26 Mayıs 1937 CUMHUBİYET Ingilterenin hayatı deniz Sahte nüf us kâğıdı ve evGencler en f azla mühen lilik tezkeresi çıkarmışlar kuvvetlerile kaimdir Eğer bir giin düşman tayyareleri Ingiliz filosuna dis olmak istiyorlar tecavüz ederlerse kendilerini şayani hayret birer Garib bir dava 721 talebe arasında 137 mühendis namzedine mukabil ressam olmak istiyen ancak bir kişi var Dün Adliyeye garib bir vak'a intika etmiştir. Vak'anın faili Yeranti adında bir kadın, davacı da Nubar adında biı erkektir. Yapılan iddiaya göre Yerant beraber yaşadığı Nubarin haberi olmadan guya evlilik tezkeresi çıkartmış ve ken disini kanun önünde Nubarla evli olarak göstermiştir. Bu yüzden Nubar kadından dava etmekte ve «gerçi bu kadınla ben beraber yaşadım. Fakat aramızda evlilik birliği yoktur.» demektedir. Yeranti, kardeşi Siranuşla beraber Üsküdar nüfusunda kayıdlı buluduklan halde «mektum nüfuslan> kanunu çıktıktan sonra kendilerinin hiçbir yerde kayıdlı olmadıklannı iddia etmişler ve Beyoğlu nüfus memurluğundan sinlerini on yaş küçültmek suretile birer üfus tezkeresi almışlardır. Yerantinin Nubarla evli bu lunduguna dair yalancı şahidlik etmekten suçlu kardeşi Siranuşla Karabet ve A gob adında iki kişi de zan altıda bulun maktadır. Dünkü celsede Siranuş şöyle demîştir: « Kızkardeşim Yeranti, Nubarla Tekirdagında evlenmiştir. Biz ise Has köyde kayıdlıyız.» Karabet ve Agob da şu ifadeyi ver mişlerdir: « 1915 senesi ağustosunun 22 nci pazar günü biz Tekirdagında idik. Orada Yerantinin ve Nubann evlenme merasimi Tavadur kilisesinde yapılmıştı. Biz de şahidlik etmijtik.» Davacı vekili ise: « Kadın, Nubann haberi elmadan evlilik kâğıdı çıkartmıştır. 1915 senesin de Tekirdağ memnu mıntakaya dahildi ve orada hiçbir ekalliyet bulundurulmu yordu. Bunların orada bu tarihte evlen melerine imkân yoktur.» demiştir. Vekilin bu ifadesine cevab veren şa hidler, Tekirdağından tehcir hareketinin 1915 senesi eylulünün 27 sinde olduğunu, halbuki bunlann ağustosta evlendiklerini söylemişlerdir. Her iki taraftan hangisinin doğru söylediğini tesbit etmek için heyeti hâkime Tekirdağına tezkere yazılarak tehcirin ne zaman başladığının şprulmasına ve diğer şahidlerin çağınlmasına karar vererek davayı talik etmiştir. 721 Liseli arasında anket kale karşısında bulacaklardır Yazan: Winston S. Churchill Kutublara gîden medeniyet! utbun şarkta aldığı mefhum, tabir caizse, hem beşeridir, hem efsanevidir. Mistik telâkkilere göre küre üzerinde daima bir kutub bulunur. Bu, bir insandır. Fakat «erenler» in reisidir. Evtad denilen vezirleri vardır. Üçler, Yediler, Kırklar adı altında derece derece «ermiş» olan üç zümreye mensub sayılı insanlar da kutbun maiyeti sayılır. Kutubluğun manevî bir mertebe olarak tevehhüm edilmiş olmasından istiare suretile yüksek âlimlere, herhangi bir ilim şubesinde ihtısas sahibi olanlara da kutub denilmek şark dillerinde âdet olmuştur. Arabcada, acemcede ve osmanlıcada gene bu münasebetle Kutbul'aktab tabiri yer almıştır. Halbuki muhayyel kutubların yanında iki de hakikî kutub, buzdan bir cihan halinde, yaşayıp durmaktadır. Kürenin biri tepesinde, biri dibinde yükselip derinleşen, uzayıp genişliyen bu kutublar bilhassa 19 uncu asrın başmdanberi Avrupalı ve Amerikalı fen âşıklarını çeken birer mıhladız gibidir. Garbm hemen her milletine mensub