edemed .e ıgı esrarlı wbelılığı_n_ Şğbloı hâdiseler On ay ölü gibi mezarda gömülü kalan Hint KST B A '! Makinenin ve makine kuvveti- nin hakim olduğu bu devirde bir | çok kimselerin, uzak diyarlarda geçen esrarlr hadiselerden bah- settiklerini ve bunlara inandıkla - rını görüyoruz. Bu esrarlı hadise- ler nelerdir? Böyle bir şey haki « katen var mıdır? Bu sarguların birincisine, bu güne g_elenı kadar cevap veren ol- mamıştır. Fakat ikincisi için müs- bet cevap verebiliriz: Evet böyle hir,*ıı mevcuttur, dünya üzerinde “birçok eşrarlı hadiseler vardır, ol- maktadır. Bunları gözlerimizle görebiliriz. Yalnız izahına gelin- ce, tam bir meçhul içinde kalıyo- ruz ve bir türlü anlıyamıyoruz. Vakıa birçok ilim adamları es« rarlı hadiseleri aydınlatmağa ça - lışmışlardır, lâkin hiç birisi müs- bet bir şey söyliyememiştir. Bun « ların içinde, bilmediğimiz — kuv- vetlerin tesiriyle ortaya çıkan ha- diseleri hokkabazlık diye tarif et. mek istiyenler de yok — değildir. Bu gibileri, tipkr — gramofon ilk icat edildiği zaman — bir âlimin, gramofonu icat eden adama: — Azizim, sen karnından ko - nuşan mükemmel bir hokkabaz - | sın! deyişine benzer. — Filkakika, bu âlim, gramofonun kendiliğin den ses çıkardığmı bir türlü kabul edemiyor, makine başında bulu -« nan mucidi bir hokkabaz sanıyors du. Od A İlim ve fen vasıtaları ile izah edemediğimiz hadiseler en çok, bugünkü manasiyle anlamış oldu. ğumuz ilim ve fennin az bulundu- ğu Asyanın Hindistan ve orta kr sımlarında cereyan — etmektedir. Buralarda oturan ve bu gibi işlers | le uğraşanlara “Yogi,, derler. “Yo- | gi,, demek “Birleşmiş,, yani vahde te erilmiş demektir. Yogiler, “Yos | ga,, yani “Uluhiyet ile birleşmek,, demek olan mezhebe mensuptur - lar. Mezhebin kitabı Başavad Gi- tadır. Bu kitap nefsten tecerrüdü, kendi kendine hakimiyeti, tefek - kürü ve dünyanın ahenktar — ka- nunlarını temaşayı öğretir. Burada, maksadımız bunları *öylemek ve İzah etmek değil, - kuyuculara sndece, bu mezhep mensuplarıflıın bizim için esraren- giz görünen hareketlerinden, mü- Ti yi mareselerinden bazılarını anlat - maktır. ... Uzun müddet Hindistanda esir olarak kalmış ve — mütarekeden | daşımız anlatıyordu. Bir gün, alel- B ümum “Fakir,, diye anılan adam- | lardan birisi arkadaşımıza şu ma- sının içine, taze toprak koy - muş, toprağa da bir çiçek tohumu atmıştı. Sonra demişti ki: — Şimdi, beş dakika sonra bu- rada bir çiçek çıkacak... Dikkat ediniz.. Fakir, saksının üzerine a- bandı. Ateş saçan gözleri- ni, tohumun bulunduğu noktaya dikmişti. Biraz sonra, toprak - tan fışkıran bir dal, daha — sonra da dalda tomurcuklar ve nihayet | çiçeklerin açıldığı göründü. Her - kes, hayretten dona kalmıştı. Bu gibi hadiseleri, fakirler, a- | deta peynir ekmek yer gibi yap - maktadırlar. Fakat şu — aşağıda | anlatacağımız hadise öyle her fa» | kirin yapabileceği — hadiselerden | değildir. Hindistanın klicük köylerinden birisinde, üc İngiliz zabiti, Yogi- Hlerin yapacakları — bir tecrübede bulunmak istemişlerdi. Üç İngi- lizden birisi tecrübeyi yazı ile not edecek, birisi, kurşun — kalemle rvesimler yapacak, üçüncüsü de fotoğrafla enstantaneler alacaktı. L ; Avuçlarmdan su fışkırtan ve sonra Türkiyeye dönmüş bir arka- | rifeti göstermiş. Fakir, boş bir sak | Papazı! Yogiler, halka olup — oturdular. Ortaya bir sepet, sepet'n içine de küçük bir çocuk kondu, — sepetin kapağı kapatıldı. Şimdi herkes susuyordu. - Yalnız, Yogilerin rei- si, sepetin içinde bulunan çocuk- la konuşuyordu Çocuk ona cevap veriyordu Bir müddet sonra, Yo- gi