19 tkinciteşrin 1936 CÜMHURIYET Usküdar köyleri nasıl imar edilecek ? Kaymakamla köylüler elele vererek mevcud vedi köyün kalkınması için beş senelik bir program hazırladılar Filistin Müftisi meydan okuyor «Ingiltere, hakkımızı tanımazsa bunları dinletecek başka kulak buluruz» Sunday Dıspatch gazetesinın Kudüs muhabiri Fili s t i n müftisile yapmış olduğu mülâkatı şöyle anlatmaktadır: «Müfti, b e n i memnuniyetle kar şıladı. Tercüman vasıtasile ilk sua lim şu oldu: Tahkik ko Filistin Başmüftisi misyonunu istikbal Eminülhüsnü için Arabların hazırladıkları bir plân var mı.J Müfti, bu suale anî bir tereddüdden sonra şu cevabı verdi: Komisyonla hiçbir alâkamız olmıyacaktır. Esasen bütün Arablara bu grupa karşı boykot ilân etmelerini tavsiye ediyoruz. Hükumete artık itimadımız kalmadı. Çünkü bizi ortada bıraktı. Bundan sonra Emır Faysahn şu sözünü tutacağız: «İstiklâl verilmez, almır.» Gayemiz sonuna kadar mücadeledir. Müftıye, Filistin mandasınm Millet ler Cemiyeti tarafından verildiği için mes'uliyetin yalnız İngiltereye raci ol madığını söyledığim zaman vücudü dimdık irkilerek haşin bir tavırla ve Musoliniyi hatırlatan şekilde şunları söyledi: Ziraat Bankası umumî heyeti toplantısı 935 yılında ziraî mahsullerimizin pazar ve satış şartları çok müsaid geçmiştir Ankara 18 (Telefonla) Ziraat Bankası umumî heyeti bugün akşamüzeri Banka umum merkezinde toplandı. Evvelâ idare meclisi raporu okundu. Rapor dünya ekonomisinin 1935 yılındaki gidişini bir öndeki yıldan çok farkh bulmamakla beraber umumî olarak zayıf fakat hissedilen bir iyileşme ve kalkınma olduğunu şöyle keydetmekte idi: «Bir önceki yıla nazaran dünya istihsal ve istihlâki artmış ve dünya ticaretinin kıymeti yükselmiş bulunduğu gibi işsizlerin adedi ve stokların mevcudu da oldukça azalmıştır. Bu kalkınma ziraî bakımdan daha barizdir. Her yerde a lınan tedbirlerin neticesi olarak istihsal şartları iyileştiği gibi iç piyasalarda mahsul fiatlan da korunmustur.» Rapora göre «1935 yılında ziraî mahsullerimizin pazar şartları çok mü said olmuştur. Buğdayı koruma kanu nunun tatbıkatında bankanın rolü de ayni ehemmiyetle devam etmiştir. Buğday fiatı senenin ilk aylarında dünya serbest piyasa fiatlarından yüksek kalmış olduğu gibi senenin ikinci yarısında rökolte nin azlığı dolayısile biraz daha yüksel miştir. senedlerinin 31 kânunuevvel 1935 tari hindeki borsa fiatı 60,50 lira iken banka idare merkezince herhangi bir düşünce ile maliyet fiatı olan 69,96 lira üzerinden hesab edilmesinden ötürü arada görülen 301,997 lira 48 kuruş farkla 1935 yı lında memurların yardım sandığına ayrılmıyan birer maaş nisbetindeki 145,760 lira ki mecmuu 447,757 lira 50 kuruş bu kânn içinde bulunmaktadır. Cumhuriyet Merkez Bankası hisse senedlerinin ma liyet fiatı üzerinden hesab edilmiş olmasının kazanc vergisi kanununun 12 nci maddesile ne dereceye kadar kabili telif bulunduğunu yüksek kurumunuzun tak dirine arzediyorum.» J evfik Fikretin Sisi değil; Boğaza, Marmaraya, şafaklardan sonra doğan seyyal bir gece gibi