CUMHURIYE1 19 Mayıs 1938 Muhterem misafiri Milâsta tarihî miz Ankarada araştırma yapılıyor Göz un esrarı Bilhassa Fransa ve Amerikada göz doktorlarmın bütün hastalıkları, yara ve ameliyat izlerini mükemmelen görüp okudukları parlak bir aynadır İris, mitoloji ilâhelerinin en lâtifi idi. Vazifesi ilâhlara haber taşımaktı: ve her halde müjdeden başka haber götürmezdi. Yağmurlu günlerde, güneş açarken yerle gök arasında asılıp kalan mor, çividi, koyu mavi, yeşil, sarı, turuncu, kırmızı renklerini hepimizin bildiğimiz «kavsi kuzah» onun kuşağı idi. Şimdi bir ayna alıp gözümüzün içine bakalım. Ortada «görme» fiilinin faili olan siyah nokta, yani gjzbebeği vardır. Onun etrafmda, göz akını görürüz. Bu «kara» ve bu «ak» her insanda aynen mevcuddur. Fakat, bu ikisi arasında halka şeklinde bir mıntaka vardır ki, herkesin gözünde başka başka renkler alır. Gök mavisi, elâ, kara, lâciverd, yeşil, menekşe diye tarif ettiğimiz, akla kara arası bu halka, ismini, İris'in rengârenk kuşağından alıp «tabakai kuzehiye» olmuştur. Işte «İris» veya «tabakai kuzehiye» isimleril bellediğimiz bu renkli mıntaka, insan çehresinin en esaslı alâmeti ve ruhun tam manasile aynasıdır. Şairler, sevdikleri gözlerin güzelliğini tasvirde birbirile yarış etmişler, fakat onun güzellikle karışık esrarma tamamile nüfuz edememişlerdır. Fen, bu işte de çok ileri gitmiştir. Elimize, vasat kuvvette bir pertavsız alarak, başka birinin gözüne, tabakai kuzehiyeye yandan ışık verecek surette baktığımız takdirde, bir pınar şeffaflığı arz eden bu tabakanın içinde, renkli billur zerreleri, toplanıp genişliyen tirfiller, mütebaid, ve uzun ferceler görürüz. Bir saatin kadranına pek benziyen bu canlı mine, hiyeroglif kadar güç anlaşılan girift işaretlerile, bugün, doktorların, vücudün velev göze en uzak olan her hangi bir noktasındaki hastahkları, hatta yara ve ameliyat izlerini, üzerinde mükemmelen görüp okudukları parlak bir aynadır. Fransada ve Almanyada muvaffaki yetle tatbik edilen bu yeni metod, teşhis işinde, doktorlar için çok kıymetli bir yardımcı mevkiini tutmuştur. Fennî bir ansiklopediyi açar ve göz bahsine bakacak olursak, harikulâde bir fotograf makinesi o)an insan gözünün i çinde, İris dediğimiz tabakanın, fazla ışıkta kapanan, az ışıkta açılan mükemmel bir diyafrağm olduğunu anlarız. Bunun tecrübesini, ayna karşısında, kendi gözümüzde kolaylıkla yapabiliriz. Gözün bu muhafaza tertibatı, hayvanlarda da ay nen mevcuddur. Kedinin, ufkî bir çizik şeklinde olan gözbebeğinde ikindiye doğnı başlıyan genişleme, bunun en bariz misalidir. 