1 lkincikânnn 1938 CUMHURİYET Garib hırsız! Bükreş Istanbıılu dün 32 mağlub etti Zayıf bîr şekilde çıkan Istanbul takımı mütemadiyen hâUm oynamasma rağmen gol çıkarma bakımmdan beceriksizdi Disiplin heyeti kararını verdi Cezalar, itiraz hakkı konulmadan tatbik ediliyor İstanbul Mıntakası Disiplin heyeti, dün öğleüzeri bir toplantı daha yaparak Galatasaray Güneş maçı münasebetile hakemin verdiği rapor üzerine cezalandınlmalan istenilen oyuncular hakkmda kararını vermiştir. Bu karara göre Suavi iki, Eşfak bir ay, Salim bir hafta boykot cezası almışlardır. Bu arada Kasımpaşadan Mümtazla Davudpaşadan Fethiye de ikişer hafta boykot cezası verilmişu'r. Disiplin heyeti Önümüzdeki hafta içinde bir toplantı daha yaparak Fenerbah çe Enosis maçındaki hâdise hakkmda takım kaptanı Fikretin ifadesini alacak ve ağlebi ihtimal Hüsameddinle Esadı ve maç hakemi Şazi Tezcanı da dinliyecektir. Disiplin heyetinin Galatasaraylı fut bolcular hakkmda uzun müzakerelerden sonra verdiği cezalann, alâkadarlar tarafından umumî merkeze yapılacak itiraz neticesinde tasdik edildiği takdirde, tat bik edileceği ve yarınki maçta Galatasaraym, cezaya çarpılan futbolculannı da oynatacağı yazılmıştı. Halbuki îstanbul Bölgesi ikinci reisi, nizamnamenin kendisine verdiği ve kullanmakta muhayyer bıraktığı bir salâhiyetten istifade ederek, cezalann itirazdan evvel tatbik edildiğini Galatasaray kulübüne bildirmiştir. Bu suretle Galatasaray Fenerbahçe maçı bütün ehemmiyetini kaybetmiştir. Çünkü, esasen, bir kısım birinci takım futbolculan cezalı olan Galatasaray, bu müdafi oyuncularından da mahrum bırakılarak büsbütün zayıf bir hale düşürülmüştür. İstanbul Bö'lgesinin, Galatasaraylıların cezalara itiraz hakkını kullanmalarma meydan bile vermiyen bu isticali karşı smda, asbaşkanca, Galatasaraym Fe nerbahçeye eksik takımla çıkarak mağ lub olmasınm mültezim bulunduğu manasmı çıkaranlar vardır. Fenerbah çe, zayıf bir Galatasarayla değil; kuvvetli bir Galatasarayla maç yaparak kazanıp kaybetmeği elbette tercih eder. Çünkü zayıf bir takımı yenmekte bir şe ref yoktur. Fakat asbaşkanın öyle dii şünmediği anlaşılıyor. Esasen, futbol maçlarındaki cezayı mucib fiillerin kis men de, bazı hakemlerin ve bazı teşkilât rkânmın kulübler ve futbolcular arasmda itimadsızhk ve tarafgirlik şüphesi uyandıran hüküm ve kararları sebebiyet verdiğini iddia etmek pek de yanlış olmaz. Çünkü bu hareketler, kulüblere, fut bolculann ve idarecilerin şahıslanna göre değişmekte ve alâkadarlar arasında bir haksızl'ğa uğrandığı kanaatini uyandır maktadır. İstanbul Mıntakası Disiplin heyetinin ancak pek uzun müzakerelerden ve kılı kırk yardıktan sonra verdiği ceza kararlannı asbaşkanlık tatbik ettireceğine, itiraz haklarmın kullanılmasma da müsaade etseydi, elbette, bitaraflırçmdan kimsenin süühe etmesine imkân kalmazdı. Girmediği evden eşya , çaldıgını jddia ediyor Vasil adında genc bir hırsız yakalanmıştır. Vasil, dün Pendikte bir otomobilin radyotör kapağını çalarken tutulmuş, tahkikat esnasında Beşiktaş ve civarında şimdiye kadar faili meçhul kalan hırsızhklan arkadaşı Ahmedle birlikte yaptığını itiraf etmiştir. Beşiktaşta eşya