CLJMHl K1YET 2 Birinciteşrin 1936 Türk Dili üzerinde TETKiKLER ( Şehir ve Memleket Haberleri ) Siyasî icmal Kendisine yüz vermediği için Bir terlikçi yengesini bıçakla öldürdü Dün öğleye doğru Ramide bir cinayet olmuş, genc bir terlikçi, fena mak sadlar beslediği yengesini, kendisine yüz vermediği için altı yerinden bıçaklıyarak öldürmüştür. Cinayet şöyle olmuştur: Ramide Cuma mahallesinde 29 numa Kayınbiraderi tararalı evde oturan 21 fmdan öldürülen vaşlarında terlikçi Huriye Halid, yengesi 25 yaşlarında Huriyeye gönül vermiştir. Halid aylardanberi yengesini daima rahatsız etmektedir. Halid Raminin tenha bir yerinde oturan Huriyenin evinde yalnız bulunduğu zamanlarda bahaneler icad ederek kadıncağızı gafil avlamak is temekte, fakat namuslu bir kadın olan Huriye kayinbiraderinin çirkin maksadr nı bildiğinden buna göre tedbir almak tadır. Nihayet, Huriye sarkıntılığa başlıyan Halidin vaziyetinden üvey ağabeysi Arifi de haberdar etmiş, iki kardeş bu yüzden darılmıştır. Cinayetten bir gün evvel Arifin evins gelen Halid yengesini yalnız yakalamak arzusile ve bir alacak meselesini bahane ederek eve girmek istemişsc de muvaffak olamamıştır. Dün sabah Arif çalışmakta olduğu saçma fabrikasına gidince, Halid, işini b r rakmış ve yengesinin evuıe gitmiştir. Huriye evinin kapısında otururken Halid görmüş, fakat Halidden korktuğunu belli etmemek için içeri kaçmamıştır. Halid gülerek Huriyenin yanına gelmiş ve eve girmiştir. Huriye kaynının ser bestçe eve girmcsine kızmış ve arkasından yürüyerek, hırsla: « Ne istiyorsun çabuk söyle?» diye bağırmıştır. Genc terlikçi cevab vereceği yerde kapıyı birdenbire üzerlerine kapamıştır. Tehlikeyi sezen kadıncağızm aklı başına gelmiş, kaçmak istemiş ise de Halid kendisini yakalamıştır. Bu sırada Huriye her nasılsa sokak kapısını açmağa mu vaffak olarak dışan fırlamış ve karakola doğru koşmağa başlamıştır. Karakolda başına gelenleri anlatan Huriye Halidin yakalanmasını istemiş ve memurlann gelmesini beklemeden tekrar evine dönmüştür. Bu sırada evden çıkan Halid yengesinin karakola müracaat ettiğini öğrenince: « Vay demek beni şikâyet ettin ha!» diye bağırmış ve biraz sonra evine gitmekte olan Huriyeyi yolda yakala mıştır. Huriye daha söz söylemeğe vakit bulmadan Halid belindeki kunduracı bıçağını çıkarmış ve kadını tam altı yerinden bıçaklamıştır. Yengesinin: «Can kurtaran yok mu?» feryadı üzerine aklı başına gelen Halid hemen bıçağının kanlarını silmiş ve kaçmıştır. Huriye oracıkta ölmüştür. Müddeiumumî muavinlerinden Şefik cinayet mahalline gelerek dün gece geç vakte kadar tahkikatla meşgul olmuştur. Katil, Eyübde polisler tarafmdan yaka* lanmıştır. Bir beytin GüneşDil metoduna göre tahlili yadır. Hakikaten birşeyin aslı, esası, varlığının meşalesi demektir. Foyası meydana çıktı, demek, altlarına foya konulan ve bu suretle kıymetleri yükseltilen taşların foyaları anlaşı hnca