1850 yılmda, Peczley isminde bir Macarın başından geçen vak'a, bu hususta hayli şayanı dikkattir. Peczley gayet iri bir baykuş terbiye etmiş, alıştırmış, evinde besliyordu. Baykuş, bütün usluluğuna ve zararsızlığına rağmen, günün birinde, kim bilir ne sebeble, birdenbire yabanilik hislerinin galeyana geîmesi üzerine sahibine hücum etmiş, keskin pençesini onun koluna daldırmıştı. Tırnaklar, ete öyle derın gömülmüştü ki, hayvanm ayağını kesmek mecburiyeti hasıl oldu. İşte, tam bu ayak kesildiği anda, genc Macar, baykuşun gözünde, geniş bir çizgi hasıl olduğunu görmüştü. Peczley büyüdü, meşhur bir operatör oldu ve tabakai kuzehiye üzerinde husule gelen bu in'ikâs hâdisesini, insan gözlerinde de müşahede fırsatını bulmuştur. Meselâ sol ayağı kesilen bir hastanm sol gözünün alt kısmında bir çatkk veya bir delik peyda oluyor; sağ kol kesilirse, sağ göz tebekai kuzehiyesinin yan tarafında, ayni şekilde bir çatlak veya delik beliriyordu. Macar operatörün bu müşahedesin den sonra, İsveçli bir papas, çok şayanı dikkat bir keşifte bulundu. Bu papasın bulunduğu mmtakada, anneler, çocuklarına, uyusunlar diye, haşhaş tohumu yutturuyorlardı. Papas, bu tarzda zorla uyutulan çocuklann gözlerinde, bulanık bir halka peyda olduğunu görmüştü. Bu ilk müşahedeler, sonraları, büyük bir gayret ve sabırla çalışan bazı âlimlerin tetebbüleri sayesinde son derece tekem mül etmiş ve «İris haritaları» denilen usulün bulunması suretile, hastaların gözleri, doktorların önüne serili, sahifesi açık bir kitab gibi vuzuhla okunmağa başlanmıştır. Esas olarak, tabakai kuzehiye, tıpkı bir saat kadranı gibi taksimatlandırılmıştır. Yani, bir saat kadranı üzerinde, her saatin işgal ettiği yer, İris üzerinde ayni isimle gösterilir. Meseîâ, tabakai kuzehiyenin tepe kısmı «öğle», sağ yanmın ortası «üç» alt kısım «altı» sol yanın crtası «dokuz» cEye isimlendirilmiştir. Şimdi, okuyucularımızın bizzat yap Atatürk General Mariç'i Çankayada kabul etti [Baştarafı 1 inci sahifede] Bir Isveç profesörü mühim eserler buldu Milâs (Hususî muhabirimizden) Üzerinde 40 asırdanberi çeşidli medeni yetlerin barındığı Milâs, bugünlerde gene mühim arkeolojik araştırmalara sahne oluyor. İsveçin meşhur Upsala Üniversitesi arkeoloji profesörü M. Aksel Per son, İsveç Veliahdinin riyaseti altındaki bir komite namına ilmî ve arkeolojik araştırmalar için iki aydanberi Milâstadır. Profesör, geçen sene Milâsta yaptığı sondajlardan sonra, bu sene mart baş langıcmda Milâsa gelerek, Milâsa 2 kiometre mesafede kâin Gencik namile a nılan küçük bir tepe üzerinde hafriyata başlamıştır. Araştırmaları yakından görmek ve Cumhuriyet okuyucularına ma lumat verebilmek için kazmın yapıldığı mahalle kadar tarihe meraklı bir arkadaş kafilesile gittik. Güzel bir tesadüf, bugün profesör aylardanberi sarfettiği mesainin güzel bir semeresini bulmuş, bunun üzerinde çok dikkat ve itina ile çalışıyordu. Bulduğu eser, Milâddan 1200 sene evveline aid, Karyalılann an'anesine göre bir küp içerisinde gömülmüş Karyalı iskeleti idi. Zamanm ve asırların tesirı altmda bir kısmı kırılan küpün içindeki iskeleti tama men meydana çıkarmak için ameleler profesörün nezaretinde yavaş yavaş dikkatle çalışıyorlardı. Bir ziyaretçi kafilesinin kendisini ve kazıyı görmek için Muğladan gelişi profesörü aynca memnun ve mütehassis etmişti. Suallerimize tehalük