25Ni«an 1935 Cumhuriyet Terbiye bahisleri MASALLARIN ÇOCUK TERBİYESİNDE YERİ Selim Sırrı Tarcar» Efsaneler, masallar, hikâyeler yü lardan, hatta asırlardanberi her milletin halk edebiyatmı meydana getirmiştir. Türklerin olduğu gibi tranm, Hindin, Yunanistanın da binlerce destanlan, masallan vardır. Bu ma salların Folklorda yeri büyüktür. Fakat ben size bu yazımda daha çok çocuk masallarmdan bahsedeceğım. Efsunlu, büyülü, cin, peri masallarını büyükannelerinden, dadılarından dinlerrremiş çocuklar azdır sanırım. Kış geceleri nar gibi yanan ocak veya mangal ateşi erfaında beyaz saçlı, tath bakışh, nur yüzlü babaanne nin: cBir varmış, bir yokmuş!» dıye söze başlaması bütün yavruların çenelerini kilidler. Ele avuca sığmıyan en yaramazlar bile göz kulak kesi lir, dikkatten sanki nefesleri durur. Nihayet masalın sonunda: «Onlar ermiş muradına biz çıkalım kereveti ne!» sözü mini, mini göğüslerde hapsedilen havayı geniş bir ooo...h se sile boşaltır. Ağızlar açılır. gözlerin içine kadar gülen masum çehreler dile gelir. Ah ne güzeldi! Ne tath idi! Keşke bitmeseydi! sözleri tekrarla nır. Bu peri masallanndan büyük bir ahlâkî ibret dersi beklemek boştur. Çocukların ruhi temayüllerine uy gun gelen ve hakikatten uzak olan bu vak'alar doğrudan doğruya mu hayleye, dikkate hitab eden eğlen celi ekzersislerdir. Yalnız ash fasb olmıyan bu uydurmaların çocukların terbiyesinde zararı var mıdır? Bu sorguya pedegoklar aras'nda evet diyenler bulunduğu gibi, hayır! di yenler de vardır. "\ Mısır kabinesinde değişiklikler H?rîcive Nazırlışrma bir Türk dostu getirildi Kahire (Hususî muhabirimiz den) Nesim Paşa kabinesinin Hariciye Nazırlığı bir müddettenberi a çıktı. Mısır hükumetinin sabık Londra elçisi Aziz Izzet Paşa, müteaddid davet ve ısrarlar karşısında bu memuri yeti kabul etmiştir. Yeni Hariciye Nazın gerek Londrada ve gerek Mısırda çok sevilmiş bir şahsiyettir. Şimdiye kadar hiçbir siyasî fırkaya girmemiş, bitaraf kalmıştır. Muhteris bir adam değildir. Kembriç Üniversitesinde ve Woolwich askerî akademisinde tah sil etmiştir. 28 inci İngiliz topçu ala yında tatbikat görmüştür. Hidiv ya verliğinde ve mühim memuriyetlerde bulunmuştur. Rütbesi livadır. Aziz tzzet Pş. tam bir Türk dostudur. Türkiyenin zaranna olarak seneler denberi tanzim edilemiyen, Türk Mısır münasebatını yoluna koymak için kendisinden azamî derecede mü zaheret göreceğimiz muhakkaktır. Mısırdaki siyasî mümessillerimiz harekete gelirlerse Türk hukuk ve menafiini adamakıllı koruyacak ve iki memle ket dostluğunu azamî samimiyete mazhar edecek bir muahede tanzimi hiç te müskiil olmıyacakhr. Nühas Paşanın propaganda turnesi Mısır millıyetperverlerinİD lideri sayılan Nühas Paşa propaganda turnesinden dönmüştür. Nühas Paşa Mısınn mühim merkezlerini ziyaret ettL Uğradığı her yerde heyecanlı hita belerle, ahalinin Vefd fırkasma karşı alâka ve rabıtalannın takviyesine ça lışü. Vefd fırkası böyle propagan daya çok muhtacdı. Çünkü sabık Başvekil Ismail Sıtkı Paşa, dört sene devam eden Başvekâleti esnasında Vefd fırkasmı hayli hırpalamış ve bu fırkayı kokünden kurutmak için çok uğraşmıştı. îsmail Sıtkı Paşanın, vatanperver ler tarafmdan zalimanc kelimelerile ifade olunan tazyikleri neticesinde, »on tenelerde Vefd fırkasmın mevcudiyeti esaslı surette «arsılmışü. Nesim Paşa kabinesinin Vefd hr kasma karşı mütemayil olmasa bile munsıfane ve bitarafane bir siyaset takib etmesi Vefd rüesasına hareket imkânlarını temin etti. Şiddetli tazyıklerden kurtulan Vefd fırkası reisi Nühas Paşa. hükumeti hazıranın bitaraflığına karşı müteşek kirdir. Minnettar bir lisanla gazete cilere şunlan söylemiştir: « Vatanın selâmeti ve yüksek menafiinin temini için Nesim Paşa kabinesine huzur ve sükun içinde çahşmak imkânlarını vermck vazifemiz dir.» "3İ Oİe İ Ne biçim kardeşîz? Nöbet onîarın! Vak'ayı ha ürlarsınız: îlk Romahlar aşiretten şehre intikal ederlerken büyük bir loksan karşısın da kalmışlar: Kadınlan yokmuş. Çare yok, edin tnek lâzım. Bir plân hazırlan mış. Komşu Sabinler büyük bir ziyafete davet edilmiş. Misafirler kadınh kızlı gelmişler. Yenilmiş, içilmiş. Tam gidileceği sırada Roma delikanhlan Sabin kızlanna saldırmışlar ve kaçırmiflar. Hikâyenin alt tarafı da var dır, damadlarla kayinpederler arasında harb olur, gelinler araya girer ve banşılır vesaire vesaire.. Burası bize lâzım değil.. Anleşıhyor ki eski Ro malılar küçük Asyadan getirdikleri kız kaçırma âdetini o vakit hcm de kat'î bir mecburiyet halinde tatbik etmişl ermiş.. Şimdi bir Fransız gazetesi adedce daima erkeklerden çok olan Avrupa kadınlığı hesabma bu âdetin daüssı lasını çekiyor. Yugoslavyanın Kosso vo (bizim eski Kosva!) vilâyctinde kız kaçırma usulü iyi neticeler veri yormuş. Yani sizin anlıyacağınız bekâr kız kalmıyormuş! Parisli refikı miz diyor ki: «Ne olurdu küflenme ğe yüz tutan Avrupa kızlan ya Kosvaya gitselerdi, yahud genclenmiz Sabinlerin klâsik usullerini asrileştirip tatbika ahşsalardı!» Bu hasret belkı hakI I . Ancak bizce çok geri, hatta mürteci bir metoda bağh.. Biz umardık ki, hele Kadmlar Kongresinin toplanıp, dünya nizamını kuran erkekleri tâbi derecesine püskürttükleri bu devirde iş berakis olsun! Avrupanın inadına tnodem kızlan, ellerinden bütün tilâhlan alınmış zcbun ve zavallı delikanhlan kaçınveninlerl Beyazıdda Istanbul üniversitest. 30 ayn ayn diyardan gelmiş Ulusal Tükçede «çam Kadm Birlikleri murahhaslan konususakızı çoban arma > yorlar. Sözün anahtan dünya banşı. ğanı«, «az veren Levend boylu ince bir mi» haykıncandan, çok veren yor: «Çocuklanmızı vatan kurmak maldan», «mürüv için doğuruyoruz. Vatan yıkmak için vetin endazesi ol değil.» Kısa, şişman, gözlüklü bir marcıaz» vesaire vesa dam, yüzü alev alev, «medeniyet tehliirc tarzında ata sözkededir» diyor, içi yanıyor. Bir başleri vardır ki gönülkası «insanlar kardeşa'r, ebedî kardeşden kopan sevgi » lik kuralım» diyor. nin de samahatin de çokluğunda de • *** ğil özlüğündeki kıymeti canlandınr Almanyanın 65,000,000 nüfusu durur. harb hazırlığmda. Bomba, zehirli gaz, Bunun bir kuvvetli misali bugün mitralyöz, tank, tayyare gözlüklü malerde İngilterede görülmüş. Kral Be damm medeniyetinin doğuıdugu ca şinci Corcun yirmi beşinci hükümdarlık navarlar insan kardeşleri boğmak için yılı kutlulamak üzere. Büyük Brihazırlanıyor. Siyah gömlekli, göğsü tanya ve Birleşik Krallık Hüküın haçlı