tale- ve parçaları, vidalar, — silindirler,| belerle nasıl çalışmak lâzım gel : âletler. görünüyordu. Bu âletleri| diğini biliyordu. Hoca, dersin a-| kullanmak çok güçtü. Pırıl pı-| damakıllı öğrenilmesini istiyor, i- rıl yanan silindirler insanın elin -| cabederse anlaşılmamısş bir nok- den kayıyor, sonsuz teller birbi -| tayı iki, beş, on, yirmi defa ıekr.ırî rine giriyor, karışıyordu. ediyordu. i En gücü, siyah tahta üzerin - Bütün bunlara rağmen, Tasken- deki şemaların manalarını anla -| din-yağmurlu gün batılarında, Ne makdı. Bunlar, her gün görülen| dimof, Abdürrahimof, Muhtarof eşyaya, çiftlerdeki — hayvanların| ve diğer talebeler büük bir yese şekillerine benzemediği için, ha -| düşüyorlar: tırlanması güç şeylerdi. — Of, yaman!... , Nedimof, herkesden — ziyade| — Diye mırıldanıyorlardı. 4imof pilot mzktebinde.. Kervanbaşı Yusuf bundan muztarib oluyordu. rının tepelerinde kendisi gibi bin- 4 | Terce adam, tekerlek nedir bilmez ilk m'"il lerdi, neye yaradığının - farkında değillerdi. Çünkü dağdaki keçi yollarından bir arabanın geçmesi kabil değildi. Nedimof arabanın| otomobilin ne olduğunu daha ye- | j Cok yaman!.. Tay-- Merer UR uçuşünü yaparizen... Doğduğu yerde, Pamir dağla - | kendin yağmurlu gün batrlarında ilot Oldu: yare ile uçmak hayalleri arasına| şemalardan diyagramlardan mü - rekkeb bir duvar — yükseliyordu. Zaeman zaman, hisar — dağlarının arasında, evlerine dönmek, ya - maçlarda tenbel tenhel koyun aot - latmak arzuları içlerini kemiriyor du. — Oradan, dağlardan, üzerle- rinde uçmak istedikleri bulutlar yavaş yavaş geçerlerdi. Fakat böy “le bıkkınlık zamanlarında, içle - rinden birisi çıkıyor, hepsinin gay retlerini diriltiyordu. Mektebde, on dört talebe var- dı, bunlardan yalnız dördü Fer- gana ve Kele özbeklerindendi. Ö- tekiler, orta Asyanım muhtelif mil letlerine mensubdurlar. İçlerinde Tacik, Tatar, Buharalı, — Kırgız, Uugur olanları vardı. Uugur ola- ni bir kızdı. İsmi Mahartma UÜrmieva olan bu kız, Orta Asya- nın ilk kadın tayyarecisi, Uygur milletinden ilk havada uçan kim- se olacakdı. Daha bundan birkaç sene ev- vel, bu talebelerin babaları ıııı-ı ları birbirlerine milli bir düşman- lıkla düşmandılar. Bir Özbek, bir Kırgızın ya -| nında oturmağı bir hakaret yardı. Bu düşmanlıklardan, eski zamanlarda, istifade ederler, bu milletleri esaret içinde yaşatır - lardı. Tayyarecilik mektebinde, ta - lebeler arasında bu düşmanlıkdan eser yokdu. Son on beş sene için- de Orta Asya milletleri bir asır i- lerilemişler, büyümüşlerdi. Hem bütün talebeler ayrs sınıf halkdan çıkmışlardı. Hepsi köylü, çiftçi idiler. İşte bu sebebden, Taş - Nedimof bıkkınlık duyduğu za - man, imanını, öteki arkadaşların- da buluyordu. Nihayet, bir gün, sınıf hava meydanına nakledildi. Bu hâdise, tam dört ay sonra, ilkbahar gelir- ken olmuşdu. Hava meydanı ku- mandanı talebelri bir sıraya diz- di. Sonra ikiye ayrılmalarını em - relti. Bundan sonra, arkasında