23 Ekim 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

23 Ekim 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHIJRÎYET 23 BirÎHcîteşrin 1936 sporumuz Buyuk gureş müsabakaları Serbest güreşlere en namlı pehlivanlarımız giriyor Eminönü Halkevi, millî sporumuz olan güreşe yeni bir hız vermek üzere büyiik bir teşebbüse girişmiş bulunmaktadır. Cumhuriyet bayramına tesadüf eden ayın yirmi dokuzunda Taksim stadmda başlayıp üç gün sürecek olan alaturka güreşler, şüphe yok ki yurdumuzda şimdiye kadar bu sahada yapılmış olanların en büyüğü ve en parahsı olacaktır. Alaturka güreşlere iştirak eden pehlivanlann çok defa işi ciddî tutmıyarak danışıklı dövüştükleri ve bu yüzden se yirciler üzerinde fena tesirler bırakarak bu millî sporu baltaladıkları maatteessüf, bir hakikattir. Halkevinin bu güreşleri tertib eden komitesi bu gibi uygunsuz hallere mâni olmak için esaslı tedbirler aldığım ve bu arada berabere kalmağı kaldırdığmı memnuniyetle haber aldık. Diğer taraftan bu güreşlere iştirak edecek pehlivanlanmızm da organizas yonun büyüklüğile mütenasib ciddî bir |ekilde çarpışmağa mecbur olacaklan düşünülürse meraklısı olsun olmasın bütiin seyircilerin müsabakaları büyük alâka ile takib ve dolayısile bu millî spo Himuzun taammümüne hizmet edecek lerinden sevinmeliyiz. Halkevi güreşlerine iştirak eden pehlivanlanmızı gözden geçirirsek hemen hepsinin pehlivan evlâdı, pehlivan yeğeni ve yahud dünyaca tanınmış pehlivanlar yetiştiren bir yerin çocuğu olduğunu görürüz. Eski hatıralar Çayanın Istanbulda yaptığı maçlar Ahmd Fetgeri, Taksim sirkindeki maçların iç yüzünü anlatıyor Meşhur profes yonel Macar pehlivanı Çayanın bütün Türk pehlivanları nı yendiği iddiası üzerıne dünkü nüshamızda kendisine icab eden cevabı vermiş tik. Bu hususta dün Güreş Federasyo nu başkanı Ahmed Gureş Federasyonu Ahmed Fetgeri ile de gö" *eisi FetgeH rüştük. Ahmed Fetgeri bize şunları söyledi: « Çaya, vaktinde çok değerli bir güreşçi olmakla beraber mehareti güreşten daha ziyade böyle güreş gruplarını idare etmekteydi. Bütün o güreşler profesyonel güreşleri olduğu için bugün bunlarla kat'iyyen alâkadar olmak istemezdim. Fakat, bugünkü . nüshanızda da mevzuu bahsettiğiniz veçhile eski pehlivanlanmızm hepsini yendiği iddiası beni de sinirlendir. Madem ki siz soruyorsu nuz, ben de bildiklerimi şöyle kısaca anIatayım. On senelik yol Havada bir mülâkat programı yapılıyor Amerikalı tayyareci ka ANADOLUDA RUHELİ KÖY DÛGİİNÜ 1 929 senesinde Belediye tarafından yapılmış olan on senelik kanalizasyon programı 939 senesi nihayetinde bitmiş olacaktır. Bu suretle her sene bütçeye ko nulan beş yüz ilâ yedi yüz elli bin lira arasındaki tahsisat ta tasarruf edilecek" tir. Bunun yerine on senelik bir yol programı tanzim edilerek tasarruf olunacak paranm buna tahsisi için şimdiden ted birler alınmaktadır. Kadıköy Kurbalıdere kanalizasyon inşaatının da bu sene içinde ikmali takarrür etmiştir. Şimdiye kadar kanalizas dın foto muhabirimize neler anlattı? yona verilen paralar yola Yağlr, kirli saçları tel tel birbirine yapışmış, üstüste