düzinelerle fen adamı o cazibeye kapıldılar, maşukalannı arıyan avare âşıklar gibi buz deryalarına atıldılar, kutba ulaşmak uğrunda seve seve can verdiler. Martin Frobischer, Daris, Baffin, Bering, Hudson, Nansen, Abruzzi gibi kaç şeyda oralarda can feda etti?... Fakat şimal kutbuna ula^mak, ilk hilkat günündenberi hiçbir Âdem oğluna nasib olmıyan bir yükseklikten göklere bakmak şerefi Amerikalı Beary'ye nasib oldu. Bu kutba âşık adam tam 18 yıl süren bir didinme den, bir sürünmeden sonra (7 nisan 1909) da kutub noktasma vardı, Amerika bandırasmı kürenin tepesine dikti. Fen aşkının kazandığı bu büyük zafere yalnız dört Eskimo şahid olmuştu. Başka bir fen fedaisi, şu hepimizin bildiğimiz Amundsen de ayni erış, buluş ve yükseliş zevkini 1911 kânunuevvelinin 24 üncü günü cenub kutbunda tattı, kürenin o noktasma da insan ayağının her müşkülü aşmaya kadir olduğunu öğretti. Fakat bunlar, bu gidişler kutublar için nihayet bir rüya oldu. Aysbergler, o yüzerce metro yüksekliğindeki buz dağlan nsan sesine gene mütehassir kaldı. Ezeliyetin şu tahassürünü gidermek, buzlara medeniyet güneşinin ışığını aşılamak şerefi şimdi Rus alimlerine nasib oluyor. Onlar, üç dört gündenberi şimal kutbunda karargâh kurmuş, kutbu sorguya çekerek tabiatin orada salladığı esrarı söyletmeğe koyulmuş bulunuyor. Artık şimal kutbu, meçhul olmaktan kurtulmaya, medeniyetin malumlar kamusu arasında yer almağa mahkumdur. Medeniyetin kazandığı ilmî zafer bu kadar kalmıyacaktır. Şimal kutbundan gemedeniyetin himmetile Amerikaya doğru işlek bir yol aÇilması da bekleniyor. Kökü yüzlerce metro derinliklere, tepelei yüzlerce metro yüksekliklere dayanan buzlar arasından açılacak bu yolun eski ve yeni dünyayı dudak dudağa, kulak kulağa denilecek bir vaziyete sokacağına şüphe yok. Sen ey fani insan, ilme dayanınca neler yapmıyor, ne harikalar yaratmıyorsun. İşte bugün kutbu da yendin. Yirminci asır bu zaferle nasıl iftihar etmesin!.. Ankete cevab veren Haydarpaşa lisesi talebeleri Dün liseli genclerle konuştum. lım.. diyor. Hem de üç beş kişi ile değil, tam 721 Fakat en hoşuma giden cevab şudur: gencle. Adam olmak isterim! Yarım saat kadar süren bu büyük Şimdi, bu rakamlar karşısında d".şümülâkatı, evvelâ, Haydarpaşa lisesinin nebiliriz. meşhur otomatik teçhizatından birine Niçin ekseriyet mühendisliğe heves emedyun olduğumu itiraf etmeliyim. diyor? Yoksa iki binden fazla talebeyi barınKendilerine soramnız şöyle diyorlaı: dıran o muazzam binanm uzak !cö«e bu« Hevesim, istidadım var.» caklarına kadar ses ulaştıran oparlör t»r« Serbest meslektir de ondan..» tibatı olmasaydı, yarım saatte 700 değil, « Memleketin mühendise ihtîyacı 70 çocuğun bilc fikrini öğrenebilmeme fazladır da onun için.» imkân yoktu. Ve işte, asıl bu son cevab uzermde Mektebin büyük bahçesinde akîam durmamız gerektir. teneffüsü yapan talebeye oparlörler, suEğer bu gencler. bugünkü kararlar.rkalimi şöyle seslendiler: dan caymazlar da liseyi bitirince, soluğu « Liseyi bitirince ne yapacak'inız, mühendis mektebinde alırlarsa ne olacak? hangi mcsleği intihab edeceksiniz. Ce Acaba bu kadar çok mühendise Ihtiya vablarınızı birer kâğıda yazarak getiri • cımız var mı? Hatta bu kadar m'ihendis niz!» namzedini kabul edecek mekteblfrimiz Bu gür ses, eski duvarlarda akislfr yamevcud mudur? parken, ben