çaldığı evleri gösteren Valisin doğru söylemediği, ev sahibleri hayretler içinde kalmışlar ve memura: Ev sahiblerinin evlerinden eşya filân çalınmadığı yolundaki beyanatlanndan da anlaşılmıştır. Suçlu, nezaret altına alın mıştır. Ahmed aranmaktadır. Dile benden ne dilersen? Yazan: M. TURHAN TAN 1517 yılının mayısmda ılık bir gün. tüyü kopardılar. Şimdi birkaç yüz kişf Yavuz Sultan Selim, Mısırda ve Ravza içeriden, dısarıdan kubbeye tırmanı adasında. İslâm şarkın ilk tersanesini yorlardı, ölüm taşıdığı sezilen meçhul kendi göğsünde açan bu ada o sırada gölgeyi yakalamıya koşuyorlardı. Fa Mısırm kalbini de göğsünde taşıyordu. kat Kansu, öldüremediği adamm elinde Bu kalb, «Nil mikyası» diye anılır ve ölmemeği becerecek kadar cesurdu. Mubüyük nehrin suları o mikyasla ölçül hafızların yaklastiklarını görür görmez düğü, kıtlık ve bolluk ihtimalleri de bu kubbenin üstünden bir dilim karanhk ölçüye göre tesbit edildiği için Ravza gibi kaydı, nehre süzüldü ve iri bir köadasma hayatî bir kıymet verilirdi. pük gibi akarak öbür kıvıya çıktı, geceRavza, yalnız Nil mikyasını ve ilk İs nin koynunda eriyip gitti. lâm tersanesinin temellerini taşımakla Yavuz bu hâdisenin hevecanını güntarihte ver almış değildir. Türk beyle lerce taşıdı, korunmak tedbirlerini ço rinden Tulunun oğlu ve Mısırm ilk hü ğalttı, adayı askerî bir çember içine alkümdarı Ahmed, bir saray yaptırmak dı. Lâkin bir gün, daha ağır bir kazayâ suretile bu adavı şereflendirmişti. Nil. uğradı. Kansunun hançerinden kurtu bir coşkun gününde bu güzel eserin te lan hayatmı Nilin ağzma kaptırmak melini ısırdı, yıkılmasına sebeb oldu. tehlikesile karşılaştı. Türk Ahşid, Tulun oğlundan geri kal Bu, bir adım hatasmdan doğma rnümak istemedi, adada çok nefis bir bahçe him bir kaza idi: Abdülkadir adlı bir yaptırdı, adını «Muhtar> koydu. Bağ dad halifelerinin Mısırdaki bu bahçeye Mısırlı ile genc yeğeni tarafından ldare olunan küçük bir sandal içinde bir te • imrendiklerini tarih yaayor. Daha sonra Fatımî halifelerinden nezzüh yapan Hünkâr, adaya dönüşte Mansur, bu Türk hükümdarlan taklid Mikyasın yanmda karaya çıkmak Isteetti. Ravza adasında bir saray kurdu ve mlşti. Kıyı, su seviyesinden yüksekti. candan sevdiği bir çöl kızım içine oturt Bu yüksekliği kuvvetli bir sıçrayışla atu. Daha sonraları adava kale ve altı da şacağmı zenneden Yavuz, hesabında yacami yapıldı. Hepsi Türk eseridir, Türk nıldı. Bacakları kısa olduğu için adımım toprağa iliştiremedi, suya düştü. san'atkârlarının elinden çıkmıştır. Yavuz Sultan Selim, kendinden ev Akınü oldukca kuvvetli idi, PadisaHl vel Mısırı idare eden Türk hükümdar sürüklüyordu. Etraftan soyunup nehre ları örnek tuttu. Ravza adasında ve Nil atılanlarm çokluğuna rağmen tehlike mikyasının altında kubbeli bir Darüt büyüktü. Mısır fatihi, Nilin koynunda tenezzüh yaptırdı. Bugün orada geçmiş can vermek üzere bulunuyordu. Onu geasırlardan yadigâr olarak göze çarpan ne Nil çocukları, kayıkçı Abdulktdirle bu kubbedir. yeğeni kurtardı. îki Mısırlı yüze yüze Yavuz, Ravza adasını pek sevmişti Padişaha yaklaşmişlar ve akıntı ile bo* Günlerinin çoğunu orada geçiriyordu. ğuşa boğuşa kendisini