9 Ocak 1948 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5

9 Ocak 1948 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

a ABDÜLKADİR (GEYKÂNİ) EREL Ramazan ayında süt emmedi. Ondan sonraki Ra- mazanın ilk günü, Ramazanın başla- yıp başlamadığı noktasından keşfedi- lemeyince bebek Abdülkadir'e dikkat ettiler: O gün yine süt emmedi. Tahkik edildi ve anlaşıldı ki, o gün Ramazanın başlangıcıymış. Anlatıyor : — Çocukluğumda kırda oynarken bir öküzün kuyruğuna yapıştım. Öküz bana dönüp dedi ki: «Sen böyle iş- lete memur değilsin!» Korktum ve eve döndüm. Annemden, beni Alla- hın işinde çalışmaya bırakması için izin istedim Bağdad'a gitmek. orada ilimle uğraşmak istediğimi söyledim. Annem, içime birdenbire düşen bu emelin sebebini sordu, anlattım, İzin erdi. Ne as i . Bu hâdise üzerine, istikbalin (Gasv)i, çocuk Abdülkadir sefere çikiyor Annesi, ' çocuğa-babasından miras kalan kırk dinarı, onun költu. gunun altına, kaftanına, belli olma- yacak bir e Sikiyor ve son SÖZ olarak şöyle — Haydi. el çık ve kemâl yolunda ilerle! Her işde doğruluktan başka dikkat ve gayen olmasın... Allah için senden ayrılmaya oluyorum. Kıyamete Ealar da belki yüzünü göremiyeceğim. Tekrar edi. yorum, yalnız doğruluk, doğruluk... Abdülkadir « küçük bir kervan içinde Bağtad'a doğru yola düşüyor. Yolda birdenbire kervanın karşısına altmış tane atlı çıkıyor. Bunlar” yol kesen, yolcuları çırılçıplak soyup öylece dağ başında bırakan. azılı şkıya takımıdır: Kervanı durduru. yorlar ve herkesi, üstündeki mendile kadar araştırmaya başlıyorlar. Top- lanan mallar, eşkiya reisinin huzu- runda büyük bir çarşaf üzerine yığı- iyor, O sırada eyayadan biri gelip KRM e soruyor r çocuk, senin de üzerinde bir söyler var mı — Var, kırk dinarım var! - Nerende — Koltuğumun altında, kaftanıma dikili... Azılı şaki, çocuğun kendisiyle Çe serim sanıp giliyor. Eşkiyadan bir başkası da uktan aynı cevabı li onu, reislerinin huzuruna çı- karıyorlar. Reis emrediyor, kaftanı I . kesiyorlar ve kırk dinari orada bulu- "yorlar. Eşkiya reisi hayretle soruyor; . mizdin ; — Nasıl oldu da İri ,para bu- keadeğsiz e itiraf e Abdülkadir ei cevap veriyor : — Annem bana her işde doğru olmamı tenbih etti, Hiyanet edemez- dim Gözlerini kan ve günah bürümüş olan hissiz“ eşkiya reisi, dikkatle ve saniyelerce Abdülkadir'in yüzüne ba- kıyor, Birden, reisin gözleri bulanı- yor, gözlerinde birer inci büyüklü- günde iki damla yaş ri ve yüzü derin bir rikkatle — Bakınız, diyor, #5 mi anne- sine ettiği ahde bu kadar bağlı ve ona hiyanet edemezken, ben bunca zamandır Allah ahdine hiyanet et- mekteyim ! İşte şimdi bu çocuk be- nim kurtarıcım oluyor. Bütün kötü- lüklerimden tövbe ediyoru Kalbi. yosunlu bir a daha ge reislerinin etrafındaki şakiler hep beraber atılıyorlar — Bugüne “kadar yol kesmekte, adam soymakta ve eşkıyalıkta reisi- şimdi de tövbede ve iyiliğe dönmekte reisimiz ol ! Reis emrediyor ve kervanda kim- den ne alındıysa hepsi geriye veri. liyor ve kervan -selâmetle uğurlanı- or. Kalpleri yosunlu kayalar kadar sert eşkıyâ takımı da, şimdi kalpleri 'üvercin tüyü gibi yumuşak, çocuk bdülkadir'in elinde tövbeye ermiş cluyorlar. #** « Bundan sonra Abdülkadir -hazret- leri, 25 yılı dolduran bir devre içinde yalnız riyazet ve mücahede halinde. dir. On bir yıllık bir mücahede ve inzivadan sonra bir gün ahdetti : — Bir insanoğlu, ağzıma kendi eliyle lokma koyuncaya kadar hiçbir sey yemeyeceğim, içmeyeceğim | Ve kırk kırk gece ağzına hiç birşey madı, Kırkıncı günü ens <4 bir adam girdi ve hiç , birşey söylemeden bir kenara yiyecek “ve içecek cinsinden birşeyler bırakıp gitti. Abdülkadir hazretleri yine ye- medi, fakat nefsinin dileği karşısında eli iye kesilir —— edi Açlığının dehşetinden yemin — Vallahi, me — ahdımdan geri dönmeyeceğim O sırada kendi kalbinden bir ses duydu; sanki orada, yabancı bir ses avaz avaz haykırıyordu ğ — Açlık, açlık! Kısa bir zaman sonra ye açıl- ve içeriye yin tasavvuf bü- yüklerinden biri gil u ne hal? a kopan fer- yadı duydum ve geldim! e — Nefsimin ıstırabını duydun! Fakat rubum Allahın kudsi huzurunda karar kılmış bulunuyor. Bu zat kendi evinde Abdülkadir'i, .çocuğa yemek yedirir gibi her lok. al ağzına vererek doyuruyor ve onra da ona marifet yolunun hırka. sını giydiriyor; Bir cuma Koi şehrin en büyük camiinde, vaaz esnasında, yüzlerce din ve tasavvüf kahramanının, hattâ şöhretleri her tarafa yayılmış ve Ken- dini vaazda dinlemek *üzere koşup gelmiş büyüklerin karşısında, vecd, heybet, vekarla söz söylerken ağzın- dan bir kaç kelime çıktı. Bu, Abdül- kadir . hazretlerine “Allah der verilen «Gavslik» mertebesinin ilânıy- dı. Cemaat arasından bir büyük zat ayağa kalktı, vaaz kürsüsüne yaklaş- tı ve boynunu Abdülkadir'in müba- rek ayakları hizasına kadar indirerek bu ilânı kabül ettiğini anlattı, az camidekiler de onunla befaberdi Abdülkadir bikireiii kendi « Gavs- lik» rütbesini ilân ederken, uzaklar. daki bir çok marifet ehli hadiseden o ânda çeşi olmuş ve bunlardan biri o daki! —Ş < “dl şimdi Bağ- datta «Gavslik» ilân etti! seni ve meleklerini şahit tutarım ki, işittim ve baş kestim! Demiştir. SM ##* Bir gün karşısına meçhul bir & adam çıkıyor : — Sohbet ister misin? . — İsterim — Ama muhalefet etmemek şar. tiyle. iki, ys gelinceye kadar bu-. rada b vakit Meçhul sdlin gidiyor, bir sene -müddetle görünmüyor. Abdülkadir hazretleri onu hep ayni yerde bekli- yor. Meçhul adam nihayet çıka geli. yor. Bir mai pe oturduktan son- ra ayağa k < — Ben e Gİ buradan ay- e ir yıl vii ep iğ Ab- dük e ora r yıl sonra ei şahıs zuhur elit Elinde ekmek ve süt vardır : — Ben Hızır'ım | Seninle beraber e yemeğe geldim.. Ve yemekten sonra diyor ki: — Haydi, şimdi kalk, ağ git! Müslümanlar seni bekliyor İİ mmm Eş de

Bu sayıdan diğer sayfalar: