— Tayyareciliğe merakın çok ga- Hbat — Eğer, yeniden bir mesleğe gi - recek yaşta olsam, tayyareci olur - | dum! — Susar susmaz beni öpeceğini | töyledi. Ben de ona bir daha bir şey söylemiyeceğime yemin ettim! Hasta — Sarf bir uykusuzluğa ya- kalandım, doktor! Sabahım saat üçün- den önce uyuyamıyorum, Doktor — Uykusuzluk sari değil- dir, ki... | Hâsta — Sari, doktor, sari... Bana komşunün altı aylık çocuğundan si « | rayet etti! Erkek — Karıcığım, artık kavga - dan vazgeçelim, barışalım! Kadın — Anladım! Gene bir düğ- men koptu, dikmek Jâzım, değil mi? Sevda bahçesindel| Bir uzun yölculuk âşinamız yok! Biz böyle derbeder gezenlerdeniz. Bir gönüle bin gönül verenimiz çok, Gözlerde sevgiyi sezenlerdeniz. Ismz gecelerde rehberimiz ay, Bir kafile değilir, tamam bir alay, Ruhumüz aydınlık, şen bir süvari Bu uzunyolları ezenlerdeniz. Her gönül bağından diken — ver- mişir, Bu genç yaşımızda biz de ermişir, Nihayet köşeye postu sermişiz, Sevda çerağımı yaktın ey gönül! Ateşli Küçük Saffet babasına sordu: — Baba, kıya- | met kopunca — su- larla karalar bir « birine karışıp mahvolacak, değil mi? | — Evet oğlum.. — Peki o sıra- da tayyare ile ha- vaya çıkmış olan lar ne yapacak « lar? Kazalar Küçük Tevhit ikmale kaldığı i- çin babası tatilde | onu derse çalıştı- rıyordu; sordu: — Vilâyetleri valiler idare eder. Aferin! Peki ka- zaları kimler ida. re eder? — Şoförler! Bir ilân Beyoğlu ma - gazalarından biri- nin vitrininde ©- kunmuştur: “Muhterem &- | halinin mağaza - mıza bir kere uğ- ramayıp ta başka yerlerde aldanma- larınt — hakikaten arru etmeyiz!" İki arkadaş! | Mişon ile Salamon yedi yıldır. bir- | birlerine dargındılar. Nihayet hamur - | suz bayramında Haham cfendi onları barıştırdı. İki eski arkadaş zoraki bir muhabbetle birbirlerinin ellerini sıktı. Sâlamön? — Mişon, dedi, bugün bizim mü barek bir günümüz.. Her dua kabul olunur. Şu dakika sen benim için kal- binden me geçirirsen, ben de için Allahtan onu dilerim! Mişon kaşlarını çattı: — E... Gene mi başladin.. Borç — Yahu, bana iki misin? — Yanımda ancak bir lira var. — Peki, ne yapalım, onu ver, bir lira borcun kalsın!... Erkek olsaydım! Cemile kocasiyle beraber — Beyoğ- | landa geziyordu. Bir kuyumcu dük - | kânının önünde durdu: — Ahi Erkek olmadığıma ne ü- zülüyorum bilsen? — Neden? — Karıma böyle güzel mücevher- ler hediye edemiyeceğim için! senin lira borç verir Çocuk cevabı Anmesi, küçük kızına sordu: — Bebeğinle neden — oynamıyor - sun, çocuğum? — Dolabımda sakladım; büyüdü - #üm zaman çocuklarıma vereceğim. — Ya çocukların olmazsa? — Torunlarıma veririm! Erkek — Kır gezintisini doğrusu —acıyorum. Buradaki rahat dır? Sen de o fikirdesin, değil mi karıcığım? bilmiyen ve huzur nerede var- Kadın ve heykel A 4 ?A W PZ — Bu ipi bırrak ta, makinede yardım et! — İpi brrakırsam kaptan memnun olmaz! — Neden? — İpin öteki ucunda o var! Zeki kimdir? Kendini herkese zeki tanıttırmak için üç yol vardır. Birincisi: Gerçekten zeki olmak, İkincisi: Zeki görünmek. Üçüncüsü: duğunu söylemek. Ne bilsin! — Garson, bu balıklar taze mi ba- rif —Bilmem efendim, ben bu lokan - | taya geleli daha üç gün oldu. İstanbullulara Doğum dim. Başkalarının zeki ol - | Cesaret! | Moizle Sala - ı mon gece — yarısı evlerine dönüyor- lardı. Karanlık | bir. sokaktan ge- çerken — karşıdan iki gölğe gördü - ler. Moizin kor- kudan çenesi at- mağa başladı: Jamon, dedi, geri Baksa - iki kişi, biz yalnızız! dönelim! na onlar Ne yapsın? — Karım ge - ce saat ikiden ev- Bir türlü onu bu hu - vel uyumaz. yundan — vazgeçi- remedim. — Peki © saa- te kadar ne ya - par? — Benim eve gelmemi bekler! Setebi? Kadın — Be- himle param — var diye evlendin de- mek? Erkek — Ha- | yır param yok di- yel.. Hocaya sormuşlar! Nasrettin Hocanın hikâyeleri meş- hurdur. Fakat şunu galiba herkes bil- mez: Bir gün Hocaya, ayaklarından hirini baldırarak tak awal dknda mi. nekliyen kazları gösterm — Hocam, bu hayvanlar - neden böyle tek ayak üstünde duruyorlar? Hoca şu cevabı vermiş: — İki ayaklarını birden kaldırsa- lar yere düşerler de onun için!.. Fırsat yok! Bir arkadaşıma anlatıyordu: — İki sene var ki, karıma — söyle- mek istediğim bir şeyi bir türlü söy- Hiyemiyorum. — Neden? — Sözünü kesmemek için!.. Düğme — Garson, çorbanım — içinde bir düğme buldum! — Hay Allah razı olsun efendim! * Ben de sabahtan beri onu arıyordum! Niyeti fena! Acar Bey, Meşkür Beyi hiddet sa- ikasiyle döğmüş, muhakeme netice - sinde on İira para cezasına mahküm biri Beye tesadüf etli ve sordu: olmuştu. Tanıdıklarından Acar | — O meseleden sonra Meşkür Beyle hiç karşılaşmadınız mı? — Hayır, henüz — karşılaşmadık. | Fakat her ihtimale karşı para birikti- W riyorum! yıl dönümün için sana şu gerdanlığı al- — Amma ben senden otomobil istemiştim? — Biliyorum amma, henüz sahte otomobil yapmıyor lar — Aman Sa- | | Ster'! yüzünü vıkamadığın! bulalalığımdan! çu? — Sabunu ıslatmağı unüta Hancı — Bütün odalar dolu, fak†size hizmetçi kızın yatağını verebili * rim. smel! Amma karım ne* Erkek — çıkmadığın Tobumlar şum! Çiçeklerimizin nedefi karıcığım! unuütmü: şimdi anladım ldum, ekmeyi Baba, mağrurane — Bizim S& lim kemanda epeyi ilerledi, artık * çalışırken kulağıma pamuk tıkamıy0” edan görünce sarışın kızı, Çırpınan aşkınla baktın ey gönül! dünahkâr ruhumda varken bir sızfe Zehirli pençeyi taktın ey gönüll Sen gene, bitmiyen hicranın var * kefi, Her gece bin azap seni sararkefi, Ezelden açılmış yaran kanarkeüi Gönülden gönüle aktın ey gönül! Bilmem ki, kaç kızın adını anıdıf Bir yandan sönerken — bir yandaf yandır: Sen bunu aşkının sonu mu sandıt? gl1