de, cevab yetiştirrneğe ko • Biliyoruz ki; mühendis mektîbimiz geyulan genclerin arasında dolaşiyordum. çen sene 40 mezun vermiştir. Bu sene de Onlann derhal kâğıda kaleme sarı belki 80 kadar verecektir ve zannedi lışlarından, verecekleri cevablan çoktan yoruz ki bundan çok daha fazlası, fazla kafalarında pişirmiş olduklarını anlamak görüncektir. güç değildi. O halde, bütün liselerimizde taJ'benîn Nihayet elime tutuşturulan 721 arUdi sahih boy boy, renk renk pusu'ayı, işte fikri sorulsa^ yekun muhakkak 2, 3 bini masamın üzerine yığdım ve birer kircr bulacak mühendislik âşıklan ne olacaklar? gözden geçirerek şu neticeye vardım: Daha sonra üzerinde durulacak ikinci Rökor mühendislikte! Evet, 137 genc mühendis olmağa ka nokta şudur: 721 genc arasında ressamlığa. mimarlığa.. ilâh heves eden cıka çı rar vermiş bulunuyor. Onun arkasında 113 askerlik (kara, de ka birer kişi çıkmıştır. Ve bu 721 delikanlı arasında meselâ niz, hava) âşıkı, 105 tıb namzedi, dana sonra 59 hariciyeci, 45 sivil tayyareci, heykeltıraşjığı aklına getiren tek L?i gö42 tacir, 36 mülkiye memuru, 33 ziraat rülmüyor. Ben bu anketle sadece ve kısaca şu mütehassısı, 23 muallim (her sın:ft3u) meseleyi ortaya koyuyorum: 23 hukukçu (hâkim, avukat), 22 ciftçi, Bugün liselerde bulunan genclerimiz. 20 kimyager, 13 aczacı geliyor ve b'rdfnbire rakam 6 ya düşüyor. Bu a'.ti ria yarınki mesleklerini intihab ederlnrken acaba doğru mu düşünüyorlar? muharrir ve gazetecidir. Onlara bu yolda rehberlik eden kimse Sonra 5 maden ve elektrik mühfndisi, 4 makine mühendisi, 3 orman mütfhassı var mıdır? Mekteblerimizde talebe üzerinde bu sı, 2 musikişinas, 2 tarihçi ve birer malivadide telkinler yaparak, onları isridad, yeci, coğrafyacı, haritacı, maarif m'i fettişi, arkeoloğ, derici, gemi inşaat mü kabiliyet ve sair hassalarına ve imkânlakendisi, şimendiferci, mimar, sıhhiye me nna göre memleketin muhtac oldığu İ5muru, ziraat müfettişi, tütün eksperi, lere intisaba teşvik etmek icab etmez mi? Bir kelime ile neye, nekadar ihtiya denizci, yol müteahhidi, fizikçi, Teytin mütehassısı, fabrikatör... cımız varsa, elimizde bulunan çocuklan Birinin gözü pek yükseklerde, Reti yavaş yavaş bu işlere göre hazırlasak fena mı olur acaba? cumhur olmak isterim, diyor. Almanya gibi bazı memleketlerde, Biri, kafam ders almıyor, hiçbir §ey oâzım olduğundan pek fazla talebe hü lamıyacağım, diyor. Biri: Henüz karar vermedim, baka cumuna maruz kalan üniversite şubelerinin kayidlerinin kapandığını ne İngiliz deniz ve hava jilolarından bir kısmmın ahnmış resimleri Büyük Britanya împaratorluğu mümessilleri konferansı toplandı. Mümessillerin hepsi kendi talihlerini idare eden dominyonlarımızda kuvvetli ve tecrübeli şahsi yetlerdir. Belki konferansta hiçbir kanunu esasî meselesi mevzuu bahsolmıyacaktır. Buna aid bütün meseleler Westminster'in lmparatorluk teşkilâtı esasiyesinde azçok tanzim edilmiştir. Dominyonlar, tacın altm çemberi içinde birbirlerine bağlı olarak merkeze merbut ve Büyük Britanya İmparatorluğunun birleşik hüku metleri kalmağa karar vermiş bulunuyor . Ticaret ve ekonomi meseleler, şüphesiz konferansı işgal edecektir. Fakat bu konferansa pek müstesna bir mahiyet veren şey Imparatorluğun muhafazası meselesidir. Umymî bir şekilde silâhların terkine muvaffak olmak için binbir mesai sarfedıldikten sonra o kadar batıl bir mesai ki bizi büyük tehlikelerin kenarına getirmişti İmparatorluğun müdafaası için anavaan pek müthiş bir işe atıldı. Bu işin nekadar tüyük olduğu anlaşılmak için beş senede 1500 milyon sarfedilecegini bilmek câfidir. Kanunu esasinin hiçbir maddesi Imparatorluğun muhtehf azasına bu işe müsa vat dairesinde iştiraki âmir değildır. Bu memleketler kendilerinin hoşuna gidecek surette çok, az ve yahut hiç birşey yap mıyabilirler. Kendilerinden böyle bir yardım istemek zaruretinde kalmıyacağımızı ümid edebiliriz. Çoktanberi vaziyeti kendileri de bili yorlar. Büyük Britanya İmparatorluğu nun gizli dosyalan bunlara açık bulunu yor. Takdir ettikleri her faydalı şeyi yaDabilirler. İmparatorluğun istikbali tamamile de niz kuvvetlerine istinad etmektedir. Ucubucağı bulunmaz seyyal cereyanlan kuv vetli birlik bağları yapmak için deniz ere, okyanuslara hâkim olmak mecburi yetindeyiz. Muahede hükmüne göre Birleşik A merika ile îngiltere müsavi donanma kuvvetine malik bulunmaktadırlar. Dili ingilizce olan bu iki büyük memleket arasında husule gelecek ufak bir suitefehhüm her ikisini de kötürüm edecek ve her ıkisine de telâfisi kabil olmıyan zararlar vere:ektir. Fakat bir milletin deniz kuvvetleri son geçid resminde hava kuvvetlerinden ayn olarak tetkik edilmemelidir. Donanma, mümkün olduğu kadar tekâmül etmiş hava kuvvetlerine istinad etmelidir. Donanmanm muhafazası ve teçhizi için müemmen limanlar, emin üsler bulunması lâzımdır. Zamanın gidişi lmparatorluk milletlerini bütün hususî meselelerine karşı esaslı tedbirler almağa mecbur tutmaktadır. Bu dakikada büyük limanlar bilhassa nazarı dikkati celbet mektedir. En mühimmi cenubî Amerika hükumetinin en korkunc hücumlara karşı tahkim etmekte bulunduğu Ümidburnu limanıdır. Baştanbaşa teçhiz edilmiş Ü midburnu limanı Hind Okyanusuna giden ve muhafazasma uğraştığımız Akdeniz vasıtasile olan yolun diğer bir yardımcısı olacaktır. îkinci askerî liman da Singapurdur. Yirmi senedenberi buraya müthiş mesai ve para döküldü. Pek yakmda tahkimat ve havuzları lüzumu halinde en çetin muharebelere mukabele edebilecek bir hale gelecektir. Portsmouth Nevyorktan nekadar uzaksa Singapur da Japonyadan o kadar uzaktır. Binaenaleyh eski dostumuz Japonlara karşı kat'iyyen bir tehdidi ifade etmemektedir. Burası Avustralya ile Yeni Zelandaya yardım için köşetaşı mesabesindedir. îngiltere Umumî Harb esnasındanberi bu memleketlerin kat'î müdafaasını mukaddes bir vazife olarak kabul etmiştir. Tayyare, okyanuslarin üstünde kuvvetli bir donanmanm işlerine yardımcı bir unsurdur. Kuvvetli bir bahriye için hepsin den ev\rel ister, bütün donanma ister, sade tüccar gemileri olsun düşmanın mevkiini tayin etmek mecburiyeti vardır. 1914 te bir filo düşmanı yüz mil yakmlığına gelmeden hissedemiyordu. Şimdi ayni filo tayyarelerle irtibatı sayesinde bin mil uzaktan cepheyi keşfedebilmekte dir. Emden'i bulmak için üç yüz gemi haftalarca uğraşmıştı. Bulduklan zaman ise tek bir gemi bir saatten az bir müd dette kendisini imhaya kâfi geldi. Ben şahsan mukabil tayyare toplan ile teçhiz edilmiş, iyi yapılı ve zırhlı gemilerin hele grup halinde bulundukları zaman düşman tayyaresinden mütessir olabileceğine inanmıyorum. En büyük çapta top ların mermilerine mukavemet edebilecek şekillerde yapılmış olan zırhlılar tayyare bombalarma karşı da durabilirler. Eğer günün birinde düşman tayyareleri İngiliz filosuna tecavüz ederlerse kendilerini kemiyet ve keyfiyet itibarile fevkalâde tahkim edilmiş şayani hayret birer kale karşısında bulacaklardır. Bu hâdiseler başka birçok memleket lerde olduğu gibi İngiliz bahriyesine de harb gemilerinin eskiden olduğu gibi denizlerin hakimiyeti için en kat'î bir vasıta olduğu kanaatini vermiştir. Harb gemilerinin bu rüchanları hakikattir. Bunun îngiltere kadar Amerika için de ehemmiyeti büyüktür. Çünkü bu iki milletin donanmalan diğer bütün milletlerden üstündür. Bundan sonra denizaltı gemileri de eski tehdidlerini yapamıyacaklardır. Son za manlarda keşfedilip tekâmül ettirilen usullerle denizaltı gemilerinin takibleri bir kaç sene evvelkinden çok kolay olmuş tur. Elbette İmparatorluğun kalbini, büyük şehirlerini, memleketi besliyen sanayi ve limanları ciddî tehlikeler tehdid etmektedir. Fakat İmparatorluk konferansı bütün azalannın bilmeleri lâzım olan şeyi Im paratorluk birliğinin tayyare ile ikmal e dilmiş deniz kuvvetleri tarafından temin edilebileceğidir. Biraz geç kalmakla beraber merkezin bütün kalbile bu maksadın teminine müthiş mesai ve gayret sarfet mekte olduğunu kendileri dahi takdir e j l derler. Almanyanın bizden ftldığı tütünlcr Almanya namma tütün almakta olan bir Alman heyeti dün îzmirden şehrimize gelmiştir. Alman heyeti îzmirde ev velce kuntratla bağlanmış olduğu tütün lerin muayenelerini yapmıştır. Heyet buradan Yunanistana gidecektir. Almanlar bu sene 936 mahsulünden olmak üzere memleketimizden 19 mil yon kilo tütün almışlardır. Halbuki geçen sene 14 milyon kilo tütün almışlardı. Bu seneki mubayaatın mühim bir kısmını İzmirden yapmışlardır. Amerika donanmasında yeni tip tayyareler Vaşington 25 (A A.) Bahriye Nezareti, donanma için hem karada, hem de denizde uçacak 11 tayyare ısmarlamıştır. danberi işitip duruyoruz. Ayni akıbete düşmemek ve gencleri mizi ileride hayal kınkhğına maruz bırakmamak için, şimdiden bu meseleyi. hiç olmazsa ciddî bir şekilde mütalea etmeic bir vazifedir gibi geliyor bana. KANDEMtR Cumhuriyetin edebî tefrikası: 84 B i Z İNSANLAR Orhan durdu, Vediamn bir elini tuttu ve dudağına götürdü. Opmekten ziyade koklamağa benzer bir hareketle denn bir nefes aldıktan sonra yürüdü. Ktzm elmi bırakmamıştı. Vedianın düz yol tarafına bu temayülü niçin Orhanı bu kadar memnun etti? Kendisi de bunu anlamamıştı. Mektebe girdiği zamandanberi tercümesini ihmal ettiği kitabdaki aile aleyhine fıkirler ona makul görünmüştü. Şimdi bu değişiklik nedir? Kendini yoklad:. Ailey? »»raftar olmıya mı başlamıştı? Yoksa Vedıadan gelen yeni tesirler ve hesablar içinde, gene kalbinin isteklerine bütün fıkirlerini bir anda feda mı edi yordu? Vedia birdenbire durdu ve sordu: Niçin sustunuz? Orhan Vedianın karşısına geçti, dur du, öteki elini de tuttu. Yarı karanhkta, kızın yüzü, isli bir cam arkasından bakı yormuş gibi koyu esmer bir sis içinde torrulanıyordu. • Orhan ona dogru eğildi: Vedia Hanım! dedi. Yazan: Peyami Safa Kız gözlerini açtı. Orhan onun iki elini de kuvvetle sıkarak devam etti: Fikirlerimin üstüne çıkan bir kuv vet var, dedi, bütün hayatımı o idare etti. Şimdi gene kendimi onun tesiri altında buluyorum. Buna ahali kalb diyor, gö nül diyor, siz de ne derseniz deyiniz, fakat böyle birşey var galiba... Var mı, yok mu? Ben hep bundan şüphe ettim. Ben de Orhan Bey. İşte bu devrin büyük şüphelerin • den biri. Fakat bana artık var gibi ge Iiyor. Bana da. Orhan bir cesaret buhranı geçirdi. Vediayı kucaklamak istiyordu. Bu niyetle kımıldadı, fakat yapamadı. Vedia, an cak bu cesaretin iflâsından sonra biraz geriye çekilmişti. Yüzü daha fazla islendi. Yürüdüler. Yalının kapısma yaklaşı yorlardı. Orhan gene durdu ve dedi ki: Şimdi ayrılacağız. Ben mektebi Hay hay. daha fazla ihmal edemem. Bazan ço Döndüler. Yüksek yalı duvarları yocuklar uyurken de yatakhaned* hâdise lun bu kısmını denizden gelen rüzgâra ler olur. Ayrılmağa mecburum. Halbuki sizinle böyle sabaha kadar konuşmak is karşı biraz muhafaza cttiği için soğuk hıssedilmiyordu; fakat boş bir arsanm önüterdim. nc gelince sert bir hava yüzlerine çarplı. Ben de Orhan Bey. Böyle zamanlarda iki insan arası Orhan birdenbire durarak: Üşüyor musunuz? na giren mesafelerin zulmü artıyor. YalDedıkten sonra kızı bir kolunun ıçıne nızlığm melânkolisi artıyor. aldı. Vedia onun göğsüne doğru tıtriyeVedia kalın bir hicabın içine sıkı sıkırek sokuldu ve: ya sarılmış, fısıltı halinde bir sesle: Biraz... dedi. Doğru! dedi. Orhan kızı kendisine doğru çektı ve Zannediyorum ki... Hayır, hiçbir iki kolile sararak hafifçe alnından öptü. imada bulunmak istemiyonım Fakat Vediada hiçbir hareket yoktu. Orhan e zannediyorum ki aşk ve aile bu anlarm ğildi ve dudaklarını onun dudakları üs dehşetinden doğuyor, bu anların dehşe tüne koydu. Vedianın bütün vücudünde tinden kaçmak içindir. tabiî ürpermelere benzemiyen sürekli ve Vedia birşey söylemedi. Şİddetli bir sarsıntı peyda olmuştu. Başı Orhan beklediği tasvibin gecık • ın • arkaya düştü ve yüzü buz kesildi. Orhan den telâşa düşmüş gibi sordu: biraz doğrulunca kolları üstüne kızın vü Değil mi? cudü bütün ağırlıgile yüklenmişti. Bıra Başını önüne eğen Vedia agır ağır yukılsa yere uzanacaktı. Başı arkaya doğru karı kaldırarak, tekrar: o kadar sarkmıştı ki arsanm başlangıcın Dogru! dedi. daki yıkık duvra hafifçe çarptı. Orhan Sonra titreyen bir scsle: onun bayıldığını anlamıştı. Hemen başını On beş dakika daha geç kalamaz biraz duvardan uzaklaştırdı, fakat kollan mısınız? diye sordu. üstünden aşağı doğru sarkıtarak yüzünü Bu teklif Orhana «arhoşluk nev'inden ovaladı. Karanhkta renginin geçirdiği bir neşe vermişti. istihaleler görünmüyor, fakat göz kapakVedia ilâve etti: larının düşüklüğü, ağzının yarı açık ve Deniz kenarına kadar bir gidip alt dudağının sarkık duruşu seçiliyordu. dönelim. (Arkası var) M. TURHAN TAN Bir İtalyan gazetesi Türk İtalyan dostluğunu tebarüz ettiriyor 20/4/1937 tarihli «İl Corriere Diplomatico E Conpolare» gazetesi, «Gazinin Dürüstlüğü» serlevhasile neşrettiği bir yazıda diyor ki: «Yeni Türkiyenin Büyük Şefi Ekse lâns Atatürk Romanya Hariciye Bakanınm ziyareti dolayısile irad ettiği bir öylevde demiştir ki: « Akdenizde yalnız dostlar vardır. Ve bunlardan hiçbirisi beni aldatmadı.» Bu, İtalya ile Türkiye arasında fitnecilik yapmak istiyenlere en iyi cevabdır.» M. Turhanın eserleri 1 Kadm Avcısı. 2 Cem Sultan. 3 Timurlenk. 4 Tarihte Türkler için büyük sözler. 5 Akından Akına. Bunlar, tarıh ve edebiyatseverlerin kıtabhanelerini süsliyecek nefis bir koleksivon teşkil eder.