2 Mayıs 1939 CUMHURÎYET tLumıadan TUPlfAR ŞEHRİN İÇİNDEN İLİMKÖSESİ İHTİRALAR KESİFLER NORMANDrde Amerikaya giden her seyyaha sorulan bir iki sual: Kuvvei akliyeniz yerinde midir? Amerikada Cumhuriyet rejimini devirmek niyetinde misiniz? Yazan: CELÂLEDDİN EZİNE Siz bu sahrları okayup bitirdiğiniz anda: Kulaklarınız, başka başka on bir bin sesin yüz seksen bin ihtizarmı duyuyor. Kalpazanlar^ Amerikahları, iki yüz elli lira zarara sokuyorlar. Kanada tayyareleri yirmi beş kilo esya taşıyor. Çinde, meşhur Burma yesim taşından, yetmiş beş frank kıymetine tekabül eden miktarda taş naklediliyor. Aldığımız gıda üzerinde altı milyon diastaz faaliyette bulu . nuyor. İngilterede çocuk koruma teşekkiilleri bizim paramızla iki buçuk lira sarfediyorlar. İngilterede iki bin kişi bilârdo oynuyor. Büyük Britanyadan Avrupaya müteveccihen, vapurla ve tayyare ile iiç seyyah yola çıkıyor. Amerikada, üç yüz bin metro mikâbı gaz israf veya ziyan ediliyor. J Normandi vapurunun lüks salonlarından birinde.M Kamaram Kamaram, birinci sınıfın en ucuzu olduğu halde banyosu ve ufak bir antıesi var. Tavanda soğukhava tertibatı mütemadiyen havayı yeniliyor. Eşya yekpare Japon lâkesinden. Birinci sınıfın lüks daireleri yukarı katta. Aralarında hu<=usî mutfağile beş odalılan bile varmış. Be§ günlük yolculuk için fazla külfet. Fakat insan «ihtiyacı» kendine göre değil, kudretine göre duyar. Kamarot bir sabah vapurun neşrettiği yevmî gazeteyi getirir. Bu sabah elime bir de pembe kâğıd tutuşturdu. Önce gazeteye göz attım. Bir başmakale, bir hikâye, dünya haberleri, vapurda tertib olunan eğlencelerin listesi ve seyyahlarm isimleri var. Aralarında Avrupanın en zengin ailesi Rothschild'le Amerikanın en zengini Rockefeller'ın adını görünce duraladım. Onlara vaparun hiçbir tarafında rasgelmemiştim. Garsona sordum. Dairelerinden çıkmıyorlar, dedi, fakat aralarında buluşuyorlar. Anhyorum. İnsanlan birbirine yakın laştıran, milliyet prensipinden ziyade içtimaî vaziyet birliği. Cemiyeti Akvam onun için iflâs etti. Muhtacia tokun ayni kahkahayı atabilmesi mümkün değildır. Gene onun için Rotschild'le Rockefeller hakikî milletler cemiyetıni kurabiliyor lar; «toklar cemiyeti». Akhma Hitler geldi. Zavallının ka bahati Avrupanın yağma sofrasına en son gelen misafir olmasında. «Açım!» diyor. «Tokuz!» diye cevab veriyorlar. De mokrat devletler onu parmağım bala sokan arsız çocuğa benzettiler. Hataları o rada. Anlamadılar ki Hitler doksan milyon ihtiyacm ve kursağm haykırışıdır. Gazeteyi bir tarafa attım. Elime pembe kâğıdı aldım. Matbu sualler var: İsminiz, babanızın ısmi gibi... Malum, bizim Dördüncü Subenin verdiği pasaportlara benziyor. Fakat i«te garib birkaç sual. Aynen tercüme ediyorum: «Hiç mahkum oldunuz mu? Niçın? Ne vakit? Kaç seneye? «Sakat mısınız? Doğuştan mı? Kaza netıcesi mı? «Sağlam mısınız? Ne gibi hastalıklar geçirdiniz? «Kuvvei akliyeniz nasıldır? Manevî buhran geçirdiniz mi? (Açıkçası tımarhaneye girdiniz mi?!) «Sivasî fikirleriniz nedir? Anarşist misiniz? Komünıst mi? «Amerika cumhuriyet reiimini devirmek ve yerine baska b r idare sistemi