ZUN zaman asil kişi olduğumu aklıma ge- tirmeden yaşadım, Fakat bir gün geldi ki, bu işler- den anlayan bir zat, bana asaletimi ifşa etti, Evet bu- nu söyleyen, bu sahada sa- lâhiyetli bir adamdı. Esasen o ve bütün meslekdaşları, her hususta salâhiyet sa- hibidirler. mühim bir işim vardı. Alelacele giyinip so- kağa fırlamış; fakat evden uzaklaşır uzaklaşmaz, sakal- lı olduğumu farketmiştim. Artık eve dönmek mana- sızdı. Eli ayağı düzgün bir berbere gitmekten başka çare yöktu. Çok geçmeden tenha ve temizce bir dük- kân keşfettim, içeriye dal. dım İlk işim acelemden dem vurmak oldu. Berber bu gibi hallere alışmış bir adam olacak ki, hemen yer gösterdi ve usturasını bile- meğe başladı. Bir dakika sonra yüzüm sabunlanmış, ustura işlemeğe başlamıştı:— Her halde acele ihtarımdan dolayı olacak ki, berber işi sadece usturaya bırakmış ; mesleğimi sormağa, muvaf- fakiyet igin çareler göster- meğe kalkışmamıştı, İştetı- raş bitiyor ve adam hâlâ susuyor. Neredeyse kalka- cağım. Bu esnada berber bir çekmece açtı ve yüzüme bir kan taşı dokundurdu. Demek bir yerim kesilmiş. “Zararı yok, ahışkınız. . Parasını veriyorum. Çık- mağa Mr em adam hiç sırıtmadan : — Cildiniz e ince, berber değiştirmezseniz iyi . olur | Diyor. ie Eh, tabii; ticarette reka. t şart... * - Günlerden bir gün, taşra. da bulunan kardeşimden bir mektup aldım, Bir kaç - gün için İstanbula geliyor. muş. O gün kendisini istas- yolunu tuttuk. Bir aralık: — Ağabey, dedi, saka. lım var, bir berbere uğra- yıp aldırıversek... Sirkecideki dükkânlardan birine girdik. Benim traş günüm olmadığı halde, yan- j yana iki koltuk görünce ani bir kararla otutuver- dim Bir taraftan kardeşimle konuşuyor, bir yandanda aynada berberin hareketle- rini takip ediyordum. Bir an geldi ki, yüzümde kan görür gibi oldum, Berbere işaret edince, adam: mdi dindiririm ba- yım! “Fakat cildiniz öyle in- ce ki, ne kadar dikkat et- sem yine kesilir. Dedi. Dönüp kardeşime bakı- yorum. Gülümsüyor. Onun yüzünde kan filân yok. Birdenbire eski berberi ha- tırladım. — Bunu size başka ber- berler de (o söylemedi mi? Ten inceliği soy. sop yük- sekliğini gösterir: Hayretll! Fakat aşaletimin bu yeni vesikası karşısında, düşün- mekten kendimi alamadım. Sokakta şundan bundan konuşarak eve vardık. Annem ne zamandan beri “ hasret kaldığı küçük oğlu- nu öpüp kokladıktan sonra ikimizi de kollarımızdan tu- tarak bir koltuğa doğru ilerledi. Orada hoş beş ederken kafama yerleşen bir şüphe... İşte bu”kadın, annemiz! Fakat şu cilt me- selesine ne demeli ? Yoksa , . | — ———— gençliğinde bir günah mı işledi? Aman Allahım, deli olmak işten değil... Bu ne şüpheli şüphe?... Bütün gece uyuyamadım. mazisi lekeli bir kadın, babam zavallı bir koca, kardeşim ise,,. üvey kardeş halinde gözümün önüne geliyor, Ben bir asildim, fakat ne pahasına... #** Aradan epeyce zaman “geçmişti, Kardeşim yerine dönmüş, işine başlamıştı, Kendisine eskisi gibi sık sık ve candan mektuplar yazamıyor, şikâyetlerine ise sudan bahanelerle set çeki. yordum, Anneme karşı ga yet sert davranıyor, baba- mı çok defa görmemezlik- ten gelerek hayrete dü- şürüyordum. Günlerim, asaletin verdiği” gurur ve buhranlar içinde geçerken, birgün, eski mek- tep'arkadaşlarımdan birine rasladım, Belki son zaman- larda birçoklarına yaptığım gibi onuda .bir selâmla savıp geçecektim Fakat birdenbire onun İstanbulun en - tanınmış ailelerinden birine meüsup olduğunu hatırlayarak durup konuş- mağa razı oldum. Artık, bütün -ecdadi en yüksek mevkilerde bulunmuş arka- daşlarla görüşmek ve hat. Sİ tâ yenilerile setışmak” cep etmez miydi? e yürürken bize doğru bir adamın ilerledi- ğini gördük. Biraz sonra yanımıza yaklaşan bu şiş. man ve karayağız adam, arkadaşıma sarılmış, iki ya- nağından gürültüyle öperek heyecanlı bir sesle çağlı- yordu : — Ah benim küçük Ne. jadım. Arkadaşım ona «Hasan ağabey» diyordu. Kendi. sinden ayrılmağa niyetle. nirken : rakamam dedi, şu. de dili bir traş ola- yım ve sonra size bir müd- det refakat edeyim | İster istemez razı olduk, Adam koltuğa yerleşti. Biz. se bir kenara çekilerek es- ki hatıralardan açtık. Ara. ek az bir zaman geç- mişti ki birinin : — Dikkat et, kör müsün? Diye haykırmasile kendi. mize geldik. Bağıran, ar- kadaşımın senin ae» si idi. Berber ona: — Ne En bayım, diyordu, öyle ince bir cil. diniz var kil.. İşte bir asil daha,.. Hem- de Nejat gibi tanınmış bir aileye mensup... Bunun uy- durma, şüpheli tarafı yok. . Tıraş bitmiş, sokağa çık- mıştık. Hasan ağabey, biraz şundan bundan bahsettikten sonra Nejadın annesi ve babasına selâm söyleyerek aynlâı, Arkadaşıma sor- dum”: r - . — Akrabadan mı, Nejat? — Bizim evde doğmuş, babamla beraber büyümüş, Onun babası, dedemin Mı- sırda bulunduğu sıralarda hizmetine aldığı” becerikli bir kıpti imiş. Dedemle birlikte İstanbula gelmiş. Hizmetçi kızlardan birile evlenmiş. Onlar öldükten sonra Hasan ağabey uzun müddet bizde kaldı, Asker- liğini bitirince ticaret ha- yatına atıldı ; ve kıyafetin. “den anlıyorsun y ya, epeyce muvaffak oldu Oh, Sarki 4 ai buh- ranımı yenmiş! tim.