çocuğu paylamağa başladı, ve g-ittikçe arttırdı. Artık kendisi de kızmıştı. Eline kocaman bir kı « lıç alarak sepete sapladı. — Çocuk müthiş bir feryat kopardı ve se - petten oluk gibi kanlar dökülme- ge başladı. Çocuğun — feryatları gittikçe azalıyon.. — azalıyordu... Biraz sonra tamamen kesildi. Üç İngiliz zabiti dehşet içinde, çocu ğun ölmüş olduğu sepete, yerler- deki kanlara bakıyorlardı. Yogile- rin reisi kalktı, sepetin kapağını | açtı. Sepetin içerisi bomboştu. Yogi, sepeti tekrar kapadı, ve | tatlı bir dille çocuğu — çağırmağa başladı. Önce hafif bir inilti du « | yaldu. Sonra, yavaş yavaş çocu - ğun sesi duyulmağa başladı. Yogi onu ayni tatlı dille çağırıyor, bir şeyler anlatıyordu. Nihayet çocu- ğun sesi de eski şeklini aldı, hatta sepetin içinde güldüğü, memnu - riyetinden güldüğü duyuluyordu. Yoğgi kalktı, sepetin kapağını açtı. içinden çocuk, güle oyniya çıktı. İngiliz zabitleri gözlerine ina- namıyorlardı. Birisi, not almağı, ötekisi de resim yapmağı — unut- muştu. Lâkin üçüncüsü Mmütema- diyen fotoğraf almıştı. Koştular ve fotoğrafların — camlarını yıka- mağa başladılar Yavaş — yavaş camlar, zaptettikleri resimleri gös termeğe başlamıştı Yogilerin hal- ka hâalinde oturdukları, bulunduk: ları yer tamamen çıkmıştı. Fakat kalkanın ortasındaki sepetten eser yoklu. Orası simsiyahtı. Nasıl o - luyordu da etrafındaki bütün şe- killer görülüyor ve sepet görün: müyordu. Bunu kimse izah ede - medi ve edemiyecektir de, Bir başka teerübe daha anlata- lım, Hint papası demek olan Brah manlardan birisi kendisinin on ay müddetle yemeden, içmeden, | nefes almadan gömülü kalabilece. ğini bir Racaya söylem'ş, Raca inanmamıştı. Bunun Üüzerine id- diaya girişmişlerdi. Raca şahitler —S yüzüne çivi saplıyan iki fakir Begayet ciddi mevzuda bir eserit yarı ciddi Dr. Mazhar Osman B. Vaktiyle, bazı ruhi eserterinden bah- setmiş olduğum Doktor İzzettin Şadan Bey (deliliğin piskolojisi) diye ortaya bir eser daha çıkardı. 'Tâ (Ahti atik) deki Samcel poygam- berin geçirmiş olduğu İnhitati malihül- yalardan ve meşhur Buhtunnasr'ın ken- dini ot yiyen bir öküz zannedecek kadar kaçıklıklar göstermesinden — başlıyarak bu günün en yeni kaçık ve sapıklarına ve asrın en modern deliliklerine varıncı- ya kadar bahsedilen bu eserde deliliğin piskolojisi öyle derinden derine, inceden inceye elenmiş ve taranmıştır ki, hani, bunları birer birer gözden geçiren insa- nın: — Acababu dünyada akıllı kim? Diyeceği geliyor! Bazıları - delilikle akıllılık arasında ancak kıldan ince kılıç- tan keskin bir köprü vardır.! derlerki iş-| te İzzettin Beyin bu kitabımin hemmen her /— bahisinde inşan 'btisorijinalt Köprünün 'parmakdlıklarını görüyör. — ğ Başta, şimdi, öbür dünyadaki terelel-| lilerin ruhi tedavileriyle uğraşan, meş- hur Alman hocalarından ve bizim Maz-| har Osman Beyin eski ustalarından rııh. metli Fon Krafft Ebbing olmak üzere| Zürihli Jung, profesör Janet ve meşhur | piskanilizci Fröyd'den alınan bu parçala rın içinde ucaba daha na levhalar, ne man zaralar, neler yok ki? Eline geçen bütün bankototların nu- marasını cep defterine kaydeden — orta yaş'ı madam..Köy papasının yazdığı fena şiirlere kızıp ta kilisenin sabahları tatlı tatlı öten çanına bizim tramvayların çan ları gibi kafa şişiren bir tahgırtı diyen delikanlı... Kenditini Allah sandığı hal- de Zürih vokaklarından izmarit cıgara toplıyan hırpani... Sevdiği erkekten yüz bulamayınca o- na çirkin iftiralarda bulunan hizmetçi dul kadın... Şahsını dünyanın en büyük hatibi sanan kekeme ve sünepe dişçi... Sonra