yl EN henüz katil Yakup'a bir dehşet gözü atmak vaziyetindeyken koridorda müthiş bir. gürültü koptu. Bağrışmalar, (o çağrışmalar. içinde devrilen sıra ve te- neke patırtıları... Neye uğ- radığımızı hesap edecek ka- dar vakit geçmeden bizim bücreye dolan dolana... Şükrü dayı, Kefalo vesai- re... Hepsinin birden dudak- “larında mânidar bir gülüm. seme... Gülmeyen yalniz katil Yakup... Ranzamın yanında yere çömelmiş, gözlerini taş zemine dikmiş, dişlerini ma efalo — Merak edecek vidi yok beyim, dedi, bu halle- re alışacaksınız | üknü dayı daima gülüm- süyor : — Buna (kriz) derler be- yim; birinin krizi tuttu! Şükrü dayıya (kriz) in ne demek olduğunu sorabildim. Cevap verdi : — Âdembabaların ğunda olur. Heme (eroin) hastasıdir. dıkları zaman (kriz) e dü. şerler, çü Kriz) (Kriz) tutan adamı uzak. laştırmış olacaklar ki, bağ- rışma sesleri gittikçe kısılı- verdi, Kefalo arkadaşların- dan fazla (entelektüel) gö- rünmek hevesi içinde, izah- lara giri işti : — Bu (eroin). beyim, Al. lah kimseyi ona kaptırma. - sın, dünyanın en belâlı alış- kanlığıdır. İnsan ona bir kere alıştı mı, bir daha vaz geçemez. Keyfi meyfi var derlerse sakın inanmayın ! Alışkanlığından başka hiç bir şeyi yok!.. Şükrü dayı, atıldı: — Bir ordu kumandanı eroin) e alışsa ve bulama- sa.ona bir paket (eroin) ver, sana ordusunu da, va- tanını da teslim etsin|., Katil Yakup mırıldandı : — Hey,. koca Allah!.. Sordum — Peki ama, ben (eroin) nedir, kullanıldığı zaman ne olur, kullanılmazsa ne biter, (kriz) nasıl olur, hiç birşey bilmiyorum | Kefalo imdadıma yetişti : — Anlatayım beyim! (e- roin) e alışan bir: adam, onu bulamazsa acıdan kıv. ranmaya başlar, Hiç bir şeye benzemez bu acı! Ku. sar, kendisin? yerden yere atar, üstünü başını yolar, vücudunun her tarafıni ji- letle keser. Bu halden kur- tulabilmesi için çare, mini. cik bir paket (eroin) dir, eren olmazsa ne olur, ölür mü? mez ama ölümden beter işkenceler çeker, so- nunda da iyi olur. Hi * hapishanedeydi. Ve lusuna bakmaya başladılar Bun», biran sonra getirdik. leri havadisten öğrendik : — Şu mahut Marko yok mu, işte ol Vücudunun ber re jiletle doğramış... stabenaği mir er. Aradan bir ay geçip de beni (Kısımlar) ismi verilen ve büyük avluya bakan dairelerin misafirleri arası- na kattıkları zaman (Mar. v yu yakından tanıdım, altmış yaşlarındaki eroin) hastası Yahudinin oğlu da, karısı da aynı yine onun böyle bir Mei i es- nasında resmini mek gibi bir bahtiyarlığa in Ne yapayım ki, (Marko)- nun, vücudunu jiletin delik (Eroin) ci Marko jiletle göğsünü doğrarken — Vermesinler öyleyse! Muhatabım «buda ne toy adammış!» demek ister gis bi bıyık altından gülmeğe başladı. Ben yine sordum : — Peki, hapishane için- de nasıl ve nereden . bulu- yorlar bunu ? Hiç kimse cevap verme- di. Toyluğum tahakkuk et- mii rate bir ses: u, dedi, kimse bil- mez. Herkesin bildiği şey, (eroin) in hapishaneye bol bol girdiğidir. Uzaklarda bir şamata da- ha koptu. Biri haykırdı : — Galiba götürüyorlar! Hücremdekilerden bir iki. si koridora çıkıp dipteki pencereden hastahane av- deşik etmeğe başladığı ân- Öa fotoğlaf makinesi . onu da hapishaneye nasıl soka- bildiğizmiz ayrı bir macera- * başkasının elindeydi, ve ben «Çabuk, resmini all» diye nârayı-basar bas- maz, bu şahıs, geçirdiği şaşkınlıktan makineyi iyi * âyar edemedi ve resim işte gördüğünüz gibi donuk çıktı. Tam resim çekilirken de (Marko), donunu Büs- - bütün üzerinden sıyırarak: — Al, al! Resmimi al! Görsünler ! diye haykırmaya başladı. Eğer bu resim biraz daha iyi çıkabilseydi, her halde sHapishaneler terbiye ve idaresi» noktasından elime şaheser kıymetinde bir ve. sika geçmiş olacaktı. Öyle bir vesika ki, bugüne ka- dar dünya yüzünde hiçbir gazetenin eline geçebilmiş . cinsten olmayacaktı. Ki Hücremde katil Yakup ve benden başka kimse kalmamıştı. Ona bir sigara verdim — İstememi İçecek va- Yö yok! — Oda nedemek? — Vaziyet meselesi! — Kendimize bir vaziyet yapamadik! — Al bakalım Yakup bey, şu sigarayı! — Mademki sen emre. diyorsun, alayım Yakup müthiş elini uza- tarak paketten bir sigara aldı. Daima yere çömelmiş Vaziyette, sigarayi sağ eli- nin baş parmağiyle şeha- det parmağı arasında bir bıçak gibi tutarak ve dai- mâ yere bakarak ve konu- şurken gözlerini bir açıp bir kapayarak homurdandı: — Bak, ağabey, işte bu gördüğün ve ki, bıçak .. Bunun ucun kan damlar, ya Sti k1.. — Anlayamadım, Yakup! — Hapishane içinde ge- çinebilmek için insanın bir vaziyet yapması lâzım... Ben yapamadım. | Mevkiimi alamadım, Halbuki birkaç cinayet, arkadaşlık, her şey bende var! madı, kimseye ya- maka » başladı tayin be olduğu cinayet vakalarını anlatmaya... — Umumiyetle insanlârın. bilhassa «münevver» diye anılan zümre mensuplarının anlatma tarzını çok sıkıcı bulan ben, hiçbir tasannu gösterilmeden dünyanın en renkli ve aydınlık fırçasiyle bir hâdisenin nasıl çizile- bileceğini, hele tek teşbih ve edebiyat unsuru kullan- madan bir vakanın üç > buutlu bir canlılğa nasıl kavuşabileceğini katil Ya- kup'tan öğrendim. fedailik, dostluk,