sarfedilecek sürdükleri boyalarla esmer yüzleri mor renk almıştı 2 Kasımpaşalı çengiler Sadıkzade vapuru Izmirden Mersine hareket etti Birkaç gündenberı devam eden şid detli lodos fırtması Marmara ve Ege denizinde oldukça hasaratı muoib ol muştur. Deniz Ticaret müdürlüğü lo dos fırtınasının tahrıbatı hakkında a lâkadar liman reisliklerinden malumat istemiştir. Fırtma sırasmda İzmir postasını yapmakta olan Sadıkazde vapu runun büyük bir tehlıke atlattığıru ve muayyen saatte İzmire varamıyarak civarda bir yere sığındığını yazmıştık. Aldığımız malumata göre, Sadıkzade vapuru fırtma yüzünden denizde tam beş saat bocalamış ve ancak geceye doğru İzmir limanma yarabilmiştir. Vapur mevkii müstahkemden müsaade verilmediği için geceyi Köstende ge çirmiş ve dün sabah dokuzda İzmir limanına girmiştir. Sadıkzade vapuru dün saat üçte İzmirden Mersine hareket etmiştir. lannda devam edecek olursa belki o zaman bu yapraklan da açanm. Maamafih bu sözlerimle Çayayı değersiz bir güreşçi gibi tanıtmak istedi ğim anlaşılmamalıdır. O zaman Çaya 22, 23 yaşlannda 1 18 kiloluk kaya gibi çetin, çevik, çok mahir ve çok idmanlı mükemmel bir pehlivandı. Hatta biz o zamanın amatörleri bütün kuvvetimizle Çayayı ve onun güzel oyunlannı taklide çalışırdık. Fakat, bu çok değerli pehlivan nıhayet 1 18 kiloluk bir vücud sahıbiydi. 140 kiloluk ve anadan doğma pehlivan olan Kurddereli gibi, 180 kiloluk 2,18 nıetro boyunda Filiz. Nurullah gibi tabiatin müstesna yarattığı pehJivanlarımıza rakib olmaktan çok uzaktı. O zamanlar çalgıyı bunlar çaldı, parsayı da Çaya ve kumpanyası toplamış tı. Fakat bugün artık Türk halkı gözünü açmıştır. O devirleri arıyanlar aldandıklannı bilmelidirler. Evvelki sene Istanbula gelen o koskoca güreş kumpanyasının akıbeti Çayaya ve emsaline bir ders olmalıdır. Mis Bessıe Oıoen Geçen senedenberi hususî tayyaresile dünya gezintisine çıkan Kaliforniyalı bir Mis birkaç gündenberi şehrimizde bulunuyor. Mis Bessie ile görüşmeyi tasarlamıştım amma kendisini bulup yarım saatlik bir cevelân yapmak için üç gün kadar aramak lâzım geldi. Kırk yaşına geldiğini iddıa edip durmasına rağmen hâlâ çok dinc ve genc bulunan bu Amerikalı kadın pilotla güzel İstanbulumu zun üstünde bir limuzin kadar şık kırmızı sefinesile dolaştıktan sonra mesleğinde hakikaten mahir olduğu hissedilen Mis Bessie ile bu mülâkatı bir muvaffakiyet addetmek lâzım geleceğini itiraf ettim. Tayyarenin motör gürültüsü de kendi gibi küçük olduğu için bu havaî tenez zühümüzde çok şükür büsbütün put gibi oturmak mecburiyetinde kalmıyordum. Bir taraftan şehri mürtesem düşürerek kendi resimlerini çekmeğe uğraşırken, bir taraftan da ufaktefek suallerime devam ettim. Filhakika söz söylemek hususunda hiç müşkülpesendlik göstermiyordu. O anlatmağa başladı: « Tayyarem saatte 200 kilometro sürate maliktir. Altı saat kadar da havada kalabilir. Havacılığı çok severim. Benim tayyareci oluşum romantik bir tesa düfün neticesidir. Bundan 14 sene evvel İngilterede bulunuyordum. Pariste de teyzem otururdu. Bir gün kendisini ziyarete gittim ve bu seyahitimi tayyare ile yaptım. Tayyareye ilk defa binmi§tirp. Çok hoşuma gitti. Ondan sonra bende bu mesleğe karşı dehşetli bir temayül başladı. Bir gün gazetede bir yazı gördüm. Bir tayyare muallimi talebe aradığını ılân edıyordu. Tereddüd ve kor ku içinde kendisine müracaat ettim. Bu zatla karşı karşıya geidığimiz zaman bana ilk sorduğu sual «100 dolann var mı?» oldu. Ben de var, dedim. Ve on dan sonra çahştık, pilot oldum. Şimdi benim en büyük zevkim budur. Tam bir sene evvel Kalıforniyadan ayrıldım. Denizi vapurla geçtim ve Belçıkada karaya ayak bastım. Oradan sonra tayyaremle Avrupanın hemen bütün şehirlerine uğrıyarak buraya geldim. Buradan Ankara Konya, Adana, Haleb, Bağdad, Buşır, Kalküte ve Şanghaya gideceğim. Şimdiye kadar gördüğüm şehirler içinde en çok hoşuma giden Istanbul oldu. Fakat burada en az birkaç ay kalamadığıma çok müteessirim.» Sordum: Seyahatinizin gayesi nedir? Kaliforniyaya varmak. O halde neden memleketinizi terkettiniz? Çünkü Kaliforniyadan ayrılma dan Kaliforniyaya dönülmez de ondan. Buraya tekrar gelecek misiniz? Hayır. İstanbul Kaliforniyaya çok uzak. Sonra burada hayat çok pahalı. Kaliforniya buraya nazaran belki beş altı defa daha ucuzdur. Yanra saatlik fakat İstanbulun her tarafını görecek kadar bir seyahatten sonra gene döne döne Yeşilköy hava meydanına indik. Ben, ondan evvel yere atlıyarak Amerikalı Misi elinden tutup indırmeği düşündüm. Fakat o benim inmeğe davrandığımı görünce: Yoook, dedi. Benim tayyareme binen hatıra defterime birşeyler yazma dan dışanya çıkamaz. Ben şimdiye kadar birçok memleketler gezdim, şu gördüğünüz hatıra defterimde yüzlerce insanm elyazılan vardır. Hem şimdiye kadar bir gazetecile hiç uçmadım. Bu itibarla defterime kendi lisaninızla kaydedeceğiniz birkaç satır benim için çok kıymetli olacaktır. Bana uzattığı maroken cildli hatıra defterine şu satırları karaladım: «Bir kadın pilotla ilk defa uçtum. Bu heyecanlı hatırayı her zaman için hafızamda saklıyacağım. Size muvaffakiyetler dilerim.» Orta yerde bir yol aralanmtştı. Pembe krepdoşin elbiseli, beyaz yuzlü, siyah saçlı, guzel bir genc kız göründü Bizi, pencerelerinin önü kerevetli, ve duvannda bir gaz lâmbası asılı olan, tahtalan kılimsız halısız, boş bir odaya aldılar. Minderlerin üzerine sıralanarak oturduk. Tatlı kokusu almış sinekler gibi, siyah çarşafh kadınlar odaya dolmağa başladı. Bazıları selâm alıyor, keyif soruyordu: Nicesin? Nasıldır kifin? Naptın, imisin? Hepsine ayrı ayn teşekkür ediyor, hatırlarını soruyordum. Genc kadınlar evli olduklarını boyunlarındaki tek beşibirlikten, ellerinde, kucaklarında, ka rınlanndaki çocuklardan anhyordumelimizi sıkıyorlardı: Hoş gelmişsiniz! Nasılsınız? Diyorlardı. Oda, bir ucu merdivenlerde kalan büyük bir kalabalıkla dolmuştu. Çocukların ağlamaları, vınlamaları, huysuzlukları, kahkahaları; annelerin, ninelerin, dur, otur, yapma, etme! sesleri; keyif sormalar, birbirine karışıyor, başım, kulaklarım uğulduyor, gözlerim karariyofdu. ' "' l " 1 ' ' "•' "•" Bir aralık, odanm kapmın içini dolduran kalabalık yerlerinden