boğulmak tehli * Hatta Mıs:r aşrafınm, hocalarmın ve kesinden uzaklaştırabilmişlerdi. büyük memurlarının sadakat yeminle Bir Yeniçeri neferini erce ve güzel blr rin' de orada almıstı. Şair Padişah, ih sözünden dolayı birdenbire Sancak Beytimal ki o adanm üzerinde oturmaktan liğine jaikselten Yavuz, kendini ölüm • Nilin göğsüne basmak ve Niîe hâkim oîden kurtaran kayıkçıyı belki vezir ya» mak zevkini alıyordu. Yahud adayı, şepacaktı. Fakat onun bir gözü kor oldu hirlerden ziyade emniyetli buluyordu. ünkü Kölemen beylerinden bir kısrtıı ğunu ve pek kaba saba bir mahluk ol henüz çöllerde dolaşıyor, öc almak için duğunu düşündü, b5yle bir mükâfat çalışıyordu. Bu gözü pek, yüreği pek a vermekten çekindi: Dile be can kurtaran, dedi, ne dilerdamlarm Yavuz aleyhine suikasdler tertib etmeleri çok muhtemeldi. Dört sen veririm. tarafı su ile çevrill oîan Ravza, o ihti Tek gBzlü kayıkçı şu cevabı verdl: ömrün uzun olsun sultanım. Şu nemali biraz daha uzaklaştıran sağlam bir hirde dolaşacak kayıklardan, gemiler köşe sayılabilirdi. Bununla beraber Yavuz Sultan Se den yılda üç, beş akçe bac alayım, yeter! im, Ravza adasında da takib olunmak Yavuz, Abdülkadirin dileğini kabul tan kurtulamadı. Bir ?ece ağır bir bas etti, onunla oğullarınm, torunlannın ve kın geçirdi. Ona bu kf busu yaşattıran bütün neslinin Nil üzerinde bulunacak Kansu Adil adlı bir Kölemen İbeyidir. her kayıktan, her gemiden üç akçe ver» Kansu, Yavuzun Mısıra girmesinl bir gi almaları i;in bir ferman yazdırdı, he« türlü affedemiyordu. Hele son Kölemen rifin eline tutuşturdu. Üstelik parma • hükümdarı Tomanbayın öldürülmesini ğındakl elmas yüzüğü de çikarıp verdiî hazmolunmaz bir hakaret sayıyordu. Bu Haydi, dedi, bu da benden sana ya« sebeble bir gece üç, beş cesur arkadaşile digâr olsun! küçük bir kayığa atladı, Ravza adasma Bükreş ticaret görüçmeleri mutabakatle neticelendi Dün şehrimize gelen malumata göre Bükreşte bulunan heyetimizle Romanya Ticaret Nezareti erkânı arasında Türk Rumen ticareti, seyrisefain ve transit anlaşmalarının yenilenmesi için yapılan müzakerelerde tam bir mutabakat hasıl olmuştur. Bu hususta anlaşmaların pazartesi günü parafe edileceği anlaşılmakladır. Anlaşma müzakereleri münasebetile bir aydanberi Bükreşte bulunan îktısad Vekâleti Müsteşan Faik Kurdoğlunun riyaseti altındaki heyetimizin salı günü şehrimizde bulunacağı kuvvetle ümid edilmektedir. İstanbul Bükreş maçından gorunuş İstanbul muhtelit futbol takımı, dün, diyen alkışlarken birinci devre 2 0 BükTaksim stadyomunda çok çamurlu bir reş muhtelitinin lehine neticelendi. İkinci devreye çıkılırken Hüsnü Rızasaha ve çok soğuk bir havada Bükreş nın yerine merkez muavine geçmiş, Güneşmuhtelitlne karşı bir maç yaptı. Galata saraydan Nihadm idaresinde cereyan e ten Reşad sol müdafiliğe, Fenerli Naci den oyuna muhtelitimiz şu şekilde çıktı: de Süleymanın yerine takıma girmişlerdi. Cihad Faruk. Hüsnü Mehmed Bu devre hemen hemen baştan aşağı miReşad, Rıza, Feyzi Necdet, Süley safir takımm nısıf sahasmda oynandı. Fakat muhacimler bu müddet zarfında bir man, Rasih, Bülend, Fikret. îlk akını misafirlerimir yaptılar. Bu, tek gol olsun