Hitler, iri çizmelerile bu kardeş dan ve Hindistan Imparatorunun bu insanlann, köylünün, işçinin, başına sayıh günü için kürenin dörtte üç bubastnış, yumruğunu sıkmış bağınyor: çuğu ayaklandı. Bukingam ve Sencey«Giden topraklan, ne pahasına olurmis saraylan gelen hediyeleri almıyor. sa olsun alacağım!». Hindistan mıhracelerinin nadide elmaı • *• hazineleri, bütün müstemleke ve do Musolini çam gövdesini Tirolun usminyonlann en kıymetli eşyası gemi tüne yaslamış, gözü şarkta, garbde. gemi Taymis kıyılanna taşmıyor. 1914 ten cebi dolu çıkan Fransa Ingilterenin birkaç milyon, ciha 40,000,000 insanm başı üstünden banin yirmi milyondan fazla işsizi ğınyor: «Aldığun topraklan verene, ve hele muhteşem tngiliz îm mem!...» Elmperyalizm çıkuğı son paratorluğunun sefil müstemleke parbasamağın üzerinde »aha kalkmış bir yalanna yıllarca ve yıllarca dünya nzküheylân gibi. kı olacak bu kocaman servet dcpola • •• nnın maddî ifadesi arkasında tek bir Barut fabrikalan işliyor. Harb Hic» endişe var: Haşmetpenaha «aygı! carlan harekette.. Bonalarda, iç ikbFakat bu gebeş ve muazzam ala sad pazarlannda binbir dalavere döyış yığmlan yanmda aç bir tngiliz amenüyor. Harb zenginleri 1914 ün hayalesinin şu hududsuz samimiyetini vc liyle sarhoş... Milyonlarca insanm cedünya değer hediyesini gorün... Krasedi üstüne kâşaneler kunnak istiyenla şunu yazıyor: ler memnun... Gizli gizli ateşi körük Şevketlim sana bir peni (100 lüyorlar. Hep toprak, hudud, pazar, para!) yolluyorum, çünkü bütün »errekabet kavgası... vetim ondan ibaret! *** Yann dünya hududlanndan birinde Cennete vantilâtör! ilk patlıyacak sil&h bu kardeşleri birKadm hukuku birinin üzerine saldıracak. Ali, Yorgî, ve ahlâkta müsaVilyams, Bravn kardeştirler ama, bavat düsturlan kon balan emperyalizm, kürenin altıda begresi»tlerin elin şi üstündeki malikânelerini çocuklarına de Lâhur şalına bırakmamak için onlan birbirlerine döndü;; birer uboğazlahyor. Emperyalizm babanm tundan tutmuş çetopraklan için birbirini boğazhyan kişip duruyorlar! kardeşler, ne biritn karde*tirler>... Asıl haytiyetleri SABİHA ZEKERİYYA ne dokunan in ce nokta şu: Neden erkeğin yapbğı yani çapkm lık ve kadınına hiyanet «mubah» oluyormuş ta kadınınki «cürüm» ve Ankara 24 (Telefonla) Tür hatta «günahı kebairden!» sayıhyorkiyeden harice müsaadesiz kambiyo muş! Bütün cemiyet müeyyedelerin esham ve tahvilât çıkaranlar hakkmden sıynlmış insan = namus muadcda hazırlanan lâyiha bugün Meclisa lelerini ayni potada hal ve hamur etverildi. Lâyihaya göre kambiyo nü » meğe çalışmak gerçi ekseriya, deli i l : kud ve esham ve tahvilât kaçıranlara harara girmek nev'inden birşeyte de, da alhn kaçakçılan gibi muamele ya fakayı bir tarafa bırak&rak; bugünkü pılacak ve kaçakçıhğın men ve takibi medenî namus telâkkisinin artık madhakkmdaki 1918 numarah kanun hüdeden manaya intikal ettiğini de ka kümleri tatbik edilecektir. Bu kanun bullenmek gerek.. Ancak dünya ba lâyihasının Kamutayın cumartesi iç yanlan eninde sonunda fizyolojiye datimaında görüşülmesi muhtemeldir. yanan hareket serbestliğinde erkeğin Kamutayın yannki toplantısında ise yıkanıp yıkanıp kullanılan bir bula şeker fabrikalanna bahşolunan imti şıkbezi, kadmın ise yani cemiyetin a yazlar ve muafiyetler hakkındaki kanasınm üfürükle kınlır kristal bir kanunun sekizinci maddesini kaldıran deh olduğunu unutmuşa benziyorlar! lâyiha, tekaüd ve yetim aylıklannın Belki bu ahlâkta müsavat sıratına hızaman geçmesi suretile haktan düşüp lecanla sanhşlannda ezelî «aldatma» düşmiyeceğine dair encümen mazba korkusunun payı büyüktür. Fakat iş talan bir, iki ölüm cezasının tasdiki iki taraflı mizana vurulursa kimm hakgörüsülecektir. lı çıkacağını pek te araştırmağa bak emin ol, demiş. Eğer aldattımsa her mamalı! Bunu düşünürken aklıma bir defası için kabrimde bir kere ters döAmerikan fıkrası geldi. neyim. Kadm ölmek üzere imiş. Bu ebedi Kadm ölmüş; bir müddet sonra da aynlık dakikasmda kocasından kendi kocası.. Adamcağız ahirete vannca sini hiç aldatmadığına dair teminat a • kansını araştırmış: lırken: Ha, demişler, o Cennete vaati Ben de seni hiç aldatmadım. lâtör oldu! ~/ Varını yoğunu veren amele! talebesinin birinci çocukluk haya tmda hiç birşey öğrenmesine, belle mesine taraftar değildir. Halbuki o biliyor ki çocuklara ilk önce öğre tilen masallardır ve ekseriya bu masallarda (La Fontaine) nin manzum hikâyelerıdir. İşte onun için taarruz silâhım doğrudan doğruya çocuk ruhunu herkesten iyi anlamış olan bu büyük terbiyeciye çevirmiştir. (Rausseau) bu iddiasmda pek hakh değil dir. Bir kere düşünelim! Çoğumuz çocuk babasıyız. Evlâdımız bir ka bahat ilşedi, ne bileyim meselâ ya • lan söyledi. Biz onu karşımıza alır da yalan söylemek fenadır, ayiDdır, yalan dünyada affolunmaz bir kabahattir. Yalancmın dostu olmaz, on ların sözüne kimse inanmaz diye yalanın ahlâka uygun olmıyan bir suç olduğunu anlatmak için dünya kadar nasihat etsek para etmez, ço cuğu sıkar. Dinler gibi görünür ama, bir kulağından girip öbüründen çı kar. Ama öyle yapmayıp ta yalan söylemenin ne gibi fenalıklara sebeb olduğunu bazı canlı vak'alarla an latırsak kuru kuruya öğüd verecek yerde bak sana bir hikâye anlatayım diye söze başlarsak çocuğun derhal kulaklan dikillr ve bizi can kula ğile dinler. Eğer çocuk ilminden anlar bir mürebbi isek artık her iste diğimizi elde ederiz. Ama diyeceksiniz ki içinde yalan, olan, masallardan çocukların mu hakemesine zarar gelir. Ağaçlar, hayvanlar konuşur mu? Karga üstad, tilki müdahin, aslan hükümdar o • lur mu? Çocuk da onlarm bu aıfatlan olmadığını bilir ve bile bile dinler. Hayal ile hakikati karıştırmak ço Ben halime göre yıllardanberi çocuklann en büyük zevkidir. Deyneği cuk terbiyesile uğraşanlardan biri at yapıp üstüne binen çocuk onun at yim ve ben bu masalların zararı yoktur sanırım. Çünkü, yalam yer yü olmadığını bildiği halde tozu duma • na katarak kuşdurur. Yani kendi kozünden kaldırmanın imkânı yoktur. şar. Tiyatroda, sinemada, hatta edebiyatBin nevazişle ninni söyliyerek beta yalan vardır. Fakat bunlar doğ • beğini uyutan kızcağız onun yalancı rudan doğruya muhayleye hitab e « bir bebek olduğunu bilir. Fakat o derler. Muhayyele ise akıl ve idrak nunla saatlerce konuşur. Yani kendi kadar ihmali muvafık olmıyan bir kendine konuşur. Çocuklar etrafla melekedir. Muhayyeleyi dumura dürmdaki eşyayı yalnız canlandırmak şürmek, çocuğun hassasiyetini zayıfdeğil insanlastırmak ta isterler. latmak demektir. Hassasiyet olma Büyük feylesoflardan Alman (E yınca çocukta güzellik duygusu azamanuel Kant) da çocuk masallanna lır ki, bu duygu doğruluk duygusun kıymet vermiyor. Fakat kim ne derse dan yüksektir. Masallar şiire ben desin hikâye ve masallar çocukîan zer, yalruz şiirlerin iyisini kötüsünü düşündürmekten çok eŞlendirir, ne ayırd etmek analann, mürebbilerin çelendirir. Neşe ise hayatın nâzı işi olduğu gibi, masalların da fenamıdır. smı bırakıp, iyisini seçmek gene onMasallar çocuklarda dikkat has lara düşen bir iştir. sasını da terbiye eder. Masal dinle Avrupada çocuk masallarını büyük bir bilgi ile yazan ve dünyaya ya meğe alışan çocuklar biraz büyüyüp mektebe gittikleri zaman dersleri de yan şahsiyetlerden Danimarkah dikkatli dinlerler. Onderson, İsvecli Selma Lagerlöf, Zannederim büyük terbiyeci (ClaBelçikah M. Maeterling, Fransız parete) bir eserinde (La Fontaine) lardan Kontes dö Segurdur. Bun lardan başka çocuklar için çok fay nin masallarından bahsederken şöyle diyordu: dalı mevzun masallar yazan Lafan taine de vardır. Üstad kargayı budala, tilkiyi hile Tabiî başka milletlerde de çocuk kâr yapıyor. Çocuğun, tilki gibi kur masallan yazan şairler ve terbiyecinaz olmayı, karga gibi budala ol ler vardır. Ben en çok bunların mamağa tercih edeceği tabiidri. Fakat sallanm okudum. Hele Kontes dö budala olup her şeye kanmanın veya Segurun masallarını saçlarıma kır tilki gibi herkesi aldatmanm doğru düştüğü zaman çocuklarımla tekrar olmadığmı ona anlatacak müreb bidir.» okurken, küçükken olduğu gibi ayni lezzeti duydum. (Rousseau) doğruyu çocuğa olduğu Hep İiliriz ki çocuk masallarının gibi daıma hiç birşeyle örtmeden aen büyük düşmanı (J. J. Rousseau) çık, çıplak göstermeli diyor. Böyle dur. Bu büyük feylesof tezlni müdayapmca çocuğu büsbütün şıirden faa ederken (Emile) adlı e3erin mahrum etmek lâzım gelmez mi? de ki orada kendi kanaatine göre Halbuki ilk tahsil çağmda birçok güçocukların tabiî şekilde nasıl yeti? zel şeyleri çocuklara şiir halinde sutirileceğini anlatır evet! (Emile) n narız değil mi? de manztım cocuk masallarının yaraBen çok kere çocuklara ve çocuktıcısı (La Fontaine) e haylı atıp larıma kabahatlerini ima tarikile antutmuştur. latır ve ihtarlarımı «kızım sana söyMeselâ (Rousseau) prensip olarak lüyorum, gelinim sen anla!» kabî Facianın komik tarafı Haber veriyorlar ki Atinada büyük bir lokanta sahibinin gü zel bir papağanı varmış. Venize losun îkbal günlerinde balkona gün bağırırmış: Yaşasm Venizelos, yaşasm Venizelos! Ve bu ateşin hatib alkışlanır, lâakal Demosten kadar sevilirmiş!.. Muhalefete geçtikten sonra neyse ne ımma Giridli sergerde isyanın da başına geçince Atina sokaklannda bu cırlak ses artık kulak tırmalamağa başlamış. Nihayet halkın sabnnı tü ketmiş. Verilen habere inanmak lâzım gelirse iki polis mücrim papa ğanı tevkif ederek götürmüşler ve i zafî Yunan tabiiyetinde bulunan bu Malezyalı mahluku ihaneti vataniye suçile kurşuna dizmişler!.. Hem de bilâmuhakeme... Heyecan mantığı bütün akıl düsturlannın üstündedir, Bu şartlar içinde hayvanlık mazeretile merhamet ve adalet bir sıraya ve pek te kaleme gelmez! Ancak «niçin o da her ihtilâlci gibi ölüme bir mahkeme kapısmdan geçmedi?» diyenler var mış. Bu, işin prensip tarafı.. Fakat insaf etmeli, o müstesna asiye istenilen divanıharbi kim kurabilirdi? larla gülüyorum. *** Ne kızıl dudaklann, ne ışıklı dişlerin, ne çıldırtan bir gülüşün var... O da yere, yanıma hasınn üstün deki ufak ipek yashklara oturuyor! Suzan... Öyle mustaribim ki... Bunu niçin bana söylüvorsun. Çünkü ıstırabım senden geli yor. Başımı dizlerine dayamağa, çek tiklerimi dizlerinde söylemeğe öyle ihtiyacım var ki... Neye yarar, bu şey benim canımı sıkmaktan baska neye yarar?.. Sende bütün muhakemelerin ve mantıklann fevkinde olan bir merha metsizlik var. Sende de insanı ümidsizliğe düşüren bir anlayışsızlık var Nihad, sana yüz bin kere tekrarladım. Tekrarlıyorum. Aşkı aşkla, tatlılıkia, yumu şaklıkla kazanmak felsefesinden, şu menhus felsefeden vaz geç... Ben fenayım, ben fena olacağım. Bir ser sem gibi bir gün yeniden sana karşı iyi olacağımı ümidle bekliyeceğine, sen de bana bir fenalık yap... Sen de bana eziyet et.. Sana fenalık yapmak elimden gelmez Suzan, sen sevgi nedir anla mıyor musun? Hamdolsun senin tarzında an « lamıyorum.. Esh*m ç dair bir kanun Berberlerin kazanc vergisi Istanbul berberleri kendilerinden a lınan kazanc vergisinin diğer esnafa nazaran daha »ğır ve nisbetoiz oldu ğunu iddia etmektedirler. Berberler bu hususta Ticaret Odası Esnaf şubesine müracaat ctmişlcrdir. Berberlerin kazanc nisbetlerini tet kik eden Oda Tetkikat şubesi bu ver ginin diğer esnafa nazaran ağır olduğu mütaleasına iştirak etmiştir. linden yaparım ve bu şeklin doğru dan, doğruya hakikati söylemekten daha faydalı olduğuna kaniim. Ka naatimce masalların terbiyevi bir kıymeti vardır. Onların iyisini veya zararsızını seçmek büyüklerin işidir. Selim Sırrı TARCAN kadar sevmiş olduğunu tahattür ettikçe şimdi böyle büsbütün lâkayd kal manm imkânsız olduğunu zannediyo rum. Şüphesiz bu zan beni kıskanc olmaktan menetmiyor.. Seviyor, kıska nıyor, ıstırab çekiyorum ve buna rağmen bir ümid, çılgın, çocukça, saçma bir ümidle bekliyorum. Şüphesiz bir Yazan Suad Derviş gün gelecek diye dü^ünüyorum, bir gün bî bir kadmsm, seni bütün hırçınhk Kendine mahsus bir düşünce»i gelecek o benim kendisini bu kadar olanlan daima tuhaf düşünceli bir in lann bütün gayritabiiliklerin, bütün çok sevdiaimi görerek bana acıyacak. san diye tanırlar Nihad. Eğer herkes zulmün ile seviyorum. Bana eîki sevdası, eski coşkunluğile *** gibi, senin gibi olsaydım, eğer herkfs avdet edecek. Bazan o çok asabî, çok gibi, senin gibi düşünebilseydim şüpUzun, kalın bir tek örgüm, beni tarahaUız, diye düşünüyorum. Koca hesiz o zaman hayatımız... Hayatın mamile bir Çin bebeğine benzetıniş. man ruhunu taşıyamıyan küçücük vübüsbütün başka türlü olurdu. Siyah örgüm, san krizantemler >|İea cudü, vahşi ve kudretli dehasım taşımiş kimonomun bir omzundan uzanıp yamıyan sevili vücudü yoruluyor, ha Fakat seni temin ederim çocu • kucağımda kıvnlmış duruyor. Alçak rab oluyor. Kürücük bir bedenle büğum... paravananın yanında ayakta duran tün bir devrin hassasiyetini, heyeca Bir kere benimle müşfik olarak kocama bakıyorum. nını taşımak ne demektir, bunu tak konuşma. Bu dakikada en fazla asa dir ediyorum... Onu o kadar seviyo bıma dokunan şey şefkatle muh&bbet. Anlamıyorum. Niçin beni sevi rum... Onu o kadar seveceğim ki... Rica ederim şu iyilıği bırak, tatlılıkia yorsun? Nasıl beni hâlâ seviyorsun; muhabbetle insanlan idare etmeği, mu* hem de böyle sabırla... Sonra da ni Bir gün onu kaybedeceksin.. habbetleri kazanmağı istemek gayet çin gene aşkımı sabırla, aşkla, şefkatle Hayır bir gün onu iyi edece miskin bir düşüncedir. Hem ne lüzu elde etmeğe uğraşıyorsun?.. Niçin? ğim, onu yeniden kazanacağım. mu var, niçin bana karşı iyisin? GorüKendini sevridmek için acaba başka Senden kaçacak.. yorsun, hissediyorsun da senin en bü çaren yok mu? Hayır bana gelecek.. yük düşmamn benim, sana fenalık ya Ben sade bir adamım Suzan, Alçak masanın üzerinde fildişinden pıyorum. Sana eziyet etmek hoşuma artık benim olmıyan aşkını elde et gayet san'atkârane yapılmış bir Çin gidiyor. îstiyorum ki benim yüzümden, meğe zaten uğraşmıyorum... Hem uğmabndesi dalgın, derin gözlerinin sonbenim için bedbaht ol, ben fena bir raşamam ki... Böyle birşey elimdcn IUZ bakıtlariie kocaman erkeğime ve kadınun Nihad... gelmez. Seni »eviyorum ve biraz da ... bana bakıyor. Sen hastasın küçüğüm. sen asamantıkım var... Beni bir zamanlar ne Başım arkaya devrilmiş, kahkah* • Edebî tefrika: 5 Gülüyor. Sevginin birçok tarzı olmaz Suzan, bütün sevenler benim gibi sever. Senin ne yumuşak bir ruhun var. Seni eskiden nasıl sevdiğime hayret ediyorum. Ben eskiden gene bu insan de • ğil miydim, eskiden gene ruhum bu değil miydi? *** Uzun vazolardan çıkan çiçek ko kuları baş döndürüyor. Oda ne sı cak... Aralık perdelerden dışanda gitgide kararan gökte san yıldızcıklar pırıîdaşmağa başlıyor. Ben bu kadar mavi rengi nereye koydum.. Ben bu kadar mavi rengı nerede gördüm. Sonra ben kimim.. Ben kimim?.. Yatağın içinde doğruluyorum. Oturuyorum. Başım öyle yorgun, vücudüm öyle yorgun ki.. Ben nerede.. Ne zaman... Niçin yoruldum?.. Ben... Ben Suzan.. Oh evet... Ben Suzanım... Ben Suzanım Suzan. Suzan!... îsmimi yüksek sesle eöyledim. Ba şımda bulanıklaşan, dağılan düşünce lerin hepsi yavaş, yavaş eski parlak Iıklannı buluyor. Düşündüğüm mavi renkleri nerede gördüğümü biliyorum. Ben o renkleri bugün atölyemde resim yaparken kullandığımı biliyorum. *•• 5 Demin ne düşünüyordum... Başunda bütün düşünceler birden durdu... Ben neredeyim?.. Ben kimim?.. Bu karanlık nedir?... Hatırlamak mümkün değil. Başım ağnyor.. Çok ağnyor.. Niçin hatırlamıyorum... Niçin düşündüğüm her şeyi hemen unutuyorum... Nekadar titriyorum... *** Gözlerm yanıyor.. Hatıramda ne kadar çok renk var... ne çok renk. Yeşil, kırmızı, mavi bilhassa açıklı koyulu maviler var... Niçin ben bu mavileri düşünüyorum... Nirin? Niçin?... Başım ne çok ağnyor. Yeni uyanmış bir insan şaşkınlığile etrafıma bakınıyorum. Karanlık.. Ne kadar karanlık... Korkuyorum... Kendimden korkuyorum... Başım daki bu dağınıklıktan, şakaklanmdaki bu müz'ic ağrıdan... Böyle karanhklar içinde birdenbire her şeyi unırtmaktan her şeyi her zaman için kaybet mekten, evet.. evet: iArkası mtr)