| — gayet iyi ve mebzuldür. Öyle ümit Almanyada Hitler lehine “42 milyon Kocaelide şa;rıî)i- ' yonluk maçı oynanamadı Bu sene çok patırdılı geçen Ko- | caeli şampiyonluk maçları, nuna kadar geitrilmiş ve şampi- yonluğu paylaşmak Adapazar İd- man Yurdu ile, İzmit İdman yur- | du arasında kalmıştı. Bu iki takım, dün Pazar olma- sına rağmen şampiyonluk netice- | fede- | rasyona bildirmek için karşılaşa- | caklardı. Fakat bu maç, dün de bir türlü | yapılamamıştır. Buna sebep, — İz- mitlilerin, evvelki gün aktedilen maçın bir ve $0- sini bir an evvel almak ve mımntaka kongresinde, bu İzmitte yapılması hususunda karar verildiğini iddia etmesi, futbol heyetinin, maçı Adapaza- rı, sahasında yaptırmasının kon- gre kararına muhalif olduğunu söyliyerek bunu kabul etmemesi- dir. Mıntakanm yeni futbol heyeti ise, İzmit İdman Yurdunun bu fi- kir ve iddiasını reddetmekte, ma- çın Adapazarında yapılmasını bir prensip meselesi olarak kabul et- mektedir. | Dün futbol heyeti kat'i tebli- | gat yapmış ve İzmitlileri Adapa - Zzarma çağırmışlır. İzmitlilerse, bunun aksine Ada- pazarlıları İzmitte bekliyecekleri- ni söylemişlerdir. Bütün tavassutlara rağmen, ara bulunamamış ve maç yapılma- | mıştır. Şimdi iş futbol federasyonuna aksetmiş olduğundan, federasyo - | nun Kocaeli şampiyonası için ve- receği nihai karar merakla — bek- lenmektedir. Haftalık iktisadi icmal (K tarafı 7 inci sayıfada) tadır, Yalnız son ilri sene bir ta- raftan mahsulümüz çok iyi bir ta- raftan da hariçte himaye usulleri bir kat daha sıklaştığı için — buğ- day ihracatında köylümüz bir çok müşkülâtla karsılaşmaktadır. Çift çiyi daima himayeyi kendine iş e- dinmiş olan hükümet, Ziraat Ban- kaşı vasıtasile, köylüden — fazla | mahsulünü iyi fiyatlarla satın al- maktadır. Son gelen haberlere göre bu ne başlıca buğday memleketleri de, bilhassa Amerika — kıt'asında buğday mahsulü azdır. Geçen se- | ne de cihan istihsali pek iyi olma- dığından stokların bir kısmı istih- lâk edilmiş bulunmaktadır. Bizim mahsulümüz bu sene de | — ediyoruz ki yakında hem çiftçi mahsulünü, hem de Ziraat Banka — sr stoklarını çok iyi fiyatlarla ha - rice satmak imkânını bulacaklar- dır. DİŞ DOKTORU Übeyt Sait Fatih Karagümrük Tramvay durağı No, 4 ğ B Hi “Bora,, bütün kudreti ve bütün kuvvetiyle kara aslanın kükremeler, ormanı baştan başa sârdı. Kuvvetli adalelerin çıkardığı ses, yuvarlaşmalar arasında işidilen uğul- tular insana korku aşılıyordu. “Bora,, bir an içinde hasmını alta aldı ve.. ( Aslanlı Hükümdar ) Süleymanın Oğlu Bu emsalsiz romanımızı muhakkak okuyacak üzerine atıldı, ve okutacaksınız Iki Yüzlü Adam Bütün dünyaca tanınmış, fevkalâde meraklı zabıta ve tahlil romanı Tefrika N: 26 Bu mektubu okuduktan sonra, | run kendi eliyle meydana koydu- meslektaşımın delirdiğine hük- | mettim, Fakat ne de olsa, yerine getirmek mecburiyetindey- | dim. Masamdan derhal kalkarak bir arabaya atladım. Doktor Ce- kilin evine gittim. Uşak, beni ka- pıda bekliyordu. O gün, ayni pos- ta ile evde, kendisine talimat ve- ren bir mektup almış ve bu mek- tuba göre, bir çilingir, hem de bir marangoz çağırtmıştı. Adamlar, ben gittikten ve u- şakla konuşmıya başladıktan bir | ez sonra geldiler. Hep birlikte lâboratuvara git- tik. Kapı sağlam, kilit mükemmel cinstendi. Marangoz, içeriye gir- mek için çok güçlük çekileceğini söyledi. Çilingirse, ümidini “Ha kestim, ha keseceğim,, diyordu.. Fakat çilingir becerikli bir adam- dı. - İki vermeden sözünü saat ara | ufaktefek şeylere pek bakmadım. | Çekmecedeki | celbetti. Açtım. Fakat alelâde, hiç | bir hususiyeti olmıyan bir defter çalıştıktan sonra, kapı a- çıldı. “E,, markalı aerktı. İçindeki çekmeceyi aldım. Sarıp sarmalıyarak Keyvendiş meyda - rındaki evime getirdim. Burada çekmecenin leri gözden geçirmeğe başladım. Toz, oldukça güzel, fakat bir göz içindeki- eczacınınkinden pek farklı bir İ biçimde paket yapılmıştı. Dokto- 20-8.934 ğu şeyler olduğu — anlaşılıyordu. Hele birisini açtığım zaman, be- yaz renkte, adeta tuz diyeceğim bir madde gözüme çarptı. Sonra, çekmecedeki şişeyi tetkik - ettim. Şişe yarıya kadar, kırmızı bir mayile doluydu. Deh- | şetli ağır bir kokusu vardı. Diğer kan | defter — dikkatimi gibi görünüyordu, içersine birçok tarihler yazılmıştı. Bu — tarihler, birçok seneleri gösteriyordu. Fa- kat, bir evvel, tık yazmaktan farkettim. — Çünkü den bir evvelki tarihten artık kayda tesadüf edilmiyordu. Bazı yerlerde, bu tarihe küçük bir not ilâve edildiği görülüyordu. Fakat bu da, bir kelimeyi aşmı- yordu. Meselâ, birkaç yüzü bulan bu tarihlerin altmda, belki defa yalnız, “çift,, diye bir yazıya rasgeliniyordu. Hele bir yerinde, bilhassa çok eski tarihlere ait bir yaprakta, şöylece şunlar yazılıy - dı. “Olmadı yazık!!!,, sene ar- vazgeçltiğini son — sene- sonrâ altı İ Çeviren Hikmet Münir Bir şey anlaşılmıyordu. Bunlar neydi? İşte içerisinde renkli bir mayi bulunan bir şişe, bir toz pa- keti ve (Doktor Cekilin hemen her içinde olduğu gibi) pratik, maddi bir neticeye vardırmıyan bir ta - kırm notları havi bir defter... Bü - | tün bunların benim evime getiril - mesi, busavruk — meslektaşrmım | hayatını, şuur ve şerefini nasıl kurtarıyordu. Bunları gelip buradan alacak olan adam, gidip yerinden neye a- lamıyordu? Bundan başka, bu adam, niçin gizlice benimle bulu- şuyordu? Düşündükçe, vaziyetin | mühimleştiği: ve — muhakkak surette zihni bir sakatlık eseriyle karşılaştığımı anlıyordum. Hiz - metçiler uyudu. İstediği gibi, ev içerisinde uyanık bir ben kalmış- tim. Bununla beraber eski bir revolveri de doldurmaktan ken - dimi alamadım. Bir tecavjize uğ- ramak aklımdan geçiyordu. Saat on ikiyi vurmuş vurma - mıştı ki, kapı yavaşça — çalmdı. Kendim indim, açtım. Kapının kenarma yaslanarak çömelmiş u - farak, garip bir adam gördüm. — Doktor Cekil tarafından mi geliyorsunuz? diye sordum. — Evet, dedi. İçeriye girmesini söylediğim za- Doğrusu akıllıymış * yumurcak ( Baş tarafı 9 uncu sayıfada ) Kadmı, hizmetçisi beşiğin <t * rafmı aldılar. Hep bir ağızdan: Alaylı alaylr Maşrapası kalaylı.. Diye bir makam tutturdular: | Ben de arkalarından onlara UY" dum... Çocuk hiç oralı olmuyor * du, ihtimal gene de olmıyacaktt” | Lâkin dadı o derece burnuna $0 ” kuldu ki, — Nefesi mi daraldıı ne — elini kaldırıp yüzünü yü” zünden itti. Nikola: — Gördün mü? —diye sevin * di— Neakıllı çocuk!?.. Sana 1* marifetler gösteriyor? — Maşallah! Tühtüh... Kırk bif bucuk maşallah! Öğle vaktiydi. Beni yemeğe â* hkoydular. Fakat aksiliğe bakıf ki “ciğer pare,, yi de sofra başm getirdiler. Önümüzdeki — votkâ kadehleri her nedense alâkasını V" yandırdı. Babası hepsini toplayıP “goncei havat,,m önüne yığmaâ' sın mı! Votkaları car naçar su bar” dağından içtik. Bu sefer de çocu* ğa bardaklar hoş göründüğü icit sularrmızı çaydanlara, şeker hok* kalarma koyduk. — “Se..se,, de yavrum.... “Ser se., de de amcan işitsin! Birdenbire şöyle bir suale ma” ruz kaldım: — Kime benzivor dersin? Ana” sıma mr, bana mı? Baktım: Ne babasma, ne anf* | sına... Bilâkia aççı kadınla dad;” ya daha çok benziyor... Fakat be' rayi ihtiyat: — İkinize de... dedim. — Neresi bana, neresi ona? — Gözleri sana, dudakları ona! — Amma da yaptın ha... Du * dakları benim dudaklarıma ben * zemiyor mu, canım? — Sahi, sahi, dikkat etmemiş * d Alt dudağı seninkine ben “ ZİYOT.... Bu muhavereden sonra pare,, nin bana “Se,.. se,, için hayli uğraşıldı. Şu piç kurusu sebebiyle sıkın * tıdan patlryordum. Fakat yumur * cağın da benden aşağı — sıkıntıdâ olmadığını gördüğüm içir epeyct memnun oluyordum. .”.. Matbaadaki bütün arkadaşlart eğer “Nikola,, bir daha beni arar” sa yok demeleri için tenbih etmif” tim ama, baş belâsı herif, bugüf! gene bir fırsatını bulup bizim © daya çıkagelmez mi? — Hah hah hah... Bizim yavrık Allah bağışlasın, bugün ne dedi- Biliyor musun, Hah hah hah?.. — Ne dedi? — Dedi ki: dedi. — Yok canmm?! — Vallahi!.... —E, maşallah öyleyse.. — Sizif çocuk cidden anlayışlı şeymiş. Nakıli: (Hatice Sl.lreyy" man, bir kere etrafına bakınd" İlerde dolaşan bir polis göze çâ” pıyordu. Çabucak döndü ve içeri! girdi. Doğrusunu söylemek lâzım 8 lirse, bu vaziyetlerden hoşlan * mamıştım. ÖOdama doğru onun n (Devamı var. “ciğer demesi “Aptal baba'ır