yapamadılar. Rumenlerin hafbek hattımızda kesildi ve derhal mu ofsaydlarını ve penaltıyı mucib hareket kabelede bulunduk. Süleymanın Fikrete lerini cezalandırmıyan hakem, nihayet geçirdiği top güzel bir şekilde ortalandı yedinci dakikada, takımımız lehine çok ve kalecileri tarafından kaçırıldı. Bülend bariz bir penaltıyı çaldı. Top duruş nokboş kalan kaleye topu atamadı. îlk daki tasına dikildi. Fakat bunu atacak oyuncu kada vuku bulan bu hâdise takımımıza bir türlü bulunmadı. Kaptan Hüsnünün bağlanan ümidleri büsbütün fazlalaştırmış teklifte bulunduğu oyuncular hallerile tı. Fakat dakikalar ilerledikçe oyunun tar penaltıyı çekmek mes'uliyetini üzerlerine zı cereyanı üç orta akıncımızla merkez mu almak istemediklerini ifham ediyorlardı. avinin hiç muva'ffak olamamalan yüzün Nihayet sağaçıkyerinde duran Necdet den aleyhimize dönmeğe başladı. İyi yer bu kararsızhğa rağmen bulunduğu yerden tutan ve ayaktan güzel top söken Rumen top üzerine yanlama bir koşu yaparak müdafaa oyunculan muhacimlerini iyi geldi ve penaltıyı çekti. Topun üzerine denebilecek şekillerde besliyorlar, bunlar bu derecede biçimsiz gelerek yapılan vuda çok deplâsmanh bir tarz tatbik ede • ruş topun hedefe yani kaleye sevkini rek İstanbul muhteliti kalesine kolay ko mümkün olduğu kadar bozduğu için pe * nalü. direğe çarparak kaçınlnuş oldu. lay iniyorlardı. ""** 12 nci dakikada misafir takımm merkez muhacimi ile sağ açığı Hüsnüyü airalarına alarak ve paslaşarak atlattılar. Bu akın rakib sağaçığm bariz bir ofsayd vaziyetınden aldığı topu kalemize sokmasile, gol ile neticelendi. Hakem, pek yakında olduğu halde bu mükemmel ofsaydı görememişti. Bu gol muhtelitimizin daha hızla oynamasma vesile oldu. Fakat üç orta akıncımız kendilerini bir türlü bu süratli tem poya uyduramadilar. İki açığımız bil hassa Fikret, dün fevkalâde birer oyun çıkarıyorlar, aldıklan nadir pasları hüsnü istimal ederek güzel inişler yapıyor lardı. Sıra ile Süleyman, Fikret ve Bü lend üstüste üç gol fırsatı yakaladllar ve üçünü de kaçırdılar. Bilhassa Süleymanla Fikretin yakaladıkları fırsatlar muhakkak golle neticelenebilecek nevidendi. îstanbul muhtelitinin temin ettiği mütemadî üstünlüğe rağmen birkaç oyuncusunun bozuk luğu yüzünden netice alamayışı herkesi haklı olarak sinirlendirmişti ki Rumenler 40 ıncı dakikada gene sağaçıkları vası tasile ikinci gollerini de yaptılar. Halk, istanbul muhtelitinin bu muvaffakiyet sizliği karşısmda misafir takımı mütema Genc bir kız kayıb! Beyoğlunda Kalyoncuda Yeniyol sokağmda oturan ve Galatada Royal Şe ker fabrikasmda çalışan Evdesya adın da genc ve güzel bir kız, esrarengiz bir surette kaybolmuştur. Zabıta, kızı aramıya başlamıştır. Tramvaya atlarken... İstanbul San'at mektebi talebelerin den 16 yaşlarında Refet, dün sabah Karagümrükte hareket halinde bulunan 14 numaralı tramvaya atlamak isterken yere düşmüş ve tehlikeli surette yara lanmıştır. Üstüste mi? Dün öğle üzeri, şoför Alfonsun ida • resindeki 1466 numaralı otomobil Par« makkapı tramvay durağı, onlerinde Faikin idaresindeki 567 numaraîı otomo bile çarparak hasara uğratmıştır. Tam DU sırada 203 numarah tramvay da arkadan Alfonsun otomoblline çarpmıştft,,: ru^H ' ' ^ ^ ^ Bundan sonra durmadan hâkim oynıyan fakat bir türlü netice alamiyan îstanbul muhteliti, kalesine çekilen kornerden bir gol daha yiyerek 30 mağlub vaziyete düştü. Bu arada Cihad rakib solaçığın köşeye giden sıkı bir şütünü adeta havaya uçarak önlemek suretile enfes bir kurtarış yaptı. Bundan sonra Rumen kalecisi de Cihaddan aşağı kalmadığını, kedi çevikliğile yaptığı birçok hareketlerle isbat etti ve çok alkışlandı. Oyunun sonu yaklaştıkça muhtelitimiz Rumen kalesini gittikçe daha yakından sıkıştırıyor, fakat bir türlü gol çıkaramı yordu. Nihayet Fikrete yapılan bir fa vul atışında Hüsnü muhacimlerin arası na karıştı ve atışı mükemmel bir kafa ile gole çevirdi. Aradan iki dakika geçme den ve Rumen kalesi önü iki tarafın o yuncularile mahşer gibi kalabalık bir hal almışken Feyzinin kaleye çektiği şüte rakib merkez muavin ters bir kafa vurdu ve Kuleli Bursa askerî liseleri kalecisini kontrpiyeye düşürerek İstanbul futbol maçı muhtelitinin ikinci gölü de boylece yapılAskerî liselerimizin spor müsabakalamış oldu. Bundan sonra muhtelitimizin rına iştirak etmek üzere şehrimize gelen oyuncuları beraberliği temin için bütün Bursa Askerî lisesi sporculan dün Şeref gayretlerini sarfettilerse de buna muvaf stadyomunda Kuleli takimile bir futbol fak olamadılar ve maç 3 2 Bükreş muh maçı yaptılar. Beşiktaşh Refik Osman telitinin galebesile neticelendi. Topun idaresinde cereyan eden bu oyuipek yumağını, önce çekingen bir hareketle aldı, sonra sıkı sıkı yanağına yapıştırarak: Fenek... dedi, rüya mı görüyorum acaba? Bu elimde tuttuğum hayvan bir fenek mi? Sesinde garib bir teredüd vardı. Doris'i tamamen unutmuşa benziyordu. Yere çömeldi; o çömelirken, Cici de onun ceketinin etekleri altma sığınmağa çalışıyor du. Doris, çekinerek izahat verdi: Adı Cici... Mektublanmda sana bahsetmeği unutmuştum. Bazil'i canlanmış görmekten memnundu. Fakat, yüreğinde bir kıskançlık ve igne gibi batıcı birşey duyuyordu. Bazil: Lejyondayken bundan bizde de bir tane vardı. Bir fenek daha göreceğim dünyada aklımdan geçmezdi. Sonra, Ciciye seslendi: Zıpla Cici... Koş Cici... Cici bir zıplayışta kanapeye kondu. Bazil, gözlerini ondan ayırmadan ayağa kalktı. Kıymetli vakitlerinin en mühim kısmını, Doris, Bazil'e, o da tilkiye bak" makla geçirdiler. Nihayet Cici uyudu ve Doris, kendi mevcudiyetini hatırlatmağa cesaret etti: • Onu belki yanına alıp beraber götürebilirsin diye sana getırdim. Yanıma alıp nereye götüreyim? Oraya... Bazil, Doris'in beyaz blüzüne doğru Muayene memuru yetiştirilecek Gümrük idaresi yüksek tahsil gör müş genclerden muayene memuru ye tiştirilmesine karar vermiştir. Bunun için bir imtihan açılacak ve bej namzed alınacaktır. na takımlar şu tertiblerle iştirak ettiler: Kuleli: Rahmi Faruk, Sabri Mu zaffer. Habib, Abdi Zeki, Ali, Bür han, Fahir, Selim Bursa: Remzi Mahir, Fehmi Kenan, Haluk, Melüı Necdet, Sadeddin, Şefik, Turgud, Necmi Yüzlerce askerî lise talebesinin onün de yapılan bu maç çok enerjik ve çok zevkli bir şekilde oynandı ve neticede Kuleli takımı 2 C galib geldi. yanaştı, karaya çıktı, hiç korkmadan Darüttenezzühe, Yavuzun