arasıra çöken sis!.. Bugünlerde her gazetenin havadis sü « tunlannda onun yeri var. Vapur lar, hemen hergün, barındıkları iskelede ona sarılarak birkaç uzun saat gündüz uykusu geçiriyorlar. Sis aletleri, uyandırıcı saatler gibi boyuna ötmekte. Fakat güneşe nisbet vere vere muhiti kucaklıyan sis, esmer iltivalar içinde koca bir gündüzü kâzib subha çevirip duruyor. T Sis Üsküdar Kaymakamı, Alemdar köyünde Atatürk heykelini açıyor dikilen Usküdar kaymakamhğına merbut yedi köy gün geçtikçe imar edilmekte ve köylünün her cihetçe bilgisi artınlmaktadır. «Memleketin efendisi köylüdür» düsturunu prensip edinen Usküdar kayma kamı, kaza merkezine verdiği emeğin daha fazlasını köy ve köylünün kalkınması işine sarfetmektedir. Usküdar kaymakamı Lutfinin riyase tinde kazanın mevcud yedi köyünün eski ve yeni ihtiyar heyetleri, köylerin C. H. P. ocak reisleri, köy muallimleri, ziraat memurları, mühendisler ve hükumet doktorlanndan mürekkeb yüz kişiye yakın bir heyet toplanmış ve bu yedi köyün kalkınması için beş senede köylüye'hiçbir yük olmadan başarılabilecek bir program yapmıştır. Bu programda köylerde sağlık işleri, imar hareketleri, ziraat, kültür ve spor işleri vardır. Uç sene içinde bütün köylerin dahil ve haricindeki yollar şehir sokaklarında olduğu gibi parke taşlarile döşenecek tir. Hatta şimdiden bir kısım köylerin yolları tamamlanmış gibidir. Reşadiye ve Alemdar köylerinde arazinin fındık yetiştirmeğe fevkalâde mü said olduğu yapılan tetkiklerden anlaşıldığından bu iki köyde bulunan her hane sahibi arazisinden üç dönümünü sürmüş ve şubatta fidan ekmek üzere de hazır lamıştır. Şubatta merasimle bu araziye fındık fidanları dikilecektir. Her köye temiz memba suyu temin etmek programda mühim yeri olan işler dendir. Reşadiye köyünün iyi bir suyu var dır. Yalnız bu suyun yolları bozuk olduğundan su yolları tamir edilecektir. Sultançiftliği ve Alemdar köyüne de yeni bir su getirilecektir. Şimdiye kadar köylerde hastalık çık masının en mühim sebeblerinden biri evlerde gübre yığını bulunmasıydı. Verilen bir kararla her köyde umumî bir gübrelik vucude getirilmiş ve köylü gübrelerini bu gübreliğe dökmeğe başlamıştır. Köylü hergün evini süpürecek, evinin önünde hissesine isabet eden yolun da temizliğinden mes'ul olacaktır. Her köyde okuma odaları açılacaktır. Burada köylü günlük gazeteleri, ziraate, millî edebiyata aid eserleri bulacak •e bunları okuyarak istifade edecektir. v Alemdar, Reşadiye, Sultançiftliği, Dudullu, Çekme köylerindeki Cumhuriyet meydanlannda da Atatürkün büstleri konulmuştu. Geri kalan diğer iki köyün Cumhuriyet meydanına da yakında Mektebli bir yavru Atatürkün büstü önünde şiir okuyor Atatürkün büsderi merasimle konulacaktır. Köylere birer radyo makinesi alına caktır. Yedi köyün iştirakile seyyar bir sinema makinesi alınması da bu programda dahildir. Bu makıne alındığı takdirde her gece bir köyde sinema oynatılacak, köylüye ziraî, sıhhî, millî filimlerle dünya havadisleri gösterilecektir. Ayrıca, her köyde bir spor meydanı yapılacak ve