kurmak niyetinde misiniz?» Alay ediyorum zannetmeyiniz! Bun lar hakikaten her Amerikaya giden seyyaha sorulan matbu suallerdir. Bu sırada kamaramda; kapının üzerine asılı koca bir ilân gözüme ilişti: «Her geceyarısı saatinizi altmış dakika geri almağı unutmayınız!» Evet, gittikçe Avrupanın karanlığı orada giindüz, gündüzü gece olacak. Art;k yukarıdaki suallerin garabetine şaşmak garib olur! mış. Sağ taraftaki bölmelerin arkasında çocuk bahçesi, tiyatrosu, sineması var. Sol tarafta masaj, jimnastik, röntgen, diyatermi daireleri. Deniz suyu havuza bir taraftan giri yor, diğer taraftan çıkıyor. Mart soğu ğuna rağmen suya attayan atlıyana... Bilhassa kadınlar. Sonra zayıf mahluklarız, derler! Mr. Kinney'in yanına yaklaştım. Haydi, dedi, girsenize... Urperdim: Bu soğukta! Ağustosta girecek değilsiniz a! Bizi ayıran uçurumu görüyorum: Marmaranın ılık günesile, Standard Oil kumpanyasınm petrol kuyuları... Mr. Kinney: Kuzum, dedi, dün akşamdanberi size birşey soracaktım. Bahriahmerde denize girilir mi? Köpek bahkları varmış diyorlar da... Ne bileyim ben Mr. Kinney, o taraflı değilim ki... Mr. Kinney anlamıyor. Tuhaf tuhaf yüzüme bakıyor. Öyla ya onun için Türkiye, Mısır, İran, Arabistan ayn ayrı memleketler değil, fakat bir birlik haiitasıdır, bir şark birliği. Dünyayı gezmiş dolaşmış, beynelmilel mezheblisi Marmaradan sonra haritayı bir renge boyarsa; ya memleketin hududlarını asmıyanı acaba ne kafadadır! Hayır, şüphesiz ki bız Amerikayı, Avrupayı, onların bizi bil diklerinden çok daha iyi biliyoruz. Dışarı çıkacağım sırada, içeri Duchess of Westminster girdi. Gene yüzünü al lara, mavilere boyamış. Mr. Kinney dudaklarını büktü: Bu ihtiyar kan da... Çıkarken kendi kendime düşündüm: «Hayır, o ihtiyar kan değil, Mr. Kinney. Altı asırdanberi Londranın yarısı. Onun yaptıklarını siz yapsanız âleme gülünc olursunuz. O olmaz; çünkü sırtında altı yüz senenin an'anesini taşıyor. Iste aranızdaki fark. İngiltere Kralı yarın donla sokağa çıksa, modadır diye Amerika taklid eder. Sizin Ford'unuz yapsa, İngiltere: «Delidir!» der. Amerika, Almanyadan munzam gümrük resmi alacak mı? Vaşington 1 (a.a.) Amerikan hazinesi, İtalyan ve Japon ithalâtına yüzde 25 nisbetinde munzam bir resim vaze deceğine dair olan haberi tekzib etmektedir. Amerikan hazines:, Alman itha lât üzer.ne bu nevi bir mukabele bil misil tarifesi tatbik etmek karannın hazinenin Almanyaya karşı farklı bir muamelede bulunmak ıtha^nına maruz kalmaması için mümasil mukabele bılmisil tarifelerinin diğer memleket lere tatbikına mahal olup olmadığını tetkik maksadile bütün diğer memleketlerle Amerıka arasındaki ticaret münasebetlerinin heyeti mecmuasını gözden geçirmeğe sevketmiş olduğunu tasrih etmektedir. Bu gözden geçirme işine devam edilmektedir. Fakat hazinenin mukabele b'lmisil tarifesini İtalya ve Japonyaya teşmil etmek tasavvurunda olduğuna daır ortada bir guna Yüzme havuzu Kamaramın biraz ötesinde yüzme havuzu var. Önünden gererken şöyle bir bakayım dedim. Bu soğukta girecek değil'Ti a! İlk gözüme ilisen Mr. Kinney oldu. Havuzun bir barı var. Oradan bir kokteyl