du - ran iki gence döndü ve: — Şimdi, dedi, öğretmek sırası sizin.. Her biriniz. yedi talebe a-| hın. Dağlılara mahsus bakıs emni - yetini ve sinir sağlamlığı Nedi - mofu öteki talebelerden daha ev- Veı ize | vel uçuş şartlarına alışdırdı. ilk olarak yalnız kaşına ucuş nini o aldı. Akşamın alaca — karanlığında güneşin harareti azalıb da dağla- riın tepelerindeki karlar mavim - trak bir renk — alınca Nedimof tayaresiyle havalandı, meydanın üzerinde bir dolasdı ve tekrar ye- re indi. Hemen ıynı_dık'ıkıdzı, munta- -| dikden sonra, ce Pamirden gelmiş olan Yusufun mizden birisi Garm hattında çalışacakdır. adamı bir 80 yaşında olan bu adam rek /|lâmıkeşfeden aileye mensuptu Size, dünyanın en zengin ada- mı kimdir? diye bir tual sorsam muhaklak ya Rokfelle>, ya Ford, , yahut ta Vas| Zaharof aklınıza gelir. Harpten evvel da Almanla- rın A, Stinesi, Fransızların Cotysi dünyanın en zengin insanı zanne- dilirdi. Halbuki bu adamlar, bir takım $ rketleri, kumpanyaların ve niha- yet tröstlerin mümessilidirler. Ser- vetleri kendilerinden ziyade bir grupun malıdır. Binaenaleyh bu a- damların malik olduğu m'lyarla- rvın kepsi kendilerinin değildir. Hali hazırda dünyanın en zen- gin adamı r> gilterede, ne Fransada, ne de Al - manyadadız. Dünyanm en zeng'n adamı Japonyadadır. Ve ismi de Hohiroemon Mitsui'dir. Dünyaniın her tarafında Japon mallarının bir köşesinde yazılmış M. B. K. barfleri vardır. Bu karf - ler, dünyanın en zengin firması o- lan M'tsui firmasının remzidir. Japonyada İmparator yalnız insanlara hâkimdir. Bu büyük ül- kede çaya, ipeğe, kâğıda, selloide, kısaca bütün ticarete hâkim olan Hohiroemon Müitsui'dir. M'tsui, Zakarof gibi birden bi- re zengin olmuş, tesadüfle milyar- der olmuş bir adam değildir. Mit- | sui'nin serveti tam 300 senelik mü- temadi bir çalışmanım semeres'- dir. Bugün bütün dünya ile rekabet eden bu muazzam servetin lemeli- ni Şuho isminde bir kadın kurmuş tur, Gayet eski bir Japon ailesine mensup olan bu kadın bir kürkçü- nün kızı idi. Ve gene çok eski Ja - pon ailelerinden olan Takuho Mit- sui ile evlenm'ştir. Çok akıllı bir kadın olan Şuho kendisine prensip olarak şunu ka- bul etmişti: —— ——— zam postada çalışan — bir büyük tayyare de yere inmişdi. Her ta - rafdan Nedimofu — tebrik ettiler, hocası: — Bravo, dedi, her şey mükem- mel, Yalnız yere inerken tehlike- yi zaviyeyi çok çabuk... Birisi haykırdı: — Hey.. Nedimof, seni arıyor- lar. Uzun cübbeli bir ihtiyar, Nedi- mofun etrafını saran arkadaşları arasından kendine yol açıyordu: — Merhahba delikanlı, dedi, xc- nin uçuşuna şaşıyorum. ÂAsıl — şaş- dığım şey nasıl olub da benim de havada uçan bir arabaya binib buraya gelmiş olmamdır. Maksa- dım şu: Burada talebeliğini bitir- memlekete dön. Kooperatif bir tayyare satın aldı Bundan sonra malları tayyare ile getireceğiz. — Bu işi de sen yapa-| caksın. | Nedimof, kendisine pilot ol -| mak için yardım eden kervan barı Yusufu kucaklamak istiyordu. Fa kat şimdi arlık bir çocuk değildi. Pilot olmuşdu. Bunun için sade-| elini vekar ile sıkdı ve: Yahşi, dedi, her halde içi- Stalinabad — ile Amerikada, ne İn- | | fevkalâde medern bir umumi me” Japondur SEge £ “Mitsui ailes'nin ieminin tarik teebedi kalması için büyük bi servet yapmalı, bu ailenin çocuk ları mütemadiyen bu serveti ço galtmak iç'n çalışmalıdırlar.,, Bunun için kocasından izin a! dı. Ve Japonyanın mütevazi bi kasabasında rehin mukabilinde f izle para vermeğe başladı. Bu $ te biraz para kazandıklan — senr şarap ticareline koyuldu. Japonyaya veklâmı bu kadın g tirmiştir. Ondan önce Japonyad: reklâm denilen sey yoktu. Bir <8 tıcının kendi. malmımı methetmet ayıp sayılırdı. Reklâm, 'Ik defa b kadın tarafından kullanılmağa v bunun cok faydalı olduğu an!aşı! mağa başlandıktan sonra bu usu taammüm etmiştir. Kocası, Şuhonun işlerine hiç ki rışmazdı. 40 yaşında iken öldü v karısına beşi kız, üçü erkek olmal üzere sekiz çocuk bıraktı. Şuho da öldükten sonra yerini oğlu Hohirobe geçt', Kiotu, Ozok ve Yedu'da ticarethaneler ve bal kalar tesis etti. Bu adam Japon ti caretinde büyük bir değişiklik yaş mıştır. O zamana kadar Jazcaya | da mevcut olan veresiye usulüni kaldırarak yer'ne peşin para ile li caret usulünü koymuş, bunun fay dasını halka anlatmak için da F& şin para ile eşya satın alanlara ili defa iskonto yapmağa başimıştır. Hohirobe, Avrupa ticaret evle» rinden çok daha evvel ticari tubat 4 SSESİ DRSECTEECER . EREP | ahhidi olmuş ve Japon impıa: na bir çok defalar ödünç para ves” miştir. Japonyada ilk defa çek usu lünü de Hohirobe icat etm'ş v€ | kullanmıştır. Mitsui ailesi, bu muazzam ka * zançlarına rağmen füzuli cinrak beş para harcamazlar. Vaklin na * kit olduğunu Amerikalılardan çok daha evvel keşfetmişlerdir. Misal olmak üzere gene bu aileden biri” nin ölmek üzereyken söylediği t7 söz ne kadar mânalıdır: İ “Artık öleceğimi anlıyorum. Ü* | lüm elbiselerimi simdi verin. Da * | ha ölmeden evvel kendi kend'me | giyineyim de sonra bu iş için z34 | man sarfedilmesin!,, Bu büyük şirketin bugünkü 4 T” Bu büyük şirketin bugünkü şirket müdürü Hohiroemon,dur Son 28* manlarda Paristeki şubelerinin fa” aliyetini tetkik etmek için Parist — gelmiş bulunuyordu. S0yaşınla e duğu halde hergün muntazami1d-— 15 saat çalışmaktadır. Ticari işle * rile alâkası olan her devletin — da” hili ve harici vaziyetin! bir dip!'e * mattan daha iyi bilir. Geçen sene Takyo'da yeni vt P Przryrnyvy PPr - kez binası yaptırmıştır. B'nan!f en üstünde düşecek bir tayyar€ * den korurnak maksadile bir çelik ağ gerilmiştir. Bu muazzam ticarethanenif küşat resminde b'r rahip ölen d delerinin ruhu için kiraz ağacı © * dununun ateşinde diri b'r balığ! yakarak kurban etmişt'r. Ya! ben, yahud da bir başlra arkadaş. | | hepsi müsavi, değil mi? V. SYTİNE Hohiroemon ticarette bütün Y” ni usulleri tatbik etmekle berabtf f rühen hâlâ eski bir Japon ola kalmıştır.