le cevab veriyordu. Evvelâ şimdıye ka dar topraklarında sakladığı eski medeni yetin izlerini kimsenin bilmediği bu tepenin hangi saiklerle seçildiğini sordum. Profesör, tevazula gülerek tetkiklerimizin bize gösterdiği yol dedi. Tepe bir siteyi göstermekte, üzerinde ki mabed dıvarları Milâddan 200 sene evvel inşa edildiği kazıda çıkan para ve seramiklerle anlaşılmaktadır. Keza site nin bir tarafında bir kilise enkazı, kadın erkek yanyana gömülmüş hiristiyan mezarları mevcuddur. Fakat bunlar, profe sörün söylediğine göre Milâddan 500 sene sonra yaşamış hiristiyan halka aid olup profesörün tetkikatı haricindedir. Profe sör asıl Karyah'ları ve onların medeni yet izlerini aramaktadır. Bugün bulduğu mezar bu bakımdan çok kıymetlidir. Bu mezarı bulmak için tepeyi üç, dört metre kazmak icab etmiştir. Milâddan 500 sene sonraya aid olduğu söylenen mezarlar bu Karya mezarından bir buçuk metre daha yüksektedir. Galatasarayın Izmirde başına gelenler Kaptan İzmirli Vahyi, Izmirde hakemlerden, futbolculardan ve bir kısım seyircilerden adeta düşman muamelesi gördüklerini esefle söylüyor Geçen cumartesi ve pazar günleri Iz mirde iki deplâsman maçını yapan Galatasaray oyuncuları bir harb cephesinden dönen yaralılar kafilesi halinde evvelki gün şehrimize gelmişlerdir. Sarı kırmızı lıların iki mağlubiyetten başka bir sürü sakat futbolcu ile dönmelerinin sebeblerini öğrenmek üzere bu seyahatte kafile reisi sıfatile bulunan kulübün futbol şubesi kaptanı Vahyi ile görüştük. Bize şunları söyledi: « İzmirde bulunan bazı dostlarımız, maçlardan bir gün evvel bize, buradaki müsabakaları kazanmanız imkânsızdır. Bunun için herkes üzerine düşen vazifeyi insiyakî bir şekilde başarmak hususunda söz ve elbirliği etmiştir; dedikleri vakit pek inanmamıştık. Hâdisat bu dostları mızın haklı olduğunu gösterdi. Birinci maçımızı yapmak üzere stad yoma gireceğimiz sırada kapıdan, bilet siz giremezsiniz sözlerile karşılandık. Bir oyuncudan, soyunuk bir vaziyette stad yomlara girerken bilet aranmasının doğru olmıyacağı hususunda kapıda bir hayli lâkırdı düellosu yaptıktan sonra içeri girebildik. Biz bunu tesadüfî bir hâdise olarak telâkki etmigtik, meğer sonradan gördüklerimiz bize (oyun) oynamak hususunda en ince teferruata kadar ve şümullü davranıldığını gösterdi. Bu sonradan gördüklerimizi hakemlerden, bazı Üçoklu ve Alsancakh oyunculardan ve bir kısım seyircilerden olmak üzere üç kısma ayırabilirim. Hakem meselesl: Hareketimizden evvel buradan Ankarada telefonla Futbol Federasyonu ikinci reisi Danyalı bularak îzmirdeki maçlarımız için hakem olarak antrenörün gönderilmesini rica ettim. Kulübümün bu masrafı kasasmdan ödeyeceğini de ilâve ettim. Deplâsman maçları nin yerli hakemler tarafından idaresinin karar altına alındığı ve İzmirli be$ altı hakemin ismini sayarak, bunların içinden seçebileceğimiz cevabını verdi. Birinci maç için Esad, ikkıcisi için de Mustafa isimlerini intihab ettrk. Meğer nekadar yanılmışız. Esad için hüsnüniyet sahibi dir, fakat bilgisizdir; demişlerdi. îdare ettiği maçtan sonra kendisinin bilgisiz olduktan başka kelimenin tam manasile suiniyet sahibi ve son derece tarafgir olduğu kanaati kâmilesini edindim. Gala tasaray, birinci maçta, İstanbullu futbol meraklılarının bile çoktandır göremedikleri enfes kelimesile bile tavsifini hafif bulduğum bir oyun çıkardı. Fakat yap tığı bütün akınlar birer tehlike olmak üzereyken hakem tarafından insanı çileden çıkaracak bahanelerle durduruldu. Hakemin fena idaresi katmerleştikçe çocuk lar büsbütün güzel oynuyorlardı. Neticenin ne olacağı hakkında kararını evvel den vermiş bir şahsa kızmıyarak yalnız oyun çıkarmağa bakan çocuklar bir aralık enfes bir gol attılar. Bülend, rakib a vut çizgisine kadar bir sürüş yaptıktan sonra ortaladığı topu Haşim derhal gol çevirdi. Fakat bay hakem ortalayışı yapan Bülendin ofsayd vaziyetinde kaldığı gibi gülünc bir iddia ile golü saymadı, Bülendin ortalamayı yaptıktan sonra ortadan yok olması, cisminin eter halinde uçmasma bağh olduğunu hesablıyamadı. Pas verenin ofsayd olmasına ancak böyle bir hakem karar verebilir. Bu, yetmiyormuş gibi biraz sonra Said, hakemin gözü önünde, yanından geçip gitmekte olan topu kolile önüne düşürüp takımına ikinci ve beraberlik golünü kazandırınca seksen dakika müddetle rakib oyuncuya, hakeme ve bir kısım seyircilere karşı koymak mecburiyetinde kalan Galatasaray takımı, bu bitip tükenmek bilmez haksızlıklar kar şısında çöküverdi. Maçtan sonra takım kaptanı Necdet, âdet olduğu veçhile, hakem Esadın elini sıkmak üzere elini uzattı, maalesef Esad, Necdetin uzattığı ele bacağım kaldırarak ayağile mukabelede bulundu. Bu hare ket, hakemin idare ettiği maçta nasıl bir zihniyetle hareket ettiğini gösterir. İkinci oyunu Mustafa idare etti. Galatasaraylı oyuncular, İzmirde maç ka zanmanın imkân haricinde olduğunu, bir gün evvel oynadıkları mükemmel maça rağmen sahadan mağlub çıkmakla, an lamışlardı. Onun için maneviyatlan sı fırdan da aşağı bir haldeydi. Mustafa maçı daha iyi (idare) etti. İzmirli oyunculardan bir kısmının savurduklan tek me, tokat ve yumruklara, furbolda yer leri olmadıklarından olacak, hiç karış madı. Oyun bir kör döğüşü halinde cereyan etti ve bitti. Yan hakemlerine gelince, onlar henüz futbol kaidelerinin en iptidailerini bilemiyecek derecede pek gencdiler, çocuktu lar. Vazifeleri daha ziyade taca, avuta veya kornere çıkan topları getirip oyunculara teslim etmeğe inhisar ediyor ve İzmir takımları gol attıkça birer İzmirli olmak sıfatile, kendi yaşlarile mütenasib bir şekilde, çocuk gibi seviniyorlardı. Oyuncular meselesi: îzmir oyuncula • rının kısmı azamı futbolu, adambol olarak oynuyorlar. Şu meşin topa birinci ve millî takımımızda bir hayli ayak sallamış, alâhiyettar bir kimse sıfatile söylüyo rum: Bu defa İzmirdeki tekmeli oyunu ve kıyasıya sertliği şimdiye kadar hiçbir yerde görmedim. Bunlar futbolu tama mile dejenere bir