efendim, delilerde ve yarım akıl- kılardaki e| ... tayin etti ve teerübeyi — yapmağa karâr verdiler, Tecrübe günü brahman, tale - | belerinden bir kaçı ile geldi. Tayin | edilen yerde, yere uzandı. Öylece | bir müddet kaldı ve Katalepsi ha- | Nne girdi. Yani taş gibi donmuş- tu. Bir talebesi, brahmanın ağzı- ni açtı, dilini düğüm gibi bir şek- | le koydu, ve altına da bir. bakla koydu. Sonra vücudündeki bütün delkleri balmumu ile tıkadı ve adamt bir kefena sardılar, tabuta köyup açılan çukura — gömdüler. Raca tarafından tayin edilen nö- betçiler mezarın başmda bekleme- ge başladılar. Hatta, mezarın ü - zerine dearpa — ektiler. Aradan günler geçti, arpalar büyüdü, biç- tiler, tekrar ektiler, — gene çıktı. Hindistan sıcak memleket olduğu | için on ay zarfında iki defa ırpıi | tenkididir! da itişmeler, kakışmalar, ıepiı#' | #üşmeler. ayrılmalar, rini mantara bastırmalar, bi birbirini atlatmalar ve bu surt nm benliği içindeki kı harpler... Daha sonra hıyıuıld“ lülükler, evde başka, sokakta rikada başka maske kullananları —| hangi birini sayayım bilmem kie Kitabın içinde bizim: İ “Mihneti kendüye zeyk etmedi de hüner,, vecizesine de yer A7 yi Rurada fazla ve büyük kederkefı karşısında işi mizaha vurmaktif ka çare olmadığı ve onun için n böyle zamanlarında (mirah) yin tamı bir sığınma köşesi olduğ! * rilmiş!.., | Bütün bunlar içinde benim © J| ma giden ruhi araşlırmalar ve hastalığın ilk sebebini bulma u Meselâ demin Papasın kötü şf kızıp da kilisenin çanına kalayı delikanlımın messlesi gibi... Ş doktorlarımıza, fakat, Mazhar Ü Fahrettin Kerim, Nazım Şakir, Şükrü ve —Konos Beyler gibi ten bu İşlerin kurdu olanlara de faraza muallim doktor Haftx V Böye günün birinde Çenberlita$! boyamak isteyen bir hasta getirdil di, aziz doktor önce bir hayli düşü sonra bizim İzzettin Şadan Beyif ” rihli Jung'dan tavsiye ettiği usulü ' ) ka başlayıp rubi bür çok ince arülf dan sonra hastalığın başlangıç vt nu şöyle bulacak: “Hasta olan hanım bir gün Çtf taştaki mahallebicide aşure yerket * y) sındaki yem yeşil mantoya yan y& | kıp gölümsiyen iki delikanlıdan bifİ kine usulca: f — Bu hanım galiba bir evliya sının örtüsünü manto diye arkal çirm'y elmalı! ;Dumiş ve nasılsa bunu duya “Töna hülde kızmış, bir sinir bulranıti. tulmuş, orada bir işteri nöbeti e Ondan sonra bu mesel»yi kurup zi? büyüle büyüte nihayet doktora dü! Şimdi Çenberlitaşı yeşile boyamik mesinin sebebi o delikanlının ' ettiği hakareti ona aynen iade " gindi>. Fakat ö, uzun böylu d© şiradi artada olmadığından hanifi onun boyunun uzunluğundan rak Çemberlitaşı kendisine senbi £| mıştır!,, » Ve mösele buraya kadar ıdllw._ ra arlık haslanın tedavisi işten bi | #ildir değil mi? Bizim (lehcetülhakayik) sahiti Bey deliyi şöyle tarif eder: (Deli gibi düşünmiyen adam d:mckdf'ı , Bana kalırsa doliliğin bir c'l:Ş piskolojisini değil de tam bir t y kısa bir cümle ile Âli Bey Osman Ceml * Bu kitap (VAKIT) gazeteti hanesinde $0 kuruşa satılır, 4 bansitliğ ekilip biçilebiliyordu. tkinci arpa biçildiğ zaman da on ”j mişti. Raca mezar başına * Mezarı kazdılar, tabutu Ş kefeni — çözdüler. Brahmtf gibi yatıyordu. Talebesi, e larını çıkardı, ağzını açti — ! çözdü, dilin altındaki, bir;fj müş olan baklayı çıkardi. detsonra, — yerde yatan ı:;v man da hareket oldu, . ve tamamoen kalktı, kon' ? başladı. Brahman knmı!îg ma, talebesinin ağzından f gı baklaya rağmen, o, bu K rını bir türlü anlatmamıtı — / çi lâzım olan baklayı ığımw karmamıştı. Ö 2 Bütün bunlar nedir? ij Bunu böylece kabil — — mecburiyetindeyiz... b