burada güreş, at koşusu, cirid, atletizm, futbol müsabakaları yapılacaktır. Her Cumhuriyet bayramında da yedi köy arasında bir turne yapılacak ve bu suretle köylülerin esasen sağlam olan vücudleri bir kat daha sağlamlaşmış ve işlemiş olacaktır. Bu köylerde pazarlar kurulması da mukarrerdir. Bu pazarlarda fiatlar kaymakamlık memurları tarafından kontrol edilecektir. Bundan başka, birer fidanlık yapılması için köylerde tedbirler alınmıştır. Köylerde birer ecza dolabı buluna caktır. Bir hastayı muayene etmeğe gelen doktor ilk tedbirlerde lâzım olan ilâcların hepsini bu ilâc dolablarında bulabilecektir. Köy kuyuları da ıslah edilecek, bun lann hepsi taşlarla örülecektir. Tedricî bir şekilde boş arazi ağaclandırılacak, buraların bir orman haline gelmesine çalışılacaktır. Ayrıca umumî halâlar da inşa edilecek ve mümkün olduğu takdirde kanalizasyon tertibatı yapılacaktır. Bü tün bu işler yapıldıktan sonra Usküdar kazasının yedi köyü tamamen imar edilmis olacaktır. 1935 yılına devreden 155,000 ton buğday stokuna ayni yıl içinde 37,000 '• Milletler Cemiyeti iflâs etmiştir. Bizim o müessese ile alâkamız manasız ton daha satılmış ve satışlar 96,000 tonu dır. Millî varlık haklarımız hep ve sırf bulmuştur. Bundan 36,000 ton kadarı ihrac e Ingiltere tarafından ihanete kurban git miştir. Fakat artık şarktaki bütün Arab dilmistir. Bu miktar geçen yıla nazaran milletlerinin birliğini idrak etmiş bulu azsa da havaların kurak gitmesi dolayınuyoruz. Filistin meselesi mahallî bir sile tahaddüs edecek yemeklik ve to mesele olmaktan çıkmıştır. Şimdi bu, humluk ihtiyacı bakımından alınan bir bütün şarkta günün meselesidir. Irak, kararın tatbikı neticesidir. Nitekim 1934 Süudî Arabistan, Maverayi Erdün, Ye te yemeklik ve tohumluk olarak dağıtı men hatta Mısır da Filistin mesailinin an 4000 tona mukabil 1935 yılı içinde hal ve faslile hayatî bir şekilde alâkadar tevzi edilen miktar 22,800 tonu bulmustur. Buğday alımı için tesbit edilen 52 dırlar.* alım merkezi bir kararname ile 57 ye ibMüftiye üçüncü sual olarak şunu sorlâğ edildiği halde geçen sene kurak dum: lık neticesi fiatların yükselmesi dolayı Sizin mesele ile başka milletler de sile bu merkezlerden ancak 37 si faalialâkadar mı? Avrupa devletlerinin hiç yette bulunabilmiş ve alım miktarı da birinden teşvik gördünüz mü? 1934 e nazaran noksan olmuştur. Müfti şu cevabı verdi: Raporda üzüm ve afyon piyasası hak< Fılistindeki Arabların İtalya vekında da şu satırlar vardı: ya Almanyadan para aldıklan yalan Üzüm piyasasının 70,000 tonu bulan dır. Şayed Ingiltere haklı metalibimize rökoltenin bolluğunda yekdiğerile rekakulak asmıyacak olursa, biz de bunları dinliyecek başka kulak arayacağız. Bun bete düşen ve düşük fiatlarla alivre sa ar bizim kudretimizi iyiden iyiye takdir tış yapan ihracat tacirlerinin bu hareketetmekte ve şarkta muvazene üzerindeki leri kampanyanın ilk aylarında piyasada tesirimizi bilmektedirler. Nelere kadir bir sıkıntı tevlid etmiş fakat hükumetin olacağımızı bildikleri için Ingiltere bize