vaziyete sokmuşlardır. Her iki hakemin en küçük bir müdahaleine maruz kalmıyan bu kasdî tekmeler neticesinde Necdet, Haşim, Sacid, Musa, Eşfak ve Bülend yara içindedirler. Üçoktan Mazhar, Alsancaktan Ali bu kıncı sertliğin elebaşıları vaziyetindedir ler. Türk Spor kurumu asbaşkanı Bay Adnandan rica ederim, îstanbulda iti mad ettiği bir doktora Galatasaraylı çocuklan muayene ettirsin. Söylediklerimin ıakikat olduğunu görür. Birinci maçtan sonra, o akşam takımı İstanbula hareket ettirmem hususunda oradaki bazı dostlar şiddetle ısrar ettiler. Fakat, Türk Spor kurumunun vazettiği esaslar dairesinde hareket etmeği herşeyden üstün tutarak kaldık. îzmir seyahati için dün kulübün idare heyetine verdiğim zahat sırasında ikinci maça kalışımız itifakla tasvib edildi. Seuirci meselesi: Ben de dahil oîmak üzere, İzmir seyahatini yapan Galatasaray sporcu kafilesinin en ziyade teessürlerini mucib olan hal, bir kısım seyirciler • den gördüğümüz muameledir. Bunlar, alatasaraylıları İzmirde, bir kar deş gibi değil, adeta bir düşman gibi karşıladılar. Yapılmıyacak şeyler yaptı!ar. îzmirin bazı kulüb taraftan seyircierinin bu taşkmhğı karşısında izzetinefis, şeref ve haysiyet sahibi kimselerin maç yapmasına imkân yoktur. Aleyhte bağırmaları, yuhalan solda sıfır bir ehemmiyette olarak nazarı itibara bi1 almıyorum. Mukaddesata dil uzatma < yanında, tükrük, sille ve tokat yağmurlan pek hafif kalıyordu. Mağlub olduğu muz halde uğradığımız bu tecavüzler, galib gelseydik ne olurdu diye düşünerek haşiyet içinde kalıyoruz. Bazı idarecilerle futbolcular ve seyir ciler, kendi takımlarının Ankarada ve İstanbulda haksızlığa maruz kaldığını söyliyerek bunun intikamını Galatasaraydan aldıklannı açıkça söylüyorlardı. Halbuki Galatasaray İzmir maçlarına ne hakem vermiştir, ne de Galatasarayın kurumun futbol şubesinde idarecileri vardır. Geçen sene burada yaptıklan maç larda, kendilerini en dostça biz karşıla miş ve şereflerine çay ziyafetleri vermiştik. Galatasarayın bu seyahatine iştirak edenler, bir daha İzmirde futbol oynamamağa ahdetmişlerdir. Ben İzmirliyim, hemşerilerimden bir kısmının yaptıklann dan o kadar utandım ki seyahat dönü şünde riyaset ettiğim kafiledeki sporcuların yüzlerine bakamadım.» Hulâsa, İzmirden büyük bir teessürle döndük. En gücümüze giden uğradığı mız hakaretler ve düşman muamelesidir. mak istedikleri rrüjahedelerde kolaylıkla hüküm verebümeleri için. tabakai kuzehiye haritasını biraz daha etraflı olarak anlatalım. Her iki göz tabakai knzehiyesinde, öğle mıntakası 11 le 12 arasındaki sahayı kaplıyacak şekilde çeviren geniş bir kavis, vücudün dimağ nahıyesine tekabül eder. Sol tabakai kuzehiyenin bir buçuk sularma tesadüf eden kısm», kulak ve boyun nahiyesinin aynasıdır. Ciğer .oradan üçe kadar uzar. Meıkeze yakm kısım kalbin müş'iridir. Bunlardan sonra, kadranın saat dörde tekabül eden nokta?ı dalağı, altıya tekabül eden noktası ayağı ve bacağı gösterir. Böbrek ve mesane 7 de, sırtın sol tarafı sekizdedir. 