icip suya dalıyor; sudan çıkıp bir kokfeyl içivor. Havuz kurşunî ve mavi renk mozayıktan. Dışarıdan mermer bölmelerle aynl suz yola çıkılmıyor. Holden geçerken radyonun sesi kulaklarımı tırmaladı: «Halo, halo... Burcsı Normandi vapuru! Geminin vaziyetini bıldiriyoruz: Avrupadan 726 mil mesafedeyiz. Atlantiğin ortalarında bulunu yoruz. Amerika açıklarından sis dalga ları geliyor. Gemi sür'atini kısalttı; saatte yirmi dokuz mille gidıyor...» Uzaklara dalıyorum. İçimde bir acı kaydı. Akhma bizim Etrüsk vapuru geldi. Bahrimuhitle Marmara denizi arasında yüz sene var. Başka birşey değil. Radyo devam ediyor: «Seyyahlar arasında bulunan meşhur piyanist Gunnar Johonsen tiyatroda bir konser verecektir. San Fransisko operası baritonu Knononberger, Verdi'den parçalar söyliyecektir. Büyük dans salonunda denizciler men faatine bir balo....» Musikiden pek anlamam. Bardaki kemancı ile usta solistin hünerlerini tefrik edemem. Fakat Normandı'nin tıyatrosunu görmek için konsere gideceğim. Dördüncü kattaki holün arka tarafma kilise, ön cephesine tiyatro düşüyor. Kapısında Mr. Kinney'e rasgeldim. Bera Kış bahçesi ber içeri girdik. Kış bahçesi vapurun burnunda. Mr. Bizim İstanbul Şehir tiyatrosunun büKinney'in o alay ettiği yirmi altı bin yüklüğünde; fakat sa'laş değil, tiyatro. cildlik kütübhaneden geçiliyor. Içinde, Güzellıği sadeliğinde. Beton duvarlarımn dünyanın dört bir tarafından getirilmiş üzerine renkli kakma resimleri Fran<!anm kuslar ötüyor; cins cins, renk renk. Yer en tanınmış san'atkârlan yapmışlar. Gizli de tarhlar; aralannda soğuk ve sıcak ik ışıklar. Göz yorulmuyor. limlerin ciçekleri. Köselerde hurma, manScala operasının bir ilk temsili g:bi dalina ağacları; palmıyeler. Etraf catne kadınlar büyük dekoltelerini, erkek'er kânla çevrilmiş; Atlantik ayaklar ahın fraklarını giymişler. Mr. Kinney'le ben da. Bu sabah bahçe her zamandan ka galiba iki smokinliyiz. Ona dünya vz labahk. Merak ettim. geldiği icin, benim frakım olmadığı için... Rockefeller kaptan köprüsüne çıktı. Piyanist sahneye çıktı ve çaldı. Her Şimdi buradan dönecek, dedıler. Ben de parçanın nihayetinde alkış tufanı. Mr. Kinney kendinden geçmış, herkesten fazbekledim. Nihayet göründü. Orta yaslı, sade gi la el çırpıyor. «Mutlak, dedim, musikı yinmis bir adam. Bize doğru yürüdü. Biz şinastır.» İğildim ve sordum: Piyano çalar mısınız? hepimiz; elbet içimizde sosyalist, hatta Hayır... marksist olan da vard;; buna rağmen Keman mı? hepimiz ona tecessüs ve biraz da hür Hayır, birşey çalmam. metle yol verdik. «Para» aramızdan gecÖyleyse musikinin nazariyesine vâkıf, ti. Sanki hicbirimizi görmüyor gibiydi. Göz!erinde bizim yaşadığımizdan başka yahud nağmelere hassas kulakları var dibir âlem, kendi âlemi vardı. Bu gurur ve ye düşündüm. Tekrar sordum: Bu üstadın piyano çalışıle yemek kibir değüdi; kudret ve servetin adımları değildi. Hayır, sadece bizden «başka» salonundakı piyanistin farkı ne Mr. Kınney? bir ınsanm yürnvüsü ıdi. Mr. Kinney bana acır gibi baktı: Tiyatro Fakat bu meşhur adamdır. Vapurda şık mağazalar, uzayan dehO zaman anladım; büyük san'atkâr lizler, geniş meydanlar var. Kaybolma demek meşhur adam olabılmektedır. mak için şehirdeki gibi isimler takcnıslar. Celâleddin EZİNE Zaten herkesin elinde bir harita var, on Güneş ve yıldızlar mütemadiyen radyasyon neşretmektedir. Bu radyasyon yüzünden yalnız güneş her gün 360,000 milyon ton kaybetmektedır. Bu radyasyon ne oluyor? Bunun bir kısmı, daha soğuk olan cisimlere konuyor, onların enerjisini arttırıyor. D:ğer bir kısmı da ziya sürati oYazan: SALÂHADD1N GÜNGÖR lan saniyede 300,000 kılometre süratle mekân dahiline yayılarak görünmij'en dünyalarda belki yeni yeni dünyalar teşkil ediyor. Bu suretle ölen âlemler yerine yenileri doğuyor. Bu devri daim gıdip duruyor. Astronomi âlimlerinin öğrenmeğe çahştıkları mühim meselelerden biri de budur. Bu meseleler üzerinde çalışan âlimler (kozmik şualar) dediğimiz şuaları keş fetmişlerdir. Evvelâ güneşten geldiği zannedilen bu şualarm şimdi yalnız güneşten değil, bütün sıcak yıldızlardan, pek uzaklardaki âlemlerden geldiği anlaşılmıştır. Bu hususta kullanılan cihazların hassasiyetine dıyecek yok. Amerika âlimlerinden Millikon, kozmik şuaları ölçmek için pek hassas bir cihaz yapmıştır. Sönük iken beherinın kutru 45 santımetre olan iki balona asılmış olan mukay^^d elektroskop, termoevfik Fikret, mayıs ayını nisan yağmuru, o efsanevî hassalarından metre ve barometrenin ağırhğı 200 gram köylü kıza benzetir: bilmem birşey kaybetmiş midir?.. kadardır. Bu balonlar, cihazlan stratostMayıs, bir köylü kızdır, safu dilEski rivayetlere göre, onun bir dam fer tabakasına kadar çıkarıyor. Balon ber, şuhü sevdakâr...» lası, bütün bir hayattı. îstiridyenin kar lardan biri patlayınca diğeri paraşüt vaMayıs, bu sene hakikî bir köylü kızı nındaki inci, kuşun kursağındaki nağme, zifesini görerek cihazlar kırılmadan yeolduğunu ispat etti: Bütün bir nisan içinve gülün çehresindeki renk, nisan yağmu re iniyor. Yeryüzünden 16 kilometre de, hasretle beklediğimiz ilk bol mevsim yukarıdaki sühunetin ( 60) derece olrunun eseriydi. yağmuru, onun toprağımıza ayak bastığı duğu görülmüştür. Bu irtıfada elektrosŞimdi de acaba öyle değil mi? Bahagünde toorağa düşüyor!.. kopların kaydettiği elektrik deşarjlarırın bu ilk yağmurundan sonra, bana; kırBir atalar sözüne göre: «Köylü yağnın, daha aşağıdaki tabakalardaki de mur ister, şehirli kurak... Herkesin mu lar yeşil seccadelerini biraz daha kalın şarjın üç misli olduğu tespit edilmiştir. laştırmış, çiçekler biraz daha bollanmış, Deşarjlar, radyo cihazlarmıza gelen, radını veren Hak!» tır. kuslar seslerini biraz daha yükseltmiş gibi radyo dalgalannı bozan ve (atmosferik) Yan yağmurlu, yan kurak geçen 1 geliyor. dediğimiz bozukluğun âmilidir. mayıs, bana bu atalar sözünü hatırlattı: Ağaclar altmdan geçerken ıslak yap Uzak yıldızlardan bize ziya sürat Je geSabahtan öğleye kadar yağmur yağraklardan yüzüme düşen damlaları sil len kozmik şuaları ilim adamlannm bildırarak köylüyü sevindıren hava, öğlemeğe lüzum görmüyorum. Çünkü o nem diği en kısa dalga olup uzunluğu bîr den sonra da şehirli hesabına çalışmağa il temasta; önümüzdek' mevsimin, bir