yani kendilerine parlakhk, kıy met veren madde meydana çıkmca, bu parlakhk ve kıymetin esası ne olduğu, nereden geldiği malum olunca o taşın hakikî mahiyeti belli oldu, demektir. Binaenaleyh burada esas, hayat, şetaret ve parlakhk foyadan geliyor. Kelimede hayatiyet mündemic olduğuna şüphe yoktur. Yukarıki misalde söylediğimiz taşın kıymeti ona konulan foya ile tezahür ve tezayüd ettiğine nazaran (foya) kelimesinin Güneş Dil teorisi analizi ile çıkan manası doğru ve binaenaleyh kelimenin Türklüğü aşikârdır. Bu (foya) kelimesinin Türk dilinde yaşamakta olan ve hepsi ayni anlamı ifade eden diğer şekillerini altalta yazahm: fu fi: hayat, varlık, hiçten çıkıp büyümüş olan şey; meselâ: fu + fi Mm Gle.m fi + de = fide fi + dan = fidan fi + liz = filiz F ve B harflerinin tebadülleri ka idesine göre: Bi + tik = Bitik Bi + tmek = Bitmek Bü + ümek = Büyümek Bütün bu Türl kelimelerinin de lâleti şudur ki fi, fu, Bi, Bü unsurlarınm hepsinin bir oluş, meydana çıkış, esaslı varlığının tezahürü, yani hayatiyeti manası mevcuddur. Mevzuumuz olan fuye kelimesi nin manası da bundan başka birşey değildir. Onda esas varlık, efsun, hayranhk verici, birsey, hayat var dır. Bu iki şekil birbirinin aynidir; bundan anlaşılıyor ki Yarkın gibi Revnak ta Türk kökünden bir keli medir. X/7 Yakut Bu kelime için lugatlerdeki «bir nevi kıymettar cevherdir» demekle iktifa ediyorlar, biz bu kelimenin Güneş Dil teorisi metodile yapacağı mız tahlili neticesinde tam türkçe olduğu neticesine varmadan evvel Türk lehçelerinde elyevm mevcud bulunan bir kelimeyi kayıd ve bunu analiz ederek ondan sonra lugat kitablarının arabca diye işaret ettikleri ve maamafih en ihtiyaca şayan bir Arab lugati olan Ahterii Kebirin dahi hiç kaydetmediği (Yakut) kelimesinin, analizi ile aralarmdaki birliği göstereceğiz: Bahsettiğimiz türkçe kelime (Yaktu) dır. Manası münevver, şaşaalı, ziyadır. Şimdi Güneş Dil metodile her iki kelimenin tahlilini yapalım: Doğru değil mi? Limonculuğumuzu himaye altına almalıyız Bir tacirimizden aldığunız mektubda deniliyor ki: «tstanbul gibi deniz kenannda olan bir memlekette İtalya, lspanya ve Suriye limonlarmın tanesi on iki buçuğa, iç memleketlerde yirmi kuruşa satıldığını görüp duyunca derhal faaliyete geçtim. Mersine giderek teşkilât yaptım. îki milyondan fazla limon aldım. Yerli limonlann Avrupa mahsulünden daha düzgün, daha büyük, daha sulu olduğunu isbat etmek için sureti mahsusada ölçü üzerine binlerce sandık hazırlattım ve balyalarla ince kâğıd götürerek ambalâj yaptırdım. En çabuk vasıtalarla ilk mahsulü Istanbula getirerek fiat kırdım. Benim bu hareketimi gören ve Türk malı yerine ecnebi malı satmak ta kendi hesablanna hiçbir mahzur gönniyenler beni ezmek ve teşebbüslerimi akim bırakmak üzere birleştiler. On lar da fiat kırdılar. Ben indirdim, onlar indirdiler. Nihayet iş zarara kadar dayandı. Bu tecrübe bana limon ticaretinin