içinde yatıp kalktığı daireye geldi, nöbetçilere g3 rünmeden lp merdiven kurdu,' kubbeye tırmandı. Onun maksadı orada Türk muhafız larla boğuşmak ve Öldürüp 81mek de ğildi. Sadece Padişahı vurmaktı. Bu nun için de Yavuzun yattığı odaya girmek lâzımdı. Fakat koca Nil nehrini geçmekte, adaya çıkmakta ve kubbeye tırmanmakta kılavuzluk eden baht, birdenbire onu bıraktı ve bu yüzden bir Karagümrük kulübünün sürü güclükler yüzgösterdi. Cesur Kankongresi su, dönüp dolaşıyordu, Yavuzun yatak Karagümrük İdman Yurdundan: odasını bulmıya savaşıyordu. Yurdumuzun yıllık kongresi 3/1/938 Bir yabancmm adaya çıktığını, kubpazar gününe kalmıştır. Yurda mensub beye tırmandığmı görmiyen nöbetçiler arkadaşların saat 10 da Parti Kurağı sa nihayet görür ve duyar oldular. Kansulonunda hazır bulunmalarım dileriz. nun müsellâh gölgesini seîdiler, gürültün bu emek boşa gitmişti; Baıil yıkıh * yordu, çöküyordu. Onun hmçkınkları tahammül edilir gibi değildi. Doris: Konuş cevab ver bana! Diye yalvardı. Cevab alamadı. Kalktı, pencerenin önüne gitti; bir müddet, elektrikli reklâmı seyretti. Bir çikolata reklâmı olan bu yazı, gözünde, yavaş yavaş büyük bir ehemmiyet aldı. Doris, birdenbire: «Böyle şeyler ölmek üzere bu lunao insanlann gözüne görünür...» diye düşündü. Kendini, ölümü tecrübe etmiş fa/zediyordu. Birçok defa ölüm halleri geçirmişti. Hastanede, sonra, yabancı e r keklerle beraber bulunduğu zaman, kalbi durduğu vakit, ikinci defa tekrar çarpmasını beklerken, bu ölüm hallerini hissetmişti. Şimdi artık herşeyin bittiğine hükmedeceği geliyordu. Pencereden uzaklaştı. Bu yabancı küçük şehirdeki şu elektrikli reklâm, şu karanlık oda, arkasında hıçkıran şu adam, bîr daha aklından silinmiyecekti; bunu iyiden iyiye biliyordu. Otel, bütün oteller gibi haddinden fazla sıcak olduğu için, odanın havası kuru idi. Kaloriferden, arasıra sesler geliyordu. Doris, hem karanlıktan korkuyor, hem ışığı yakmağa cesaret edemiyordu. Ban yo odasma geçti ve Bazil için banyoyu hazırladı. Bazil, başı önüne eğik banyo odasma girdi, kapıyı kapadı. Sıcak suyun içinde M. TURHAN TAN Acı bir kayıb Tıb Fakültesi ikinci sımf talebe sinden Mudanyalı Mustafa Gürsoy, geçirdiği apandisit ameliyatmdan sonra peritonit olmuş ve kurtulamıya rak evvelki gece Cerrahpaşa hasta nesinde Ölmüştür. Arkadaşları ara smda dürüstlüğü ve samimiyetile ta nmmış olan Mustafa Gürsoyun 81ümu, Üniversite muhitinde derin. bir teessuf uyandırmıştır. Cenazesi yarın kaldırılacaktır. fazla kalışı, Dorisi telâşa düşürdü. Ban yodan çıktığı zaman, bambaşka bir idaru olmuştu. Doris'e: Tarağınla başınu tarayabilir ml • yim? Diye sordu. Yanma eşya namına hiç bir şey almamıştı. Aynanm karşısina geçti, ciddî ve itinah bir tavırla, şakaklarındaki seyrek saçları arkaya taradu Aşağı inerlerken, Bazil, asansörde, sanki arkalanndan bir gardiyan geliyor muş gibi, telâşh ve şaşkındı. Fakat, hol de, duvarları boyunca iskemleler dizili bu geniş yerde, birdenbire bir emniyet ve bir metanet duydu. Alışkm adımlarla Do ris'i yemek salonuna götürdü. Listeyi onun elinden aldı, yemekleri kendi ısmar ladı. Doris hayretle bakıyordu: Bu işi bana bırak, dedi. Param var. Eskiden