kımıldadı, oynadı, yana, geriye açıldı. Orta yerde ince bir yol aralanmıştı. Pembe krepdoşin elbiseli, topuklu kırmızı terlikli, beyaz yüzlü, siyah saçlı, güzel bir genc kız göründü, bize doğru gülümsiyerek yaklaştı; ellerimizi sıktı: Hoş geldiniz!.. Hoş bulduk... Odanm içindeki kalabalığın gözleri, bizden ayrılarak gelıne dönmüştü. Hergün gördükleri, bildikleri, konuştuklan bu genc kız, pembe krepdoşin elbisesi, topuklu kırmızı terliklerile, mutfak ma şasile, yahud temel çivisile kıvrılmış talaş talaş saçlarile, değişmiş, onlar için başka bir dünyanm insanı olmuştu. Ortalığı bir mabed sessizliği kaplamıştı. Geline bir iskemle getirdiler. Köşeye oturdu. Herkes ona bakıyordu. Genc kızın yanaklan, elbisesi gibi pembeleşiyor, uzun, siyah kirpikli gözkapakları, derin bir utanışla örtülüyor, arasıra kaçamak bakışlarla bize gülümsiyerek tekrar önüne bakıyordu. Birdenbire, durgun kalabalık, sessiz insanlar dalgalanıverdi. Dışarıdan, heyecanla kısılmış bir ses bağırmıstı: De gayri örtünün; çengiler, çalgıcılar geliyor... Gelinin üzerine bir örtü örttüler. Kadınlar, çarşaflarının pelerinlerine sann dılar, bizi unutmuşlardı. Kapmın önüne üşüşmüşlerdi. Biz bu siyah örtülü, kalın insan duvannm ardmda kalmıştık. Çalgı geldi. Dışanda, çatlak bir keman sesi akord yapıyor, udun telleri üzerinde çarpa çarpa mızrab dolaşıyor, macuncu klârneti makamlar arasında gezinirken, kalın bir kadın sesi, bir şarkı mırıldanıyor, bütün bu akordlara, temposuz zil şıkırtıları karışıyordu. Nihayet sazların hasta kaburgaları nın,, düğümlü kirişlerinin imkân ve ta hammülü nisbetinde akordlar birbirini tutu. Erkek sesine benziyen kalın. fakat kötü iki kadın sesi, çalığı ile birlikte şarkıya baslarnıştı: Dağda da davar güderim, Emineme selâm ederim, Eminem kızını vermezse, Basımı alır giderim. Eminem. Eminem çakır Eminem, Gözlerinin altı çukur Eminem... Bütün ev, zıngır zıngir sallanıyor, titriyor, çengilerin zilleri, ne şarkıya, ne de saza uymadan şıkırdıyor, km^etli gümgümlerle vurduklan topukları taban tahtalannda ötüyordu. Şampin Hüseyni hatırladım. Ballan dıra ballandıra anlattığı çengileri görmek* kısmet olmamıştı. Köşede oturan gelin, bize işaret etti. Sonra fısıldadı: Dışarı çıksanıza! Yerimizden kıpırdamadıgimızı görünce, kapı önünde duran ihtiyar bir kadına seslendi: Emne aba, Emne aba... Baksana be... Misafirler birşey görmüyor. Birer iskemle çıkar da, dışarıda otursunlar!... Biraz sonra Fmine abla, bizi dışanya «buyurttu» çalgıcılann tam karşısına üç iskemle koymuşlardı. Oturduk. Çengiler, belki seksen kilo ağırlığmda biçimsiz vücudlü, yaşlı iki kadındı. Ustlerinde eski, yakaları, kollan yırtık. sökük birer elbise, ayaklannda bandları kopmuş örgü iskarpinler vardı. Yağlı, kirli saçları, tel tel birbirine yapışmış, ystüste sürdükleri boyalarla esmer yüzleri mor bir renk almış, yanaklan benli, kaşları rastıklı, gözleri kuy • ruklu sürmelıydı. 