çiğ santimetrenin on milyan kere milyonda başlamıştı. Halkın yarıda kalan neş'esini damlası içine sığan varlığını, mikroskob biri kadardır. Atom nüvesindeki pro tamamlamak için böyle semavî bir müdaaltında bir yeni âlem keşfetmiş baktriyo tonlann kutru da bu kadardır. Bu uzunhale lâzımdı. Şu dakikada, tatlı bir güluk, güneş ziyasındaki san renk, dalga log gibi, görmeden görerek, konuşmadan uzunluğunun 500 milyonda biri nisbe neş, tepemizden sallandırdığı geniş ışıklı cevab alarak, en derin bir inancla hisseditindedir. iüpürgesile, sokaklara biriken yağmur suyorum. Prf. SAUH MURAT arını parça parça toplayıp ortalığı temizBugünün adına neden dolayı Bahar iyor. bayramı denıldığıni bilmiyorum. Yalnız, «Bahar bayramı var!» sevincile, daha bildieim şey şu: Mevsimin en nefis de Meksikada kavgalı bir miting gece karanlığında, kendılerini kırlara a koru içindeyiz. Biz bayram yapmasak da, Meksiko 1 (a.a.) Meksika iş kontanların, aradan birkaç saat geçmeden tabiat, bütün unsurlarile, elele vermiş, federasyonu lideri Lombardo Toledano" yağmur altında sırsıklam bir halde, evle çılgınlar gibi eğleniyor. Her hareket, nun düşmanlan olan sendikalist eleman . rinin yolunu tutmaları bence bahar bay önümüzdeki mevsime hazırlantnak içinlar, millî sarayın karşısında kâin Kanunu amının en hoşa giden azizliği oldu!.. dir: Kuslar yuvalarını yapıyorlar. Ipek esasi meydanında bir miting tertib etmişGüneş altında yanmış nekadar vatan böcekleri, kutuları için.de minimini birer lerdir. Mitingi tertib edenler, zabıtanın oprağınm, şu dakikada, çatlamış dudak noktadan ibaret olan baslannı kaldıra mesaisine rağmen Lx>mbardo taraftarlarılannı göklere doğru açarak, «su... Su...» rak, yarınki atlaslarını şimdiden yaprak nın taarruzuna uğramışlardır. Miting, za" diye inildediğini düşünebilenler, mayıs yaprak kemirmeğe baslıyorlar. Arılar, bal bıtanın mezuniyeti ve himayesi altında sabahı yağan bu yağmurda, gaibden eriş alacak çiçeği keşfe, karıncalar, alay alay yapılmıştı ve birçok hatibler, Lombardo miş hazinelerin değerini bulurlar. «âbüdane» aramağa çıkıyorlar! ya hücum ve kendisini Meksika iç konfeNisan yağmuru, eski hesaba göre hâEvet! Baharın bayramı var!.. Ha derasyonunun paralarını çalmış olmakla lâ nisan ayındayız! bizim çocukluğu yatlannın baharı içinde baharın bayra itham etmişlerdi. muzda, zemzem kadar mukaddes bir su rmnı kutlulayanlara ne mutlu! Ne yazık Lombardo taraftan olan mütearrızlar, idi. ki, bizim gibi orta cağdakiler, ancak ya hazırunu taşa tutmuşlar ve hatta bir bomilk damlalar düştüğü zaman, hemen zın sıcağında, kendi mevsimlerini bulabi ba atmışlardır. Bereket versin atılan başlarımızı açar ve mevsimin bu feyizli liyorlar. Meselâ ben, şu dakikada, mazi bomba patlamamıştır. Birçok silâh sesi isuyile tepelerimizi teberrüken ıslatırlardı. olmağa yaklasan baharı değil, hayalimin itilmiştir. Nisan yağmurunu; temiz bir kabın içine Üçü ağır olmak üzere altı yaralı var • önüne sıcak bir kumsal: sererek, kulaklarıtoplayıp, bir müddet açıkhavada bıraktıkmın dıbine ağustosböceklerinin vızıltısını dır. tan sonra; üçer beşer