LLAHA, Meleklerine, Kitapla- rına, Resullerine, Son GİİLLC, gale gl gl kadere, hayr ve şerrin Allahtanol-—— ——— duğuna ve ölümden sonraki dirilişe inanmayı emreden ulvi ölçünün ü- çüncü hükmü, Allahın kitaplarıdır... ——————————. Hak'tan, ilâhi hikmeti icabı, de mike gişen zamanın ruh ve bünyesine gö- ——— re, biri daha evvelindekini neshe- Peygamberler Peygamberine kadar kadar Cebrail vasıtasiyle muhtelif kitaplar nâzil oldu. Her kitabın hükmü, ondan sonra kitap sahibi başka bir resul gelip kendisini nes- hedinceye kadar sürmüştür. Böylece bir kitaptan sonraki kitap, ev- velkinin çerçevelediği şeriat ve amel ölçüleriyle beraber o kitabın nâ- zil olduğu peygambere tâbiiyet müddetinin sona erdiğini gösterir. Pey- gamberler Peygamberi Son Resul, topyekün bütün zaman ve mekâna nail olduğu için, onun kitabı da, evvelkilerin, bir başka kitapla nesho- lunmak ve hükümden: kaldırılmak kaydının üstündedir. Demek ki, Kur'andan sonra hiçbir kitapla ibadet ve amel caiz değildir. Nitekim Kur'an nâzil olmadan İncil; ve İncil nâzil olmadan Tevrat'tan başka- siyle hareket caiz değildi. Allahın hem peygamberleri, hem de kitapları üzerinde mutlak sayı iddiası sadece cahillik olduğu icin, bu hususta bazı rivayetleri bildir- mek ve bilinenleri saymaktan başka bir şey yapılamaz. Rivayette, Allahın, peygamberlerine inzal ettiği kitapları yüz dört- tür: Bunun 10 sahafı Âdem, 50 sahafı Şit, 30 sahafı İdris; 10 sahafı İbrahim Peygamberlere inzal edilmiştir. Bellibaşlı kitaplar olarak Ze- bur Hazreti Davud, Tevrat Hazreti Musa, İncil Hazreti İsa; ve Kur'an da Peygamberler Peygamberi üzerindedir. Allahın kitapları arasında, tek kelimesi ve harfine kadar bütün asliliği ve hakikiliği içinde bulunan, Kur'andır. Ondan evvelki kitap- lar esasen Kur'an-ile nesholunmuş bulunmakla beraber, sözde bağlı- ları tarafından değiştirilmiş ve Allahın kitabı olmak aslilik ve haki- kiliğinden çıkarılmıştır. Kur'an hakkında Kur'anın hükümleri: «Bu kitapta şek ve şüphe yoktur; o, ittika edenlere hidayetin ta kendisidir. O ittika ediciler ki, gayba iman ederler, namaz kılarlar ve kendilerine verilmiş olan rızklardan başkalarını doyururlar .» «Eğer siz, bizim, kulumuza (Efendimiz) indirdiklerimizden şüphe ediyorsanız, onların benzerlerini meydana getiriniz! Doğru söylüyor- sanız şahitlerinizi bulunuz ve gösteriniz. Eğer bunu yapamazsanız -ki asla yapamazsınız- öyle bir ateşten korkunuz ki, odunları insanlarla taşlardır. Onu biz Kur'anı inkâr edenlere va'dettik.» «Biz Kur'anı bir dağ üzerine indirseydik, Ey Sevgilim, görecektin ki, o dağ, Allahın korkusundan huşu içinde titremekte... Biz bu mi- salleri insanlara veriyoruz; belki düşünürler de Kur'ana iman eder- ler.» «Kur'anı biz indirdik ve onu biz muhafaza edeceğiz.» Kur'anın Kur'an hakkındaki bu hükümlerinden sonra, bu Kitabı tercümeye, başka harflerle yazmaya, yahut hükümlerini şu veya bu türlü değiştirmeğe, küfür ehlinden başka kimin cesaret edebileceğini sormak isteriz! Allahın, öbür semavi kitaplardan farklı olarak bizzat koruyacağını va'dettiği ve hiçbir noktasına dokunulamamış olarak mevcut Kitabı- na el sürebilmenin imkânı yoktur. Öbür kitaplarla arasındaki farka dici, yani değiştirici ve hükümden A l ; A Ri İ N kaldırıcı olarak, Hazreti Âdem'den KUR AN gelince, Tevrat birçok kısımlariyle değiştirilmiş, İncil ise şu ânda hiç mevcut olmıyan bir tarzda ortadan kalkmıştır. Böylece, Allah kelâmı olarak elde yalnız Kur'anı Kerim mevcut olduğunu bilmek ve bu bi- ricik Allah kelâmı etrafında şu ana prensipleri iyice kavramak lâzım- dır: 1 — Kur'an tercüme edilemez; ancak zâhiri meali nakledilebilir, Bu da Kur'an olamaz. Kur'anın şu veya bu dildeki zâhiri mâna ve me- aline Kur'an”demek, dalâletin en büyüğüdür. 2 — Kur'an, bizzat Kur'an ol- mak haysiyetiyle, nâzil olduğu li- sandan asla ayrılamıyacağı gibi, öz harflerinden de ayrılamaz. 3 — Herkes, her dil, bütün dün- ya, kendi öz lisan ve harfleriyle Kur'anın meallerini alıp hikmetleri üzerinde düşünebilir ve hayranlık- tan hayranlığa geçebilir. Fakat bü- tün bunlara Kur'an değil, ancak Kur'anın zâhiri meali göziyle bakı- lır. Nitekim insan her dille Allaha dua edebilir ve niyazlarını söyler; ve bu hal onun Müslüman olması- na mâni değildir. Fakat gerek iba- det ve serekse duada, sure ve âyet- leri veya Kur'ana istinat eden du- aları aynı ve asliyle yerine getir- mek, mutlak şarttır. V. lar ele geçer ki, bir yıllık kâr bir o luliğiyle sevgili olur. saatte gerçekleşiverir. Bu mevzuun esası, mektuburau- Âlemlerin Efendisine uymakta gayret ve has- sasiyet, sevgililik makamına götü- zun başında söylediğimiz gibidir: Sevgilinin ahlâk ve şekli bulunan her nesne; vine Sevgiliye olan bağ- rür. Her akıllı, zahir ve bâtın yo- liyle beşeriyetin Fahvine uymakta- ki sırrı anılyabildiği nisbette aklı SF bulur. Uzun konuştuk;. af buyurunuz! Mutlak güzelden, söze güzellik gel- dikçe, lâf ne kadar uzarsa yine kısa değil midir? M. aa. Zikadimizi > an kn