bize, günde bej çent veri yorlardı; Tailor geldiklen sonra dokuz çente çıkardılar. Bazil, çerezleri, kibar bir adam vakarile ve sükunetle yedi. Büsbütün başka bir manzara ile karşılaşacağını tahmin eden Doris, mütebessim, onu seyrediyordu. Birdenbire: «Sahi, diye düşündü, kendini başkalarının yerine koyup rol oynamak adeti olduğunu unutmuştum» sonra, ak t Ima başka birşey daha geldi: «Belki, bana silâh attığı zaman da, bir başkasını temsil ediyordu» dedi. Doris: (Arkast var) Vicki BAUM Yazan: \ Çevıren: Hamdi VAROGLU düşünüyor, sonra, bu düşüncesine iyi bir opera kuntratı yapsaydım, Rene'den gene ayrılırdım» tarzmda bir başka düşünce ile mukabele ediyordu. Hızlı adımlarla Bazil'e yaklaştı, önünde di* çöVtü: " Bana kendinden bahset, dedi, anlat; sana karşı lâkayd olmadığımı göre ceksin. Ne anlatayım? Anlatacak birşey yok ki... Odada Öyle bir sessizlik hüküm sürüyordu ki, Doris, şakayıklardan birinin dalındao koptuğunu ve masanm kadife örtüsüne düştüğünü işitti. Yeis, ikisini de, kalın bir örümcek ağı gibi sarıp sıkıştırıyordu. Bazi'in çehresi birdenbire canlandı. Hayretve sevinç içinde: Bı nedir? Diye ?ordu. Cici, kum rengi, ufacık maskara turatını yastıkların arasmdan dı'arı çıkartııs etrafı seyrediyordu. Doris :'" 1 ' ' Bazil'e uzattı. Bazil, bu Dorisin gözleri yaşarmıştı. Pencereye doğru yaklaştı ve caddeye bakmağa başladı. Bazil, oturduğu yerden kımıldamadan devam etti: Acınacak haldeyiz. Hayır, mersiyeye muhtac değiliz. Henüz ölmedik. Bir iki sene vakit kay bettik, o kadar. Herşey geçer. Bak, nereyedyse beş sene olacak, daha demir gibisin. Bir sene daha geçerse, kefaletle tahliye edileceksin. Herşey unutuluyor. Birgün gelecek, bütün bunları unutaca ğız Bazil! Bazil, gözlerini ondan ayırmadan cevab verdi: Belki... Doris, bu ısrarlı bakışm manasmı kav ramağa çalıştı. Bazil'in: «Bu vaziyeti bozma, bir eskisini çizeyim...» demesini bekliyordu. Fakat, Bazil onun yerine: Bana karşı tamamen lâkayd ol muşsun. Dedi. Doris, kırgın ve münfail, öteye döndü. C R T ' İ ' V I ccenm in'n •>''•> enm elıni çekingen bir tavırla uzatarak, kumaşı parmakları arasında tuttu; hayretle: îpck... Dedi. Doris gülümsiyerek: Evet, ipek... Diye tekrarladı. Cici, yattığı yerde, içini çekerek uyuyordu. Bazil, Dorisin bileğinden tuttu ve odanın dibine doğru çekerek: Gel. Dedi. Bazil'in eli, bileğini acıtıyordu, fakat Doris mes'uddu. Orada, kanapenin üstüne oturdular. Bazil, biraz evvelki suale cevab verir gibi: Sen hapisanenin ne olduğunu hâlâ anlıyamamışsın. Dedi. Caddede yanmıya başlıyan bir reklâm ışığı odada titriyor, Bazil'in i>e yaz yakalıgı, yarı karanlıkta pırıldıyor du. Bazil titriyordu. Hapisaneden çıktr ğmdan, yeni direktörün iznile oradan gizlice ayrıldığındanberi, böyle için için, mütemadiyen titremişti. Bu titreme gitgide arttı ve sıklaştı; fasılasız bir ihtilâc haline geldi. Doris'i bir korku almışh. Birdenbire, onun ağladığmı gördü. Bazil'i ağlarken görmek müthiş bir manzaraydı. Bu manzara karşısmda, ye* isle düşündü: «Butün gayretlerim boşa gitmiş...» Bütün gayr&'leri... Adım adım ve her adımda bir bışka zilletle, bir başka er kekle karşılışarak yürüdüğü yol... Bü