9 la 10 arasında ağzm sol tarafı vardır. Sağ göz tabaki kuzehiyesinde, ayni istikamette dönerek gitmek şartile, saat 4 de ağzın ve sırtın sağ tarafı, 5 buçukta sağ böbreği, 8 de, ayağı, bacağı ve karaciğerleri, 9 la 10 arasında göğsü, akciğeri, 1 1 de kulağı görürüz. Vücudün bazı kısımları İris üzerinde halka halinde görülür ve meselâ kanın deveranile cild harici kenarlara, bağırsaklar merkez muhitine tekabül eder. Tabakai kuzehiyede bir delik, bir yarık, hatırı sayılır derecede renksizlikler, daima, o noktanın tekabül ettiği uzuvda bir zaaf, bir yara. bir noksan bulunduğu nu gösterir. Gene İris'in bulanık bir manzara arzetmesi, muayyen bir uzvun tenbelliğine veya her hangi bir tesemmüme işarettir. Tabakai kuzehiyenin dümdüz, ince ve sık bir nesic arzetmesi, sıhhate ve uzun ömre delâlet eder. Iris'lerin mavi, sarı, kahverengi gibi türlü türlü renkler taşıması da, göz sahibinin ırkını tesbite, kan karışıklığı olup olmadığım anlamağa kâfi bir emma redir. İridoloji denilen tabakai kuzehiyenin sırlarmı okumak ilrni, en taaccüb edilecek muvaffakiyeti, ruhî temayülleri keşfet mek sahasında göstermiştır. Hususî bir şekilde yassı gözbebekleri, sahiblerinin mistik hayata müternayil olduğunu derhal ifşa eden beliğ şahidlerdir. Tıbbm açtığı bu kapıdan içeri, eline kuvvetlice bir pertavsız alıp giren her müdekkik insan, karşısındakinin gözlerinde, hem bedenî, hem ruhî, okumadık gizli metin, açığa çıkarmadık sır bırakmaz. reisi Orgeneral Asım Gündüz, Millî Müdafaa Vekâleti Müsteşan General Nazmi Solok, kara ordusu Müsteşarı Gene ral Hakkı Murad Ender, Ankara garnizonu kumandanı General Mustafa Gökçe, Deniz Müsteşan Said Habman, Hava Müsteşarı albay Zeki Doğan, Millî Müdafaa Vekâleti hususî kalem direktörü Selâmi Tolunay, Merkez Kumandanı albay Demir Ali ve Yugoslavya elçıliği erkânı tarafından karşılanmıştır. Başvekil adına Başvekâlet Müsteşarı Kemal Gedeleçle Başvekâlet yaveri bahriye yüzbaşısı Baki ve Hariciye Vekili namına da hususî kalem direktörü Refik Âmir Kocamaz, muhterem misafirlerimize hoş geldiniz demiştir. Bayan Kâzım Ozalp da Bayan Mariç'i karşılamış ve kendisine bir buket vermiştir. Bayan Mariç'e Başvekil namına da ayrıca bir buket takdim edilmiştir. General Mariç, kendısini karşılıyan zevatla selâmlaşmış, mızıka Yugoslav ve Türk millî marşlarını çaldıktan sonra da htıram kıt'asını teftiş etmiştır. Yugoslav ordu ve donanmasının bü yük mümessili istasyonun iç ve dışında toplanmış bulunan halkın alkışları arasından geçerek Bayan Kâzım Ozalp ile birlikte otomobile binmiş ve Ankarapalasa gelmiştir. Ikinci otomobilde Millî Mü dafaa Vekili Kâzım Ozalpla Bayan Mariç, diğer otomobillerde de albay Yevremoviçle misafirlerimizin mihmandarları yer almış bulunuyorlardı. Yugoslavyanın Ankara elçisi Acemo vıç, Yugoslavyanın Ankara elçiliği ataşemiliteri Domat ve Belgrad elçiliğimiz aataşemiliteri yüzbaşı Ziya Unal da General Mariç'in refakatinde olarak Ankaraya gelmişlerdir. Misafirlerimizin mihmandarlıklannı Tuğgeneral Remzı Yığitgüden, albay Mümtaz Ulusoy, yarbay Yusuf Ziya Egeli, yüzbaşı Cemal Sanoak taym edil miş bulunmaktadır. Bayan Mümtaz Ulusoy da Bayan Mariç'in mihmandarlığını yapmaktadır. Muhterem misafirimizin ziyaretleri Kadmlar arasında ok atma müsabakası Nevyork Genc kızlar arasında eski an'anelere dayanan yep yeni bir ok atma müsabakası yapılmıştır. Yukarıki resimde gördüğünüz güzel si nema artisti Suzan Hayvard bu müsabakada birinciliği kazanmıştır. General Mariç, ikametine hususî daire ayrılmış bulunan Ankarapalasta kısa bir istirahatı müteakıb refakatinde bulu nan zevat ve mıhmandarlarıle birlıkte Çankayaya giderek defteri mahsusu imProfesöre ikinci bir sual daha sor zalamış, bunu müteakıb Büyük Erkânıdum: Karyah'lar Türk müdür? harbiyede Mareşal Fevzı Çakmağı ve Gülerek ben de bunu bilmek istiyo Millî Müdafaa Vekâletinde de Kâzım rum. Fakat asıl kat'î sözü tetkikatımı Ozalpı ziyaret etmiştir. Gerek Büyük Erkânıharbiye ve ge zın sonuna bırakmak daha doğru ola rek Millî Müdafaa Vekâletine geliş ve cak, dedi. Şimdiye kadar Gencik tepesindeki kagidişlerinde müşarünileyhe askerî mera zılar için 7000 lira sarfedümiştir. Kazıya sım ifa edilmiştir. General Mariç, bundan sonra Harici bugünlerde nihayet verilecek, gelecek seye Vekâletinde Hariciye Vekili Tevfik ne de araştırmalara devam edilecektir. Profesöre son olarak şu suali sordum: Rüştü Arası ve Başvekâlet dairesinde de Mesainiz müsbet ve faydalı netice ver Başvekil Celâl Bayan ziyaret etmiştir. Başvekil Celâl Bayar, Büyük Erkânı miş midir? Harbiye Reisi Mareşal Fevzi Çakmak, Millî Müdafaa Vekili Kâzım Özalp ve Ianmızm her temasında devamlı gayretHariciye Vekili Tevfik Rüştü Aras An lerimizin birleştiği sulh idealini ehemmikarapalasa giderek iadei ziyarette bulun yetle kaydeylemek gibi bana zevkli bir vazifeyi ilham etmektedir. muşlardır. Kadehimi, Yugosla\Ta Kralı Majeste Dün geceki ziyafet Piyer'in şerefine, Naib Ekselans Prens Ankara 18 Aziz misafirimiz YuPol'ün ve muhterem Niyabet Meclisi azagoslavya Harbiye ve Bahriye Nazırı lannm sıhhatine, sizin, Bay General ve Geueral Mariç şerefine Ankarapalasta bu huzurile bizi bilhassa sevindiren Bayan gece muhteşem bir suvare verildi. Mariç'in şahsî saadetinize kaldırır ve Suvarede muhterem misafirimiz ve refa müttefik asil Yugoslav milletinin refah ve katindeki zevat, Başvekil Celâl Bayar, saadetine ve kahraman ordusunun şan ve Millî Müdafaa Vekili General Kâzım Öz, şerefine içerim.» alp, Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Aras, General Mariç de General Özalpın Dahiliye Vekili Sükrü Kaya, Nafıa Ve nutkuna aşağıdaki cevabı vermiştir: kili Ali Çetinkaya, Sıhhiye ve Maarif «Bay Bakan, Vekilleri, diğer devlet erkânı, ecnebi seBana hitab eden samimî sözlerinizden firler ve sefaretler erkânı ve güzide bir pek ziyade mütehassis oldum. Size her kalabahk bulunmuştur. şeyden evvel bunun için