Türkler elinde olmadığını öğretti. Müsavi fiat karşısmda onlan tercih ediyorlar. Ben bu hale daha bir müddet dayanacağım. Fakat ben çekilince meydan onlara kalacak! Mersin, Tarsus, Silifke, Kelendire, Anamur, Alâiye ve Antalya havalisinde yeni mahsul kemale erdi. Uzun müddet tutulursa kurur, çürür. Fakat bu işin ticaretini adeta monopolize etmiş ve etmeğe çalışmakta bulunmuş olanlar boyuna Avrupadan mal getiriyorlar. Bu vaziyet karşısında biz bu Türk limonlarını nereye, kime ve kaça satacağız? İktısad Vekâletine, İstanbul Ticaret Odasma, Mersin Türkofisine müracaat ettim. Henüz bir cevab çıkmadı.» Okuyucumuzun anlattıklan enteresan bir vak'aya temas ediyor. Memlekette limonculuk yeni yeni inkisaf etmektedir. Biraz himaye ile pekâlâ limonculuğumuzu daha cok ilerleîebiliriz. O zaman ecnebi ıriallanna da ihtivacımız kalmaz. Bunun için de bir müddet limon üzerinden kontenjan verilmemesi, yerli limonculuğumuzun muhtelif vasıtalarla himaye edilmesi kâfidir; diyoruz. Ingiliz heyeti reisile mülâkat a İspanya hâdiseleri ve Akdeniz spanyadaki muharib taraflara silâh verilmemek suretinde devletlerin bi taraflığını muhafaza ve kontrol için Londrada teşkil ediien beynelmilel komisyon bir türlü faaliyete geçemiyor. Şimdiye kadar buna faşist Portekizin bu heyete girmemiş olması mâni oluyordu. İ=panyada faşist hareketi kuvvet bulup ahiren şimalî İspanyanın büyük silâh fabrikalarının bulunduğu Eibar şehrinin fasistler eline düsmesile bunlann haricden silâh getirmek ihtiyacı azaldığından Portekiz eski ihtirazî kayidlerini muhafaza ederek komisyona iştirak etti. Fakat Portekizin girmesinden sonra büsbütün yeni müskülât zuhur etmiştir. Bu d«faki zorluk kontrol komisyonun daki Sovyet Rusya ile faşist İtalya murahhasları arasında çıkan zıddiyetten i leri gelmektedir. îtalyan murahhası iane toplamak ve gönüllü kaydetmek gibi silâhsız yardımların da yapılmaması hakkında evvelce ileri sürdüğü ihtirazî ka yidlerin komisyonda herseyden evvel müzakere edilmesini istemistir. îtalya mu rahhası bu sözlerile Sovyet Rusyada a mele teskilâtı tarafmdan İspanyadaki a me!e için toplanan iane ve bunlarla sa tın alınan erzak ve levazımın İspanyaya gönderilmesinin lspanya hükumetine ve dolavısile komünist cephesine bir yardım oldugunu anlatmak istemiş ve bu hare ket devam ettikce îtalyanın da îspanyol faşistlerine yardımdan vazgecmek hususunda kat'î karar veremiyeceğine işaret etmiştir. Türk Ingiliz iktısadî işleri inkisaf edecek Ankarada memurlar için bahçeli kü çük evler yapacak olan Ingiliz sermaye darlar grupu mümessili M. Sumervil dün sabah Ankaradan Istanbula dönmüştür. M. Sumervil dün İstanbul kulübünde kendisile görüşen bir arkadaşımıza şun lan söylemiştir: « Ankaradan fevkalâde memnun olarak dönüyorum. Ankarada pek kısa biı müddet zarfında fevkalâde şeyler yapıl mıştır. Yeni Ankarayı ümidlerimin fev kinde güzel ve modern