'A'Jhn dişler sıhtan ağızlannda' büyük birer sakız vardı. Şarkı söylerken sakızlaH çıkanp' eltiselerinın yakalanna ya • pıştınyorlar, susunca, tekrar ağızlanna alarak çat çat patlatıyorlardı. Biz, dışanya çıkınca, bütün saz heyetinde bir hareket, bir kıpırdanma oldu. Daha istekli, daha bilgiç tavırlarla çal « mağa başladılar. Çengiler, büsbütün bağırarak şarkı söylüyor, zillerini şıkırdatıyor, topukla • rını yere vurarak edalı edalı göz süzü • yorlardı. Sofanın dörtbir yanına, merdivene, çuvallann, sandıklann üzerine misafirler çömelmiş, oturmuşlardı. Herkeste, saygılı bir sessizlik, bakıyorlar. Kad;nlar o kadar kendilerinden geç mişlerdı ki, kucaklarında uyuyakalan çocuklarının başlan yana sarkıyor da haberleri olmuyordu. Çengiler yanm saat kadar, taban tahtalarını çöktüre çöktüre oynadılar. Sonra herkesten parsa toplıyarak, «saz heyeti» ile beraber gittiler. Kalabalığın bir kısmı, onlann ardından merdivenleri indi. Ortalık biraz bosaldı. Evin erkeği gülerek yanımıza geldi: Nasıl iyi ettim dil mi (değil mi) ? Getirttim çengileri ulan evinden... Daha çok tutamadım. Saz bizim değil, ulan evinin... Geceye daha çok eğlenirsiniz gayri... Evin erkeğine teşekkür ettik. Çekildi gitti. Köşede oturan kadınlar konuşuyorlardı: Çengiler Kasımpaşadan gelmiş!... Neden, fistanlan güzel değildi?. Sen onları gece gör asıl... Ne fistanlar giyecekler... Seslerinde bir imreniş, ve biraz da kıskanclık doluydu... Evvelâ Çayanın çerçevesini çizmek faydalı olur. O zamanki güreş müsabakalarını Arditi ve Çaya müştereken organize ederlerdi. Avrupadan gelen bütün güreşçilerin direktörlüğünü Çaya, buradaki islerin idaresini de Arditi deruhde etmişlerdi. Binaenaleyh Çaya, getirdiği güreşçilerin kendisini yenmelerine müsaade edecek kadar aptal olmadığmdan muMeselâ yanm dünya diye anılan Sü kavelelerin ona göre tanzim edileceği pek leymanın babası Küçük Ahmed, dayısı tabiidir. da Kurddereli ile pek çok defalar tutuşTürkiyeden çıkacak güreşçiler karşı muş olan Öküzcü Ahmed pehlivanlar larında daima Arditiyj bulmuşlar, mudır. vafık güreşçi bulunmayınca da Arditi Tekirdağlı Hüseynin babası Ali Os onları bulmuştur. Bu iki ortak için Ça man pehlivandır. Mandıralı Ahmed peh ya daima eldebir (as) olarak saklanmak livanın senelerce çıraklığını yapmıştır. gerektiğinden bütün organizasyon plân Arifin babası veya dayısı pehlivan lan bu esasa göre tanzim edilmişti. değildir amma kendisi Şumnuludun Çayanln filhakika yendiği Türk penŞumnu ise dünyaya nam salmış Koca livanları olmuştur. Bunlar ya çok ihti "Yusuf gibi bir pehlivanın doğup yetiş yarlamış eski pehlivanlar, yahud da bi tiği yerdir. rinci plânda olmıyan Pangal Mehmed, Bu misalleri çoğaltıp Halkevinin or Silivrili İzzet, Sebeblj Hüseyin ve saire ganizasyonuna iştirak eden bütün pehli gibi güreşçilerdir. vanlarımıza teşmil edebiliriz. Bu misal Kurddereli gibi hakikaten kurd olan leri saymaktan maksadrmız ise çok basitpehlivanlar tuzağa girmemişler, belki ilk Hr: güreşler için müsaadekâr davranmışlar Birkaç sene sonra meşhur olmuş yeni dır. Nitekim Çayayı son müsabaka ak bir pehlivanımızın hayatını veya güreşe şamı Kurdderelinin karşısında çok sinirli başlayışmı kendi ağzından naklederken, ve çok kaçamak yollar arar bir halde küçükken