en hararetli te Suvare geç vakte kadar çok samimî bir şekkürlerde bulunmak isterim. Keza, hava içinde devam etmiştir. memleketinizde ve hükumet merkeziniz Millî Müdafaa Vekili General Kâ de hakkımda gösterilen samimî misafir zım Özalp bu akşam Yugoslavya Harbiperverlikten dolayı şükranlarımı arzeyle ye ve Bahriye Nazırı General Mariç şerim. refine verdiği ziyafette aşağıdaki nutku Ordumuz hakkındaki cemilekâr tak söylemiştir: dırleriniz benim için bilhassa kıymetlidir. « Bay Bakan, Dost ve müttefik Yugoslavyanın müm Çünkü ekslânsınızdan, dost ve müttefik taz devlet adamına bugün Türkiyeye hoş bir ordunun mümtaz mümessilinden, bügeldiniz demek benim için hususî bir yük devlet adamından ve şanlı askerden gelmektedir. zevktir. Filhakika Yugoslavya Krallığı mü Bu zevkim çok büyüktür. Çünkü ekselansınızın bu nezaket ziyareti bana, bü sellâh kuvvetine ve millî nıüdafaasına hutün Türk ordusu namına sizin mümtaz susî bir itina göstermektediı. Maamafih şahsınızda kahraman müttefikimiz Yu bunu, her hangi bir kimseyi tehdid veya goslavyanın şanlı ordusunu selâmlamak tahrik etmek için değil, fakat milletine müteaddid sahalarda engelsiz inkişaf ve fırsatını vermektedir. tekâmül etmek, refahmı artırmak ve ta Başvekilimizle arkadaşım Hariciye Vekilinin Belgrada yaptıkları seyahatin ahhüdlerini yerine getirmek imkânmı vermek suretile kendisine lâyık ve muslihane akabinde vuku bulan bu ziyaret, hüku met reisimize müttefik memleketin güzel hayatı temin eylemek için yapmaktadır.» General Mariç nutkun sonunda ka hükumet merkezinde yapılan kabulün hararetli ve samimî kardeşlik havasım bu dehini Atatürkün ve Türk milletinin ve Türk ordusunun şerefine kaldırmışür. rada sevincle zikretmek ve devlet adam ( Yeni Eserler Bibliographie Balkanique 1937 ) 1937 senesine aid ve Pariste Bay Leon Savacian idaresinde çıkan «Bibliographie Balkanique» şu mevzuları ihtiva etmektedir: 1937 senesinde yazümış Balkanlara aid 524 eserin isimleri ve hulâsaları. Bu eserler fransızca, ingilizce, italyanca ve almanca yazılmıştır ve Balkanlardan ba^ka orta Avrupaya aiddir. (.Tuna meseleleri). (Balkan memleketleri şunlardır: Arnavudluk, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Tür kiye, Yugoslavya). Bütün dünyaca tanınmış büyük mecmualarda Balkanlara aid çıkmış 478 makale. Balkanlara aid ansiklopedik bir «Me mento», alfabe sırasile senenin en mühim siyasî ve diplomatik meselelerini işaret etmektedir. Balkan yakmlasmasına aid en mühim tarihlerin kronolojik bir sırası. Anşlus'la neticelenen hâdiselerin kronolojik sırası. Her Balkan memleketine aid malumat (nüfusu, genişliği, teşkilâtı, siyaseti, bütçesi, dış ticareti, nakil vasıtaları).. Bu mühim eser bu suretile Balkan memleketleri ve Tuna Avrupasma aid bütün mevzular üzerinde gayet geniş malumatı ihtiva eder. «Bibliographie Balkanique» 1937, Pariste, «Societe Generale d'Imprimerie et d'Editions, 71, Rue de Rennes» de 100 frank mukabilinde satılmaktadır.