buldum. Her ta rafta bana karşı göstenlen fevkalâde sa mimî hüsnükabulle, kolaylık beni çok mütehassis etmiştir. İngiltereye karşı mev cud dostluk hissiyatı sayesinde Türk Ingiliz iktısadî ve malî teşriki mesaisinin çok iyi neticeler vereceğinden emin bulunuyorum. Malumunuz olduğu veçhile, Ankaradaki memurin kooperatıfi ile temaslara girişerek evvelâ memurlara mahsus kü çük evler yapmakla faaliyete başlamıya karar verdik. Bu hususta aramızda prensip itilâfı hasıl olmujtur. Küçük evlerin inşasından sonra Türkiyede daha vâs işlere gireşeceğiz. Bu teşebbüsler hak • kında da alâkadarlarla temaslarda bu lunduk. Muhtelif projelere dair bize 60 sahifelik uzun bir şartname verdiler. Bu şartname Istanbulda adamlarımız tarafmdan tercüme edilerek, tetkik için Londraya göndenlecektir. Şartnamelerin tetkikin den sonra, kat'î mukaveleleri imzalamak ve derhal faaliyete başlamak üzere tekrar memleketinize geleceğiz. İlk olarak memur evlerile işe başlamağa karar verdiğimizden, Türkiyedeki inşaat şartları hakkında da ayrıca tetkiklerde bulunduk. Bu meyanda yaz ve kış mevsimlerinde işçi ücretlerile, kereste, kum, çimento, demir gibi inşaat malzemesi fiatlan hak kında da tetkiklerde bulunduk. Bu tetkikler neticesinde yapacağımız evleri çok ucuza maledebileceğımizi ü mıd ediyoruz. Türkiyede işçi ücretıle kereste çok ucuzdur. Yalnız çimento fiatlan pahalı olduğundan makul bir tenzilât yapılmasmı teklif ettik. Bu hususta bazı dığer tekliflerde de bulunduk. Bütün tekliflerimiz müsaid şekilde karşılandı ğmdan, Türkiyede faaliyete girişmek imkânı hasıl olmuştur. D Yaktu: ağ + ay + ak 4 at +uğ Yakut: ağ + ay 4 ak 4 ut + (.) X7 Revnak Bu arabca kelimenin lugat kitablarındaki manaları şunlardar: Parlak, saflık, âbutap, fer ve ziya (Kamusu Osmanî) parlaklı, letafet, güzellik, taravet, ziynet (K. T.) letafet, parlakhk, âbutap (Naci Lugati) Ziynet, (Ahterî) Lugat kitablarında gördüğümüz izahlar bundan ibarettir. Kelime çır çıplaktır: Ne menşeine aid bir delâlet, ne de müştekkatı hakkında bir işaret vardır. Halbuki Güneş Dil teorisi metodile yapacağımız bir analiz bizim bu araştırmalarımCi salim bir neticeye erdirmelidir. Şöyle ki: Eğ + er f ev f en +ak Eğ: anaköktür. Güneş ve onun vasıflarından olan parlaklığı, ziyayı, hayat ve taraveti gösterir. Er: Bu anlamların bir süje veya obje üzerinde tekarrürünü gösterir. O süje veya obje de: Ev: dir. En: Yukanki anlamların kendi mu hitinden taşarak yaygın bir halde genişlemiş olduğunu gösteren bir un su/dur. Ak: Manayı tamamlandırıp isimlendiren Türk ekidir. Binaenaleyh eğerevenak ki son morfolojik şekli revnaktır. Taşkin bir sahada parlakhk, güzellik, saflık, hayat ve taravet demektir ,ve lugat kitablarının izah edemedikleri bu manasile ve Güneş Dil teorisi tahlilinden anlaşıldığı üzere türkçe bir kelimedir. Not: Bu kelimenin türkçede yaşıyan şekillerinden biri (Yarkın) dır. Bu da münevver, ziyadar ve parlak manasma gelir. Güneş Dil metodile tahlili şudur: 1 2 3 4 5 6 Ağ: anaköktür. Güneş ve onun vasıflarından parlakhk, ziya, renk ve şaşaadır. Ay: Anakök mefhumu kendi üzerinde tecelli ve tecessüm ettiren bir prensipal köktür. Ak: Bu mefhumu kendi uzerıne alan obje veya süjedir. At: Anakök mefhumunun bir süje veya obje üzerinde yapılmış olduğunu ifade eder ki o süje veya obje de: Uğ: dır. Bu hale göre Yaktu, filha"kika Türk dilindeki manasile, münevver, şaşaah, ziyadar ve parlak birşeydir. Bu Yaktu kelimesinin altma ana lizini yazdığımız Yakut kelimesi de ayni unsurlardan terekküb ettiğine nazaran ayni manayı ifade eden bir Türk sözü olduğunda şüphe yoktur. Hatta kelimeyi tamamlandırıp isimlendiren unsurdan mahrum bulunduğuna nazaran Yaktu daha çok türkçe ve manası daha çok tamam bir Türk sözüdür. X/// Hamra Bu kelimenin manasını bulmak için müracaat ettiğimiz Arab lugat kitablarında Ahterii Kebir: (Humret) için kızıllık, (Hamra) için de kızıl avrat, şiddet ve meşakkatle geçen yıl diyor. Kamusu Türkî (Hamra) nın manasını şöyle gösteriyor: Kırmızı, kızıl, surh. Naci Lugati (Ahmer) in müennesi olduğunu kaydettikten sonra (Ahmer) için kırmızı demekle iktifa ediyor. Biz Güneş Dil teorisi metodunun yanılmıyan analizile bunun kızıllık ve kırmızıhk manasını meydana çıkanyoruz. Şöyle ki: Ağ 4 ah j u n 4 ar f ağ Ağ: Anaköktür. Güneş ve onun türlü vasıflarından renk, kızıllık ve parlakhk ifade eder. Ah: Işte bu manayı üzerine ahp anakök yerine geçen bir unsurdur ki (ağah) = kızıl kırmızıdır. Am: Bu kıpkırmızıhğı temsil eden bir unsurdur. Ar: Yukarıda zikrettiğimiz mananın bir süje veya obje üzerinde tekarrür ve tesebbüt ettiğini gösterir ki o süje veya obje: Ağ: dır. Böyle olan şey, tabiidir ki, kırmızıdır ve yukanki analize göre türkçedir. Not (Hamr) sözünün arabcada bir harf değişikliğile Şarap manasına geidiği malumdur. Şarapta kırmızıhk olmakla beraber asıl vasfı (fermentation) denilen şey olup bu da hararetle hasıl olacağına ve bu keli menin anakökü olan (ağ) ın bir manası da güneşin vasıflarından bulu nan hararet olduğuna nazaran Şarap manasına gelen (Hamr) in de asli yeti Güneş Dil teorisile izah oluna bilir; ancak bu cihet konumuz hari cinde olduğundan şimdilik buna temas etmeğe lüzum görmedik. Sovyet murahhası kendi memleketin de îspanyol amelesi için iane top'amak suretile yardım edilmesi menedilemiye • ceğini ileri sürmüş ve bu yüzden Lon • drada beynelmilel gayet mühim bir toplantıda komünist devletin murahhasile faşist devletin murahhası çatışmışlardır. Münazaa çok ileri gittiğinden Sovyet murahhası keyfiyeti Moskovaya bildir meğe ve yeni talimat istemeğe lüzum görmüştür. Biri faşist ve diğeri komünist iki devlet arasında bitaraflığın mahiyeti hak • kında bu kadar derin noktai nazar farkı bulunması karşısında beynelmilel komisyonun müspet bir iş görmesine imkân kalmamış ve bu vahim ihtilâfm ha'line ın tizaren içtima gelecek haftaya bırakıl mıştır. Ortada kontrol olmamasından îsoanyadaki muharib taraflar haricden silâh ve mühimmat celbinde daha bir müddet zorluk çekmiyeceklerdir. Bu sırada bitaraflık islerinde yeni bir mesele daha çıkrnıstır. îspanyanın Akdeniz sevahili önünde dizilmiş olup bir taraftan cenubî Fransa ile şimalî Afrikadaki Fransız yerleri Cezayir veTunus arasındaki deniz yollarına ve diğer ta raftan Akdenizin ortasındaki Ingiliz üssübahrisi Malta ile Cebelüttarık arasm daki muvasala hatlanna hâkim bulunan Balear adalarının en büyüğü Mayorka daki îspanyol faşist kuvvetlerinin ku mandası Rossi isminde maruf bir İtalvan generalinin elinde olduğu tahakkuk et miştir. Gecenlerde tspanya hükumeti Kata lonyadan bu adalara ve bahusus mezkur büyük adaya beş bin kisilik bir heyeti seferiye sevketmişti. Bu askerî heyet binlerce, zayiata uğratılıp adadan çıkarılarak tekrar Kata'onvaya döndü. İsoanyol hükumetinin gönderdiği kuvvetin efradı ^üzide anasırdan olduğu ve gayet mü kemmel olarak techiz edildisi halde pek az vakit içinde ademi muvaffakiyete uğraması îtalyan generalinin idaresine ve faşist îtalyanm denizden yardımda bu lunmasına atfolunuyor. Fakat Avrupa politika âleminde bu ^te en ziyade ehemnrıiyet verilen nokta ta'van generalinin İspanvadaki dahilî harbden «onra da burada kalıp kalmıyacagıdır. Italyan generalinin burada kalması Akdenizin garb havzasındaki bü tün sevkulceyş ve ticaret yollannm İtalvanm hüVmü albna girmesine muadil olacaktır. Bövle bir muhtemel vaziyete ahammül ed'lemiyeceğin' îngiltere hü • aımeti simdiden anlattı. îspanya hâdi seleri Avnroa s'ı1l^"nu k^^'^ran veni bir mesele ^o£urmak üzere bulunuvor. Mnhnrrem Fevzi TOGAY Şartnamelerin tetkikinden sonra daha vâsi teşebbüslere de gireşebıleceğımizi umuyorum. Türkiyenin umumî iktısadî ve malî vaziyeti hakkında yaptığımız tet MALİYEDE kikler cesaret ve emniyet verici neticeler vermiştir. Türkiye ile îngiltere arasındaMaaş verildi ki iktısadî ve ticarî münasebatın yakm • Memurlann birıncıteşrin peşin maaşda çok inkişaf edeceği muhakkaktır. Her ları dun tevzi edılmıştir. DENÎZİŞLERİ halde tekrar memleketinize geldiğimizde derhal faaliyete başlıyacağız.» Doğru değil mi? Vapurlar Sirkeci rıhtımına nasıl yanaşacak? Liman idaresi Sirkeci rıhtımmda yeni bir tecrübeye girişmiştir. Sirkeci rıhtımına vapurlar şımdiye kadar kıçtan yanaşırken, şimdi yandan yanaşmağa başlamışlardır. İktısad Vekâleti müşa viri Fon der Porten bu şeklın ne dereceye kadar muvafık ve faydalı olduğunu tetkik etmektedir. Tecrübenin neticesine ı?öre kat'î karar verilecektir. M. Sumervil bugün Loid Triyestino nun posta vapurile İtalya tarikile Lon draya giderek, memleketımızde yaptığı tetkiklerle, temaslannın neticesi hakkın da temsil ettiği sermayedar grupuna şifahî izahat verecektir. ADLİYEDE Hapisaneler mütehassısı Edirneye gitti Hapisaneler mütehassısı ve umum müdur muavıni Mutahhar Başoğlu dün akşam Edirneye gitmiştir. Mutahhar, Edirne Hapisanesinde mah kumlara tatbik ediien yeni sistemin bozulmağa doğru giderek mahkumlara memurlar tarafmdan daha sıkı muamele yapıldığı haberi üzerine oradaki vaziyeti tetkik edecektır. Hapisaneler mütehassısı Edirnede üç gün kalacaktır. Bir motör delinerek battı Hüseym kaptanın idaresindeki Sürat motörü, dün gece Arnavudköyünde Akıntıburnundan geçerken birdenbire delinmiştir. Motörün su alarak batmağa başladı ğını gören kaptan ve tayfalar hemen bağırmağa ve imdad istemeğe başlamışlardır. Geceleyin imdad seslerini duyan polisler bir sandalla kaptan ve tayfa ları kurtarmışlardır. Motör de bir müddet sonra batmıştır. Beynelmilel istatistik kongresi Bu ayın yedısmde Romada beynelmilel istatistik kongresi toplanacaktır. Bu kongrede hükumetimizi temsil edecek olan İstatistik Umum müdür muavini Selim Sabit dün Romaya hareket etmiştir. bunu kolayca izah ediyor: 1 2 3 4 5 Bütün mektebler dün açıldı U . +.) Ağ f ay + ar + ık + m f ığ ağ+ as 4 af + ar + ağ 1 Ağ: Anakötür. Güneş ve onun parlakhğını ifade eder. 2 Ay: Güneşin parlakhğını alan ve onu kendinde tecelli ve tecessüs ettiren prensipal köktür. 3 Ar: Bu parlakhğın bir obje veya süje üzerinde tekarrürünü gösterir ki o obje veya süje: 4 ık: tır. 5 ın: anakök anlammm taşkınlığım, genişliğini gösterir. 6 ığ: Yukanki anlamı tamamlayıp isimlendiren ektir. Şimdi Revnak ile Yarkın kelimelerinin etimolojik tahlillerini altalta yazahm : cğ + er + ev ( en 4 ak ay + ar + ık 4 m f ıg 1 ağ: anakök, güneşin vasıflarından olan renk, sarılık. 2 as: bu renk mefhumu genişliğini, ziyadeliğini gösteren unsur. 3 af: bu anlam kendi üzerinde tecelli eden unsur. 4 ar : anakök anlamının bir süje veya obje üzerinde tekarrürünü ifade eden eleman; 5 ağ: manayı tamamlandırıp simlendiren ektir. Bu itibarla «safra» müspet ve müsNot Beytin ikinci kısmının son kelimesi, bazı şair arkadaşların ifa takar sarı renk demektir. /. MÜSTAK MAYAKON desine göre, «Safra» dır. Arabcada bunun manası «sarı renk» diye gös teriliyor. Hakikatte bu da, Hamra gi Tunçelinin fçyüzü yazımız, münbi, güneş vasıflarından olan sarı dericatın çokluğundan yarına renkle alâkadardır. bırakılmıştır Güneş Dil analiz metodu bize Cumhuriyet Nushası 5 Kuniftar İstanbuldaki ilk, orta mekteblerle liseler dünden itibaren açılmışlardır. Yalnız, Üniveoite, henüz imtihan neticele • ınin alınnMması yüzünden açılma merasımi 7 teşnnievvele kalmıştır. Dünden itibaren bütün mektebler açılmışsa da daha kitablar hazırlanmamış olduğundan derslere henüz ba|lanamamıştır. Gerek ilk 1 Türkiye Dün mekteble \ rine baihyan | küçükler se . vinç içinde... ~ ^ ^\ '^^ Hariç l ve ortamekteblerde, gerekse liselerde talebelerin şubelere tevziile uğraşılmaktadır. Senelik 1400 Kr. Altı aylık 750 Üç ayhk 400 150 Bir ayhk şeraiti I **» tçın 1700 Kr. t4S0 800 yoktur W»