direktifile ve İş Bankasile müştereken yardım etmediği takdirde bu yardımı on tesis edilen kurum fiatlarda bir istikrar lardan göreceğiz. Bize millî haklar veril husulüne hizmet etmiştir. Rökoltenin diği takdirde Yahudi muhacereti kat mühim bir kısmı 1934 fiat seviyelerine iyyen ve tamamen sona ermelidir. Şimdi yakın bir değerle ihrac edilmiştir. Yalnız Filistinde bulunan Yahudilere bazı ni afyon fiatlan bir önceki yıldan biraz dazamlar altında hakkı hayat verilecekse ha müsaid seviyede seyreylemiş ve biraz de bugün olduğu gibi tam hür olamıya daha fazla ihracat yapılmış olmakla beraber afyon piyasasjnm evvelki yıllarda caklardır.» devam edegelen hareketsizliği değişme miştir. Sis, İstanbul için muvakkat bir felc demektir. O doğunca koca şehirde hayat durur, hareket durur. Vapurlar işliyemediğinden Rumeli yakasmda oturanların öteye ve oradakilerin beriye geçmelerine imkân yoktur. Bundan dolayı mağazaların çoğu kapalı, mekteb sıralarınm Bu rapor üzerinde müzakereler ol yarısı boş, hükumet daireleri hissolunacak du. Cevdet Kerim söz alarak bu nokta derecede sessiz kahr. hakkmda sualler sordu. Banka Umum Iş adamını yazıhanesinden, mektebliyi müdürü Kemal Zaim izahat verdi. Bansırasmdan, memuru evrak tomarlarından kanın elinde bulundurduğu ve kıymetini uzak bırakan sis, birbirlerile hiç te ilgili daima takdir ettiği hisse senedlerini elin olmıyan bütün bu insanları vapur iskeleden çıkarmayı düşünmediğini söyledi. lerinde birleştirir, îranlılarm hemeçize Murakıb iskender, kazanc vergisi ka dedikleri türlüden daha kanşık birşey nununun bilânçolann tanzimile alâkalı halkeder. 12 nci maddesinin B fıkrasını okudu. Ben, sisin bu eserini seyretmeğe bayıBunda borsada kayidli esham ve tahvilâ lırım. Gündüzleri kâzib subha çeviren tın bilânçonun tanzimi günündeki borsa bu esmer perde şehrimizi kucağına alır kıymeti üzerinden hesab olunacağı tas almaz iskeleye koşarım. Vücudümüzü rih edilmişti. îskender, bilânçonun Mer saran on altı ton ağırlığındaki hava gibi kez Bankası hisse senedlerine aid kısmını sisin de sıkleti duyulmaz, fakat ötekinbu kanunla kabili telif bulmadı. O za den farkh olarak kendisi görülür. O, demanki borsa fiatına göre, aradaki farkın niz kenarından ileriye doğru bakılmca 302 bin liraya yakın olduğunu söyledi. gökten yere atılmış kirli bir örtüyü andıİsmet (Çorum) bu bahiste mütalealarını söyliyerek, «Bu tarzda kâr hesabma geçirmek usul noktai nazarından bir noksanlık olsa gerektir» dedi, müzakerelerin sonunda Münir Akkaya ve altı arkadaşının bilânçonun aynen kabulünü teklif eden takriri reye konarak kabul edildi. İdare meclisi azasından sabit Sağıroğlu ile, Cevdetin müddetleri bitmişti. îkisi de yeniden seçildiler. Ölen aza îsmail Hakkının yerine, muvakkat azalığa seçilen Saidin muvakkat azalığı tasdik edildi ve Said, îsmail Hakkının yerine aza seçildi. Murakıblann 1935 yılı ücretleri de 1200 lira olarak tesbit edildikten sonra Ziya Arkand ve İskender 1937 yılı için murakıbhklara seçildiler. Arif ve Hilmi de yedek murakıbhklara seçildi. Ulu Önder Atatürke, Kamutay başkanına ve Başbakana tazim telgrafları çekilmesi ittifakla kabul edildikten sonra celseye nihayet verildi. rır. O günün genc ve dinc güneşi bu perdeyi yırtıp gözbebekleri üzerinde aydın bir sabah işliyemez. Deniz, gene o perdenin elyafını parçalıyarak engin göğsündeki rengin ve mavi tebessümü belirtemez. Kadıköyünde iseniz Saraybur nunu silinmiş, minareleri eriyip uçmuş ve bütün eşyayı, eşbahı buhara münkalib olmuş sanarsınız. İstanbulda iseniz gözünüz esmer bir duman kütlesinin içinde bunalır, kahr, ne Çamlıcanm irtifaını, ne Modanın keskin sivriliğini göremezsiniz. O perde, o yaman perde, bir sihirbaz örtüsü gibi, içine aldığı her mevcudu gözden nihan eder, bırakır. Almanyaya canlı hayvan ihracı Berlin Ticaret Odamız, alâkadar it hal daireleri nezdinde Almanyaya Türkiyeden canlı hayvan ithali hususunda teşebbüslerde bulunmuştur. Bu teşeb büsler müsbet netice vermiştir. Yalnız Alman makamatı ithal edilecek hay vanların tam bir sağlık ve sıhhat içinde olması şartını koymuştur. Şimdi Alman hayvan sağlık zabıtası ithal edilecek hayvanlarda aranacak vasıfları tetkik ve tesbit etmektedir. Eşraftan Mahmud Bey admda birisine bu yüzden tevkif müzekkeresi kes tik. Bu, iri yapılı, kılığı düzgün bir ka saba zenginiydi. Evrakı henüz mahkemeye gitti; bakalım sonu ne olacak?.. Vak'a gün gibi açıkken hâlâ suçsuz olduğunu iddia ediyor. «icab ederse kırk şahid getiririm!» diye tepinip duruyordu. Fakat eminim, o müthiş bir hayduddur. Bu herif kendi hevesleri için koca bir köyü ateşe vermeden çekinmez. İzi üstünde adım adım yürüdüm. O, hakficaten bir hayduddur! Anlatıldığına göre, tarlalarından bi rini, yarıcıhkla fıkara bir köylüye ver miş. Burası, evlerin seyreldiği yerde, su arıklarının kenarında büyükçe bir tütün tarlasıdır. Kenan çitle çevrili. İçinde bir yığın zeytin ağaçları var. Rencberin evi ve tarlası ona bitişik. Hemen yanıbaşında.. Bu yıl gene ortalık kurak gider, ha sad yapılmaz. Bahmud Beye borçlanır. Her zamanki gibi ödeyemez. Elinden zorla tarlasını alırlar. Karısı ve beş ço cuğu arkadaki kolübeye tıkılır kahr. T a r la elden gidince, geçecek yol kalmamış. Hakikaten bu ev, bir avuç bahçesile öteki tarlaların arasında boğulmuş gibi duru Raporda dış ticaret, sanayi, şeker sanayii, madenler, nafıa, maliye ve banka işlerimiz, ziraî istikrazlar, tarım kredi kooperatifleri hakkında da malumat veriliyor, kâr ve zarara aid izahatm so nunda da 1935 bilânçosunun 685,276 aym 28 inci cumar piyanist Else Stongl lira 75 kuruş kârla kapatıldığı bildirili tesi günü saat 17,30 da Kızılay menfaayordu. tine büyük bir konser verilecektir. Bundan sonra murakıb Ziya Arkand Galatasaray lisesi konferans salonunve İskender Artunun kontrol raporu o da verilecek olan bu konserin fevkalâde kundu. Murakıblar banka bilânçosunda kâr gösterilen hesablar hakkındaki mü iyi olması için çahşılmaktadır. Bu konserin biletleri Kızılay Taksim talealannı şöyle izah etmekteydiler: «Cumhuriyet Merkez Bankası hisse subesinde satılmaktadır. yordu. Adamcağız adını bir türlü ha tırlamıyorum söylediklerine göre, kaç kere yalvarmış. Oradan geçecek kadar bir toprak istemiş. Fakat gel gelelim, Mahmud Bey bu! Rencber dileğine boyun eğer mi?.. Köy halkı kaç kere onu sokak ortasında tersleyıp koğduğunu söylüyorlar. Anlaşılan fıkara, mahkemeye baş vurup bu bir karış toprağı koparmış olacak ki, ondan sonra Mahmud Bey gezip dolaştığı yerde «herifin beynini yakacağım!» der dururmuş. O zaman niçin haber vermediniz? diye hepsine çıkıştık ama, ne bilelim! O zaten delinin biri, herkese böyle söver dururdu, diyorlar. Zavallılar! Farkında değiller ki asıl cinayet burada! Onu tepelerinde zebani gibi görmeğe alıştıkları için yılıp kalmışlar. Fakat netice şu: Bu kuru tehdidler bir gün sonunda gerçekten meydana çıkıvermış. Jandarmalar herifı yakalayıp bana getirdiler. Karısı, çığlıklar kopararak arkasından koşuyordu. «efendi, beş çocukla yüzüstü kaldım. Bize şimdi kimler bakacak!» diye haykır dığı zaman içimin kazıldığını duydum. Kocası, arkın kenarında kanlar içinde yatıyordu. Adamm hali için ne diyeyim? Ayağındaki çarıkların altı kalmamıştı. Fakat bu gündüz gecesinin zevkini gencler çıkarır. Onlar, güneşsiz bir sabahın heyecanile yalpahyan kuşlar gibidir: Gecenin bittiğini damarlannda uyanan taptaze iştihalarla anladıklan halde ışıksızlıktan tereddüde düşen, uyumakla uyanık kalmak arasında bpcalıyan ku$lar!.. Bunların, sisteki kesafete rağmen bîrbirlerini cinsiyet bakımından teşhis etmeleri zevkine doyulmaz bir temaşadır. Tatlı bir sendeleyişle yürürlerken yürekMemleketimize gelerinin kılavuzluğile öyle hızlı, öyle anî len Çekoslovakyalı bir tanışmaları ve anlaşmaları var ki?.. piyano profesörü BaBu vaziyette sis, genc yüreklerin yazıyan Else Stongl, sız muahedelerini yabancı gözlerden Moskova operası sasaklıyan bir örtü demektir. O örtü, yabık supranusu ve şan vaş yavaş kalkarken birleşmiş eller çözülür, sevda neşideleri okuyan dudaklar profesörü B a y a n susar. Mahin Lenkoya ile Türk musikişinasla Sisi, iş adamlan muhakkak sevmez, memurlar belki sevmez. Lâkin gencler, rından Bay Kemal mutlaka sever: Kurdların dumanlı havaNiyazi, Sadi ve Cevdetin iştirakile Konser verecek olan yı sevmeleri gibi!.. Kızılay menfaatine verilecek olan konser M. TURHAN TAN Yurddaş Korkma, çünkü; Bankada Türk paran mı var? Türk parası en sağlam paradır. Artırma Kurumu bizimkini çağırdım. Bu alçağın, elinde dolu çifteyle durduğunu gördümdü ama, nasıl oldu da davranamadım; handeyse aklım başıma geldi. Gitme yahu! Elinde tüfek var, bir kötülük erecek diye bağırmamla kurşunun vızlaması bir oldu. Çocuklar bağrışarak eve kaçtılar. Ben doğru jandarmalara koştum. Efendi, işte sana hepsini dedim. Orada jandarmalarla bizimkini kanlar içinde bulduk. Daha ne diyeyim? Bu alçaktan öcümü alacaksın.» Jandarmalar da şöyle söylüyordu: « Yetiştığimiz zaman iş işten geçmişti. Kadın, kocasının üstüne yığılmış, ağlayıp duruyordu. Tarladan geçip doğ" ru Mahmud Beyin evine gittik. Bizi kendi karşıladı. Tıpkı burada olduğu gibi köşesinde rahat rahat oturuyordu. Seni karakola götüreceğiz derken, o hayretle bakıyor, bize kahve ısmarlıyordu. O sırada kaç kişi gelse de, bu adam katildir dese insan gene bir türlü inanamaz». • Nihayet avucumdadır. Bin şahid getirse para etmez! diye Cemal sözünü bitiıdi. Az sonra: Kâtib, ne anlatıyor? diye sordu. lArkasi var} Ulusal Ekonomi ve adcurrL Cumhuriyetin içtimaî romanı: 37 Yazan: Hilmi Ziya Lânet olsun, hepsinden tiksiniyo rum! diyordu. Köşemde gırtlağımı yırtıp durayım. Beş gün sonra gene zindan kapıları açılacak. Onlar gene el üstünde, davacılar okkanın altında olacak. Veyl mağlublara! Demir bu sırada, kafasını burgu gibi delen plânlarından başka birşey düşünmüyordu. Belki de bu sözlerden çoğunu anlamamıştı. Fakat son cümle üzerine birden kendine gelip: Yenilmiyeceğiz! diye bağırdı. Hakikaten doğru şeyler istiyorsak, on lara inanıyorsak, bütün gücümüzle uğ raşacağız. Tırnağımızla toprağı kazıp gene yenilmiyeceğiz. Cemal, ümidsiz bir tavırla: Boşuna! diyordu, rüya gören in sanlarız. Hayatı yaşamıyoruz. Bırak canım, kökü bitmiş köhne ağaclar gibi içimize kıvrılıp, vehimlerimizi hakikat sa narak gideceğiz. Bize lâyık olan budur! diye yumruğunu vuruyor ve yerleşmiş bir nezle artığile kuru kuru öksürürken: Doldur bakalım şu bardağı! diye seslenerek bütün hmcını döken acı, sü rekli bir kahkaha atıyordu. Bir müddet ikisi de sustular. Derhal sözü değiştirmek istiyormuş gibi, Demir: Çok vak'a var mıydı? diye sordu. Yok... dedi. On dört küçük, üç büyük. Gemlikte iki gün kaldık. Geri tarafı yollarda, köy odalarında geçti. Birkaç cürmü meşhud, bir izalei bikir. A ralarında hakikaten korkunc iki vak'a vardı ki hatırladıkça tüylerim ürperir. Sırtlan kuzuyu parçalarken or tada vak'a yoktur. Bir adam bir adamı öldürürse, bu da her zaman büyük vak'a sayılmaz. Fakat bir adam halkın önünde bütün ailesile beraber bir başkasmı ölümle tehdid ederse, işte bu bir vak'adır! Çünkü bozulan bir insanın değil, insanlığın huzuru. Hiç şüphe yok ki kurşun Mahmud Beyin tarlasından gelmiş. Kadmcağız ayaklarıma kapanıyor, bağırıyor, yalvarıyordu. Bu halde ondan birşey öğrenmek kabiî olmadığı için jandarmaları dinledim. Ertesi gün kadını tekrar getirdiler. Bu, Mahmud Bey denilen herif hakikaten korkunc adam! Karakolda, ayak ayağa atmış, sakin oturuyordu. Beni görünce, hiçbir şey olmamış gibi kalktı. Surah kireç kadar sarı, ürkerek giren kadm onu görür görmez üzerine atıldı: «İşte bu adam kocamı öldürdü! Bu adam ocağımı söndürdü! Onu mahkemelerde süründüreceğim.» diye bağırıyordu. Jandarma lar zorla ayırdılar. Herif, kendisile hiç ilisiği olmıyan bir vak'ayı seyreder gibi sükunetle, sıgarasını içiyor: Efendi, bu kadm çıldırmış. Ne onunla, ne kocasile alâkam var. diyordu. Odalarını ayırdım. Kadını yeniden teskin edip dinlemeğe çalıştım: « Bizimki zeytin ağaçlarının kenannı eşeliyordu. Ben de, ortanca kızla bahcede kurumuş bezleri topluyordum dedi. Bu adam, bana azarlar gibi, git kocana söyle buraya gelsin! diye seslendi. Ne yalan söyleyim, hepimiz ondan korkarız. O bağırınca ben hemen seğirtip İ