yudum içenler bile Zabıta, nihayet mütearnzları dağıtmatoplıyarak «yazı», sayıklıyorum. vardı! a muvaffak olmustur. Salâhaddin GÜNGÖR Bu âdetler ortadan kalkmıs olmakla, Bahar Bayramı Kozmik şualar Mevsimin en nefis dekoru içindeyiz, tabiat, bütün unsurlarile elele vermiş, eğleniyor T ı Ankarada çocukların verdiği bir müsamere ı İtalya Kralı, Rumen Hariciye Nazırını kabul etti Roma I (a.a.) Gafenko, bu sabah tCral tarafından kabul edilmiştir. Mumaleyh bundan sonra Mussolini tarafından abul edilmiş ve mülâkatta Kont Ciano ıazır bulunmustur. Gafenko, Romanya sefarethanesinde verilen öğle yemeğinde hazır bulunmuş " :ur. Ziyafete îtalya Hariciye Nazırı da davet edilmişti. Tokatta içme suyu Tokad 1 (a.a.) Tokad şehir içme suyu deposunun temel atma töreni mülkî ve askerî memurların, umucnî meclıs, belediye meclisi azalan, Parti erkânı ve kalabalık bir halk kütlesi huzurile ve sevinc tezahürleri içinde yapılmış, vali ve belediye reisi tarafından söylenen nutuklarda rejimin başarılan ve halkımızın Millî Şefimize ve büyüklenmize sevgi ve bağlılıeden miniminiler ğı tebarüz ettirilmış ve bu işte belediyemizin merkezden gördüğü büyük yardım bütün manasını kaybettiğine kani oluyor; minnet ve şükranla anılmıştır. Hazır buannesının, oğlunu ümidsizlikten kurtar lunan zevat büfede izaz edilerek törene mak için başvurduğu bütün çareler boşa nihayet verilmistir. çıkıyor, zamanın en büyük bilginleri de Konser başbuğu melânkoiıden kurtaramıyorlar Gene ve tanın fakat bir gün, sarayındaki odasına tesadüfen giren minimini bir kızın neş'esi mış san'atkârları mızdan Ekrem Zebaşbuğa benüğini yeı.ıden bulduruyor ki tarafından ma . Çocuk insan varlığını ebedıyet yoluna yısın dördüncü per şembe günü akşam ulastıran bir köprüdür » Piyes Münir Hayrı Egeli tarafından saat altı buçukta Saray sineması sahazırlanmıştır. Oynıyan gene kızlar'Ti lonunda bir keman muvaffakiyeti de, bırçok t°msil takımia konseri verilecek rma örnek olacak dereceydi. tir. Proğramda Bach, Ankarada, çocuklarla birlikte aılelerı Paganini ve Çaykofski'nin keman koniçin neş'eli toplantılara vesile olan Çosertolarile Kre sler, Auer gibi üstadla cuk Haftasının son günü de, parlak ve rın muhtelif parçalan vardır. Ekrem Zemuvaffakiyetli bir müsamere ile yaşan kiye pıyanoda refikası Verdâ E. Zeki akompanya edecektir. mış o ldu Müsamerede dans Ankara 30 (Hususî) Çocuk Esirgeme kurumunun yetıstirdiği mininnniler pek beğenilen müsamerelerini, bugün de Ankara Halkevinde tekrarladılar. Üç!e, on iki yaş arasında 120 çocuk «Küçük l Yaman» ismindeki piyeslerini, salonu hıncahınc dolduran davetlilerine zevkle seyrettirdiler: En uzucı rol sahibıne düşen söz on cümleden fazla değildi ve mevzu ışık, renk, dans ve bunların hepsıle imtizaç eden çocuk cıvıltıları arasında akıp gidıyordu. Ablalarının temsil ettiği «Hayat halkası» da uzun uzun alkış ve takdir topladı. Bu dört perdelik piyesin, bin yıl evveline aid bir millî destandan alınmıs olan mevzuu, kısaca şudur: «Orta Asyada bir Türk başbuğu. harbde, kankar deşini kaybedince. derin bir üzüntüye kapılıyor, artık kendisi için hayatın da