HAK ya “Yağmur suyu kadar temiz, yeni yağmış kar gibi beyaz, ruhu ve başörtüsü iffet ve ismet örgüsü tülbentlerden daha pâk Türk annesi, Türk kadını ve Türk kızı adına çıkarttığımız prensip sesine karşı uludular! Son ihtarımız: Üzerimize varmayın ve bize bütün perdeleri kaldırmak mazeretini vermeyin! Neticenin ve- bal ve mesuliyetinden korkun! Sonra, meydana çıkacak tablo karşısında, namuslulların değil, fahişelerin tükürük yağmuriyle geberir, gider- siniz! ? öö DEDEKTİF X BİR I — DEDEKTİF X BİR'in vazi- fesi, büyük içtimai, siyasi, idari ve herbiri devlet çapında hâdiselerin içyüzünü vermektir. DEDEKTİF X BİR, bir fuhuş hafiyesi değildir. 2 — Fakat iş çığırından çıkartı- lp, fazilet dâvacıları müfteri diye gösterilmek istenir, böylece fuhuş alenen himaye edilir ve mesele ters tarafından ahlâki ve içtimai bir dâ- va hâline getirilmek istenirse, o zâ- man bu vatanda hiç kimse DEDEK- TİF X BİR ile başa çıkamaz. İşte o vakit (Büyük Doğu) mecmuasın- da, cihan matbuatında bir eşi gö- rülmemiş, gözü, idraki ve hayali yakacak kudrette vesikalar üstüste çıkmaya başlar. 3 — Bu vesikaları müstehcen ve hayâ dışı bulmak, hâzik ve müslim tabip karşısında her tarafını göster- meyi edebe muhalif zannetmek ka- dar hatalı olur. Şeriat lisanında en açık tâbirler ve bir doktorluk ki- tabında en acık resimler, ilim ve gaye haysiyeti bakımından, edep ve fazilet ifadesinin ta kendisidir. 4 — Mecbur edilecek olursak, kuvvetimizi böyle bir kaynaktan alarak, en canhıraş vesikaları üst- üste vermekte bir ân tereddüt etmi- yeceğiz; ve bunu, bizzat, ödemeğe mecbur tutulduğumuz din ve ahlâk borcumuz sayacağız! 5 — Namussuzluğun, günahını - bilen, Allahtan af dileyen ve uta- nan insanlar kadrosiyle teşhiri ne kadar süfli bir hareketse, onu me- deniyet ve fazilet sayan, böylece fe- zahati (oiçtimaileştirmek (istiyen zümreler halinde teşhiri de o ka- dar ulvi bir cesarettir. 6 — Biz bu derece ileriye git- meğe niyetli değil ve sade bir pren- sip sesi yükseltip o kadarla kal- mak isterken, üstümüze, sırf fazi- let ve dünya görüşümüz yüzünden o kadar çamur attılar ki, çamurun, ziftin, necasetin, ufunetin kaynağı- nı göstermek ve bunu birtakım vesikalarla sübut meydanına koy- mak, bizim için, yalnız mazeret de- gil, vazife oldu. 7 — Türk cemiyetinin tertemiz madenine düşman cereyanlar eliy- le lehimlenmiş bazı karışık ve bo- zuk zümreler nezdinde, Avrupalı- laşma devirlerinden itibaren sukut etmeğe başlıyan ahlâk, 1839dan ileriye doğru sizli Yahudi ve Ma- son tesirleri, 1908 de Meşrutiyet ve İstanbula dönme akını, 1918de Mütareke ve Beyaz Rus akını ve 1923 ten başlıyarak da bu mevzu- da tam bir başıboşluk yüzünden bugün o hale gelmiştir ki, aynı zümreler âlemindeki tecellileriyle, onun bir benzerini, mütefessih Bi- zans, mütereddi Roma ve müteaf- fin (Sodom-Gomore) yaşamamıştır denebilir. 8 — İşte günden güne cemiyeti tehdit eden, bu, zümre telkin ve te- sirinin nerelere kadar gidebildiği- ne, müşahhas bir tablo üzerinde, tamamiyle ilmi, riyazi ve mücerret bir misal olarak 1 numaralı muaz- zam vesikamızı takdim ediyor; ve bu iğrenç tabloya dini ve ahlâki bir gazap hissiyle bakıp, ondan, facia- nın mikyas ve derecesi üzerinde .bir eşya dersi hükmü çıkarmanızı istiyoruz! 9 — Gözünüzün önüne, en aşağı bir yangın yeri fahişesinin bile çı- kartılmasına müsaade etmiyeceği bir fotoğraf seriyoruz, Bu, müna- sebette bulunduğu adama karşı, eteklerini göğsüne kadar kaldırıp her tarafını teşhir eden bir mektep ve resmi daire mensubunun fotoğ- rafıdır. Sakın, böyle bir resmi fa- 23 nün İİİ İİİ ğine ve >. hişeler bile çıkartmıyacağına göre, içtimai bir seviye sahibi bir kızın büsbütün çıkartınıyacağı, binaena- leyh bunun imkânsızlık ifade ettiği gibi bir zehaba düşmeyiniz! Öyle haller ve fiiller vardır ki, hiçbirini hiçbir fahişe yapmaz da, bazı ha- nımefendiler ve genç kızlar yapar. Onların ruhlarında, Fransızların «vis» dediği bir ukde vardır ve bu ukdenin sevkiyle yapmıyacakları yoktur. 10 — Böyle bir fotoğrafı elde et- menin asla imkân ve ihtimali yok- tu. Onu, bu kızla münasebette olan ve bizzat bu resmi çeken sefil ve hayâsız zamparanın meşru karısı, kocasının cebinde bulmuş, öteden- beri bildiği ve şüphelendiği bu va- kanın kat'i ve misilsiz derecede iğ- renç vesikası karşısında derin buh- ranlara düşmüş, nihayet resmi ya- kın akrabasından bir erkeğe vere- rek icabını yerine getirmesini iste- miştir, Mütaassıp erkek bu manza- ra karşısında ne yapacağını şaşır- mış, adamı dövmek, vaziyeti Sav- cılığa bildirmek veya doğrudan doğruya kızın çalıştığı resmi dai- reye intikal ettirmek gibi ihtimal- ler arasında bocalamış durmuş, ni- hayet meydana çıkacak büyük ve emsalsiz rezalet karşısında ürküp hiçbir şey yapamamış; ve nihayet bizim ahlâk ve mukaddesat dâva- mızda, ortaya attığımız bir prensi sesine mukabil nelerle karşılaştığı- mizı görünce artık sabır ve taham- mülü tükenmiş ve sırf hakkı adına hareket ettiğimiz masum Türk ka- dınını ve ailesini korumak yolun- daki bir hareketi (ki sefil ve hayâ- sız zamparanın karısı da o masum Türk kadınlarından biridir) bu, mi- sil ve menendi görülmemiş vesika ile tahkim ve teyide koşmuştur, Masum zevcenin yakınlarından olan bu zat, idarehanemize, Allah ve ahlâk adına duyulan kin, buğz, nefret ve heyecanların en keski- niyle girdi ve elindeki fotoğrafı masamıza atarak: «-— Buyurun, neşredin! Hakkını koruduğunuz Türk kadınının en açık misali, bu resmi çeken herifin karısıdır! İşte resim, işte isim, işte daire, işte mektep, işte münasebet- te bulunduğu adam ve adamlar, iş- te her şeyl» a 11 — Gözlerimize ve kulakları- mıza inanamadık; ve her türlü düş- manlık tertipleriyle sarılı 'olduğu- muz için, bu ihbarın, bir tuzak ve bir kine vasıta diye önümüze sü- | (Devamı 16 ncı sahifede) me İşl ll iin Sila Smmm aka <a Kğ va sende