l İş ve yeder | Kadınlığımız | B* dostumdan dinlediğim hikâye. cik beni tâ ruhumdan kavradı : Akşamın loş bir saatinde, Kadıköyü vapurundan çıkarak birini bekleyen bu zat, son olcular arasında, siyah yeldirmeli, siyah başörtülü, topuksuz “ve dümdüz siyah rugan patikli, terte- miz yüzlü, altmışlık bir kadın görmüş... Sonderece telâşlı tavırlarla yürüyen büyük anne tipi, «torunum, torunum b diye, ağlarcasına iki yanma doğru imdat işaretleri veriyormuş... Hiç kim- senin aldırmadığı ve derdini sormadı- gı bu kadına, nihayet arkasından ko- şan genç bir tayfa, kucağında taşı- “dığı 7.8 yaşlarındaki bir çocuğu tes- lim etmiş... Kadın. genç tayfanın önünde dize gelir gibi bir hareketle, «oğlum, taş yürekli analar devrinde sana kim süt verdi?» diye, avaz avaz haykırmış... Ve ie göğsüne ba- sarak uzaklaşmı Bu ni anlata dostum ilâ- ve etti: diş ei ki, ağladığımı belli etme- mek için kapkaranlık bir köşeye çe- kilmek zorunda kaldım. Bu ihtiyar ka- dında, günden güne nesli tükenen , müşfik ve fedakâr Türk annesi örne- ginin son kırıntılarından bir tanesini “ gördüm, Kadın, içinden geçtiği insan- lar arasında, iklimini kaybetmiş bir kuş kadar ürkek ve yabancıydı. Ve ana, evimde, evin üst katında, alt katlarla hiç bir temas aramadan öle. ceği günü bekleyen ve yalnız herkes yattıktan sonra hayırsız evlâtlarının üstünü örtmeğe gelen büyük sannemi hatırlattı. Türk kadınlığından, , Türk kadınlığının sıklet merkezinden ne bü- yük bir parçanın kopup gitmek üzö- re bulunduğunu düşünerek ağladım!» ğ Bu hikâyecik mermer pilâkalar üzerine yazılıp her evin oturma oda- sına mıhlansa Yeridir. Beş hassemizin. ber Birine riyazi bir vâkia sertliğiyle hitab eden ve sonra tek mâna halin- de ruhumuzda düğümlenen bir-haki- kat vardır ki, bize, düne kadar bü. tün made ve ruh şartlariyle fevka- lâde müstesna, şahsiyetli, nâmütenahi hassas, sonderece şefkatli, ölçüsüz fedakâr ve her noktasiyle mümtaz bir Türk annesi örneği yaşadığını ih- tar eder. Bugün bu anne tipi, en genç örnekleriyle 60 yaşlarında ve -dostu- mun dediği gibi: evlerin sığıntı kö- şelerinde son nefeslerini alıp vermek- tedir, Zira bütün cahilliği ve dünya- dan habersizliği içinde bu harikulâde üslüpkâr, alaydan yetişmeliğine rağ- men bu en derindünya görüşüne ma- lik kadının, bugün, kendi öz evinde, kendini takip eden nesillerle arasında hiç bir (kontakt) kalmamış gibidir. Çocukları ve tarunları onu «annemiz ve büyük annemiz» diye zorla sev- mekte, oda çocuklarına ve torunla- rına bu bakımdan zaaf duymaktadır. Yoksa, cemiyetin kadın yoluyla gelen büyük ruhi müessesesi, bu kadınla yakınlarını bir arada barındırmak ik. tidarını tamamiyle kaybetmiştir. Fakat bizim asli dâvamız, dünkü kadının ruh ve seciye tablosu üzerin. ak değil, umumiyetle içtimai bir topluluk içinde kadını tesbit et- mek ve bilhassa bugünkü kadını gös- termek ve Sega e nisbetle me- safesini belirtmek Bir cemiyet ve milletin bütün var- : lik haklarını koruyan erkek sınıfların. dan, asker, çiftci, amele, memur, mu- alim. mubarrir, tüccar, mütefekkir, hâkim, ne varsa, bütün bunları ço- cukluğunda terbiye edecek ve ruhla- rındaki duygu ve hasşasiyet mayasını kıvamlandıracak olan, o topluluğun anneleri değil de kimdir ??? Şimdi Allahtan korkan, Peygam- Yy berinden utanan ve hakikatler âlemin- Adesenin göziyle her hafta çısı diyor ki: “Bundan evvel, kiymet hükmünü siz verin Prot. H.M. den ürperen, bana söylesin : genç kızlarımızın yetiş- ço Bug tirilme tarzı ve annelik çağına var- mış kadınlarımızın umumi eda ve ifa- desi - aralarında gerçek Türk seciye- sini demir gibi muhafaza eden müs. tesnalar bir tarafa - çocuklarına bü- tün bir milli terbiye ve mahalli ruh aşılayabilecek irfan ve iktidarda mıdır? Görülüyorki, bu irfan ve iktidar, mektepte okumak ve eşya dersleri kadrosunda birşeyler ezberlemekle ele geçmiyor. Evlere, yataklara; se- dirlere ve odalara sinmiş 'bir (atmos- fer) terbiye ve ananesi istiyor, Askerin vatanı için ölebilmesi, çiftçinin şevkle tarlasına koşması, amelenin yevmiyesini rakıya verme- mesi. memurun rüşvet almaması, mu- "allimin (ideal) ateşiyle yanması, -mu- bir har vaziyet gibi iktisadi v. gülüstanlık gösterenlerin şi ait bir resim takdim otm harririn doğruyu söylemesi, tüccarın ihtikâr dolapları kurmaması, mütefek- kirin gerçek fikre ve hâkimin su ka- tılmamış «adalete bağlanabilmesi için tek yol, onların, isterse ümmi olsun, anne kucağında bulacakları hissi mâ. na pilânıdır. Teessürle, ıstırapla, dilimiz dolaşarak ve tüylerimiz ürpererek söylüyoruz ki, bugünkü Türk: kadını- nın vasatisi böyle bir mâna pilânını besleyebilmekten çok: uzaktır; ve onu bu hale getiren kendisi değildir! iş ve hedef: (Büyük Doğu) fotoğraf- devlet reisine güllük, Bunu da buyurun ve t :