filânca pehlivanı seyretmiştim, görmüştük. Bir aralık pehlivanımızı kızvücudünün heybetine, güreşinin çetinli dırdı, Kurddereli bir nara ile şedid bir ğine kapıldım ve ben de heveslenerek çahücuma geçti. Bir çaprazla Çayayı önülıştım ve işte bu hale geldim; yolunda ne katıp sürmeğe başladı. Bu sırada Çabir cevabla karşılaşmamız çok kuvvet ya muvazenesini kaybettiğinden pistin üli ihtimal dahilindedir. zerinden seyircilerin arasına yuvarlandı.. Bütün pehlivanlarımızı bir araya topAyağa kalktığı zaman bir kolunu arkalıyan bu gibi ciddî organizasyonlann sık sık yapılmasını temenni ederken bu se sına saklayıp bariz bir şekilde Kurdde ferkinin ortada dolaşan bir çok dediko relinin karşısına tek kolla dikilmek istedi. dulan ve iddialan da kökünden hallet Kurddereli bunu merdliğine yakıştıramadığından reddetti: (Bu kızan kim olu mesini istiyoruz. yormuş ki bana tek kolla çıkacak!) diCim Londosun Istanbula gelmesi münasebetile Kara Ali, Tekirdağlı Hüse ye bağırarak reddetti, Çayaya keyfiyet yin, Mülâyim ve Dinarlı Mehmed peh söylendiği zaman bir kolunun omzundan livanlar arasmda bir türlüı er meydanına sakatlandığını iddia etti. Seyirciler araintikal etmiyen iddialar unutulmuş değil sından miralay Arif Bey isminde bir doktorumuz hemen Çayanın kolunu mudir. Yağlı ve serbest güreşler arasında pek ayene etti ve müsabaka yapmasına bir büyük fark olmadığı gibi Halkevinin ter mâni olmadığmı söyledi. Bunun üzerine tib ettiği müsabakalar bu iki nevi güreş halkm heyecanı önünde hakem heyeti üzerinden yapılacağmdan yukanda is Çayaya birkaç defalar doğru güreşmesimi geçen pehlivanlanmızm tutuşmalarma ni ihtar eylediği halde güreşten istinkâf edince mecburen mağlubiyetine hüküm hiçbir mâni yok demektir. Yalnız şimdiye kadar kaydedilen verildi... pehlivanlar arasında Dinarlının ismine tesadüf etmedik. Dinarlı Mehmed Türkiyede oldukça sevgi ve şöhret kazanmış bir gencdir. Merakhlann kendisine besledikleri bu sevgiyi muhafaza etmelerini ve şöhretinin de kınlmasını istemiyorsa ,Dinarlının bu müsabakalara iştirake karar vermesini halisane tavsiye ederiz. Müsabakaya girecek pehlivanlarımız, ayın 28 inci günü hep beraber Cumhuriyet abidesine çelenk koyacaklardır, bu münasebetle Tekirdağlı Hüseyin bir nutuk söylivecektir. Şimdi size sorayım; burada kim ga libdir?.. Filhakika ertesi günü Çaya, gene bugünkü gibi meydan okumalar yaptı, fakat, Çaya ile o şekilde müsabaka yaptığından dolayı 25 altin lirası kesilmiş olan Kurddereli, evvelâ bu parasını, sonra da Çayanın ileri sürdüğü bin frangın bir ele teslim edilmesini istedi. Gerek Çaya ve gerek Arditi bu tarafa hiç ya naşmadıklarmdan Çaya da meydan o kuduğile kaldı, zaten bu meydan okuyuş ta gelecek seneyi temin maksadından baska birşey değildi... Filiz Nurullah pehlivana gelince; o sene Taksim sirkini Besiktaş kulübü himayesine almıştı. Bu sebeble müsabakalann safahatına, içyüzüne daha iyi nü fuz etmek fırsatını bulmuştum. Hatta Çava ile Filizin son müsabakasında ben de hakem heyeti arasında bulunuyor dum. Pek elim ve spor bakımından pek acı olan bu safhayı bugün açmak istemiyorum. Şayed Çaya pehlivan palavra Bu hafta yapılacak lik maçları T. S. K. Istanbul Bolgesı Futboı Ajanlığından: 24,10/1936 cumartesi gunü yapılacak lik maçları: Taksim stadi: Saha komiseri Samım Talu. Hılâl Guneş B takımları saat 13,30. Hakem Taiât Ozışık. Galatasaray . Beykoz B takımları saat 15,15. Hakem Samım Talu. Fenerbahçe stadı; Saha komıseri Feridun Kılıç. Lstanbulspor Topkapı B takımları saat 13,30 hakem F. Kılıç. Fenerbahçe Vefa B takımları saat 15,15. Hakem E. Ersoy. Beşıktaş stadı: Saha komiseri Rıfkı. Anadolu Eyub B takımları saat 13,30. Hakem Rıfkı. BeşiKtaş Suleymaniye B takımları saat 15,15. Hakem Tahsın. 25/10/1936 pazar gunu yapılacak lık maçları Taksim stadı: Saha komiseri Şazi Tezcan. Doğan Davudpaşa A takımları saat 11,30 Hakem Ferıdun Kılıç. Guneş Hılâl A takımları saat 13,10 Hakem Şazi Tezcan. Galatasaray Beykoz A takımları saat 15. Hakem Ahmed Âdem. Fenerbahçe stadı: Saha komiseri Adil Giray. Beylerbeyi Kasımpaşa A takımları saat 11.30. Hakem Adnan Akın. Istanbulspor Topkapı A takımları saat 13,10. Hakem İzzet Apak. Fenerbahçe Vefa A takımları saat 15. Hakem Adıl Giray. Besiktaş stadı: Saha komiseri Nuri Bosut. Ortakoy . Feneryılmaz A takımları saat 11.30. Hakem Samım Talu. Anadolu Eyub A takımları saat 13,10 Hakem Halıd Galib. Beşıktaş Suleymaniye A takımları saat 15. Hakem Nuri Bosut. Not: 1 Hakemler doğrudan doğruya hakem komitesi tarafından seçilmektedır. 2 Yan hakemleri intihabı orta hakeme bırakılmıştır. 3 Maçlar tam ilân edılen saatlerde başlıyacağmdan her takım vakti muayyeninden on dakika evvel sahaya çıkacak, lisans tetkik muamelesi, kale mtıhabı ya pıldıktan sonra maça tam vaktinde başlanacaktır. Azamî beş dakika geçtiği takdirde hakem gelmıyen tarafı dağlub addedecektir. 4 Kastî favul yapan ve mugayiri nezaket hareketlere tevessıü eden, bilhassa kavgaya sebebıyet veren oyuncular hak kında en şiddetli cezalar tatbık edilecektir. CAHfD UCUK Müreftede imar faaliyeti Mürefte (Hususî) Uzun ihmal yıllarmdan sonra imar işini ele alan Mü reftede eskiler sökülüyor, yerine ye niler yapılıyor. Senelerce hakikaten leke gibi duran Müreftenin sahil bo vundaki ahşab barakalar sökülmüş, yerlerine Mürefteye yakışacak büyük bir park yapılmış, parka da Genel Enspektör Kâzım Diriğin ismi veril miştir. Parka dikilecek Atatürk hey keli burasmı bir misli daha güzelleştirecek, ve 'şereflendirecektir. Müreftede 935 senesinde nahiye müdürü Kemal Korolun devamlı çalışmaları sayesin de mevcud bina adedine göçmen evi, resmî ve hususî 140 binanın ilâvesi iftiharla kavdedılmeğe değer hareket lerdendır. îmar işi ayni hızla devam ediyor. Hakemlerimiz çalışıyor Geçen hafta yaptıkları içtimada pa zartesi günleri teknik mesail üzerinde münakaşalı toplantı ve perşembe günleri saha idmanları yapmağa karar veren futbol hakemlerine dün saat 15 te Taksim stadmda millî takım antrenörü Mister Buot tarafından bir saat süren kültür, fizik hareketleri yaptmlmıstır. Federasyon Reisi Hamdi Emin Çap bu çalışmalarda hazıf bulunmustur. NAMIK GÖRGÜÇ

Bu sayıdan diğer sayfalar: