4 — BÜYÜK DENİZ ROMANI Yazani Kadir Can No.14 — lŞzııılıı Yavrusu — üçük Ali tersaneye girebilmek r arıyordu tı. Çocuk yeniden doğrulmuş, ye- niden ceplerini karıştırıyordu. Furuncunun ona baktığınt gör - müştü, Boş cebini dışarı çıkardı. Furuncuya gösterecek şekilde o - nun deliğine parmağını soktu, e - virdi, çevirdi, Büsbütün acındıracak bir hal takındı.. Içinden şöyle söyleniyordu: — Şimdi beni çağırır!.. Parası- nı kaybeden bir çocuk olduğuma inanmıştır. Bana ekmek verir.. Ben de teşekkür ederim ve tanışı « TIZ.. Lâkin furuncu onu çağırmıyor- Parasımı kaybeden fakir çocuk, rolünü biraz daha yaptı. Furuncunun halâ ses çıkarma - dığımı gördükçe fena halde üzülü- yordu. Orada fazla kalamazdı. Furundan ekmek dilenecek kadar şerefsiz olmadığını da göstermek lâzımdı. Büyük bir ümitsizlik içinde, için çarele Durup durup dolaşıyor, yerde - ki taş'arı kaldırıyor, kâğıt ve bez parçalarını alıp başka tarafa atı - yor, fakat bir türlü aradığıma ka - vuşamıyordu. İkide birde yeniden ceplerine bakıyordu. Furunun tezgâhında — oturan kuk yaşlarında bir adam onu gör- * üş, seyretmeğe başlamıştı.. Baktı, baktı. Merhametli bir adamdı bu!.. — Zavallı yavrucuk!.. Parasını kaybetmiş olacak!.. diye söylendi: Sonra ilâve etti: — Her halde ekmek alacak - geldiğinden daha ağır, daha yor - gun ve bitkin, uzaklaşıyordu. ' — Hece...y!.. Buraya gel; kü - | çük!.. Geriye döndü. Furuncu kapıya kadar, çıkmış | onu çağırıyordu. Ona baktı. Furuncu: — Gel buraya!.. Herhalde pa- ranı kaybettin.. Aradın ve bula - madın.. Bu gece aç mı yatacak - sın?.. Diye sordu. Esmer çocuk hiç bir şey söyle - meden yoluna devam etmek iste - di. Fakat furuncu ona doğru yürü- yordu ve: : — Nereye gidiyorsun?.. Sana ekmek vereceğim.. Paran kaybol - du ise ne yapalım?.. Bir daha gö - zünü aç da cebinin deliğini anne- ne diktir!.. 1 Dedi. Esmer çocuk — olduğu — yerde duruyordu. Furunsu elini onun çökmüş o - muzlarından birine koydu: — Nasıl?.. Bundan sonra sözü- mü tutacak mısın?.. Ben bir defa parasız ekmek veririm amma, her gün bulamazsın!.. — Benim annem yok!.. — Yok mu?, — Evet, yok.. Öldü.. Babam da yok.. — Vah sevalir!.. eet — Başka kimsen yok mu?.. — Var amma Mesinada'.. du. Slbur &e. ll — Sen oralı mısın?., — Hayır! Ravenalıyım. Babam ile annem evlendikleri zaman o - raya gelmişler.. Zengin bir sinyor onlara iş verecekmiş.. Sinyor ö - lünce sefil olmuşlar.. Balıkçılıkla geçiniyorduk. Dört sene evvel hep beraber gene Mesinaya dönmek i- çin bir gemiye bindik. Otranteyi geçtiğimiz sırada Türk korsanla - yı gemimize baskın verdiler. Baba- w öldürdüler. Annemle ben ken - dim,zi denize attık.. Bir ağaç par- çasına tutunduk. Türkler ok ata « rak annemi de öldürdüler! Beni denizden çıkardılar. Sepant'ta üç sene esir kaldım.Sonra oradan kaç tım.. Esmer çocuk böylece uydurdu- ğu uzun bir macerayı anlattı. Se- kizay kadar evvel döndüğünü söyledi. Furuncu bu hikâyeyi merakla dinliyordu. - y O sırada bir müşteri geldi. Furuncu esmer çocuğu kolun - dan tuttu: — Gel, içeri gir!.. Isınırzsm!.. İçeri girdiler. Çocuğun yüzün- de büyük bir sevinç dalgası par- ladı ve söndü. Fırıncı esmer ço- cuğu bir kenara oturttu. Müşte - riyi savdıktan sonra onun yanına geldi: — Sizin gemiyi zapteden Türk korâanımın adını biliyor musun?. — Tuhaf bir isimdi... Hatırlı - — Şahin Reis mi?.. —Ha!l... Evet!.. İşte ol.. — Odur. Her halde odur. Ta - mam on iki sene onun yüzünden Venedik yarı yarıya — fakirleşti. Fenalığı yalnız denizdeki gemi - lerimize değil, bize de dokunuyor du. Allah razı olsun Marki Va - leryodan... — Bize geniş bir nefes aldırdı. Esmer çocuk irkilmemek için kendini zor tutuyordu. Fırıncı ilâve etti: — Senin babanla annenin öcü- nü de aldı. Sonra tezgâha yürüdü. Oradan bir ekmek aldı, kesti, — yarısımı verdi. — Köşedeki dolaptan biraz sucuk, biraz da peynir — çıkardı. Esmer çocuğun önüne koydu: — Al, karnını doyur!.. Esmer çocuk yavaş yavaş ye - meğe başladı. Fırının iç tarafın - dan hamur yoğuran adamların sesleri geliyordu. Firmndı sordu: — Şimdiye kadar ne yiyip içi - yordun?... — Zenginlerin gondollarını te- mizliyordum. Çarşıdan evlere ö- teberi taşıyordum. Eh!... Günde bir kaç metelik kazanabiliyor - HABER — Akşam Postası Pratik Kayat Bilgisi hakkı mahfuzdar Yazan: M. Gayur | ; vi Ökyül Hata — Faul Muntazam musaraa — Maç Dövüşme — Kontest Mücadele — Fait Maçımn neticesiz kalması — Drö Antrenör — Trenör. Boksun faydası: Boks fayda- lr bir spordur. Çünkü —Antren - man görmüş bi'r adamın, kendin- den adaleleri daha kavi olan bir 'mutaarriza karşı kendisini müda- faa etmes'ne ve hattâ iki üç kişi- ye karşı gelmesine imkân verir, Bundan başka soğuk kanlılığı fazlalaştırır ve güzel adaleler, iyi bir sıhhat temin eder. Boks ya - pılması en faydalr kültür fizik mesaişinden biridir. Filhakika boks yapmak için vücudünü bir çoak ekzersislerle çalâkleştirmeli ve adalelerini sertleştirmelidir. bolda kullanılan şekildek; Boksta kullanılan aletler: Ko- şuda kullanılan şekilde kısa bir kilot, kolsuz bir moya, talimler arasında sarınmak için — oldukça kalın bir şanday, topuksuz ve ök- çeleri fromlu meşin veya kaoçuk- tan boks ayak kabıları, sekiz ilâ on oönçe ağırlığında bir çift eldi - ven tedarik edilmelidir. (Bir ön- çe 28,349 gramdır.) Bunlardan başka evde talim yapanlar bir pönşn'bol, bir pönşni bag ve atlayacak bir ipe ihtiyaç görürler. / Pönşnibol — Tnsanr treramaar tesbit edilmiş tahta bir raftır.. Al- tında, dar tarafı yukarda olmak üzere yumurta biç'minde ve içi sulu bir top sarkar. Bu topa yum- ruk ittirilerek göz mahareti ve kolun kolay bükülüp — gerilmesi elde edilir. Pönşnipol ile boksta vurulacak darbelerin hepsi vurulabilir. Fakat | buna alışmak için bir hafta kadar bir acemilik devresi geçirilir. Pönşn'bag — Muhtelif cesa - mette ve içi mukavva yahut kum dolu meşin çuvaldır. Bir ip ucun- da tavana asılır. Yumruk darbe- sinin kuvvet'ni fazlalaştırmağa yarar. Çünkü harekete getirilme- si ve harekette iken durdurulması güçtür. Yü Mücadeleye hazırlık — Husu- vt eldivenler tedar'k etmeli. Bun- lar müzabaka kollarına göre dört altr veya sekiz önçeliktir. Büyük maçlarda dört önçelik eldivenler, acemi veya amatörlerde sek'z ön- çelik eldivenler kullanılır. Çıkık- lardan ve kemik kırılmasından vikaye için parmaklar ve b'lekler her biri bir buçuk metre tulünde olan ve Velyo sargıları denilen sargılarla sarılır. R'ngin bir kö- düm. Bununla yalnız kuru ekmek| şesinde su dolu bir güvet, bir sün- alabiliyordum. — Seni buralarda hiç görme- miştim. — Sen Mark meydanındaki fı- rından alıyordum. Halbuki bura- da daha ucuz olduğumu söylediler de onun için... — Antonya Sanitelli'nin fırı - nından, değil mi?.. — Evet!.. — Pahalidir o... Yahudidir ha! Admna bakıp ta aldanmamalı!.. (Devamı var) ger ve tüylü bir iki havlu hazır- latmalıdır (Devamı var) Açık teşekkür acılarımıza ortak olan ünlü arkadaş - larınıza gösterdikleri bu yüksek bera - berliklerinden ayrı ayrı teşekküre im - kân bulamadığımızdan saygı değer ga - | zetenizin delâletini dileriz. dt. Sonsuz sevgili annemizin ölümü do- lıydl:ııı&lluıtnı—*ııyuını_ [ ME —T 50007 Oynak yerinden ayrılmış sol di- zini bir avuç yakaladı. Acışından inliyen Esoes yakalayana baktı. Düdüğünü kırdığı yiğit çavuşu ta- nıdı. Bir yalaz makinesi gözlerini erdlivermişti. — Yalnız inliyordu. Bu initli Esoeşe ded ki: — Yiğit yüzbaşım Esocse se - lâm söyle. Yaptığı ile övünsün!. Esoes titredi. Çavuşun kömü- re dönmüş yüzünden öpüp geriye süründü. Ne kadar sürünüp gidebildi? Kasıklarından aşağısı yok, bi- rib'rine sarılmtş iki üniversiteli gördü. Bunlar bir şey diyemiyecek ka- dar çok ölmüşlerdi. Fakât kan- larından tüten görünmez, ince du- man genzine gidince beyni uğul- dadı. : — Esoes!. Bak bize! İşte in- sanlık ta böyle biribir'ne sarılma- lıdır. Ölümde de dirimde de! Esotes yara acısından değil, iç acısından bayıldı. Aylı bir gece idi. Alçak ay alçalıyordu. Niçin alçak ay?! Şunun için alçak ki.... Şimdi sırıtıp ışıldamasaydı Esoes hiç bir n iyecekti. i Ayılan Esoeş süründü. Çukurumsu bir yerde bir göv- deye daha takıldı. Gövde inli- | Bu ses!. Ah bu ses! Bu inliyen, ağzından pıhtı pıh- ti kan gelen bu sesi tanıyası gel- — Sen kimsin arkadaş? — Bir üniversiteli. — adın ne? İ — Esoesin arkadaşı Saro! — Saro! Saro! Saro! — Yoksa sen de o musun? — Ah Saro!, Ben... Miskin! Esoes!. Ben.. j 4 Saronun sesi bitti. Bir daha du- yulmamacasına tükendi. Ama bu | tükenti bir ses olup Esoesin iç ben- liğine dolar gibi olda: — İnsanlığı çok iyi boğuştur- , masını biliyormuşun Esoces! Beyni, gırtlağından içine doğ - ru boşalır gibi oldu. Yaralarının acısını duymuyordu. Daha geri - Ş 'de bir ses işitti: | — Su! Su! Su!. | Karnından yaralanmış bir ne- ferdi bu. — Sol yanım işlemiyor. Sen'n ellerin işliyorsa, solumda matra asılıdır. Çek al arkadaş. Nefer matrayı aldı, dudakları- na gölüremeden sırt üstü yuvar - landı: | — Yazık oldu anama! Başka bir söz duyulmadı. Du yulmasın. Bu söz Esocese yetti. Sanki dedi ki: — Senin yüzünden ihtiyar a - H Diş ( Halit Galip Bütün dillere tercöme edilen bir roman: Ekmekçı K Herkesin o'duğu, herkes'n sevdiğ: EkKMEKÇİ Herkes'in sevdiğini, görmek İçin koşacağı bir fi EKMEKÇİ! KADIN [AEKslnemasınınDÜV%K ğ vaffakıyeti olaACT ğ 2 Birinci Kânun I”î Alma ve başka dile çevir! .i Devlet yasasınca koru'uduf| — nam kimsesiz kaldı. Aylı bir geceydi. İ - Öbür dağın bel'ne yıldll’ ya baktı. Ay ıbı-iilmüy“d" tık. Ay kaşlarmı çatmış, sW7' asmış, gözleri, kaşları, kalın # dakları ile Esoesi paylıyordu? — Bir miskindin. Bir di oldun! Yetmedi, Esoes 0770 Yetmedi, ölüme sürükledik! seyretmeğe çıktın!. Bu da mezse daha ne istersin insan' / san olmağa özenin yok Mü ı san!? — Utanıyorum, kaç! batıyorum işte insan ! d Ayın üst kenarı bir ı!l"d dilimi gibi dağ belinin üst? gis'nde kızarıyor. 54 Karanlık... Ölmek üıedl’ bi ların iniltileri olmuş esiyor. " | &p esde inledi: | t ; — Hep ben! Hep lı:nl'" Çevresi bittiği yerleri görütl) yen bu karanlık ölüm alanınaâ Üf rulup bir şeyler söylemek İ! Boğazı kurudu. Soluğu t Sağ kolunun gücü kesildi. Vü D duğu yere kas katı uzanıverdi D Bunlar olurken... f Aylı bir geceydi.. | Bumlar olduktan sonra.. — | & Kat, kat karanlık bastı» | (Devamı "” ş ö Yeni Eserler '- Dün ve Yarın g' “Terklik Yümyan” İ Sayıt 18 —- Dr. Bernard Hart — Dr. İzzeddin FESE £, MAi Deliliğin Psikoloj Fiatı 50 Kuruş Dağıtma yeri: Vakit 4 1 HN Tabibi Ltanbul ve Ml'l_... » Un versitesinden ,u’ Bi Ü k A V Bİ Peyoğlu Tepebaşı Necip £ M adif gad” BPESLE F EİL D LFE SSLSSŞİZ LEREe